“Yalansızız artık. Hâlâ birkaç sırrımız var. Ama yalansızız.”
Evlenip aynı çatı altında yaşıyorlar diye karı koca olur mu insanlar?
Aynı ana babadan oldular diye birbirlerine sahiden kardeş olur mu çocuklar?
Yıllar kalbini dağlasa da içlerindeki o kor söner mi âşıkların?
Her şeyi aşikâr olanların sakladıkları sırlar daha mı çoktur?
Şermin Yaşar, Söyleme Bilmesinler’de, kalabalık bir ailenin ilk bakışta sıkı örülmüş gibi görünen nakışlarını ilmek ilmek çözüyor. Hem de roman kahramanlarına ayrı ayrı söz hakkı vererek yapıyor bunu. “Herkesin hikâyesini dinledin. Haydi, şimdi sen anlat: Aslında ne oldu, nasıl oldu?” diyor adeta. Karakterleri konuştukça çözülen bir sırlar yumağı, Söyleme Bilmesinler. Yumak çözüldükçe iplerin uçları nerelerden çıkmıyor ki…
Aile bağları nasıl düğümler atar insanların yazgısına? Anne babaların, çocukların omuzlarına yükledikleri onlara neler yapar? Hayatlarımıza vicdan azabı gibi oturanlar bir gün yerinden kalkar mı? Yanı başınızdaki o sıradan evlerde aslında neler yaşanır? Romanda bunların cevaplarını okurken acı bir gülümseme, hatta katran karası bir gülümseme belirecek yüzünüzde. Yazar, avuç içlerinden yazgılarını okumuyor insanlarının; kalplerinin kıvrımlarındaki sırları cesaretle döküyor kâğıda. Gülümsemenin acı yanını bilenler, göründüğü gibi olmayanla ve bir şeyin iç yüzüyle hesaplaşmaya cesareti olanlar için...
"Oyuncu Anne" lakabıyla bilinen ve yazdığı ebeveynlik kitaplarıyla büyük bir ilgi kazanan Şermin Çarkacı, 2017 yılında medeni durum değişikliği sebebiyle babasının soyadı olan Yaşar soyadını kullanmaya başlamıştır.
Yazarın, Şermin Yaşar ismiyle yayımladığı ilk kitap "Tarihi Hoşça Kal Lokantası"dır.
Yazarın, 2021 Sait Faik Öykü Ödülü’nü aldığı Deli Tarla öykü kitabını okumuş ve çok beğenmiştim.
Bu kitabını da çok beğendim. Öykülerindeki gibi, mizah anlayışı bu kitabında da beni etkiledi. Okurken zaman zaman yüksek sesli kahkahalar attım, mutlu oldum.
Romanın konusu, kurgusu, karakterleri, fikri, bu fikrin dile getiriliş şekli ve yöntemi incelikle planlanmış, etkileyici. Güzel bir Türkçe ve yalın cümlelerle yazılmış bir metin. Çok keyifli bir okuma sağlıyor.
Hiç kimse ve hiç bir şey dışarıdan göründüğü gibi değil, herkesin çevresindeki sesleri duymasını engelleyen, kendisinin bile farkında olmadığı sırları, nedenleri, travmaları var. Dinlemeyi, duymayı, empati kurmayı başarabilirsek, kendimizi de iyileştirebiliriz.
Karakterlerin hepsini kendi anlatımları ile tanımak çok güzeldi. Hepsi çok sıcak, içimizdeki faklı kişilikler. Çok sevdim.
Bir eser insanı tokat gibi çarpar mı? Çarpıyormuş.
Okuduğum ilk Şermin Yaşar kitabı. Dostların söylediğine göre yazarın başka bir eseriyle başlasam daha farklı bir şaşkınlık hissedermişim. Zamanla yazarın diğer eserleriyle tanışacağız diyebiliyorum şimdilik.
8 ana karakterin... Anne, baba ve 3 erkek evladıyla eşlerinin yaşamının derinliklerinde gizlenenleri okurken insanın insana ne kadar yabancı olduğunu düşündüm. Ve bazı travmaların bedelinin çok ağır olduğunu... Birilerini yargılarken buz dağının görünmeyen kısmını, anlatmadığını, anlatamadığını bilmeyince ne kolay karar verdiğimizi düşündüm.
