Anton Çehov (1860-1904): Kırk dört yıllık ömrüne karşın, hayatın yalınlığı ve karmaşası içindeki insanlık durumlarını büyük bir duyarlılıkla işlediği öykü ve oyunlarıyla, dünya edebiyatına damgasını vuran en önemli 19. yüzyıl yazarlarından biridir. Elinizdeki ciltteyse, Çehov'un kısalı uzunlu otuz yedi seçme öyküsü, yazılış sırasıyla yer almakta ve bu büyük ustanın öykü yazarlığının farklı evrelerine ışık tutmaktadır.
Dramas, such as The Seagull (1896, revised 1898), and including "A Dreary Story" (1889) of Russian writer Anton Pavlovich Chekhov, also Chekov, concern the inability of humans to communicate.
Born (Антон Павлович Чехов) in the small southern seaport of Taganrog, the son of a grocer. His grandfather, a serf, bought his own freedom and that of his three sons in 1841. He also taught to read. A cloth merchant fathered Yevgenia Morozova, his mother.
"When I think back on my childhood," Chekhov recalled, "it all seems quite gloomy to me." Tyranny of his father, religious fanaticism, and long nights in the store, open from five in the morning till midnight, shadowed his early years. He attended a school for Greek boys in Taganrog from 1867 to 1868 and then Taganrog grammar school. Bankruptcy of his father compelled the family to move to Moscow. At the age of 16 years in 1876, independent Chekhov for some time alone in his native town supported through private tutoring.
In 1879, Chekhov left grammar school and entered the university medical school at Moscow. In the school, he began to publish hundreds of short comics to support his mother, sisters and brothers. Nicholas Leikin published him at this period and owned Oskolki (splinters), the journal of Saint Petersburg. His subjected silly social situations, marital problems, and farcical encounters among husbands, wives, mistresses, and lust; even after his marriage, Chekhov, the shy author, knew not much of whims of young women.
Nenunzhaya pobeda, first novel of Chekhov, set in 1882 in Hungary, parodied the novels of the popular Mór Jókai. People also mocked ideological optimism of Jókai as a politician.
Chekhov graduated in 1884 and practiced medicine. He worked from 1885 in Peterburskaia gazeta.
In 1886, Chekhov met H.S. Suvorin, who invited him, a regular contributor, to work for Novoe vremya, the daily paper of Saint Petersburg. He gained a wide fame before 1886. He authored The Shooting Party, his second full-length novel, later translated into English. Agatha Christie used its characters and atmosphere in later her mystery novel The Murder of Roger Ackroyd. First book of Chekhov in 1886 succeeded, and he gradually committed full time. The refusal of the author to join the ranks of social critics arose the wrath of liberal and radical intelligentsia, who criticized him for dealing with serious social and moral questions but avoiding giving answers. Such leaders as Leo Tolstoy and Nikolai Leskov, however, defended him. "I'm not a liberal, or a conservative, or a gradualist, or a monk, or an indifferentist. I should like to be a free artist and that's all..." Chekhov said in 1888.
The failure of The Wood Demon, play in 1889, and problems with novel made Chekhov to withdraw from literature for a period. In 1890, he traveled across Siberia to Sakhalin, remote prison island. He conducted a detailed census of ten thousand convicts and settlers, condemned to live on that harsh island. Chekhov expected to use the results of his research for his doctoral dissertation. Hard conditions on the island probably also weakened his own physical condition. From this journey came his famous travel book.
Chekhov practiced medicine until 1892. During these years, Chechov developed his concept of the dispassionate, non-judgmental author. He outlined his program in a letter to his brother Aleksandr: "1. Absence of lengthy verbiage of political-social-economic nature; 2. total objectivity; 3. truthful descriptions of persons and objects; 4. extreme brevity; 5. audacity and originality; flee the stereotype; 6. compassion." Because he objected that the paper conducted against [a:Alfred Dreyfu
kitaba dair hiç sözüm yok. çehov başkanıma helal olsun. fakat iş bankası yayınları'na çok ağır konuşacağım. 600 sayfa kitabın 6 sayfasından birinde illa ki acayip bi tashih bulunuyordu. resmen ucuzcu, sadece telifsiz kitapları basan yayınevleri gibi basıp geçmişler. ayıp vallahi. bulabilen başka yayınevinden alsın.
Çehov'un hemen tüm hikayeleri okumaya, hatta tekrar tekrar okumaya değer. İş Bankası Yayınları'nın bu edisyonunda, Çehov'u parça parça okumaya çalışmış ya da yeni tanışma fırsatını bulmuş okuyuculara bu terli toplu hal fazlasıyla kolaylık sağlıyor.
