Jump to ratings and reviews
Rate this book

Drugi Pored Mene: Antologija Pisaca Jugoistočne Evrope

Rate this book
Dvadeset jedan prozni književnik/ca napisao/la je svoje viđenje pitanja zbog čega u jugoistočnoj Evropi postoji toliko nepoverenje jednih naroda prema drugima, prema neposrednim susedima. Odakle zapravo toliko odbijanje da se u susedu umesto neprijatelja vidi prijatelj? Zašto je etničko čišćenje postalo program ili čak neostvareni san? Zašto se jugoistočna Evropa već godinama pokazuje kao čudesno nepromenjiva sredina, gotovo deklarativno otvorena za promene, u kojoj svaka država uporno insistira na nekoj svojoj navodnoj istini?

U knjizi su se našla prozna ostvarenja najreprezentativnijih pisaca iz regiona – Slavenka Drakulić, Dragan Velikić, Nenad Veličković, Bora Ćosić, Miljenko Jergović, Biljana Srbljanović, Drago Jančar, Irena Vrkljan, Ismailj Kadare, Ćarls Simić, itd.

277 pages, Paperback

First published August 31, 2013

1 person is currently reading
54 people want to read

About the author

Richard Swartz

23 books2 followers

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
6 (35%)
4 stars
7 (41%)
3 stars
4 (23%)
2 stars
0 (0%)
1 star
0 (0%)
Displaying 1 - 3 of 3 reviews
Profile Image for Onur Yz.
342 reviews19 followers
March 22, 2022
peşin not: Bu kitabın Türkçe ismi goodreads'e girilmemiş. Benim okuduğum Türkçe çevirisinin tam ismi: "Yanı Başımızdaki Yabancı: Doğu Avrupa'dan Bir Antoloji".
Everest Yayınları 2012 yılı 1. baskısı. Kitabın tek bir çevirmeni yok. 22 ayrı bölüm için farklı çevirmenler var. Bazı çevirmenler birden fazla bölümü çevirmişler.

Yukarıda belirttiğim gibi toplam 22 farklı derlemeden oluşuyor bu eser. Bilhassa deneme diyorum zira yazılar öyküden çok deneme, anılar, hatıralar ve izlenimlerden oluşuyor. Çok az kurgusal içerik olduğu için öykü ifadesini gerektiğinde kullanacağım.

Kitabın isminden de anlayacağınız gibi bu bir antoloji. Doğu Avrupa yazarlarının editörün isteği üzerine yazdıklarından oluşuyor. Kendilerinden istenilen şeyin ne olduğunu bu yazımın ortalarında bulacaksınız. Antolojiyi derleyen Richard Swartz'ın Son Söz'ü de bu niyeti tüm detayları ile ortaya koyuyor. Ancak Swartz'ın kısa değerlendirme yazısının Son Söz değil de Ön Söz olmasını beklerdim, kitabı okuyup bitirdikten sonra karşımıza çıkması çok anlamlı olsa da kitabı bir kitapçıda eline alıp inceleyen birisini yönlendirecek, teşvik edecek ve ilgisini çekecek bir kısım aynı zamanda. Ben kitabı tamamen tesadüf eseri keşfettim. Dubravka Ugrešić ve Aleksandar Hemon'un birer kitabını okuduktan sonra kütüphane sisteminde başka eserlerini ararken bu antolojiye denk geldim. Maalesef bu kitapta Dubravka Ugrešić yok, neden yok anlamadım (belki de yapılan teklifi kabul etmedi) ancak Aleksandar Hemon var. Başka bildiğiniz yazarlar da var. Onlardan bahsedeceğim ama hemen şunu söyleyeyim 22 yazarın tamamından bahsetmeyeceğim, seçimler bana özel. Eminim benden sonra okuyacak olan arkadaşlardan benim atladıklarımı değerlendirenler olacaktır.

Vladimir Arseniyevic'in Vatansız isimli denemesi çeşitli nedenlerle ülkesinden uzakta yaşayan bir Doğu Avrupalı'nın karmaşık duygularını anlatıyor. Avrupa'da yaşayan diğer Doğu Avrupalıların hayatları, birbirleri ile ilişkileri ve ülkelerine uzaktan bakışlarını ele alıyor. Bu bölümde konuşmaların İngilizce olarak bırakılması ve alt kısımda çevirilerinin verilmesini doğru bulmadım (İngilizce bilmeme rağmen), çoğu okur için okumayı aksatan, akıcılığı bozan bir durum. Çok az sayıda özel kelimeler içine evet anlarım, uzun diyalogların metin içerisinde çevrilmesi lazımdı, İngilizce bırakılmalarını anlamlı bulmadım. Ama metnin gücü ve etkisi bu aksamayı bir nebze olsun hafifletiyor.

