Jump to ratings and reviews
Rate this book

Düş Kesiği

Rate this book
Düş Kesiği, bir sabah uyandığında kendisini yazdığı romanın karakteri ‘güvenlik görevlisi M’ olarak bulan ‘gereksizyazarın’ tuhaf ve sarsıcı hikayesini, incelikle örülmüş bir kurguyla veriyor.

2010 yılında Oğuz Atay Roman Ödülü’ne değer görülen Düş Kesiği, hem insanın en temel bilgisinin hem insanın en temel yanılgısının kendisi hakkında olacağını farklı açılardan bakarak savunuyor; varetmenin sorumluluğuyla, idealin ve tutkunun kanatıcı tarafına eğiliyor.

366 pages, Paperback

First published January 1, 2010

7 people are currently reading
119 people want to read

About the author

Güray Süngü

24 books35 followers
Güray Süngü, 1976, Kadırga, İstanbul doğumlu öykü ve roman yazarı. İlk eserlerini Hece Edebiyat Dergisi'nde yayınlamıştır. Sonraki yıllar Hece Öykü, Aykırı Edebiyat, Vivo Edebiyat, Kaçak Yayın, E-Edebiyat, Özgür Edebiyat, Ada ve İtibar dergilerinde de kısa öyküler yazmıştır. Öykülerinde en çok ölüm, yalnızlık ve yabancılaşma temalarını işlemektedir. Zihin bölünmeleri ile gelişen kurmaca metinleri tercih etmektedir. İlk romanı "Dördüncü Tekil Şahıs" 2006 yılında yayınlanmıştır. İkinci romanı "Pencereden" aynı yıl okuruyla buluşmuştur. Güray Süngü Düş Kesiği adlı üçüncü romanını 2010 yılında yayınlamış, Düş Kesiği "Oğuz Atay roman ödülü"nü kazanmıştır. Yazarın ilk öykü kitabı "Deli Gömleği" 2010 yılında yayınlanmıştır. Yazarın 2011 yılında yayınlanan dördüncü romanı "Kış Bahçesi" 2011 Türkiye Yazarlar Birliği roman ödülüne değer görülmüştür. Güray Süngü 2012 yılında "Hiçbir Şey Anlatmayan Hikayelerin İkincisi" adlı ikinci öykü kitabını yayınlamıştır.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
32 (35%)
4 stars
38 (42%)
3 stars
17 (19%)
2 stars
1 (1%)
1 star
1 (1%)
Displaying 1 - 10 of 10 reviews
Profile Image for NAMIK SOMEL.
206 reviews115 followers
February 5, 2017
Çok okuyan, Rus Edebiyatı hayranı bir yazar Güray Süngü! Bu romanda da alışılmış kalıpların dışında, düşle gerçek arasıda, bir parça psikolojik, bir parça bilinç akışı, bir parça şiddet içeren değişik dokular var. Kendini güvenlik görevlisi sanan "gereksiz yazar", roman ilerledikçe kendi hayat öyküsünü ve okuduğumuz romanın öyküsünü anlatıyor bize. Başlarda harflerle kodlanan adlar ve belirsiz mekanlar roman ilerledikçe belirginleşiyor ve somut bir karşılık buluyor.

"İnsan içe doğru konuşur dışa doğru susar halbuki. " s. 247
."..roman yazılıp bittiği zaman değil, yazmaya başlandığı zaman genelde dünya tüm unsurlarıyla oluşturulmuş ve karakter tüm özellikleriyle yaratılmıştır" s. 229

Gezgiyazarın ilk romanını yayınlama öyküsü sıcak ve bilgi verici bir şekilde anlatılmış. Zaman zaman tempo düşüyor romanda, tekrarlar da var ama çabuk toparlıyor. Sonuçta çok satan bir çok yazarın ne hatalarını görüyoruz.

