Üzgün yüzünden dolayı hapse atılan adam, köprüden geleni-geçeni sayan biri, kardeşlerinin açlığından endişelenen çocuğun hazin ölümü, evini zor durumda kalan hayvanlara açan kadın, tanımadığını bildiği birinin tanımazlıktan gelişine takılan tren bekleyen adam, bir şey olmasını bekleyen adam, krallığından güçlükle kaçan kral çocuk, en büyük hayali dansöz olmak olan genç kız, aldığı hediyeleri karısına veremeyen adam, ihaleyi kazanamama korkusu çeken biri, savaştan dönen dayısına hayran çocuk, bir kartpostal ile hayatı değişen genç, askerlerin geçirdiği bir gece, mesleği gülmek olan adam, ağaçlıklı yolun hayalini kura kura ölen asker, sahip olduğu dükkanı gözyaşları içinde devredeceğini söyleyen kadın ya da kendini kilisede bulup kalıp kalmama tereddüdü yaşayan bir günahkâr...
Cüce ile Bebek, yapıtlarında savaşın acılarını yaşamış biri olarak sıradan insanı anlatan Heinrich Böll'ün yirmibir kısa öyküsünden oluşuyor.
Der deutsche Schriftsteller und Übersetzer gilt als einer der bedeutendsten deutschen Autoren der Nachkriegszeit. Er schrieb Gedichte, Kurzgeschichten und Romane, von denen auch einige verfilmt wurden. Dabei setzte er sich kritisch mit der jungen Bundesrepublik auseinander. Zu seinen erfolgreichsten Werken zählen "Billard um halbzehn", "Ansichten eines Clowns" und "Gruppenbild mit Dame". Den Nobelpreis für Literatur bekam Heinrich Böll 1972; er war nach 43 Jahren der erste deutsche Schriftsteller, dem diese Auszeichnung zuteil wurde. 1974 erschien sein wohl populärstes Werk, "Die verlorene Ehre der Katharina Blum". Durch sein politisches Engagement wirkte er, gemeinsam mit seinem Freund Lew Kopelew, auf die europäische Literatur der Nachkriegszeit. Darüber hinaus arbeitete Böll gemeinsam mit seiner Frau Annemarie als Herausgeber und Übersetzer englischsprachiger Werke ins Deutsche...
Heinrich Böll became a full-time writer at the age of 30. His first novel, Der Zug war pünktlich (The Train Was on Time), was published in 1949. Many other novels, short stories, radio plays, and essay collections followed. In 1972 he received the Nobel Prize for Literature "for his writing which through its combination of a broad perspective on his time and a sensitive skill in characterization has contributed to a renewal of German literature." He was the first German-born author to receive the Nobel Prize since Hermann Hesse in 1946. His work has been translated into more than 30 languages, and he is one of Germany's most widely read authors.
Sıradan olmaktan uzak uğraşları olan kimselerin sıradan hayatlarını anlatan bir kitaptı. Çerezlik diyebilirim ama hiçbir öykünün de bende bir tesiri olmadı. Yıllar sonra bu kitaba denk geldiğimde belki de yalnızca Cüce ile Bebek öyküsünü anımsarım, o da kapağında yazdığı için...
Böll'ün kısacık öykülerinden oluşan bu kitap için belki de "anlamsızlık" ortak bir suçlama olabilir. Öyleyse buna katılamam, çünkü hep belirli temaları var öykülerin; üstelik, birkaç paragrafta bile okurun dünyayı sorgulamasını sağlayabilecek kıvılcımlar var. Böll'ün, okurun gözüne sokmadan mesajını aktaran tarzı bu öykülerde bir derece daha örtük o kadar. Distopik kısa öyküleri ise en kapalı anlatımları olmuş ama okurun büsbütün fenersiz bırakıldığı onlar için de söylenemez.
Evet; müthiş, baş döndürücü, şahaser falan diyemeyiz ama güzel öyküler diyebiliriz. Tavsiye ediyorum.
Ne desem az gelir, muhteşem öyküler. Nobel ödüllü Heinrich Böll kısa öykünün piri bence. 1.Dünya Savaşı sırasında doğan ve 2.Dünya Savaşı yıllarında yaşayan yazar inanılmaz öykülerle Alman toplumunun savaş öncesi ve savaş sonrası yaşadığı ikilemi, yıkımı, yoksulluğu, kederi, pişmanlığı ve suçluluğu çok güzel anlatmış. Kamuran Şipal’in eşsiz çevirisi ile okumanın keyfini yaşıyorsunuz 18 öykünün tamamında. Bir de yazarla yapılan bir söyleşi var ki harika. Öykülerde işsizlik, açlık, yalnızlık ve çocukluk temaları belirgin ama savaş sonrası dirilmeye çalışan insanların haleti ruhiyesi de çok güzel anlatılmış... tavsiye ederim şiddetle...
Yolcu, Sparta'ya Varırsan Eğer öykü kitabından neredeyse elli sene sonra basılmış bu antolojide toplam 21 öykü yer alıyorken o kitaptaki 25 hikayenin de altısı bu toplama alınmaya uygun görülmüş. Ki en iyilerinden bazıları da bunlar. Kalan 15 öyküden -belki Gülücü haricinde- hiçbiri etkili gelmedi, gelemedi, zaten oldukça da kısalar ve diyaloglar, iç monologlar yok denecek kadar az. Diğer kitabın aksine, yıkım edebiyatını yansıtan bir karanlık da yok. Böll için daha iyi öyküler seçilebilirdi diye düşünüyorum. Veya öykülerden ziyade direkt romanlarına yoğunlaşmak gerek.
Toplam yirmibir hikaye. Hepsi de birbirinden güzel. Kalem çok akıcı. Ama bazen hikayeler içinde kayboldum. Üzgün yüzünden dolayı hapse atılan adama, köprüden geçenleri saydırdım. Demek ki büyüsüne kapılıp hikayeleri peşpese okumak yerine sindirmek için biraz zaman tanımalıyım gözlerime.
I am not sure that I don't keen on short stories or this one was quite okay,usual to read.I mean the ends do not make sense and there is not one single story which is remarkable.I found it very dull and ordinary.