Librarian Note: There is more than one author by this name in the Goodreads database.
Michael Leverson Meyer (11 June 1921 – 3 August 2000) was an English translator, biographer, journalist and dramatist.
Meyer was born in London into a timber merchant family of Jewish origin, and studied English at Christ Church College, Oxford. His first translation of a Swedish book was the novel The Long Ships by Frans G. Bengtsson, published by Collins in 1954. He is best known for his translations of the works of two Scandinavian playwrights, Henrik Ibsen and August Strindberg. Braham Murray wrote of Meyer in his obituary published by The Guardian that Meyer was "the greatest translator of Ibsen and Strindberg into English there has ever been" even superior to William Archer, but Inga-Stina Ewbank and especially Jan Myrdal has criticizes the mistranslations, where Myrdal tries to prove that they are made deliberately. Myrdal also strongly criticizes Meyer's biography of Strindberg.
Meyer's journalism appeared in the New York Review of Books. He also wrote acclaimed biographies of both these playwrights; the three volume work on Ibsen (1967–71) won the 1971 Whitbread Award for Biography and the work on Strindberg appeared in 1985. His autobiography Not Prince Hamlet was published in 1989.
Dram sanatı insanın kanına karışınca ara ara yokluyor. Edebiyat okumalarını yalnızca roman ve öyküyle sınırlandıranlara üzülüyorum. Tiyatronun yazara dayattığı sınırlar sayesinde modern edebiyatın pek çok yeniliği oyun yazarlarından gelmiş çünkü.
İbsen bu bakımdan bir öncü. Ondan önce tepeden inme kurguların, kabataslak çizilmiş tiplerin, sulu komedyaların ya da epik maceraların hakimiyetindeki sahneye, İbsen sıradanlığı, kasveti, küçük insanın dertlerini taşıdı. Dizilerde ve filmlerde artık aşina olduğumuz pek çok konvansiyon, örneğin alt-metinli diyaloglar ve sembolizmler onun buluşu. Norveçli olmasına rağmen ömrünün önemli bir kısmını geçirdiği Almanya'da yaptığı etkiyle halk tiyatrosuna, sonra giderek politik tiyatroya ilham verdi.
İbsen böyle bir yazar olunca, Meyer'in İbsen biyografisinden de beklentim yükselmişti. Ancak aradığımı pek bulamadım. Sosyal bir biyografiden ziyade psikolojik bir biyografi ile karşılaştım. Kitap boyunca İbsen'in içine yerleştirildiği ilişkiler oldukça sığ göründü gözüme. Hayatımız boyunca bir avuç insanla bile ilişki kursak, aslında çok daha derindeki dilsel, ekonomik, siyasal yapılarla birlikte şekillenmez miyiz? 850 sayfalık metin İbsen'in gündelik ilişkilerini aktarmaya uğraşırken, işte bunu kaçırmış diye düşündüm.
Oysa İbsen'in Almanya'ya yerleştiği tarihlerde kısa süre içerisinde Avrupa'nın en kitlesel sosyalist partisi haline gelecek Almanya Sosyal Demokrat Partisi kuruluyordu. Kısa ömürlü Paris Komünü'nün ardından İbsen'in bir dostuna "Paris Komünü de yıkıldı, umudumuz başka bahara kaldı" diye yazdığını okuyoruz. Fakat satır aralarında kayboluyor böyle şeyler ve Meyer hızlıca bizi İbsen'in gündelik hayatına, tuttuğu küçük muhasebe defterine geri yolluyor. Meyer'ın İbsen'in oyunlarına yaklaşımı da aynı biçimde sığ. Bir Franco Moretti'nin "Tarihte ve Edebiyatta Burjuva" kitabında İbsen'i nasıl çözümlediğine, onu ve eleştirisini döneminin ideolojik yapılarına nasıl yerleştirdiğine bakıyorum, bir de Meyer'ın her oyun karakterinde İbsen'den, eski sevgililerinden, yakınlarından bir parça arayıp bulmaya uğraşan psikolojizmine.
Öte yandan İbsen'in çalışma rutinine, edebiyat profesörü olan dostu Brandes'ten entelektüel olarak nasıl beslendiğine, nasıl hiç kitap okumamakla övündüğüne ve 60 yaşından sonra doyurulmamış özlemlerinin peşinde genç kadınlara duymaya başladığı dair ilgiye dair ilginç bölümler vardı kitapta. İyi yazılmış, kendini okutuyor ama ne'dersin ki yüzeysel.
What an amazing life he led. Extremely thorough examination of Ibsen's life. Wry little comments by the author, who clearly loved his subject, warts and all.