Çocukluğumuzdan anımsadığımız korku sahneleri vardır. Ya bir kitapta okuyup gözümüzde canlandırmış ya da bir filmde seyredip zihnimize kazımışızdır. Bizi etkilemiştir; karanlık korkumuzu, yalnızlık korkumuzu besleyip büyütmüştür. Yıllar sonra da anımsarız: Belki tek karelik patlayıp sönen bir flaş; belki keskin tiz bir çığlık olarak katılır gündelik yaşamımıza. Dolunay geceleri, kurt adam dişleri, vampir gözleri malzeme oluşturur kâbuslarımıza.
Yine de çok "tanıdık" değildir bu "korku". Kurgusunda, tınısında, renginde, kokusunda, sesinde, nefesinde bir yabancılık, bir uzaklık vardır. Benliğimize katmayız, iliklerimize işlemez, küçümseyebiliriz onu; hatta dalga geçebiliriz bu korkuyla. Çünkü "bizden" değildir; yolumuza çıkmayacaktır, başımıza gelmeyecektir…
7 yıl önce, 6 genç yazarımız, bastığımız topraklarda, soluduğumuz havada, bildiğimiz mekânlarda yaşanan, anlatılan öyküleri yazıya dökmeye karar verirler ve ANADOLU KORKU ÖYKÜLERİ çıkar ortaya. Anadolu toprakları, fısıldadığı binlerce söylenceyle malzeme verir yetenekli kalemlere. Maden o kadar verimlidir ki tek kitap yetmez "korku"yu barındırmaya; ikinci kitap çıkagelir 2013'te. (Tanıtım Bülteninden)
Anadolu topraklarından az bilinen korku öğeleri yine karşımızda... Anadolu Korku Öyküleri'nin ikincisi de en az birinci kitap kadar etkileyiciydi. İlk kitap için yaptığım değerlendirme bu kitap için de geçerli.
Yine yeni korku öğeleri öğreniyoruz Anadolu'nun karanlık derinliklerinden. Hikayeler tekil korku öğeleri etrafına kurulmamış. İlk kitaba göre kurgunun daha sağlam olduğunu hissettim okurken. Tabi bu, aradan geçen yılların getirdiği bir olgunlaşma muhtemelen.
Favori hikayelerim Işıl Beril Tetik ve Galip Dursun'dan geldi bu kez. Şimdi sıra üçüncü kitapta...
İçerisindeki üç öyküyü özellikle beğendim. Metafizik varlığa ilişkin bir inancım olmamasına rağmen bir tanesinde tüylerim diken diken oldu. Güzel bir çalışma. İlkini de okuyacağım.
"...Anadolu Korku Öyküleri, ilki 2006 yılında altı genç yazarın bir araya gelerek yayımladıkları bir korku antolojisi dizisi. Buralı, buraya ait öğeleri çoğu zaman yalnızca ismen alıntılayarak ya da yüzeysel bir şekilde ele alarak yazmaya / anlatmaya çalışan korku türündeki hikaye, roman ve filmlere bir cevap; özgün, karanlık bir Anadolu söylencesi olma iddiasıyla yola çıkmış bir ilk eser..."
Bence ilk kitaptan daha başarılı. Evet, daha az korkutucu olduğu için kimi okuyucuya daha az hitap etmiş olabilir. Ancak burada yazarların fantezi açısından da başarılı olduğunu görüyoruz. Tüm öyküleri beğendim, özellikle Demokan Atasoy'un öyküsü harika, hatta seride okuduklarımdan en başarılısı, bence fantezi romanı yazmayı ciddi ciddi düşünmeli :) Işın Beril Tetik ise betimleme ve anlatımla en çok korkutan yazar. Galip Dursun ve Ayşegül Nergis'in öyküleri de dikkat çekiyor.
Açıkçası ikinci kitapta beklediğimi bulamadım. Neydi peki beklediğim? Korku dozu açısından birinci kitaptan bir tık üste çıkmış olmasıydı. Kötü mü buldum? Kesinlikle hayır! Öykülerin hepsi yine birbirinden harikaydı. İkinci kitapta yeni yazarlarla da tanışıyoruz, kalabalıklaşıyoruz üstelik. Ben keyifsizliğimi kendi hatama veriyorum bu yüzden. İki kitabı arka arkaya okuyunca insana, "Yine mi cin hikayesi ya öff?! Ters ayakları evet, biliyoruz" hissiyatı geliyor. Şoke eden, ters köşe bir hikaye de yoktu sanki bu kitapta. Yine de muhteviyat ilginç kurgular olduğu için, mutlaka okunması gereken bir antoloji. Bazı ilaçlarda olduğu gibi, birkaç ay ara vererek okumanızı tavsiye ederim. =)
Korku türünü seven herkesin şans vermesi gereken öykü kitabı. İlk kitabını da keyifle okumuştum. İkinci kitaptan da aynı tadı aldım. Kitapların ikiside beklentimin üzerindeydi.