Kolay bir süreç değildi. Bu yüzden bitirdikten sonra bir süre duvara baktım.
Keyifliydi diyemem ama hayatıma bir şeyler kattığını söyleyebilirim. Okusanız sever misiniz? O anki ruh halinize bağlı.
Herkesin yaşayabileceği ve yaşadığı gerçekleri okumak, okudukça karakterler için hissettiğim o çaresizlik... Okudukça sanki karakterler gerçekmişcesine her bir karaktere ayrı ayrı empati kurarak okudum. Ve açıkçası yazarın da kalemi çok çok iyiydi. Tüm olayları ve duyguları şeffaf bir şekilde okuyucuya geçirmişti. Bu yazarla tanıştığım ilk kitap oldu ve belli ki son da olmayacak. Çünkü çook güzeldi ve kalemine hayran kaldım. Belki de bu kadar sevmemin sebebi, hayatın içinde yaşanan gerçekleri alıp en yalın şekilde anlatmasıydı. Bilmiyorum, ben çok etkilendim. Kısaca kitapta okuyan herkesin kendi hayatından bir parça yakalayabileceğine eminim. Keyifli bir okumaydı.
Kazım bey, Mürüvvet hanım, oğulları (yaş sırasında) Emin, Ethem, Ekrem ve eşleri Hülya, Nurten, Sevgi, ve de torunları. Dışardan bakınca birbirlerine bağlı, kocaman bir aile gibi görünseler de, her birinin birey olarak da, aile olarak da kendi hikayeleri, kendi sırları var.
Şermin Yaşar bu ailenin tüm bireylerine tek tek söz hakkı vererek, aileyi bize tanıtıyor. Anlatılanlarla bir taraftan aile bağlarının ilmeklerini atarken, bir taraftan da o ilmekleri tek tek söküyor. İlişkiler yumağını sanki atomlarına ayırıyor. Aile fertlerine, yaşananlara her yönden bakmamızı sağlıyor. Hayat aslında hiç kimseye adil davranmıyor. Ailelerin bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeden kendilerine, çocuklarına yükledikleri yükler nelere sebep oluyor, anlatılmayanalar içleri nasıl çürütüyor, hayat domino taşları gibi nasıl başlarına yıkılıyor, her birinin ağzından tek tek dinliyoruz.
Söyleme Bilmesinler kendini kolayca ve merakla okutan bir kitap. Akıcı dili sayesinde bir çırpıda okudum. Şermin Yaşar bu travmatik aile öyküsünü mizahi bir dille anlatmış. Okurken yüzümden gülümseme hiç eksik olmadı.
Ama ne yalan söyliyeyim, hikaye biraz eksik kaldı sanki. Hepsinin geçmişini didik ettik de, sonra neler olduğu cevapsız kaldı. Ya da ben merakta kaldım diyelim.
Keyifli bir okumaydı. Benim ilk okuduğum Şermin Yaşar kitabıydı. Kesinlikle son olmayacak.
Akıcı, eğlenceli, bir hikayeyi farklı ağızlardan anlatan , “her davranışın bir sebebi, herkesin kendine göre bir derdi vardır” ana fikrine sahip bir roman. Bazı şeylerin çok tekrarlanması ve bu ana fikirin özellikle sonlara doğru kafamıza kafamıza vurulması yüzünden bir puan kırdım .
Bence bu yazar hikaye, hatta daha da iyisi çocuk kitabı yazmalı sadece.Hadi bir tane de romanım olsun diye yazılmış bir kitap olmuş. Kitabın türü roman diye geçiyor ama roman olmamış bence. Sıradan insanların hayatını anlatacağım demiş yazar ama ne sıradan insanların hayatı böyle ne de okumaya değdi dedirtecek sıradışı bir konusu var. Romanlarda argo üslup da hoşuma gitmiyor benim. Okuyana bir katkı sunmayan, hadi sosyal medyada gezineceğim yerde iki satır kitap okuyayım demek için okunabilecek bir kitap olmuş. Arka kapak yazısı daha derinlikli yazılmış. Zaten o kapağı okusa insan kitabın vermek istediği mesajı alır, biter.