Begë Cufay'ın "Ebedi Cumartesi " efsanevi yugoslav lideri Tito'nun Kardeşlik Birliği'nin aslında ne kadar kırılgan, güçsüz olduğunu açıkça ortaya koyan anlatımlar içeriyor. Sadece bir kesimden yıllarca maruz kaldığımız "Tito ulusları kardeşçe bir arada tuttu" ifadesinin aslında metazori, baskıcı bir şekilde sağlandığını öğreniyoruz bu bölümden.

Dimitré Dinev'in "Yağmur" hikayesine geçmeden önce, sevgili emre'nin ballandıra ballandıra anlattığı, aklımızı fena çeldiği book:melek dili isimli kitap ile yazarın ilk kez ismini duyduğumu belirtmek isterim. Buradaki öyküsü (evet öykü) çok etkileyici. kardeşlikle kurulmuş bir hristiyan-müslüman köyünün çağlar boyunca düşmanlık ve kardeşlik duyguları ile gelgitler yaşaması, dönemler boyunca etkili olan hakim ideolojilerin köydeki insanlara etkileri ve nihai anlamda tabiatın muazzam sarsıcı ve yıkıcı gücünü o. Kitaptaki en unutulmaz yazılardan biri olduğunu söylemeliyim.

Slavenka Drakuliç'in "Ötekiler Hakkında Üç Monolog"u balkanlarda farklı toplumların kardeşçe yaşarken birdenbire vahşi canavarlara dönüşmesi, insanların en yakın arkadaşlarını, komşularını, yıllarca birlikte yaşadığı insanları acımasızca öldürmelerinin trajik hikayelerini anlatıyor. Bu kardeşçe yaşama meselesi üzerinde bir şeyler söylerdim lakin kitabın tamamını okuyan her okurun kafasında şekillenecek şey farklı olacaktır, ben kendi düşüncelerim ile sizleri yönlendirmek istemem, ya da yönlendirmesem bile bunu dikte etmek olarak düşünürüm. Zaten sanatın her dalına dair yapılan yorumlarda bu tür dikte yorumları gördüğümde her seferinde irkiliyorum, kızıyorum ve öfkeleniyorum. Yorumcular kendi fikirlerinin doğru olduğunu karşı tarafa dikte ettirmeye çalışıyor. Ne yazık ki yaşadığımız dünyada tek bir doğru yok, olsaydı inanın hayat çok çok kolaylaşırdı.

Bir üstteki denemeden sonra daha iyisi gelir mi diye düşünürken Aleksandar Hemon "Diğer Sorular ile evet dedi. Hemon'un book:Bruno'nun Sorusu isimli eseri beni çok etkilemişti, yazdıklarımı okuyanlar hatırlar, okuduğum en farklı eserlerden birisiydi. Hemon bir kez daha beni kazanmayı başardı. Çok katmanlı, çok sarsıcı bir metne imza atmış bu denemesinde. Göçmen olmanın karmaşık, katlanması zor hislerini çok iyi analiz ediyor burada.

Vee Drago Jancar ile tanışmam bu muhteşem öyküsü ile gerçekleşti. Drago Jancar okuyanlar var aramızda biliyorum ama benim kendisi ile ilk tanışmam. Buradaki öyküsünü çok beğenmemin özel bir nedeni var. Sinema tarihi ile de çok ilgilenen bir sinefil olarak büyük bir ilgi ile okudum yazdıklarını. Sinema salonlarının Güney ve Doğu Avrupa'daki ilk dönemine dair çok değerli anekdotlar içeriyor. Benim için çok özel bir şehir olan Trieste'de başlayan öykü daha sonra James Joyce vasıtasıyla Dublin'e ulaşıyor.

