Gececi kuşların ve baykuşların bile uzak durduğu Mezarhisar köyünde yaşanan vahşetin ve o harap köydeki yokuşların en tepesinde yer alan, Hunâşamzade dedikleri ailenin uğursuz konağının hikâyesi… Tuna boylarından Edirne’ye uzanan asırlık dehşet…
Işıldayan gözlü hortlakların, kanı çekilmiş cesetlerin, öte âlemden sivri dişlilerin, gecenin dehşetli yaratıklarının eşliğinde Hunâşamzade ailesinin asırlık musibetinin peşine düşüyor, Istrancalı Abdülharis Paşa ile birlikte nesilden nesle aktarılan lanetin sebebini araştırıyoruz.
“Bulutlar dağılmış ve dolunay meydana çıkmışken, bir kere daha manastırın üzerinde bir karaltı tekinsiz kanat çırpma sesleri eşliğinde çöktü. Puhudan, azim akbabalarla kartallardan daha büyük, kanatlı bir şekil harap manastırın çatısına tüneyip ateş kızılı gözleri ve sivri dişleri ta tepeden fark edilen ihtiyar kocakarı suretiyle aşağıdakilere baktı. Belden aşağısı koca pençeleriyle ve kanatlarıyla kuşu, belden yukarısı da neredeyse pençelerine dek sarkan memeleri, ihtiyar ancak sağlam bedeni ve örüklerine toz toprak kemik dolmuş, yerleri süpüren uzun kara saçlarıyla, iki yangın yeri koca gözleri ve dikenli dalları andıran siyah siyah sivri dişleriyle çöreklenmiş ejderha misali tepeye tüneyen heyula bir çığlık kopardı.”
Mehmet Berk Yaltırık’ın novellası, onun evrenine aşina okurların adımlamaktan heyecan duyacağı yeni bir patika; yeni okurlar için de kestirme bir giriş!
19 Temmuz 1987’de doğdu. 2010’da Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitede, Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı Tarih Anabilim Dalı’nda Genel Türk Tarihi alanında, “Moğolların Deşt-i Kıpçak Seferleri” teziyle yüksek lisansını tamamladı. Çeşitli internet sitesi ve fanzinlerde, araştırma yazıları ve hikâyeleri yayımlandı. FABİSAD’ın düzenlediği 2013 GİO Hikâye Yarışması’nda Kumarcı Bahattin adlı öykü ile dereceye girerek “Öykü Başarı Ödülü” ve Türkiye Bilişim Derneği’nin düzenlediği “TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması 2013’de Hekim Maliguri’nin Acayiplikleri adlı öykü ile mansiyon kazandı. 2017’de Yedikuleli Mansur romanıyla GİO Roman Ödülleri’nde dereceye girerek “Başarı Ödülü” aldı. 2019’da Istrancalı Abdülharis Paşa romanıyla “GİO En İyi Roman Ödülü”nü aldı. “Son Gulyabani’nin Yeri” adlı bloğunda öykülerini paylaşmaya devam ediyor. Devrim Kunter’in “Seyfettin Efendi” çizgi romanlarının bazı ciltlerinde danışmanlık yaptı.
Çok sık olmasa da iki üç ayda bir korku kitaplarına yer vermeye çalışıyorum. Son olarak Mehmet Berk Yaltırık’ın son kitabı olan Hunâşamzade’yi okuyup bitirdim. Kitap 109 sayfadan oluşan novella hacminde bir metin. Kısa sürede okunup bitiyor. Ayrıca içinde birbirinden etkileyici, Ebrahel Lurci’nin illüstrasyonlarına da yer verilmiş. Anlatı, Balkan coğrafyasının tekinsiz bölgelerinde geçmekte olup Rusçuk eşrafından eski bir âyân sülalesi olan Hunâşamzadelerin çevresinde şekilleniyor. Ailenin nesilden nesle aktarılan fertlerine buluşan musibetler yakalarını bırakmazken; kitapta yeni gelinlere musallat olan varlıklar, hortlaklar ve bunlarla başa çıkmaya uğraşan insanlara rastlıyoruz. Bu Hristiyanların şeytan çıkarma mevzularını anımsatan bazı sahneler vardı kitapta. Tempo genel anlamda yüksekti. Eserde bölümler arası geçişlerin biraz kopukluk yarattığı kanaatindeyim. Sanki bazı bölümler ayrı bir hikâyeye daha yakınmış hissi uyandırıyor. Yazardan daha önce Istrancalı Abdülharis Paşa ve Karanlığın Şahidesi kitaplarını okumuştum. Şu anlık aralarında favorim Istrancalı Abdülharis Paşa’dır diyebilirim. Yedikuleli Mansur kitabını da çok geç kalmadan okumayı planlıyorum.