Ülkemizde kadın olmanın ve mutsuz bir kadının(kadınların) eş,anne olduktan sonra aile dinamiklerini okuyoruz.Hatta o çocukların büyüyüp kendi ailelerini kurduktan sonraki süreç güncel sorunlarımızı da tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor. Yazarın bu konuyu güzel inceleyip aktarması satır aralarında kâh güldürüp kâh ağlatması size güzel bir okuma deneyimi kazandırıyor.
Söyleme Bilmesinler yılın sonlarında hiç beklemediğim, hiç ummadığım kadar ilginç, insanı düşüncelere sevk eden, Samime Senay'ın şarkısındaki gibi adını hakeden bir roman oldu.
Günün birinde daha detaylı yazmak isterim ama gerek ölmüş karakterler dahil olmak üzere tüm olayları karakterlerin perspektifinden anlatan yapısı, gerekse insanların birbirine görünmez iplerle bağlı olduğunu göstermesi açısından çok başarılı bir eserdi.
Benim kendi geniş ailem dahil olmak üzere o kadar gerçek bir romandı ki, aile ile ilgili en büyük yanılsamamızı ortaya çıkardı. O da birbirimizi seviyor, birbirimize değer veriyor gibi yapışımız. Oysa ki belki çekirdek ailemiz hariç o kadar yalnızız ki bu hayatta.
Japon filmlerinin bildiğim bir özelliği vardır, o da kötü karakterlerin bile bir kötü olma yolculuğu vardır. Yani onların perspektifinden bakarsanız neden toplum değerlendirne göre "kötü" addedildiğini farkedersiniz. Şermin Yaşar (bence çocuk kitaplarından alışık olduğumuz kısa cümleleri ustaca kullanması sebebiyle) kimsenin gerçekten iyi ya da gerçekten kötü olmadığını, herkesin kendi bakış açısıyla anlık olarak iyi veya kötü olabileceğini göstermiş. Her ailenin yaşlı bakımı, para, akrabalık gibi ortak dertlerine değinmiş.
Önümüzdeki yıla okunacak kitaplar listesi yapmak isterseniz bunu mutlaka listenize eklemenizi tavsiye ederim.
Yazarın üslubu, aile fertlerinin her birinin ağzından yaşananları dinlememiz, her bölümde aile fertlerinin birbirini duyuyormuşçasına birbirlerine cevap vermeleri, anlatım tarzındaki mizahilik. Hepsi yerli yerindeydi ve çok keyifli bir okuma oldu benim için. Çok mümkün, çok bizden aile ilişkileriydi hepsi de
Şermin Yaşar’ın türkçesini okumak beni her zaman dinlendiriyor. Dili çok özenli ve çok güzel kullanan bir yazar. Kitabın konusu ise öyle süslü püslü, şaşaalı hikayelerden değil, ama hayattan. Belki yan komşunun, belki sokakta yanınızdan geçen arabayı kullanan insanın hikayesi. Hikayeler gerçek, sade ve etkileyici.
Şermin Yaşar’ı hikayeleri ile tanıdım ve hepsini severek okudum. Okuduğum bu romanı ile beni kendisine ikinci kez hayran bıraktı diyebilirim.Kitapta işlenen konu klasik aile ilişkileri gibi görünse de yazarın bunu okuyucuya aktarma biçimi kitaptan aldığınız lezzeti arttırıyor. Bu tarz anlatım şekli olan, karakterlerin başına gelen olayları birde benden dinleyin dediği bir hikayeyi daha önce farklı bir kitapta da okumuştum ve aynı lezzeti o kitapta da almıştım (Fatih Gezer - Ölüler Kıraathanesi)
Kitabın konusu hakkında birkaç şey yazacak olursam: ailenin sadece kan bağı taşıyor diye birbirine yakın olmasını gerektirecek bir durumun olmadığını bu kitapla bir kez daha görmüş oluyoruz. Her ailenin bir sırrı, boğazda düğüm düğüm kalan başına gelmiş kötü bir olayı vardır. Kitapta konusu geçen ailemizde bu dramatik örgünün en karmaşık yerinde yer alıyor. Okuduktan sonra bana hak vereceksiniz.