Emek verilmiş, üstünde düşünülmüş farklı bir roman Düş Kesiği. Oğuz Atay ödülü alması da rastlantı değil. Beklentiyi çok yüksek tutmadan farklı bir roman okumak isteyenlere tavsiyemdir.
Profile Image for Hakan.
71 reviews6 followers
October 29, 2019
Bu "kitabı", hayır hayır romanı nereden anlatmaya başlasam diye düşündüm; en iyisi bu cümleyle giriş yapmak olacak. Anlatmaya başlayabileceğim yerleri sıralayıp, sonra birinden giriş yapmak. Meselâ romanın kurgusal açıdan başladığı noktanın öneminden. Ya da aslında romanın ahım şahım bir hikâyesi olmamasına karşın nasıl da ilgi çekici kılındığı üzerinden anlatmaya başlayabilirim bu romanı. Ya da yazarın o buruk, kırgın, doğrucu dili nasıl da roman boyu koruduğunu ama bazen okuru fazlaca yorduğundan bahsederek olumsuz önyargılara da sebebiyet verebilirim. Bir de romanın sonu güzel değil diyerek bütün okuma hevesini kaçırabilirim. Ya da bunları pek de irdelemeden, bütün bunlara rağmen, romanı okudukça kana kana su içer gibi okumayı bırakmak istemeyişimi muğlak bir şekilde anlatıp bu yazıda kolaya kaçabilirim. 2010 Oğuz Atay roman ödüllü Düş Kesiği için bunu çok yapmak istediğimi söyleyebilirim. Nasıl ki vaktiyle Tehlikeli Oyunlar’ı anlatılanların tamamına vukufiyet sağlayamadan kana kana okumuş isem, Düş Kesiği’ni de bu şekilde okudum. Bu bağlamda, aldığı ödülün de isabetli olduğunu görmüş oldum.

Not: Kurgu ile ilgili yüzeysel bilgiler barındırmaktadır.

Daha önceki yazılarda olduğu gibi, yazarla daha önceki karşılaşmalarıma atıf yaparak başlayalım en iyisi. Hem böylece bir bağlam da oluştururuz. Güray Süngü ile tanışmam İtibar dergisi sayesinde olmuştu. O zamanlardan gözüme çarpan en önemli özellik yazarın kırgın, buruk ve çocuksu bir dile yaslanan anlatımıydı. Kimi dergilerde kimi hikâyelerini okuduktan sonra yazarın okuduğum ilk kitabı, hayır hayır kitaplaştırılmış eseri İnsanın Acayip Kısa Tarihi oldu. Bir uzun hikâye idi bu; eğlenceli anlatımı, şaşkınlıklardan şaşkınlıklara sevk eden sağlam kurgusu ve güzel sonuyla enerji dolu bir kitap olarak iyi bir yer edindi. Bu hikâyeden yaklaşık bir yıl sonra ise, bu defa uzun süredir okumaya niyet ettiğim Düş Kesiği ile buluştum. Bu romanı seçmemin nedeni yazarın kurgu becerisini bir “yazdığı karaktere dönüşen yazar” hikâyesinde nasıl gösterdiğini görmekti. Her ne kadar fazla işlenmemiş olsa da klişeleşmiş bir konu diyebiliriz buna sanırım. Ve konu ne kadar klişe ise, iyi bir roman çıkarmak da o kadar zor olacaktır elbet. Kitap, hayır hayır roman üç kısma ayrılmış: Tavan, Çatı ve Gök isimlerine sahip bu kısımların bende uyandırdığı ilk izlenim elbette olayların git gide daha da uçuk bir hal alacağı üzerineydi. Zaten romanın daha ilk cümlelerinden de büyük bir kapıdan içeri girdiğinizi hissediyorsunuz: “Doktora gittim. Bir köpek öldürebileceğimi söyledim.” Köpek öldürmek, net ve sarsıcı. Bir bunalım var, bir öfke birikimi var; bunun imgesel bir yansıması var. Aslında yok. Yani, var. Her neyse, roman bu ifade ile başlayınca, ilk sayfalar boyunca bir gerginlik hasıl oluyor romana. Her ne kadar bu uç söylem sonraki sayfalarda kendini daha sakin bir anlatıma bıraksa da, içten içe karakterin karanlık yüzünü gördüğünüzü hissediyorsunuz, sonrasında gelen tekdüze hayat anlatısının ardındakileri gördünüz. Bu yüzden, merak unsuru olarak yerleştirilen kırmızı araba ve bir türlü anlatılamayan rüya gerilimi artırıyor. Gerilim perdesi yırtıldığında kötü şeyler göreceksiniz gibi hissediyorsunuz; iç organları dışına çıkarılmış bir köpek gibi. Karakterin ana hikâyede adımlar atmasındansa sağda solda aylaklıklar yapması bu yüzden kabul edilebilir geliyor. Ama tabii ki sonra o perde yırtılıyor. İlk kısmın sonunda neredeyse bütün kurgu açığa çıkmış oluyor. Tabii bu da insanı şu soruya yöneltiyor: Şimdi ne olacak?