Acikcasi tam bir hayal kirikligi. Tek bir hikaye disinda iyi ve akici olan yoktu. Aysegul Nergis'in hikayesi guzeldi. Onun disinda okunacak gibi degildi...
İlk kitapla "bizden olan" yerel tatlarla da gerçekten çok kaliteli işler çıkabileceğini okuyucuya ispatlamış olan bu yazarlar, ikinci kitapta biraz daha "oturaklı ve olmuş" bir şekilde karşımıza çıkıyorlar. İkinci kitabın detaylı yorumu ve kısa analizini buradan okuyabilirsiniz: http://gecedengelenoykuler.blogspot.c...
Fırtınalar Takvimi, Zifir Karanın Mavisi, Şer Karışan Vakit öyküsünün çözümlenişi baya iyi hikayelerdi. Zifir Karanın Mavisi ve Fırtınalar takvimi betimlemeleri, diyalogları, miti işleme şekilleri, dehşeti tasvir edişleri mükemmeldi. Zifir Karanın Mavisi'ndeki belirsiz zaman sıçramaları okurken biraz kafamı karıştırdı, aynı şekilde Fırtınalar Takvimi'nde birinci şahıs ve üçüncü şahıs anlatıcılar arasında geçiş yordu
#cevizyorumluyor #anadolukorkuöyküleri2 Minik yayınevinden çıkan bu korku hikayeleri toplaması aslında 3 adet kitaptan oluşan bir serinin ikinci kitabı mail kitabı seneler önce okumuştum onu işte bu ikincisi 2017 yılından beri bekliyor aslında kitaplıkta. İçinde hangi yazarlar var diye sorarsanız: Işın Beril Tetik, Umut Dülger, Ayşegül Nergis, Demokan Atasoy, Koray Günyaşar, Galip Dursun, M.Berk Yaltırık. Tabii ben bu kitabı okuyana kadar aslında bu yazarların kendisini daha da geliştirdiği daha sonraki kitaplarını da okumuş oldum. Yani aslında buradaki hikayelerden sonra yazdıkları kitapları okudum. Ve içlerinde favorilerim de var. Kitap içerisindeki hikayelere gelecek olursak aşağıya birer alıntı ile birlikte isimlerini yazıyorum. ZİFİR KARANIN MAVİSİ (Işın Beril Tetik): Köyün kendi iradesi var gibiydi; kötü niyetliydi ve sisli bir perdenin ardında sinsice saklanıyor, saldırmaya hazır bekliyordu. Gözlüyor, tartıyor, tehdit ediyordu insanı. KONUŞMAYANLAR (Umut Dülger): Beni neden konuşturuyorsunuz ki? Nedir bunun amacı Ben size unutmak istediğimi söylemedim mi? Beni delirtmeye mi çalışıyorsunuz? Bu gece yine uyku yok bana, rüyalarımın yerini yine kâbuslar alacak. 'O'nu yine göreceğim, yine hissedeceğim, yine bana dokunacak...o gözler, o dehşet! Allahım! Allahım! Hayır! Hayır! Tekrar olmasın, HAYIR!!!" ŞER KARIŞAN VAKİT (Ayşegül Nergis) Havada değil, yerdeydiler; vücutları garip açılarla aşağıya doğru bükülmüş şekilde evimize doğru hızla ilerliyorlardı. GECE IŞIĞI (Demokan Atasoy) - FIRTINALAR TAKVİMİ (Koray Günyaşar)Korku.Bir insanın gözlerinde en kolay avlayabileceğiniz duygu. Şehvetin gölgesi, yalanın izi, neşenin aldatıcılığı gibi gizli saklı duramaz; anadan üryan dimdik durur karşınızda. Güneşin do ğup batması kadar gerçektir; önlenemez, gizlenemez. OBA 153 (Galip Dursun) Gölge ile ilgili sorunu bulmuştum. Hata gölgede değil, gölgenin aksettirdiği şeyin kendisindeydi. Halim'in ayakuçlan yoktu. Ya da daha kötüsü... Ayakları tersti. MEZARDAN GELEN (Mehmet Berk Yaltırık) Toprak ve kanla le kelenmiş beyaz kefene sarınmış, eli ayağı çarpık çurpuk, gözleri kuyu dibi misali kapkara, uzun saçlarının arasında börtü böcek dolaşan acayip bir mahluk tuhaf iniltilerle karısıyla çocuğunun beşiği üzerine doğru eğilmişti.