Yazarın okuduğum ilk kitabı. "Çarpıldım" dersem abartmış olmam. Kitap su gibi akıyor. Dili, kurgusu mükemmel. Bir kitapta hiç bu kadar kahkaha atmamıştım. Bir bölümde çok beğendiğiniz bir karakter birkaç b��lüm sonra size çok itici gelebiliyor veya tam tersini hissediyorsunuz. Karakterler hem sevimli hem de çok güçlü. Beş puanı sonuna kadar hak ediyor.
Hepimizin içinde dile gelmeyen boğazda düğüm düğüm kalan cümleleri vardır illaki. İçinde bu cümleleri, bu suskunlukları düşünüp durursun. Hani içimizde o fırtına kopar ve o fırtına küçücük bir yer bulup içimizden çıkamaz, içimizde ne fırtınalar kopar... Sessizliğin çığlığı vardır derler, bilinmez, duyulmaz, görülmez lakin insanı içten içe kemirir. Sussan olmaz susmasan olmaz. Ne yapacağını bilmez bir halde biçare olursun kendi dünyanda. Her şeyi kabullenmek, boyun eğmek, o kadar kalabalığın içinde suskunlaşmak, yalnızlaşmak.....
Hayatın içinden, bizden ya da çevremizden, dolu dolu her duyguyu yaşadığım bir okumaydı benim için. Kitapta aile sırları öyle bir anlatılıyor ki sanki o anın içinde gibi hissediyorsunuz. Herkesin bakış açısını görebiliyoruz. Herkes kendi hikayesini kendi ağzından öyle sade ve yalın anlatmış ki her karakteri anlayabiliyorsunuz. Karakterlerimiz bir aile. 3 erkek kardeş, eşleri ve babaları. Anne vefat etmiş. Kitabın her bölümünde farklı karakterler anlatıyor birbiri ardına. Dışarıdan ne kadar birbirine bağlı dediğimiz ailelerin içlerinde ne kadar sır barındırdığını, ne kadar travmalar yaşadığını görüyoruz. Bu bana o kadar tanıdık geliyor ki. Çok samimi hissettirdi. Sırlar hayatı nasıl etkiliyor ne kadar can acıtıcı oluyor ona tanık olduk.
Bu kitap da empatinin gerekliliğini yine çok fazla gördüm. Her karakter kendince haklı olduğu durumlar da vardır haksız olduğu. Bazı karakterler dışında herkese hak da verdim çok kızdım da. Ama çoğuyla empati yaptım bu da beni yeterince etkiledi. Hepsinin kendine göre sebepleri de vardı , kendi içlerinde yaşadığı psikolojik bir savaş da...
Baba Kazım'a da suç buldum ama üzüldüm de ama suçluydu benim gözümde. Anneye de suç buldum ama ona çok üzüldüm de. 3 kardeşin ikisine az üzüldüm çünkü sinir olduğum yerler fazlaydı. Ethem ailenin günahı olan çocuk bence bunları hakketmedi ve ona üzüldüm. Kardeşlerin eşlerine kendilerine göre haklıydı ama yanlışları da vardı. Kardeşlerin hikayelerinin nasıl sona erdiğini okumak isterdim bir tık yarım kalmış gibiydi. Ve sonda bir cümle yarım kaldı onu merak ediyorum yine de bir tahminim var. Kısacası her karaktere kızdım da üzüldüm de sevdim de. Çok duygu yüklü bir okuma oldu benim için. Kitaptaki her şeyin sebebi sevgisizlikti. Kimseyi sevgiden mahrum bırakmamak gerekiyor. O boşluk büyüdükçe yaş aldıkça daha da büyüyor kapanmaz bir boşluk oluyor. Annelerinin sevmediği çocuklar yarım kalıyor. Herkesin kendince haklı olduğu bir kitaptı. Yazardan okuduğum ilk eserdi. Kalemini ve üslubunu sevdim, kendisine devam ederim. Kitaba çok sevdiğim bir ablamın tavsiyesi ile başladım teşekkür ediyorum kendisine ve benim de herkese tavsiye edeceğim bir kitap oldu. Keyifli okumalar...