İkinci kısımda roman iyice roman kimliğine bürünüyor. Yazdığı karaktere dönüşmüş ve her şeyi öğrenmiş olmasına rağmen reddetmeye devam eden karakterin daha ne kadar bu şekilde ilerleyebileceğine tanıklık ediyoruz. Arka kapakta yazdığı üzere, “idealin ve tutkunun kanatıcı tarafına” eğiliyoruz. İlk kısım gerilimlerin de etkisiyle sürükleyici iken, bu kısımda roman biraz ağırdan almaya başlıyor. Tahlillere, geçmiş hikâyelere yer veriliyor. Özellikle bu kısımlarda yazarın dili dikkat çekici. Okuduğum diğer hikâyelerinde ve burada gördüğüm üzere, yazarın, kırgın, buruk, mızmız, biraz da, nasıl demeli, şey, yani, çocuksu, masumane bir dili var. Bu üslubu sık virgül kullanımıyla vurguluyor yazar ve şey. Şey ile. Eksik cümleleri var. Yazarın. Böyle noktalar apansız yerlerdeler. Beliriveriyorlar. Muğlak özneler, sınırları olmayan yüklemler var. Ayrıca çok fazla düzeltme ihtiyacı var. Yazarın değil, anlatıcının. Ayrıca şöyle yerler var, sıklıkla: “… şöyle şöyle denebilirdi. Diyorum o zaman. …” Ve elbette geniş zaman kullanımı da karamsarlığını ebedileştiriyor. Anlatıcının değil, okurun. Tüm bunları yapmasının nedeni ise, elbette, saplantılı bir şekilde, hatta determinizme gönül vermiş bilim adamlarını dahi kıskandıracak derecede sebep-sonuç ilişkilerini ortaya koyma iştiyakı. Okurun değil, yazarın. İşin ilginç yanı ise, tüm bunları romanın eksi hanesine yazabilecekken -gerçi romanın kimi yerlerinde de insanın yazası geliyor- yazarın bu takip etmesi yorucu karakteri ustalıkla, akıcı bir dille anlatabilmesi sayesinde bunlar çoğunlukla romanın zenginliği haline geliyor.

