Bu eser, masonluğun ilkelerini değil, toplumsal rolünü incelemektedir. Abdülhamid sadece Türk tarihinin değil, yaşadığı dönem uluslararası sorunlarının da en çok tartışılan kişilerinden biri. Masonluk ise 18. yüzyıldaki örgütlenmesinden beri dünyanın her tarafında en çok tartışılan konuların başındadır. İkisinin yanyana gelmesinin ilgi çekmemesi mümkün değil. Bu çalışmasında Orhan Koloğlu, gizli bir kurum olarak Avrupa'da beliren ve dinler dışı bir nitelik taşımak iddiasındaki Masonluğun İslâm Alemi'ne girişini, yayılışını ve en üst yönetim kademelerince benimsenişinin gelişimini anlatıyor. Mason olan tek Sultan/Halife V. Murat'ın yerine geçen kardeşi II. Abdülhamid'in, siyasi amaçlarla kullanılmak istenen kurumu etkisizleştirmek için kullandığı yöntemler inceleniyor. Çalışmanın bir bölümü Masonlukla İslâm'ı bağdaştırmak için hangi düşüncelerle hareket edildiğini ortaya koymaya ayrılmış. V. Murat'ın 1905'te ölümüne kadar ki süreyi içeren çalışmanın devamı İttihatçılar ve Masonluk isimli kitapta yer almaktadır.
1929'da Konya'da doğdu. Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu'ndan mezun oldu. Strasbourg Üniversitesi'de doktora yaptı. 1947'de gazeteciliğe başladı. Yurt dışında basın ataşeliklerinde, 1975 ve 1978-79'da Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nde bulundu. Çeşitli üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Tarih ve sosyal yapı konularında yayımlanmış 36 kitabı, yüze yakın bilimsel araştırma ve makalesi vardır.
Musevilik esasen ırkçı bir içe kapanılıkla damgalıdır. Hristiyanlık ise İslam’ın da diğer dinleri de ilke olarak reddediyordu… 8 Aralık Pazar günü akşam saat 6’da Beyoğlu’nda Ağa Hamamı sokağı 12 numaralı Rum Proodos(İlerleyiş) locası Şehzade Murat’ı ve iki kardeşini masonluğa sokmayı başararak büyük ün kazanmıştı. Tören esnasında usulünce 2. Ve 3. Sembolik dereceler verilmiştir… Veliaht Murat’ın masonluğa girmesinde baş rolü, ilkelerine inanmaktan çok siyasi destek bulma amacı oluşturmuştur… 19.yüzyılın ilk yarısında Musevilerin mason localarına girmeleri asla kabul edilemeyen birşeydi. Örneğin 1838’de Frankfurt ve Hamburg’da bazı Musevilerin masonluk için yaptıkları başvuru “bu örgütün salt insanlık kurumu olmadığı, sadece Hristiyanlar için olduğu” gerekçesiyle reddedilmişti… Tahta geçmesinde önceki dönemde, daima ikinci planda kalmış, fazla ilgilenilmemiş, düşüncelerine önem verilmemiş, üstelik çekingenliği ve ihtiyatlılığı sebepleriyle yalnız kalmış olan Abdülhamit, taht süresi boyunca da devlet adamından sokaktaki adama kadar herkesin bir fiyatı olduğuna inanmıştı… Herkesin özgür, eşit ve kardeş olacağı ütopyası kaçınılmaz olarak devlet’le, yani o dönemin egemen sistemi mutlakiyetçi rejimle, temelde çatışmayı getiriyordu… Avrupa’da masonluk dinden arınmak, dini nötralize etmek niteliğini taşırken, Müslüman toplumlarda aksine, dinle bağdaştırma, uzlaştırma şeklini almıştır…
’Bireysel Masonluk Döneminde Türk ve Müslümanlar’ adlı bölümde:” Batı dünyasındaki fikir hareketlerini izlemeyi gereksiz sayan Osmanlı Devleti bütün oluşumları, doğrudan kendisini hedef almadıkça, hep Hristiyanlar arası hesaplaşma sayma eğilimindeydi.’ ‘ Türk ve İslam çevreleri, aydınlanmacıların en ünlüsü Volter’in İslam dinine çağdaşlarından çok daha yumuşak baktığını bilmiyorlardı.’ Bilmiyorlardı çünkü okumuyorlar, eski dönemde okuma yazma oranı çok düşüktü. Şimdi herkes okuma yazma bildiği halde okumuyorlar. Bir yerde:” Bir ünlü masonun deyimiyle ‘ kime yenilikçi düşünceleri sebebiyle gavur denmişse aynı zamanda mason da denmiştir.’ “ diyor. Bu aslında yenilikçilikle suçlama değil, kendi fikrinde olmadığı için suçlama. Karşı tarafla, karşı düşünceyle fikirsel tartışma yapamayacakları için karşı tarafı toplumun hassas noktalarına dokunarak küçümsemek. Bu tip sözleri sarf etmek için karşı düşüncede olmaya da gerek yok; kendisini kızdırdı ise, herhangi bir konuda rakip olması yeterli. Söyle sözü, at iftirayı bitsin. Bir bölümde:” Türkçe basındaki masonlukla ilgili ilk haber İranlılarla ilgilidir. Ruzname-i Ceride-i Havadis’in 28 Haziran 1861 tarihli 165 nolu sayıda şu haber vardı: ‘ Fransa’da bulunan İran sefiri Mirza Hüseyin Han Hazretleri maiyeti memurlarından dört kişi ile beraber bu kere farmason sınıfına dahil olmuş ve kemal-i hürmetle kabul kılınmış oldukları gazetelerde görülmüştür.’ Masonluğun İranlı diplomatlar arasında çok yaygın olduğu görülüyor.” Gayet açık olan duruma yorum yapmaya gerek yok. Masonluğu araştırdığınızda: Masonluk, kardeşlik duygusuna dayalı, federal bir yapıya sahip, inisiyatif, hayırsever, sembolik, felsefi, seçici, hiyerarşik, uluslararası, hümanist ve kurucu bir kurumdur. Mason kelimesi, İngilizcedeki freemason kelimesinden türemiştir ve "hür duvar işçisi" demektir. Masonluğun ilk dönemlerdeki gelişimi biraz tartışmalı bir konudur, iki tez vardır. İlki; Operatif masonluk, duvarcılık mesleğini beden çalışmasıyla ve elle yapılan zanaatkarların kurmuş olduğu meslek birliklerinden ortaya çıkmıştır. İkincisi; Masonların, şövalye kökenli bir topluluk olması ile alakalıdır. Bence hangisi doğru olursa olsun nihayetinde meslek kuruluşu olarak başlamış. Meslek kuruluşu olmaları bende bizdeki bu tip kuruluşları araştırmaya sevk etti. Aslında çoğunuzun bildiği sonuçlar ortaya çıktı. Ahilik, Ahi Evran tarafından Hacı Bektaş-ı Veli'nin tavsiyesiyle kurulan esnaf dayanışma teşkilatıdır. Aslen Horasan kökenli olup Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da yaşayan Müslüman Türkmen halkın sanat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlayan, onları hem ekonomik hem de ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmedir. Lonca, aynı bölgede yaşayan esnaf ve zanaatkarların örgütlenerek kurduğu meslek organizasyonuna verilen isimdir. Loncalar bir meslek örgütlenmesi olarak özellikle Ortaçağ'da üretim ve iş gücünün düzenlenmesinde önemli görevler üstlenmiştir. Usta-çırak ilişkileri ve ürün kalitesine yönelik standartlar loncalar sayesinde düzenlenmiştir. Loncaların, ticaretin kayıt altına alınmasını sağlayarak haksız rekabetin oluşmasını engelleme işlevi de bulunmaktaydı. Lonca, Osmanlı Devleti'nde de kent esnafının ve küçük çaplı üretim yapan zanaatkarların örgütlenme biçimiydi. Temelini Ahilik'ten alan Osmanlı lonca düzeni 15. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış, 18. yüzyılın ortalarına doğru "gedik" biçimini alarak 20. yüzyıl başlarına kadar varlığını sürdürmüştür. Kooperatif, halk dilinde imece usulü denilen topluca yardımlaşmanın resmi olarak belli kural kanun ve düzene göre yapılma işlemine verilen addır. Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını iş gücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve kamu tüzel kişileri tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir. Bugün amacı değişmiş olsa bile masonlar nihayetinde meslek kurumu olarak kurulmuş. Böyle bir birliği abartıp, başka anlamlar yükleyip, yüceltmenin, gizemli ulaşılmaz hale getirmenin gereği yok.
İki ayrı uçta "Ulu Hakan kurtlarla dans edip siyonistlere bir avuç toprak vermedi." ya da "Abdülhamit hayındı vatanı sattı." tarzı bir şey bulacağımı sanarken son derece tarafsız ve belgelere dayanan ve beni şaşırtan bir kitaptı.