Gündelik hayatta yer alan, pek üzerine düşülmeyen fakat gelişim sürecinde aslında çok fazla anlam taşıyan ilişkileri, diyalogları ve olayları bize çok sade ve yalın bir dille anlatan Çehov, her hikayesinde bir mana çıkarılmasını da amaçlamamıştır. Her bir olayın ya da durumun mecburi bir şekilde bir manaya ya da anafikri dayanması gerekmez günlük yaşamda. Bir yerden gelip bir yere gitmeyen ya da gitmesi gerekmeyen durumlar zinciri içerisinde sürdürdüğümüz hayatımızın basit kesitlerini görüyoruz hikayelerinde. Her ne kadar yazılan ya da aktarılan dönem içinde bulunduğumuz çağın çok öncelerinde gerçekleşse de karakterleri ve mekanların üzerini çizip kendi adlarımızı ve bulunduğumuz mekanları yazsak çok da eğreti durmuyor.
Çehov'un hikayelerini her ne olursa olsun kıssadan hisse çıkarmak güdüsüyle okumaktansa, gündelik yaşamımızda kaçırdığımız o basit anları "Evet, aslında böyle bir durum ya da anın içerisinde yer aldım" hissini tekrar duyumsayabilmek için okumak çok daha keyifli olacaktır.
Çehov muazzam bir anlatıcı. 3 yıldız vermemin sebebi ne yazık ki çeviri ve redakteye ait. İş kültür yayınları her zaman tercih ettiğim bir yayınevidir fakat bu kitapta hüsrana uğradım. Çok fazla ama çok fazla hata vardı kitapta. Hatalarla başlayıp hatalarda devam etti, en son bir öykü seçip hataları saydım tek bir öyküde 18 hata saydım! Kitap bir kere baştan sona okunmamış bile. Nasıl yayınlandı aklım almıyor. Çevirmenlerin de “öz Türkçe” ısrarı bir yerde durmalı. “Kişioğlu” yerine, yerleşmiş insanoğlu tabiri elbet kullanılabilir. Çevirmen “yüz ifadesi” yerine de “yüz anlatımı” demeyi tercih etmiş. Bu ve benzeri pek çok seçim okumada kekemelik yaratıyor. Hadi bunlar çevirmenin tercihidir diyelim, ben de bundan sonra Engin Altay çevirisi okumamayı tercih ediyorum. Kitapta çok fazla hata olduğunu tekrar belirteyim.
26 Temmuz 2020 de okumaya başladığım, adeta bir sigara paketinden bir dal çıkarıp yakmak gibi, diğer okumlamarımın aralarinda, tane tane okuduğum Çehov'un otuz yedi öyküsünü nihayet bitirdim, paket bitti:)
Filmlerinden çok hoşlandığım, oysa arkadaş, eş dost yorumlarına bakacak olursam "çok sıkıcı" filmler çektiği iddia edilen Nuri Bilge Ceylan'ın bir röportajında duymuştum kendisinden. Adam yanlış hatırlamıyorsam, "benim gözümde Çehov filtresi var, dünyayı böyle görüyorum" gibi birşey demişti. O zaman bir ışık yandıydı bende de. NBC abimizin kafasını hissettiğim bazı öyküler oldu gerçekten de... özellikle eşi tarafindan aldatılan bir adamın, hasta çocuğunu bırakmak istemeyen bir doktoru aşırı ısrar ile bilmem kaç versta uzaktaki evine çağırdığı öyküde adeta bir NBC filmi izliyormuş gibi olmuştum, öyküler arasındaki favorim de zaten odur.
Daha önce de birkaç kitaplarini okumuşluğum olduğu için, İş Bankası yayınlarının Hasan Ali Yücel klasiklerini gözü kapalı alan bı kişiyim. Fakat bu kitapta o kadar çok yazım yanlışı vb. vardı ki, şaşırdım gercekten, lan dedim bu gimsanin, ucuz kitap reyonundaki ne olduğu belirsiz yayınevi çevirisi gibi baya. Basılmadan önce hiç mi kimse okumadı bunu!
Netice Rus edebiyatını her türlü seviyorum, biraz coğrafi yakınlıkları da olunca, daha bi bizden geliyor. Koyu dindar, cahal bir halk. Para için herşeyi yapan, önyargılı, değişime açık olmayan bir millet, köylüler. Peder,İncil falan duyunca istavroz çıkaran yaşlı teyzeler. Zaten dikkat edilirse NBC filmleri de hep bi taşrada geçer, o hesap.
Öyküler muhteşem. Ancak kitapta çok çok çok sayıda yazım ve noktalama hatası var. Böylesine iddialı bir yayınevinin onuncu basımı yapılmış bir kitabına hiç mi hiç yakışmıyor.