Derken romanın üçüncü kısmına doğru ilerlemiş oluyoruz. Ağır geçen ikinci kısım sonlara doğru hareketlenirken açılıyoruz bu üçüncü kısma. Önce okurun büyük ihtimalle önceden fark etmeyeceği boşluklar, eksiklikler dolduruluyor. İnsanın Acayip Kısa Tarihi’nde nasıl bütün taşların yerli yerine oturması beni mutlu ettiyse, burada da aynı hissi yaşadığımı söyleyebilirim. Yukarıda dediğim üzere, ortada beyin zorlayan bir kurgu yok aslında; her şeyde pek güzel bir yerli yerindelik mevcut daha ziyade. Ben şahsen beyin zorlayan kurgulardansa böylesine kurguları tercih ediyorum. Ben dediğime göre şahsen dememe gerek yoktu. Ama dedim. Vurgulamak istedim belki. Şimdi de yazar gibi konuşmak istedim. Çünkü bu paragrafta hiç öyle konuşmadım. Taklit ettim ki aslına işaret edeyim diye. Her neyse, bu tip kurgu daha değerli; çünkü esas burada yazarın nasıl anlattığının önemi ortaya çıkıyor. Karmaşık bir şey illa ki karmaşık olarak anlatılacaktır; ama karmaşık olmayan bir şeyi ilgi çekici şekilde anlatmak başarıdır. Bu açıdan, romanın başlangıç noktasının da çok isabetli seçildiğini düşünüyorum.
Tabii boşluklar bir güzel doldurulduktan sonra dolduracak başka boşluklar olduğunu da görüyorsunuz. Aslında bu boşluklar, görmediğiniz boşluklar. Dedik ya bu romanda yazar yazdığı karaktere dönüşüyor diye. İşte romanın sonuna doğru yazarın hayatını öğrenerek yazarın kendisinden yazdığı karaktere neleri nasıl aktardığını öğreniyoruz. Sanırım artık bu noktada söylemem gerekir ki, Düş Kesiği, roman ya da öykü yazarları için -özellikle benim gibi amatörleri için- özel bir yere sahip olacaktır. Eser yazımı, yazarın eser ve karakterleriyle olan bağlarını farklı açılardan inceliyor. Ancak romanın bu son bölümlerinin, romanın bütünü düşünüldüğünde, romanın en zayıf kısımlarını teşkil ettiğini düşünüyorum. Çünkü yazarın hayatının aktarımı tekdüze bir şekilde. Neredeyse bir biyografi gibi denebilir. Başka nasıl olabilirdi bilemiyorum; galiba yazar da bilememiş ki böyle bir yol izlemiş. Bu bölümlerle ilgili sıkıntım, diğer bölümlerde hikâyeye ait en basit parçalar bile okuru belli bir yoldan dolaştırarak güzelce verilirken, bu bölümlerde tabiri caizse direkt mevzuya dalınmış olması. Anlatılanlar kurguya yedirilmiş şeyler elbette; ama anlatım değil. Bu da herhalde romanın tek büyük sorunu. Bu noktada ifade etmem gerekir ki, yazarın mutsuz bir son yazmamış olması beni hem şaşırttı hem de memnun etti. Mutsuz sonların sıradanlaştığı ve yüceltildiği bir çağdayken hele...

Şimdi aslında bu yazıyı bitirirken, Düş Kesiği’nin yazarını, Düş Kesiği’nin içindeki yazarın, romanı hakkında karşılaştığı sığ eleştirilerden birini mi yazdım diye düşünmeden edemiyorum. Herhalde bu postmodernizmi iliklerine kadar çekmiş romanı “Kafaya çok takmamak gerektiğini anlatıyor.” diye özetleyecek olsam böyle bir hataya düşerdim herhalde. Ya da arka kapağı okuyup roman hakkında bir şeyler karalamaya kalkacak olsam “yazarın yazdığı karaktere dönüşüp mutant olduğu fantastik bir kitap” deyip tümden batırabilirdim (Bu cümleyi yazmamın nedeni, romanın fantastik bir düzlemde ilerleyebileceğine yönelik düşüncelerimin bertaraf edilişine memnun olduğumu belirtmeyi yazıda unutmuş olmam.). Eğer iyi bir postmodern roman arayışındaysanız, özellikle daha önce Güray Süngü eseri okumamışsanız veya roman/öykü yazıyorsanız çok beğeneceğinizi düşündüğüm bir roman Düş Kesiği. Ancak yazarın yazdığı karaktere dönüştüğü, varoluşçu ve var-edişçi sancıların saç baş yoldurduğu, idealizmin ne kadar yaralayabileceğini anlatan bir roman okumak sizin pek ilginizi çekmemişse, “İyi romandı ama bana yönelik değildi.” deme olasılığınızın bulunduğunu da ekleyeyim. Ben mi? Başta söyledim: Bunları pek de irdelemeden, bütün bunlara rağmen, romanı okudukça kana kana su içer gibi okumayı bırakmak istemedim. Kaleminize sağlık sayın “Gereksizyazar”.

