What do you think?
Rate this book


712 pages, Mass Market Paperback
First published January 1, 1952
Böylece Gelibolu yarımadasının en önemli bir parçası olan Kocaçimen platosunun elden çıkmaması sağlanmış ve Çanakkale savunuşunun temeli atılmıştır. Mustafa Kemal o gün, Arıburnu kuvvetleri komutanı olarak verdiği emirde şöyle diyordu: “Size ben saldırı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimizi başka kuvvet alabilir." Aynı günü anlatan bir tenkitçi yazısına şu hükümlerini eklemiştir: Mustafa Kemal'in bu savaşlarda durumu çabuk kavramak, çabuk karar vermek, kararını enerji ile uygulamak ve sorumluluktan çekinmemek gibi davranışları kendisinde büyük komutanlık nitelikleri olduğunu meydana çıkarmıştır.(102-3)
“Bugünkü yapacağımız vatanı parçalanmaktan ve milleti esir olmaktan kurtarmaktır. Ama vazifemiz bununla bitmeyecektir. Medeni milletler arasında faal bir unsur olabileceğimizi ispat etmemiz lâzımdır,” der. (232)
Sofraları uzun sürer, herkesi konuşturur, sabırla dinlerdi. Medeni Kanun fikri Mahmut Esat, Saraçoğlu, Şükrü Kaya gibi Batı'da okumuş Türkçüler tarafından ilham” olunmuştur. Lâtin yazısı biz birkaç Türkçünün devamlı telkinleri sonucu idi. Bir arı gibi çiçeklerden bal toplardı. Ama o yapmalı idi. Onsuz hiçbirinin yapılmasına imkân yoktu.(430)
Atatürk, kimseye sezdirmemekle beraber, öleceğini anlamışa benziyordu. Atatürk'ün ölüm felsefesi sade idi: “Ölümü istemek bir cesaret değildir ama ölümden korkmak ahmaklıktır,” derdi.
Yine de vazifesi üstüne titriyordu. Savarona'da reislik ettiği bir kabine toplantısı altı saatten fazla sürmüştü. Gündem, Hatay meselesi idi.
Atatürk denizi pek sevdiği ve eski devirden kalma çürük yatla bir iki tehlike atlattığı için hükümet ona Savarona'yı almıştı. O yaz yatla gezintiler yapmaya pek hevesli idi. Yatağa düşünce:
— Bu yatı bir çocuk oyuncağını bekler gibi beklemiştim. Bana hastane mi olacaktı? demişti. 567
Umudunu Cumhuriyet devrinde yetişecek gençliklere bağlamıştı. Halkı da bunlar yetiştireceklerdi. Ben Rusya'ya gidip geldikçe daha kestirme, daha çabuk vardırıcı halk ve gençlik eğitimi metotları olduğunu yetkili arkadaşlarıma anlatamıyordum. Biz asrımızın teknik ve metot mucizelerini kavrayamıyorduk.
Hakikat odur ki, Atatürk, bu milletin tarihinde, bir milletin tarihinde bir ıslahatçı liderden beklenebilecek her şeyi yapmıştır. İnkılâp devri aydınları, Atatürk'ün bütün ileri hareketler emrine verdiği itibar, kudret ve nüfuzunu “işletmekte” ıslahat tarihleri nesillerinin hepsinden daha az kabiliyet göstermişlerdir.
En güç olan sanatı yanında, Atatürk'ün, yetişme tarzından doğma eksikleri vardı, Bu eksikleri tamamlayamadık. (518-9)
Kendisinin gözünde birini daha, Abdülhak Hâmid'i de büyültmüştük. Şöhreti de eski ve azametli idi. Sıkılgan olan Atatürk onunla karşılaşmaya da hayli ehemmiyet vermişti. Hıristiyan olan karısı ile geldi, sofraya oturdu. Bir iki kadehten sonra kendinden geçmişe benziyordu. Kabaca şeyler de söylüyordu. Meselâ sofrada birkaç Türk hanımı da varken, kendi eşini göstererek:
— Var mıdır Türkler arasında böyle hanım? sözünü de ağzından kaçırdı.
Atatürk yabancı “eş”lerden hoşlanmazdı. Türk kadınının şerefini yükseltmek ve ona hiç tariz ettirmemek başlıca meraklarından biri olduğunu bilirdik. Bu söz üzerine kıpkırmızı kesildi. Bir fırtına kopmasından ürküyorduk. Misafir de yaşlı idi.
Kendini güçlükle tuttu. Başka bahislere geçti. Ondan sonra misafirle de pek alâkalı olmadı. Zaman hayli ilerlemişti. Misafir kendisinden galiba bir şey sordu. Sözünü iyi işitmeyen Atatürk:
— Ne buyurdunuz beyefendi? dedi.
— Bana beyefendi demeyiniz.
— Ya ne diyelim efendim?
— Sadece adam deyiniz.
— İşte onu diyemediğim için beyefendi diyorum ya! 612-3
Önce Kramer Palas Oteli'ne gidip güçlükle üst katta bir oda bulduk ve eşyalarımızı bıraktık.
Otel yabancı ve yerli Hıristiyanlarla dolu idi. Sonradan bize anlattıklarına göre Mustafa Kemal de şehre girince bu otele uğramış. Ne sırması, ne de önünde arkasında koşuşan generalleri ve subayları var. Dolu salona girmek isteyince, garson yer olmadığını söylemiş. Fakat müşterilerden biri tanıyıp da:
— Mustafa Kemal... Mustafa Kemal... diye bağırınca, kalabalık birbirine girer. İhtimal hepsi dağılacaklar. Mustafa Kemal kimsenin rahatsız olmamasını rica eder ve yanındakilerle bir masaya oturur. Garson mudur, otel müdürü müdür, artık kim önce koşup gelmişse birer kadeh içki istediklerini söyler ve sorar:
— Kral Kostantin hiç bu otele gelip de bir kadeh rakı içti mi?
— Hayır Paşa efendimiz!
— Öyle ise neden İzmir'i almak istemiş? der ve İzmir'e girişinin ilk zevkli saatlerinden birini o masada geçirir. (372)