Hiç aşina olmadığım, kapalı kutu bir ülke olan Arnavutlık hakkında çok çarpıcı bilgiler edindiğim "Basit bir Gerçek" denemesi Fatoş Kongoli'nin elinde çıkan bir deneme. Yazar uzun yıllar boyunca ülkesinde 'biz harika bir milletiz, diğerleri kötü ve düşman' algısına maruz kaldıktan sonra ötekilere kulak vermeyi deniyor ve bu süreçte çok ilginç keşifler yapıyor. Esasında tüm kitap ötekileri dinleyen, onlara kulak veren ancak bedellerini de ödeyen yazarlardan oluşuyor. Ötekileri görmek, anlamak, dinlemek ve empati kurmak baskıcı çoğunluğa da karşı gelmek aynı zamanda. Buna göğüs germe cesareti bulanları takdir etmek de benzer duyguları hissedenlere düşüyor.

Bora Kosic'in "Ötekiler" denemesi ise farklı bir kente taşındıktan sonra 5 yaşındaki bir çocuğun duygularını, yeni dahil olduğu bu çok kültürlü çevrede gözlemlediği radikal farklılıkları eğlenceli bir dille anlatıyor. Bora Kosic'in müthiş leyifli bir yazma stili var. Ve maalesef dilimize kazandırılan bir eseri yok.

"Nehir Kıyısında Yürüyüş" ise Marusa Krese çok dokunaklı ve hüzünlü bir dille Slovenya ve Ljubliyana temelinde yugoslav kardeşliğini ve 1990 sonrası yeni Sloven devleti ile başlayan değişimlere değiniyor.

Nenad Velikoviç "Bedel" isimli denemesinde, bu kitabın derlenmesi amacıyla editörün gönderdiği yazıyı paylaşmış ve bu yazı üzerine düşüncelerini çok vurgulayıcı şekilde dile getirmiş. Yazısındaki şu bölüm gerçekten çok sarsıcı:

"Öyle bir coğrafya ki, düzgün olan her şeyin sınırları ötesinde bulunuyor. Taşra olduğu için paradoks dolu ve yeterince ilgi göstermeyen merkezlerin ortasında. Bu bölge insanı (Balkanlı) hangi merkeze bağlıysa sürekli olarak oraya ne kadar sadık olduğunu kanıtlamak ve daima kendisinin masum, ötekilerin ise suçlu olduğunu ispatlamak peşindedir. Ancak bağlı olduğu merkezlerce, şehir deposunda terk edilen aile piçi olarak değil, sadece potansiyel içgücü olarak görülürler. "

Charles Simic Odrod yani Dönek isimli denemesinde diğer sırplardan farklı düşündüğü için aldığı tepkileri anlatıyor. Bosna'da yaşanan o büyük trajediyi savunan insanların az olmadığını anlayınca insanlığa dair ümitleriniz daha da azalıyor.

Dragan Velikic'in "Ötekine İzin Vermek" öteki kavramını odağına yerleştirip her açıdan sorguluyor ve balkanlar ölçeğinde örneklendiriyor.

Irena Vrkylan ise savaş nedeniyle paramparça olmuş, her şeyini yitirmiş ve yaban diyarlarda sadece hayatta kalma mücadelesi veren insanların iç dünyalarını dökümlüyor. Şu unutulmaz kısımı sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Çok önceleri topladığım bazı şeylerin önemli olduğunu düşünürdüm, eski porselenler ninemden kalan bardaklar, tablolar zor bulunan kitaplar falan. Şimdi biliyorum bunların hiçbiri önemli değilmiş aslında, önemli olan çevremdekilerin insan olması ve o korkunç fanatizmin olmaması. Olmayacak şeyler ama daha genç olsaydık uzaklara bir yerlere giderdik, Avrupa'yı terk ederdik belki, tüm bu milliyetleri ve körlüğü görmezdik. Fakat bizim yaşlarımızda bu olanaksız; İvan da hiçbir yerde resim kariyerine başlayamaz bu yaştan sonra. Öyle ticari yönü olan bir ressam olmadı, hem mucizelere, şöhrete inanan genç biri delikanlı da değil. Bunlar için farklı yetenekler gerek, sadece resim yapmak yeterli değil.
'Peki şiirler notlar? '
Mila ilk defa o gece gülümsedi: 'Canım benim şiirler beni terk edeli çok oldu' dedi.


