İnsanlık tarihi boyunca üzerimize ilişen kimlikler mi? Milliyetten cinsiyete, inançtan aidiyete, meslekten kültürel derinliğimize varana dek kuşandıklarımız mı bizi biz yapıyor? Peki ya üstümüze giydirilenler de bize mi dahil? Kimiz biz?
Fuat Sevimay, bu kez büyüsünü yitirmiş günlerden antikçağlara uzanan anakronik bir hikâyeyle selamlıyor okurlarını. Aziz ile Nikola, biri pek tanıdık, diğeri aksine hiç tanımadığımız iki baş karakteriyle, bir yanda hepimizin malumu Aziz Nikola ama türlü hâlleriyle, diğer yanda genç arkeolog Aziz’in zaman içinde çıktığı yolculukla, arkeolojik kazı yapar gibi, işte bu soruların peşine düşüyor. Odisseas’tan Penelope’ye, Dante’den Eco’ya, Nuri Bilge Ceylan’dan Orhan Pamuk’a, İsa’dan Muhammed’e, Sophia Loren’den Maxim Gorki’ye varana dek bir dizi bilindik karakterin ve onların yanı sıra bu tuhaf yolculuğa dahil olan kurgu karakterlerin tanıklığında, Antalya’dan İtalya’ya, Venedik’ten kuzey kutbuna uzanan bir maceranın içinde koşturup duruyor.
“Zamanda, türlü mevsimde ve iklimde bir geri bir ileri salınıp durmuşlarken Aziz tereddütlü. Şimdi mesela ileri mi gidiyorlar geri mi, hiç belli değil. Belki de oldukları yerde sayıyorlardır. Kaldı ki bir derdi daha var. ‘Nikola Babam, ben asıl kimlik sorununu, Avrupa’ya geçtiğimizden beri yaşıyorum. Kendimi hem buralı hem yabancı hissediyorum. Dahil miyim dışında mı? Antikçağ olsa da Yunan’da bu ruh hâli yoktu. Oysa Bari’de olan biteni gördün. Dayak kötek gerilim. Avrupa karar verse, bizi sevecek mi dövecek mi?’”
Roman hakkında duygularım karışık - düşüncelerim de … İlk sayfalarda çok etkilendim ; mizahi dili , güncel olaylara göndermeler çok hoşuma gitti. Buna alıştıkça “peki olay ne” sorgulamasına başladım ; bir yerden sonra sürükleyiciliğini tamamen kaybetti benim için , nereye bağlanacağı dışında merak ettiğim bir şey kalmadı ; yine de eğlenceli anlatımı sayesinde bitirebilirim. Sonu ise hiç tatmin etmedi. Yazarın üslubunu sevdim , başka kitaplarını da okumak istiyorum ama yakın zamanda değil.