Kendime not: Neden bilmiyorum ama kapak resmini (Okur Kitaplığı’ndan çıkan baskı) ancak kitabı bitirdikten sonra anladım.
Profile Image for Habibe.
18 reviews2 followers
Read
August 23, 2018
Düş: Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya
2. gerçek olmayan şey, imge
3. gerçekleşmesi istenen şey, umut
Kesik: kesilmiş olan
2. kesilerek bozulmuş olan
düş kesiği: Bir köpeği öldürebileceğini düşünen romanın ana karakteri M’nin düşlerinden o köpeği kesip çıkararak karısı Z'yi öldürmesi onu aslında köpeği olan Z’nin yerine koyması, sonrasında uzayıp giden bir var etme, anlama ve gökyüzü altında kaybolma hikayesi
“Rüya desem... o rüya...”
Her şey o düşle, düşün gerçeği parçalamasıyla başlıyor. Düşten gerçek olmayana, imgeler dünyasına, gerçek olmayandan gerçekleşmesi istenene, belki umuda.
Buraya kadar geldim ve sürekli başa dönüp tekrar düşünüyorum, uzun uzun kitabın kapağına bakıyorum, kağıttan kesilen bir köpek içinden çıkıp yürüyen bir kadın. Düş kesiği, düş kesiği, tekrarlayıp duruyorum sesli bir şekilde. Sorular soruyorum, cevapları beğenmiyorum, bırak cevapları, soru sormaya devam.
Rüyalardan kesilip yapılmış bir roman ya da hiç tamamlanmayacak olan, hep yarım kalacak olan düşler...
Ne desem yerini bulur anlam bilmiyorum. Düşünmeye, düşlemeye, aramaya ama en çok kaybolmanın büyüsünü yaşamaya devam.
“Gülümsedim karımın kahverengi gözlerine, yeşil de olabilir.”
Her şey olabilir bu romanda. Her şey bir ihtimal, her şey bir o kadar net.
Rüyalar gerçek, gerçekler düş, geçmiş gelecek, gelecek geçmiş ve hepsi birden tam da “ şimdi” olabilir.
Üç bölümden oluşan roman “tavan” ile başlıyor. Evden çıkıyoruz yola. İkinci bölüm “çatı”. Üçüncü bölüm “gök” olmalı diyorum kendi kendime. Öyle oluyor. Evden çatısı gökyüzü olan sokağa çıkıyoruz. Sokağa ama en çok da o parka. Hangi park mı? Bilmem. Çatısı gökyüzü olan o park.
“Ama konumuzun dışında bu, içimizde değerli olan her şey adına değil mi, kurduğumuz her cümle, ne cümlesi kelime, karaladığımız her harf.”
Bu anlam sona yaklaşırken buluyor bizi, biz başa dönelim.
O rüya, güvenlik görevlisi (sıradan) M'nin peşini bırakmayan onu kendisinin peşine düşüren düş.
“Gerçekten ürkütücü ama büyük ölçüde anlamsız bir rüyaydı. Zaten anlamsız olanlar kurcalar ve yapısını bozar insanın.”
Böylece bozulmaya başlıyor gerçeklik, anlamsız bir düşten anlam kesip çıkarmaya kalkışıyor kahramanımız M. Biz de tam burada kayboluyoruz her şeyin birbiriyle kesiştiği bu kurgunun içinde.
“Gerçek ya da rüya... fark etmeyecekti.”
Nasıl anlatayım bir düş kesiğinin bana neler ettiğini.
“Hiçbir şeyi hissettiğiniz ölçüde anlatamazsınız, açıklayamazsınız.”
“Rüya desem... o rüya”
Düşünüyorum, hatırlamaya çalışıyorum ya da biliyor muyum her şeyi.
“Rüyamda yaklaştığım adam, benim.”
Kendini nasıl özgür kılacak kahramanımız?
Diyor ki M: Özgürlük, durduğun yerde durabilmektir.
Ne demek bu? İçinde ara diyorum kendime, kelimelerde değil.