Kitabın başında sıkıldığımı hissederken birden öyle bir aldı ki içine yazarın tüm eserlerini okumaya başladım.
Tüm kahramanlara söz hakkı verip bir ailenin tüm sırlarını bir bir döküyor. Aynı çatı altında yaşamanın karı koca olmak olmadığını, aynı aileden doğmanın kardeş olmaya yetmediğini, gerçek aşka izin verdiğinde ruhuna, bedenine şifasını, aşktan kaçmanın aşksız yaşamanın ise ruhu nasıl öldürdüğünü anlıyorsunuz.
* “Herkesin zamanı var. Her şey vaktine esir.”
* Her şeyden, herkesten kaçmanın soluklanacak bir durağı var, ama kendinden kaçıyorsan durmadan kaçıyorsun, durduğun, dinlendiğin bir an bile olmuyor.
* “Sinirli, mutsuz, huzursuz bir kadınla evli olmak demek, daha fazla sinirli, mutsuz ve huzursuz olmasın diye daha fazla sinirli, mutsuz ve huzursuz olmaktır.
* “Eve bir kilo hamsi alıp geleyim. Nurten birkaç meze yapsın. O balıkları pişirsin, ben salata yapayım. Birer kadeh koyalım içelim. Televizyonda Samime Sanay olsun. Söyleme bilmesinler diye başlasın şarkıya. Nurten eşlik etsin. Masanın altından ayakları ayaklarıma değsin. Üşümüş olsun. Kalkıp sandalyesini yanıma çeksin, başını omzuma yaslasın. Samime Sanay hiçkimse dolduramaz kalbimdeki yerini derken eğilip saçlarını öpeyim, doymadan kalkalım sofradan, elimizi bile yıkamayalım, silelim yeter, tutayım kolundan Nurten’in, hadi diyeyim gel… Ayaklarını öpeyim yatakta, kısa bacağının ayağını daha çok…”
* “Yürekten isteyeceksin, böyle o an senin ellerin, gözlerin, saçların bile dua edecek. Sen öyle isteyeceksin ki gökteki kuşlar, yerdeki karıncalar bile seninle duaya duracak.”
* “Yeter bildiklerimiz be Ethem. Çok bilmek de iyi değil. Söyleme bilmeyeyim.”
O kadar iyi geldi ki bana, sırada Sait Faik öykü ödülü olan Deli Tarla var, o kesin.
Söyleme Bilmesinler, belki de son zamanlarda okuduğum kitaplar arasında en duygulandığım en etkilendiğim kitap. Şermin Yaşar okumamıştım daha önce ve genellikle öyküleriyle bilinen bir yazar ama Söyleme Bilmesinler bir roman elbette. Üç erkek kardeş:Emin, Ethem ve Ekrem. Eşleri Hülya, Nurten ve Sevgi. Hepsinin anlatacak hikayesi var, hepsinin kendi sırları ve kendi bakış açıları var. Herkes kendi kaderinin kurbanı olmuş bir şekilde. Kitabı okurken hiç kimse için kötü diyemiyorsunuz. Bana Çatlak filmini ve Nermin Yıldırım'ın Rüyalar anlatılmaz romanını anımsattı. Keşke dizisi olsa dedim. Her satırı duygu dolu, bizden karakterler içeren bir iç hesaplaşma bu roman. Keşke daha uzun olsaydı. Bayıldım. Mutlaka okuyun.
Yazarın okuduğum 4. Kitabı. Şermin Yaşar’ın kalemine tabiki de alıştım bu sayede ama her defasında beni şaşırmayı başaran bir yazar
Kitabı okurken her karakter sanki benimle ayrı ayrı dertleşiyordu. Olaylara herkesin penceresinden baktırıp herkesi haklı buldum. Yer yer gülümseyip yer yer içim cız etti. Kitabı bitirdiğimde ise bir müddet düşündüm.