Kitabın sonunda editör Richard Swartz Son Söz ile kapanışı yapıyor. Antolojinin derlenme nedenlerini, yazarları ve ülkeleri nasıl seçtiğini ya da nasıl seçmediğini, balkanlar ile kendi bağını ve son olarak edebiyat üzerine çok çarpıcı bir tespitte bulunuyor ki ben bunun altına imzamı atıyorum. Daha önce yazmıştım, twitter'da sıkı kitap okurlarının sık sık neden kitap okuduklarını sorguladıklarını, bunun siyaseten faydası olmadığından şikayet ettiklerini görüyorum. Açıkçası bunu çok anlamsız, gereksiz ve saçma buluyorum. Nedenini Swartz öyle güzel anlatmış ki:


Edebiyatın doğal olarak topluma etkisi vardır, büyük bölümüyle ise bizim az bilgi sahibi olduğumuz dolambaçlı yollardan ve arka kapılardan yapar bunu ve salt politik amaçlar için kendisini araçlaştırmaz. Önemi ise abartılmamalıdır. Ben edebiyatın dünyayı değiştirdiğine inananlardan değilim. Kim ki kıyısında bile olsa, bu değişime katkıda bulunmak isterse, yazar olma yerine bankacı, boksör ya da gazeteci olmayı seçmeli. Emile Zola, 'J'accuse' isimli makalesiyle dünyanın değişimine herhalde tüm romanlardan daha fazla faydalı olmuştur.


Son olarak iyi bir yazarın, evrensel olması gerçeği haricinde, ötekilere kulak vermesi ve empati kurması gerekli şartlardan birisi olduğunu bir kez daha anlıyoruz bu antoloji ile. Bunu başaramayanlar ise önyargıları, dar düşünceleri ve kırılmaz inançları ile yerel olmak ve dar bir kapsamda kalmaktan kurtulamayan insanlar. Ve unutmamak gerekiyor, ötekileştirken aslında sizi de ötekileştiren başkaları olacak her zaman. Ötekileşmemiş olmanın ağır bedelleri olsa da vicdani açıdan huzurlu olmak ve evrensel açıdan takdir edilmek gibi mükafatları söz konusu.
Profile Image for emre.
431 reviews334 followers
Read
April 30, 2022
avrupa'nın, balkanlaştırma/balkanization ifadesini dile katacak kadar daimi ötekisi, hatta öcüsü olan balkanlardan seçilmiş 21 yazarın "ötekini dost değil de düşman olarak görmemizin sebebi nedir" sorusuna kurgu ve kurgudışı cevapların derlenmesi ile oluşmuş bir kitap 'yanı başımızdaki yabancı,' fakat sipariş usulü yazılmış bir kitap gibi düşünülmesin; doğrudan soruya cevap vermekle ilgilenen iki metin var sadece, ki bunlardan biri de bu soruyla epey dalga geçmiş. yazıldığı dönem (2005) itibariyle balkanlar yugoslavya iç savaşından başını yeni kurtarmış, şöyle bir nefes alabilmişti, dolayısıyla özellikle eski yugoslav yazarların metinlerinin hemen hepsi ötekiliğe savaş perspektifinden, "dünkü komşularımız bugün bizi öldürmeye geldi" anlatısından yaklaşmış; bunda bir sorun yok elbette, kendi tercihleri. fakat mesela 2025'te aynı yazarlardan ya da yine balkanlardan seçilmiş 21 başka yazardan bu konuyla ilgili yazmaları istense nasıl bir sonuç çıkardı, bahse konu ülkelerin bir kısmı avrupa birliği üyesi olarak "ötekilik"lerini başka bir biçime bürüdüğü, diğerlerininse bölgedeki başka dinamiklerden etkilendiği bu yirmi yılda artık hangi ülke kendini nasıl ve ne bakımdan öteki hissediyor, yeni ötekiler kim, uluslar kimliklerini hangi hikâyeler üzerinden sürdürüyorlar, gibi sorulara nasıl cevaplar verilirdi görmek isterdim okur olarak. derlendiği dönem göz önüne alındığında ise bence çok keyifli bir kitap ortaya çıkmış, ötekiliği benimsemeye ya da onu reddetmeye çalışmadan öyküsünü anlatmış tüm yazarlar. kitap türkiye, yunanistan ve romanya'da da proje kapsamında çevrildiği hâlde neden seçkiye bu üç ülkeden hiçbir yazar dahil edilmemiş anlamadım, ama edilmelerini isterdim.