“Sevgilide olmak gibi, onu sevmek gibi değil, onun yanında, yakınında, evinde değil, onda olmak gibi.”
İçimde, dışımda değil. Kaybolmak istediğim o kuyunun içinde belki. Ama kuyu benim içimde.
Devam edelim.
Konakta bizi bekleyen iki adam var. Yalnız olan, 01; bekleyen, 02. Gerçekten bütün kurgunun gelip düğümlendiği yer bu iki adam olabilir mi? Bütün bir ömrü bu iki kelime özetler mi? Bizi hep bekleyen bir yalnızlık, hep yalnız bekleyen biz.
“Zaman sırasının olmadığını söylemiştim sanırım. Hatırlarken yani, anılar zihinde canlandığında.”
Hatırlıyorum zamansız.
“ İnsan bir hatıra oluyor nihayetinde. Birden, kuş olup uçmuş gibi.”
Düşünmekten yoruluyorum, düşle gerçeğin arasında, sürekli geri dönüyorum hatırlayarak. Okumuştum ben bunu diyorum daha önce, kaçıncı sayfadaydı, peki nasıl döndü şimdi bu adam rüyasından gerçeğe, gerçeğinden rüyaya. Kurgu dediğin böyle yapılır. Geçmişinde kaybolmadan nasıl bulacak kendisini bu kahraman ya da bu yazar.
Saçmalamaya başlıyorum uzadıkça ama söylenecek daha çok şey var.
Yabancılaşma var mesela, kendi olabilmek ve özgürlük sorunsalı, gerçekler ve sonuçları, aynalarda hesaplaşma var. Zamanı durdurarak bir anın, bir anının içinde dünyevi olan zamanı sorgulamak var. “Evden sokağa doğru bir yükseliş, şekilden öze.”
Daha romanımızın kahramanı romanın kurgusunu, tekniğini, zamanını, yazarını ve yazarının geçmişini anlatacak bize. Annesini, babasını, kim olduklarını, aslında kim olmadıklarını, Melek var sonra. Z olan Melek. Melek olan Z. Bir sevgili olan köpek. Z köpek aslında. Z kahramanın karısı olan Z. Yazarın karısı mıydı yoksa?
“Benim romanımın hareket noktası, ana fikri, meselesi ne bulacağız.” Arıyorum.
Tutunamayanlar geliyor yardıma, daha en başında kitabı yanıma almıştım, romanın sonuna doğru selamlıyor bizi Oğuz Atay. Oğuz Atay roman ödülü almış bir romandan beklediğim.
“Yedi yüz otuz altı sayfa bağırır adam, tutar küçük burjuva adamının çelişkisi derler. Neresi küçük, neresi burjuva, neresi küçük burjuva? Selimin berber maceralarını biliyor musunuz?”
Hayır bilmiyorum ve ikinci kez Tutunamayanlar okumaya karar veriyorum burada.
Kafka’nın Gregor Samsa'sı, Nietzsche’nin Tanrı öldü’sü ve Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği.
Romanın adı “Var etmenin Dayanılmaz Ağırlığı”
Var olmak değil var etmek, yok hafiflik değil ağırlık. Ağır bir roman bu. Var ediyor yazar kendisini.
Tamam bitiyor.
Diyor ya İsmet Özel “Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?
Diyor ya Oğuz Atay “Neden bana yaşamasını öğretmediler?”
Sen Güray Süngü ne yaşıyorsun kafanın içinde bilmiyorum ama ne güzel yaşıyorsun orda. Sen yaşamayı bilme ve hep yaz. Sonra biz sana ve aklına hayran olalım. Seninle acı çekelim. Acıyla gülelim. Acıyla anlayalım. Hatırlayalım insan oluşumuzu. Seninle sanatı, seninle o bir ah'ı hep yeniden okuyalım. Sen kaybol biz arayalım, aramaya çıktığımıza pişman olup biz de kaybolalım içimizdeki kuyularda. Ama sen hep yaz Gereksizyazar.
