Gece lambasını söndürüyorum. Uyuyamıyorum hemen. Oysa yorgunum. Yıllar sonra Almanya’da geçen bir gece daha… Üç beş kilometre ötede, on yıl önce bir barakada yatmıştım ilk kez. Karımı, çocuklarımı, yakınlarımı düşünmüştüm o gece. Ama şimdi; Türkiye’yi düşünüyorum…
Daha çok Güneydoğu’nun ağalık sistemi, töre, topraksızlık, işsizlik yoksulluk, eğitimsizlik gibi sorunlarını işleyen Türkçe edebiyatın ustalarından Bekir Yıldız, Alman Ekmeği’nde Almanya’da çalışarak para kazanmak zorunda kalan Türk işçilerinin hayatlarını gözler önüne seriyor.
Yıllar önce Almanya’da çalıştıktan sonra ülkesine dönmüş bir gurbetçinin gözünden anlatılıyor oradaki zorlu yaşam. Kendi geçmişinin acı tatlı anılarıyla harmanladığı gözlemlerini bu kez bir işçi olarak değil bir “Alamancı”, bir gurbetçi olarak ülkesinden uzak insanların yaşam savaşlarını sunuyor okurlara.
Bekir Yıldız (d. 1933 - ö. 1998) Türk öykü yazarı. 1933 yılında Urfa'da doğdu. Matbaa'cılık okulunu bitirerek, işçi olarak Almanya'da çalışmaya gitti. Yurda döndüğü zaman, Asya Matbaası'nı açan Bekir Yıldız, hikayelerinde Güney Doğu insanlarının yaşamlarını anlattı. Hikayelerinden bazıları senaryolaştırıldı ve filme alındı. May, Halkın Dostları, Yeni a, Yazko Edebiyat dergilerinde görev aldı. Birçok yazısı "Zaman İçinden" adlı kitapta toplanmıştır.1971 yılında Kaçakçı Şahan eseri ile Sait Faik Hikâye Armağanı'nı aldı. 1998 yılında öldü.
Fakir Baykurt'un "Gece Vardiyası" nı hatırladım okurken. Her iki yazarın da uzun yıllar Almanya'da çalışmış ve benzer üsluba sahip olmaları ilginç gerçekten.
Almanya'nın ve hatta birçok Avrupa ülkesinin, yabancı iş çalıştırma politikaları hakkında iç acıtan gerçekleri yüze vuran bir öykü kitabı.
Bir ulusu ele geçirmek için, ordular göndermeye gerek yok artık. Değerlerini ele geçirince, insanları da ele geçirilmiş oluyor. Aslanlar, orman içlerinde avlanmıyor çağımızda. Su başlarında avlamak mümkün onları. Nasıl olsa su içmeye geleceklerdir çünkü. Demek oluyor ki, aslanı değil, suyu ele geçirmek gerekir önce. Bunu sezmiş süper devletler de. Böyle yaptılar işte. Emperyalizm dediğimiz, bundan başka nedir, dostum? Geri bırakılmış ülkeleri de yanıltan bu ya,. Onlar hâlâ, aslandan önce suyun ele geçirilişine akıl erdiremiyorlar. Syf 34/cem yayınevi
Bir ulusu ele geçirmek için, ordular göndermeye gerek yok artık. Değerlerini ele geçirince, insanları da ele geçirmiş oluyor. Aslanlar, orman içlerinde avlanmıyor çağımızda. Su başlarında avlamak mümkün onları. Nasıl olsa, su içmeye geleceklerdir çünkü. Demek oluyor ki, aslanı değil, suyu ele geçirmek gerekir önce. Bunu sezmiş süper devletler de. Böyle yaptılar işte. Emperyalizm dediğimiz, bundan başka nedir dostum? Geri bırakılmış ülkeleri de yanıltan bu ya. Onlar hala aslandan önce suyun ele geçirilişine akıl erdiremiyorlar.