Daha önce 1. kitabını okuduğum Anadolu Korku Öykülerinin 2. cildini okudum. Bu çalışmayı çok kıymetli buluyorum o sebeple yine zevkle beğenerek okudum.
İlk kitabı beğenenlere kesinlikle tavsiye ederim.
Işıl Beril Tetik’in yazdığı Zifir Karanın Mavisi öyküsü kurgu bakımından zayıftı, klişeydi ama çok sürükleyici geldi, beğendim.
Umut Dülger’in Konuşmayanlar öyküsü ise kurgu yönünde çok iyiydi. Ancak korku öğeleri biraz eksik kalmış gibiydi. Öykünün sonuna biraz daha çalışılsaymış çok daha iyi bir öykü çıkabilirmiş.
Ayşegül Nergis’in Şer Karışan Vakit öyküsü aslında güzel bir korku öyküsü. Ama ilk açılıştan itibaren kurgu biraz garip aktığı için içine bir türlü giremiyorsunuz. Bu öykü konusunda çok kararsızım. İyi mi, kötü mü anlayamadım.
Demokan Atasoy’un Gece Işığı Öyküsü aslında iyi bir öykü. İlk kitabın en iyi öyküsünü Demokan Atasoy yazmışken ikinci kitapta da kötü öykü olmasını beklemiyordum. Ancak bu öykünün en çok eleştirdiğim karakterlerin isimlendirmesi ve kitapta anlatılması. Öykünün başında kim kimdir biraz karışıyor, yalın anlatılmıyor. O sebeple maalesef bu kitabın en iyi öyküsü olamıyor.
Galip Dursun’un Oba öyküsü çok iyi. İşte Anadolu Türk Korku öyküsü budur. Kurgusu, akışı , sonu, anlatımı ve karakterler. Kitabın en iyi öyküsü budur.
Mehmet Berk Yaltırık’ın Mezardan Gelen öyküsü kitabın son öyküsü ve en iyi öyküsü. Bu öykü sayesinde artık Türk yazarlar arasında merakla takip edeceğim birisini buldum. Kurgu, dil, akıcılık inanılmaz güzeldi. Sırf bu öykü için bile bu kitap okunur.
Kştabın genelini değerledirince ilk kitaptan daha güzel öykülerin bir kitap olmuş. Yakın zamanda 3. kitabı da okuyup, yeni kitapları bekleyeceğim.
İlk betikle "bizden olan" yerel tatlarla da gerçekten çok kaliteli işler çıkabileceğini okuyucuya ispatlamış olan bu yazarlar, ikinci betikte biraz daha beklenenin altında bir performans geldiler. Bu betikte ilk üç öyküde; akıcılık, meraklandırıcı ve sürekleyici bir dil kullanılmış.
Bu betikte Demokan Aksoy, resmen hayal kırıklığı yaşatan bir öyküyle karşımıza çıktı. İlk betikte buram buram korku kokan ve sonu meraklı bir şekilde öykülerden oluşurken ikinci betik ise (son dört öykü) kurgu ve işleniş açısından ilki kadar lezzetli değiller.
Sevgili arkadaşlar ve değerli yazarlar, lütfen Batı tabanlı korku geleneğine son verelim. Onun yerine Ay Savaşçısı evreni çerçevesinde kötü yaratıkların üzerine gidip onları iyileştirip yada yok ederek insanlara korkularınızla yüzleşin iletisini verelim. Korkuya kurban verme, korkudan kaçma ve korkuya adak sunma artık klişe oldu. Eseri okuma konusunda yeğinize bırakıyorum.
Açık açık bu üç harfli öykülerinin içimi sıktığını söylemek zorundayım. Anadolu deyince böyle olduğunu da biliyorum elbette. Ama alt temaya bu türden bir şey yerleştirilse de hiç mi hayal gücü kullanılmaz, iş burada bitiyorsa neden bir kitap bir kitap daha yayınlamak zorunda hisseder insan? Aklım almıyor. Fırtınalar takvimi tamamen edebiyat yapmaya yönelmiş, havada kalmış, gereksiz yere kasılmış bir hikaye. Böyle korku hikayesi yazılmamalı, gereksiz olmuş. Demokan Atasoy suya sabuna dokunmadan, sevimlice bir öykü anlatmış. Diğerleri için söylenecek bir şey yok. Vasat, vasat vasat… Çok uzun bir süre Anadolu Korku Öyküleri başlığıyla herhangi bir kitap okuyacağımı sanmıyorum.