Hunâşamzade; halk edebiyatına, sözlü anlatıma ve gotik öğelere dayanan kurgunun, birbiri ile bağlantılı öyküler aracılığı ile yansıtıldığı, olayların geçtiği bölgenin şivesi ve yaşandığı zamanın eski kelimelerini kullanarak yoğun bir anlatım ile sunan, karanlık atmosferi ve fantastik unsurları ile etkilendiğim ve keyif aldığım bir novellaydı. 1785 ile 1901 seneleri arasında geçen öyküler; Rumeli Eyaleti ve Edirne bölgeleri arasında Hunâşamzade ailesi ile başlayan, halkı dehşete sürükleyen olaylar zincirini, içe işleyen bir anlatım ve sayfa sayısı ile ters orantılı bir yoğunluk ile işliyor. Kullanılan eski kelimeler ve soylara dair tanımlamalar sebebi ile hızlı okunmasa da, dile uyum sağladıkça merak unsurları ile tetiklenen ve akıp giden bir yapıya sahip.
1785 yılında Istrancalar Voyvodası Abdulharis Paşa, genç bir kadını kaçıran mel'un bir varlığı takibe alır. Yolculuğu sırasında kendisinden daha yaşlı ve güçlü Eflak beyi Dragula ile karşılaşır. Genç kadını kaçıran Şitrıga da denilen varlık o kadar güçlüdür ki Abdulharis Paşa ve Dragula 'nın işbirliği yapması gerekmektedir. Bu işbirliği sonucu Mezarhisar Kahyası Rüstem Beşe'nin hayatı sonsuza kadar değişecek ve yüzyıllar boyunca halka korku salacak Hunâşamzade ailesi doğmuş olacaktır.
Sene 1878; Mezarhisar bölgesi sebebi bilinmeyen ölümler ve dehşetler ile halkın yaklaşmaya cesaret edemediği bir bölge haline dönüşmüş, 93 harbi ile yerli halk bölgeden göç etmiştir.
Sene 1882; Rusçuk bölgesinden Edirne Bosnaköy'e yerleştiği bilinen soylu bir aile ile ilgili söylentiler, halk hikayelerini aratmayan ürpertici öyküler insanlar arasında anlatılmaya başlanır. Meriç Nehri'nde ortaya çıkan kanı çekilmiş cesetler bu söylentileri destekleyerek Bosnaköy yolundaki taş yapıya insanların yaklaşmasını engelleyen bir boyut kazanır. Ancak bunlara inanmayan ve masal diyip geçen insanları dehşet verici olaylar beklemektedir.
Kitapta bahsedildiği gibi Rumeli'de Vampir, Edirne tarafında Hortlak ismi verilen varlıkların, Şıtriga gibi kanatlı kan emicilerin ve bu ürpertici ve akıl almaz güçlere sahip varlıkları avlayan Cadıcıların öykülerini okudum. Yazardan okuduğum ve etkilendiğim ilk kitap oldu. Diğer kitaplarına da bakacağım. Halk hikayelerine dayanan öyküleri sevenlere önerimdir.
Yaltırık'ın evreni büyüyor. Dilini ayrı bir noktaya taşırken hükmettiği huzursuz diyarları detaylandırıyor, yol aldığı, dinlendiği güzergahlar genişliyor, karakterler çoğalıyor. Günlük bir okumayla tamamlanabilen novella keyifli zaman geçirme imkanı. Ziyadesiyle tekinsiz ziyadesiyle leziz. Afiyet olsun!
