31 Mart 1995 günü, o tarihte Fransa Basın Ajansı muhabirliği yapan gazeteci Kadri Gürsel ve Reuters için foto muhabirliği yapan arkadaşı Fatih Sarıbaş PKK'liler tarafından kaçırılmış ve 26 gün Bagok-Gabar bölgesinde dağlarda dolaştırıldıktan sonra bırakılmışlardı. Dağdakiler, bu kaçırılmanın ve dağlarda PKK'liler arasında geçen 26 günün hikâyesidir.
O zamandan bugüne, binlerce cana, benzersiz acılara, kitlesel göçlere sebep olan ve bugün de devam eden bir çatışmanın bir tarafında "dağa çıkmış" insanlar... Bütün bu yıllar boyunca medyada ya "terörist"tiler, ya "itirafçı", ya da "ölü ele geçirilmişlerdi". Dağdakiler'de anlatılan hikâye ise ailelerinden ayrılıp dağa çıkmış, dağlarda yaşayan, etten kemikten insanlara dair bir hikâye... Dağdakiler kim? Nasıl yaşıyorlar? Ne düşünüyorlar?
Kadri Gürsel'in Dağdakiler röportajı, ilk kez yayımlandığı 1996 yılında bu sorulara cevap arayan ilk röportajlardan biri olmuştu. Yazar, kitabın bu 6. Basımı için şunu söylüyor:
"Anlattığım insanlardan hiçbiri muhtemelen artık o dağlarda değil. 17 yıl geçti. Dağdakiler bir şekilde yerlerini kendilerinden sonra gelenlere bıraktı. 30 yıldır değişmeden süren de işte bu. Nesiller gelip geçiyor. Bu kitabı yazmama neden olan olayın başımızdan geçtiği yıl doğan Kürt çocuklarının bazılarının şimdi dağda olduğunu kolaylıkla tahmin edebiliriz. Bir yanıyla iç sızlatıcı bir şey ama şimdi okuduğumda kitabın hâlâ eskimediğini görüyorum. Çocuk denecek yaşta Kürtler bugün de bu kitapta anlatılan nedenlerden ötürü dağa çıkıyorlar."
kadri gürsel serbest bırakılıp evine döndükten sonra çevresindekilerden şöyle sorular gelmiş: “kazanabileceklerine inanıyorlar mı?”, “moralleri nasıl?”, “seks yapıyorlar mı?”, “ne yiyip içiyorlar?”, “uyuşturucu kullanıyorlar mı?”... bunların hepsi benim de merak ettiğim şeylerdi. kitap çok daha fazlasının cevabını veriyor.
Milliyet, Cumhuriyet vb gazetelerde yazarlık yapmış olan Kadri Gürsel 1995' de Agence France-Presse muhabirliğine başlamış. Politik altyapısı dolayısıyla devlet tarafından alıkonulduğu dönemde berjer koltuk, buzlu badem ve filitre kahve özlemi çekmiş (?)
Gerilla mücadelesini pek de iyi kavrayamadığını düşünüyorum, ancak doğrudan bir öznenin deneyim aktarımı olduğu açısından bakılacak olursa okumaya değecek bir kitap. Dil son derece akıcı. 26 günlük süreci "maceralaştırmadan" samimiyetle aktardığına inanıyorum.
Not aldığım bazı kısımlar "TeCe'nin askerleri gibi gün saymıyoruz. Biz sonuna kadar savaşırız. Onlar düşünsün." "Doğa temizdir, hiçbir şeyi kirletmez." "Savaştıkça özgürleşirsin, özgürleştikçe güzelleşirsin. Güzelleştikçe sevilirsin." "Biz şiddeti siyasetin kapısını aralamak için kullanıyoruz."
(2014'teki kitap hakkında düştüğüm notu bulup yıllar sonra editledim <3)
Hassas bir konuda objektif ve realist bi bakış açısıyla birinci elden örgütün dağ kadrosunun yaşamını ve düşünce biçimini yalın bir dille anlatmış Kadri Gürsel. Konuyu merak edenler için ilk elden okunması gereken bir kitap.
1995 yılında 26 gün kaçırılan -alıkoyulan- iki gazetecinin dağda yaşamla, savaşın gerçekliğiyle imtihanı. Çelik Harekatı operasyonlarından köşe bucak kaçılan binbir zorlukla geçen 26 gün. Kitap her kesimden okuyucuya hitap etmesi için olabildiğince nesnel yazılmış. Pkk'ya değil de oraya çıkan insanlara, günlük rutinlerine, dağa çıkma nedenlerine, T.C devletine bakışlarına odaklanmış. Kitaptaki dağdakilerin hiçbiri artık o dağlarda değil. Ancak 23 yıl önce doğmamış kürt çocukları şu an yine o dağlarda. Acı olan da bu fasit daireden çıkmak için gerekli adımlar atılmadıkça bu döngünün sürüp gitmeye devam edecek olması.
İlk elime aldigimda bu kadar guzel bir kitapla karsilacagimi beklemiyordum acikcasi. Kadri Gursel'in kullandigi dile ve anlatim tarzina hayran oldum. Daglarda gecen 26 gunun bu kadar surukleyici ve ayrintili bi sekilde anlatilmasi, Kadri Gursel'in kaleminin ne kadar guclu oldugunu gosteriyor.
Kitap aslinda ironilerle dolu. Yer yer cok guldugumu soylemeliyim. Ote yandan, 30 yil once daga cikanlarin perspektifini ogrenmek ve olaylara farkli bir acidan bakabilmek icin mutlaka okunmasi gereken bir kitap. Gursel'in kitabin sonunda belirttigi gibi, bu kitabi okuyunca "Bu isin sonu nereye varacak?" sorusunun cevanini almiyorsunuz, bu sorunun cevabina kafa yoran biri olarak dusunce gidasi almis oluyorsunuz. Tam da yazarin amacladigi gibi.
Yaşar Kemal’in “röportaj” derken kast ettiği türün son 30 yıl içinde Türkiye’de ortaya konmuş bence en iyi örneği. Sadece konuyla ilgilenenlerin değil herkesin, özellikle de gazetecilik öğrencilerinin mutlaka okuması gerekir.
Kadri Gürsel ve Fatih Sarıbal’ı kaçırıldığı 31 Mart tarihinden 26 yıl sonra başladım kitabı okumaya. Bir çırpıda bitti. Kadri Bey’in hafızası, detaylara olan hakimiyeti ve yıllar sonra doğrulanacak çıkarımları nefes kesici.
Okurken bir çok defa keşke kitabın sonunda bir harita olsaydı dedim.
Kitabın varlığından tamamen şans eseri haberim oldu. Hep merak ettiğim bir konuyu aydınlatması bakımından çok faydalı oldu benim için. Örgütün dağlarda nasıl yaşadığını, nasıl varolduğunu, siyasi ve askeri emellerini, terörist diye üstünkörü geçiştirdiğimiz kişilerin aslında birer insan olduğunu gözlemlediği kadarıyla aktarmış Kadri Gürsel. Kendisinin de dediği gibi herkesin okuyabilmesi için olabildiğince nesnel de yazmış. En acısı da kitabın 20 sene önce yazılmasına karşın hiçbir şeyin değişmemiş olması. Savaşın, sürgünün ve ayrımcılığın izleri, dağdakilerin dağda "varolma" sebepleri... Aynanın diğer tarafını da merak ediyorsanız okumanız gereken bir kitap.