"... Mustafa adını ilk defa işitiyordum. Onun da İttihat ve Terraki fırkasının ileri gelenlerinden olduğunu bu seyahatte öğrenmiştim." Fatih Rıfkı Atay Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri
Hakkında en çok rivayet üretilen, en sık tartışılan simadır Mustafa Kemal. İçtiği içkiden yaptığı inkılaplara, sofralarından insan ilişkilerine söylenmedik laf bırakılmadı. Bunların ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış hala tartışılıyor.
1920'lerin başından ölümüne kadar Atatürk'ün en yakınında bulunan gazeteci-yazar Falih Rıfkı Atay'ın uzun yıllar önce yayınlanan Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri tartışılan bir çok konuya ışık tutuyor.
Atatürk, İttihat ve Terakki Partisi mensubu muydu? Rejmin değişeceğini Meclis'e ilk defa nasıl haber verdi? Ticarete girip niçin battı? Gazete macerasına kiminle nasıl girdi? Yazı ve harf inkılabını üç ayda nasıl gerçekleştirdi? Nasıl oldu da Suudi Arabistan'daki bir toplantıya heyet gönderdi?
Yukarıda bahsedilenler gibi birçok olayın gerçekte nasıl olduğunu merak ediyorsanız ve yakın tarihte gerçekten ne olduğunu birinci ağızdan öğrenmek istiyorsanız Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri sizin için bulunmaz bir rehber.
Atatürk üzerine çalışmalarıyla tanınmış gazeteci, yazar Falih Rıfkı Atay 1894'te İstanbul'da doğmuştur. Öğrenimini İstanbul Edebiyat Fakültesi'nde yaptı. 1908 devriminden sonra "Tanin" gazetesinde gazeteciliğe başladı. Bir yandan gazetelere, dergilere yazılar yazıyor, bir yandan da Babiâli Mektubi Kalemi'ne devam ediyordu (1913). Bir süre sonra, oradan Dahiliye Hususi Kalemi'ne kâtip olarak geçti. Falih Rıfkı Atay Birinci Dünya Savaşı'na yedek subay olarak katıldı. Bir süre sonra 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa'nın emir subayı olarak, Kudüs'te ve Suriye'de bulundu. Bu arada, resmi görevle birtakım Avrupa yolculuklarına da katıldı. Savaş sona erince, Bahriye Hususi Kalem Müdür muavinliğine atandı. O sıralarda iki arkadaşıyla birlikte "Akşam" gazetesini kurdu (1918). Devrim aleyhinde bulunanlarla çetin bir savaşa girişen Atay, 1922 yılında Bolu'dan milletvekili seçildi, 1950'ye kadar milletvekili kaldı. Bu arada, "Hakimiyet-i Milliye", "Milliyet", "Ulus" gazetelerinin de başyazarlığını yaptı. 1950'de siyasi hayattan çekilerek kendini tamamen gazeteciliğe adadı. Kısa bir süre "Cumhuriyet" gazetesine haftalık sohbetler yazdıktan sonra, bir arkadaşıyla birlikte "Dünya" gazetesini kurdu.
Kitap öncelikle ismini aldığı Atatürk'ün mütareke aylarında tuttuğu anı defteri ile başlıyor. Bu defter, mütareke metni ile Suriye'deki Mustafa Kemal ve Ahmet İzzet Paşa arasında; mütareke hükümlerinin yorumu hususunda münakaşa ettikleri telgraflaşmalardan oluşuyor. Atatürk İskenderun'un kati suretle İtilaf Devletleri'ne bırakılmaması, gerekirse ateşle karşılık verilmesi emrini verdiğini söylüyor; Ahmet İzzet Paşa ise Atatürk'ü mütareke hükümlerini İngilizlerin yorumladığı gibi anlamaya zorluyor.
Bu telgraflaşmalar Kuva-i Milliye'nin asi ruhu ile İstanbul Hükümeti'nin yılgın ve teslimiyetçi ruhlarının tecelli ettiği ilk sahnedir.
Kitabın devamında ise sohbet üslubunda Falih Rıfkı'ya ait kısa kısa düzensiz anılar mevcut. Ancak bu kısmı okumaktan keyif almak için her anının başlangıcında Atatürk'ün hayatının o evresini aşağı yukarı biyografik olarak bilmek gerektiği kanısındayım. Çünkü yazar bu önkabul ile oldukça kısaltmış anıları.
Ayrıca bu anıların neredeyse tamamı yazarın Çankaya eserinde vardır. Hatta bazı anılar tekrar kaleme bile alınmamış, direk kopyala-yapıştır usülüyle kitaba alınmıştır. Bunun yanında direkt bu kitabın içinde bile anılar tekrara düşmektedir. İzmir'in kurtarıldığı günkü yangın belki üç kere anlatılıyor örneğin.
Kitabın son kısmı ise yazar Falih Rıfkı Atay'ın Atatürk'ün sağlığında gazetede yayınlanmak üzere onun ağzından dinleyip notladığı hatıralardan oluşmaktadır. Buradaki anılar yazarın değil, doğrudan Atatürk'ündür. İç ve dış siyaset gereği yayınlanmayan anılar bu kitaba alınmıştır. Falih Rıfkı'nın kendi hatıraları İzmir anıları hariç tamamen Çankaya gecelerinden oluştuğu gibi Atatürk'ün bu hatıraları da İstanbul'daki faaliyet ve hazırlıklarından meydana gelip Atatürk Samsun'a çıkıncaya kadardır.
“Mustafa Kemal, son çağ Türk tarihinde parlayıp sönen birçok şöhretler gibi tesadüflerin adamı değildi.” “Atatürk, Türk tarihinin ve Türk dilinin inkar edildiği devrin adamı idi. O devir edebiyatına göre Türklerin medeniyet tarihinde yerleri yoktu. Türkçe ne ilim, ne de edebiyat dili olabilirdi. Atatürk, milletini nesillerden beri sürüp gelen bu aşağılık duygusundan kurtarmak için kendisini dile ve tarihe verdi.”
“Hayat, hala, bu kadar öğrenemediğimiz bir şeydir” (.20) “Keder insanları öldürmez derlerse, bu söze inanınız” (s.28) “Buda ölürken: -Üstat öldü diye ağlamayınız, üstat size öğrettiklerimdir! demişti.(s.111)
Yazara ve Atatürk'e saygımdan 5 yıldız veriyorum ama amazon dan aldığım versiyon eksik baskılı geldi. 135 sayfalık kitap 112 sayfada bitiyor. Puntodan yada sayfa boyutundan diye düşündüm ama bir mevzunun ortasında bitiyor. Alırken kontrol edin sitede 112 sayfa görünüyorsa almayın.
Yaş almaktan mıdır nedir, bu kitap beni müthiş duygulandırdı. O inanç, azim, hayatı feda ediş. Resmen dura dura okudum. İncecik kitap yüz yıl sürdü. Ah diyorum, kocaman bir ah...