Istrancalı Abdülharis Paşa'dan tanıdığımız Hunaşamzade Elif hanım ve ailesinin hikayesinin anlatıldığı Novell bir solukta okunacak cinsten.
Bu defa olaylar geniş bir zaman diliminde anlatıldığından arada kopmalar hissettim ama bu yazardan ve kurgudan çok benden kaynaklanıyor da olabilir. Novella olmasından mı yoksa eserin parçalardan oluşmasından mı bilemediğim bir eksiklik vardı. Hatun'un anne/babasının ölümünde kafama oturmayan şeyler var diyebilirim.
Bu yüzden 4 yıldızı helal ettim. Kalemine sağlık Songulyabani!
Tarihi kurgu, fantastik, gotik, folklor kim ne ararsa bu küçük novellada bulabilir. Mehmet hocanın hakikaten incelikle anlattığı dönem tasvirleri, yerel ağzı kullanma biçimi, genel olaraksa, kimine klişe gelen vampir motifini tüyleri diken diken eden bir üslupla ve ustalıkla öykünün tamamına yedirişi diğer eserleri gibi 10'da 10 aldı benden.
Osmanlıca kelimelerin ağırlıkta olduğu doğrudur ama Mehmet hocayı az çok bilen ve diğer eserlerine aşina olanlar onun üslubunun böyle olduğunu ve tarihi kurgu ağırlıklı yazdığını ve ayrıca bu kurgunun üstüne folklor motiflerini işlediğini gayet iyi bilir. Açıkçası benim için çok çok rahat bir okuma oldu.
Kitapta, Balkanları ve bir zaman sonra Edirne'yi mesken tutmuş Vampir Hunaşamzade Ailesi'nin, birbiriyle bağlantılı, yer yer de müstakil olan öykülerini okuyoruz. Baştan sona kadar olaysız geçen hiçbir öykü yok ve tansiyon hiç düşmüyor. Folklor anlatılarını ve korku temalı tarihi kurgu sevenlere önerimdir.
Yağ gibi akıyor. Folklorik korku hikayelerine meraklı olan herkes için iyi bir kitap. Yaltırık eserlerine aşina olanlar içinse okuması daha da keyifli olacaktır.
#hunaşamzade #mehmetberkyaltırık Herkese merhaba baskısına bayıldım ince ama keyifli bir kitapla geldim size. Yazarın tüm kitaplarını zaten severek okudum tam benim tarzım diyebilirim. tüm kitaplarında sizi başlarda zorlayacak tarzda bir yazımı tarzı var ama bir kez dile alışınca daha kolay bir şekilde okunuyor. Bu kitapta da mesela farklı bir şive ile yazılmış satırlar var. Hem o hem de eski kelimeler ile birlikte başlarda böyle yavaş gidiyor ama sonrasında olay sarınca daha kolay okunuyor. Istrancalı Abdülharis Paşa kitabını okuyup çok beğenmiştim bayağı bayağı ağır ilerleyen bir kitaptı bu kitapta da ilk hikayeye paşa.ile başlkıyoruz. Paşa bir vampir kahyası ise bir cin. kendisinden oldukça korkuluyor ve namı da bayağı bir yol almış. Gözüne kestirdiği Gülsüm adındaki kadın başka bir vampir tarafından dönüştürülünce kendisinden daha kadim bir yaratığın varlığını öğrenir: orman perisi olarak bilinen bir cadı bir strigoy ( rumen dilinde vampir). Öyle ki Dracula'yı bile kendine köle yapmış. Abdülharis, Dracula ile anlaşma yapıyor. Onu Strigoy'un elinden kurtarırsa Gülsüm'ü alacak. Sonrasında paşa, Vampirci Rüstem ağa'ya gidip gülsümü öldürmesini söyler. İkinci hikayede Rusçuk'ta vampir avlama kafilesi kurulur. Diğer bölümlerde de Hünaşamzadelerin ( farsça: kan içen) dahil olduğu hikayeler anlatılıyor. Atmosfer olarak korku güzel yansıtılmış. İçerisinde Ebrahel Lurci'nin illüstrasyonları da var ki okumayı çok zevkli kılıyor.