Bir de bambaşka şeyler yazmayı planlayıp bambaşka şeyler yazan ben. Hayat garip. Roman garip. Neden köpek yerine karısını öldürdü ki hem? Hayat böyle bir şey.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Profile Image for Meryem.
9 reviews1 follower
July 19, 2024
son derece amatörce yazıldığını düşündüğüm roman. ‘taban’ bölümü kafka üslubuyla yazılmış. yol, yer, varmak üzerine aforizma kasılmış ama olmamış. evinde hissetme, var olma, yok olma, hiç olma kavramları ‘tavan’ bölümünde işlenmeye çalışılmış ama derinliği olmayan alelade yazılmış herhangi bir denemeden fazlası olamamış hissiyatı veriyor. romanın akıcı olması dışında herhangi bir albenisi yok. edebi olarak başarılı sayılabilecek bir roman değil, üslup ve cümleler yetersiz. sanki çok önemli tespitler içeriyormuş yahut felsefi bir cümleymişçesine yazılan cümleler edebi olarak da felsefi olarak da temelsiz. liseli bir ergenin yazabileceği seviyede bir roman olmuş. vakit kaybından başka bir şey değildi benim için.
Profile Image for betül ☁️.
6 reviews3 followers
January 29, 2023
Yabancılaşma ve yalnızlık üzerine okuduğum en güzel cümlelere bu kitapta rastladım. Yazarını zaten çok severdim ama Düş Kesiği'nden sonra kurgu zekasına hayran olmakla birlikte yalnız hisseden insanları bu kadar iyi anlayabilmesini de çok sevdim. İçine girmesi, olayları anlaması başta zor olabilir belki ama bu, yazarın dilinden değil kurgunun içiçe geçmişliğinden dolayı bence. Çünkü yazarın dili aksine esprili ve kolay anlaşılır cinsten. Olayların içine bir kere dalınca da elinizden bırakması zor.
Profile Image for Fatma Zehra Sunay.
38 reviews3 followers
March 9, 2022
Kitap yalnızlık ve yabancılaşma hakkında ve üç katmandan oluşuyor; taban, tavan ve gök. Yazar bir roman yazarının yarattığı karakterin; M.'nin hayatını anlatmayla başlıyor öncelikle. M. her gece aynı rüyayı görmeye başlar ve rüyasında gördüğü adamla tam tanışacakken uyanır. Sonrasında ise bu roman kahramanını yaratan yazar, yani Gereksizyazar'ın hayatına geçiyor. Bu iki kahraman yani Gerekisizyazar ve roman kahramanı M. hayatlarında benzer şeyleri yaşamakla kalmıyor zaman zaman da karşılaşıp sohbet ediyorlar. Romanda zaman doğrusal olarak ilerlemiyor.

Okurken roman mı  okuyorum yoksa bir felsefe kitabı mı diye düşündüğüm çok cümle oldu
Profile Image for Seyma.
200 reviews16 followers
August 12, 2020
Yazarlığa bakış açım değişti
Profile Image for Emine.
58 reviews3 followers
February 9, 2021
Yakın zamanda okuduğum en ilgi çekici eserdi.
Üstün bir yeteneğin ve zekanın ürünü olduğu belli.
Aldığı ödülü kesinlikle hak ediyor.
Profile Image for Emre Ergin.
Author 10 books83 followers
December 14, 2013
Bir yerde bir tempo sorunu var gibi. Ama sonundaki cilveleriyle kendini affettirmeyi bildi.
Displaying 1 - 10 of 10 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.