27 hikayeden oluşuyor. Böylesinde güzel gözlemleri içeren hikayeleri daha önce hiç okumamıştım. Özellikle "kabuğuna sinmiş adam", "sıkıcı bir öykü" çok güzeldi. sanki bende o ortamlarda gibiydim. İnsanlara ait gözlemlerin keskinliği, doğayla beraber yorumlanması ve günün sonunda 1900 yılında yaşayan insanın 2025 de te aynı insan olması bu hikayeleri daha da güncel kılıyor. belki arka plan değişti, arabalar, telefonlar, gökdelenler yapıldı ama insan aynı insan sonuçta. okuduktan sonra olayları böylesine bir perspektiften gösteriyor sanki kitap. bilmiyorum enteresan. ama çok çok önemli bu hikayeler.
Çehov'a söyleyecek söz yok, hikayeleri akıcı ve zevkle okunuyor. Zevkimi bozan tek şey yazım hataları ve çevirmenin saçma sapan kelime secimleriydi. "Handiyse" nedir güzel kardeşim,"neredeyse" dersen entelektüel duruşun mu bozuluyor,nedir problem? Kişioğlu ne demek? Allah aşkına başka yayınevinden alın,okurken sinirleriniz zıplamasın.
Bir kaç tane istisnai öykü dışında çoğunun sonunu okuyucuya bırakmış ve devamı nerde bitti mi? Eeee bu kadar mı dedirten bir kitap genel olatak güzeldi beğendim
Anton Çehov'un büyük bir öykü yazarı olduğunu anlatmaya gerek yok bence. Nuri Bilge Ceylan'ın bir röportajını izlerken, Anton Çehov öykülerini sinemaya uyarladığını öğrendiğim zaman bu kitabı okumak için sabırsızlanmaya başladım ve sonunda bitirdim. Çehov'un öykülerinde ana fikir olmadığını bir incelemede okumuştum. Ben bu görüşe katımıyorum. Okuduğum her öykü bir anafikre sahipti. Çehov'un öyküleri, hepimizin yaşadığı hayatın küçük bir kesitlerini içeriyor bu da bazı okyucular için sıkıcı bulunmuş ancak ben kitaptaki öyküleri okurken kitap hiç bitmesin istedim. Çehov'un müthiş bir gözlemci olduğu gerçeği her öyküde beni daha çok etkiledi. Adını koyamadığım çoğu olaya ve karaktere Çehov bir ad koymuş; okuduğum tüm öykülerde beni en çok etkileyen nokta buydu sanırım. okuduğum öykülerde beni en çok etkileyen öyküler ise şunlardı: Volodya, Sinir Bozukluğu, Bahis, Sıkıcı bir öykü, Prenses, Siyahlar giyinmiş keşiş, Doktorun karısı,Tatlım ve Çukurda. İyi okumalar :)
Sadece kendi döneminin değil,muhtemelen tüm zamanların en iyi hikayecilerinden olan Çehov'un sıradan diyebileceğimiz Rus köylüsünü anlattığı,akıcı ve keyifli bir eser. Birçok Rus roman ya da öyküsünde hissettiğim gibi bu öykülerde de toplumumuzla Rus toplumu arasındaki benzerlikleri kâh şaşırarak kâh gülümseyerek gözlemledim. Eserin geçtiği dönem özelinde değerlendirecek olursak; Hayata ve insanlara bakışımız , erdem kavramını algılayışımız, toplumsal tabuların yaşantımızdaki yeri gibi noktalarda Türk ve Rus insanının yakınlıklarını görebiliyoruz. Çeviri yapılırken kullanılan kelimelerin iyi seçildiğini düşünüyorum fakat editörün gözünden kaçan ve İş Bankası yayınlarına yakışmayan, dikkat dağıtıcı bazı yazım yanlışları var kitapta.
Otuz yedi öykünün tek kitapta toplanmış olması hem güzelligi hem zorluğu beraberinde getirmiş. Çehov'un öykülerinde karakterler çok başarılı yaratılırken her öyküsünde çokça karakter kullanması ve bu durumun otuz yedi öyküde devam etmesi okumayı zorlaştıran ve uzatan bir eylem.
37 öyküden de ibaret olsa kısa olacakları için çabucak okur bitiririm sanmıştım ama yanılttı. bazı öyküleri epey uzun ve sıkıcıydı. galiba rus edebiyatını sadece 700-800 sayfalık romanlar sözkonusuysa seviyorum tercihen dostoyevsky, üzgünüm anton pavloviç çehov.
Tüm zamanların en iyi öykü yazarlarından birinin, duygu ve düşünce dolu öykülerinden oluşan bir derleme. Gerek okuyucu, gerek yazar olarak öyküye ilginiz varsa kesinlikle okumanız gereken bir kitap.