ben bu kitaba çok büyük bir beklentiyle başladım, hatta onur'un yazdığı yorumu okuduktan sonra hayatta en merak ettiğim kitap hâline gelmişti, ki beklentinin kendisinin alınan keyfi azaltmak gibi bir yan etkisi var sanki, bilmiyorum. ama seçki/antolojileri, dergileri ve hatta yazarın çok farklı tekniklerle yazdığı ya da çok farklı evrenlerde geçen öykülerinden oluşan kitapları okumayı sevmediğimi iyice anladım artık. yoksa içindeki tüm metinler balkanlardan (ya da yenice ismiyle güneydoğu avrupa'dan) yazarlarca yazılmış bir kitaptan beklediğim kadar keyif alamamamın makul bir açıklamasını bulamıyorum. puan vermek de istemiyorum bu sebeple. bir de çeviri faktörü var tabii. arnavutça dışındaki dillerde yazılmış metinlerin çevirmenleri almanca çevirmeni olarak çalışan kişiler, dolayısıyla çevirinin çevirisi muhtemelen okuduklarımız, dolayısıyla bazı deyimlerin, ifadelerin tuhaf gelmesi normal, dönem şartlarında balkan dillerine hakim çevirmen bulmak da zordur muhtemelen zaten. fakat ne zamandır bu kadar özensiz bir çeviri ve düzenlemeye denk gelmemiştim, en basiti öykülerden birinin başlığı "ilkbahar gelemiyor hakkında" diye çevrilmiş. bu durum da okumanın keyfini kaçırıyor ister istemez. yine de iyi ki böyle bir kitap projesi ortaya atılmış, iyi ki türkçeye de çevrilmiş, kitaba katkı sunan yazarların pek azının eserleri türkçeye çevrilmiş olduğu için hiç olmazsa tanışmış oldum bu vesileyle. özellikle dimitré dinev'in yağmur'u, slavenka drakulić'in ötekiler hakkında üç monolog'u, lászló végel'in bildik tanıdık yabancılar, avrupalı piçler'i çok hoşuma gitti. miljenko jergović'in 'başka insanların yaşadığı yerler' başlıklı denemesine ise bayıldım, döne döne okudum.
Profile Image for Lidija.
58 reviews1 follower
May 22, 2016
A surprising find - a beautiful anthology put together by the Swedish journalist and longtime correspondent from SE Europe Richard Swartz, who it turns out, is also married to the ridiculously talented Slavenka Drakulic, whose books I devour...

A beautiful, but hard book for those of us who hail from these lands that we can ourselves barely understand. All the pieces here are an attempt to explain why the Balkans have forever been a place of treating the neighbor as the "Other", the one whose language we speak, whose food we share, yet the one we (are told we should) hate. If you are from other parts of the world, you might struggle to understand this. But if you are from Balkans, these writers will hold a mirror up to your face until you flinch. In my case, it took all of three seconds.

Nenad Velickovic attempts to answer this question of why: "Had you asked me why this strife and struggle, why conflict, why the neighbor as an adversary and not as a partner? What is the relation to the Other?, I would have immediately replied, without giving it a second thought: because this is the Balkans. And what are the Balkans? The outskirts. The outskirts of Catholicism, the outskirts of Islam, the outskirts of Slavism, the outskirts of the Mediterranean, the outskirts of Turkey, the outskirts of communism, the outskirts of Europe. So, a space that (like any outskirts) is neglected, run down, underdeveloped, exploited, discarded, humiliated – interesting and useful only as a garbage dump or potential building site."

It's telling that most of the authors featured here have since emigrated.

Some gems not to miss:
"Others" by Bora Cosic
"The Other Questions" by Aleksandar Hemon
"History of the Other" by Ismail Kadare (overdue for a Nobel)
"A Simple Truth" by Fatos Kongoli
and my absolute favorite "Odrod" by Charles Simic

This book is a hard look at the most dangerous love of all - patriotism, at our inability to disentangle ourselves from the myths of our past. It is a reflection of our pathological need to belong, even when it is only to some abstract idea of a nation, one of shifting borders and fluctuating beliefs. Even when it involves an inheritance of hate for everyone surrounding us.
Displaying 1 - 3 of 3 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.