Yazarın kalemi çok başarılı bence. İlk defa bir kitabını okudum ama bayıldım. Kitabın gerçekliği, olayların akışı beni esir aldı. Herkesin kendi dünyasında farklı olaylar oluyor, dinlemeden anlamadan, sürekli kıyas yaparak bir şeyleri eleştirmemeliyiz tekrar bunu görmüş oldum. Her bir kişinin ağzından olayları okumak benim için yeni ve keyifli bir deneyim oldu. Başka birinin anlayışına göre uyuz olduğum birinin kendini anlatmasıyla kendi doğrusunu görmüş oldum. Çok başarılı ve okuması çok keyifli bir kitaptı.
değişen povları ve yaşanan olayların farklı bakış açılarını okumayı çok severim. bu roman da bu teknik için çok güzel bir örnek olmuş. romanda pek bir şey olduğu yok sadece anlatamamanın sıkıntısını yazmış yazar. sıkışmış hayatları, itiraz edememeyi, çekip gidememeyi ya da kalıp mutlu olmaya (veya etmeye) çalışamamayı yazmış. çok da güzel yazmış.
kendi edebiyatımızının ne cevherlerini kaçırıyorum acaba dedirtti.
Konuşulmayanların yönlendirdiği yaşamların ve aile bağlarının hikayesi. Bazı bazı kahkahalar atıp, attığım kahkahaya utanıp üzülmem yazarın bi oyunu muydu? Bence evet :)
Uzun süredir okuduğum kitaplar arasında en iyilerden oldu.. Türk yazarlara karşı oldukça ön yargılı ve temkinliyim, belki de biraz sebebi aynada kendimle karşı karşıya gelmek istememem. Şermin Yaşar da öyle biriydi benim için, uzun süre direndim, başlangıcı bu kitapla yaptım. İyi ki yapmışım. Kitabı bitirince bir yumru oturdu benim de boğazıma, ulan dedim iyi mi ettim kötü mü belli değil. Boş boş duvara bakmak istedim bir süre.
Kitap, babalarının intiharı ile başlıyor. Emin, Ethem ve Ekrem üç kardeşler. Kardeş kardeşin ne olduğunu ne öldüğünü ister, derler bizim oralarda. Tam da öyle. Hepsini aynı ama farklı ana baba büyütmüş, ailesi hepsini farklı mahvetmiş. Sırayla hepsinin ağzından dinliyoruz hikayeyi, sonra eşleri, sonra babaları ve annelerinin bakış açısı. Kimin penceresinden baksam onu haklı buldum, oturdum onunla hüzünlendim. İnsan olmanın, dayanılmaz ağırlığını tekrar ve tekrar hissettim. Babalarının yıllarca sakladığı sırrın açığa çıkması, yaranın içindeki irini boşalttı kitabın sonunda. Ben çok severek okudum. Her karakteri ayrı konuşturmuş, rolden role çok iyi geçişler olmuş her bölümde.
"Ailece birbirimizi senelerdir düzenli olarak görüyor ama tanımıyorduk"
"Ama kendimi kovamıyorum. Kendimin içinden çıkıp gidemiyorum. Bedenim ruhumun betonu gibi, çık içinden çıkabilirsen"
"İnsan böyle bir şey. Nerede, hangi yaşta olursa olsun, kabuğunu kırıp içine baksan cılk yara. Yarasız, dertsiz, sırsın insan yok da, işte kimisi üstünü iyi örtüyor. Ben de örttüm. O kadar kapattım ki, kendim bile sormadım kendime. ..Kendime kızmayı, anneme, babama, abime, kardeşime, çocuklara, hayata kızmayı bildim. Kolayı bu çünkü. Kız, küs ve somurt otur bir köşede. Kaçmayı daha kolay buldum. Her şeyden, herkesten kaçmanın soluklanacak bir durağı var, ama kendinden kaçıyorsan durmadan kaçıyorsun, durduğun, dinlendiğin bir an bile olmuyor."
Şermin Yaşar okumak her zaman keyifli benim için. Günlük hayatın en dikkate değmez kısımlarını yakalayıp ona tatlı bir anlam yükleyerek anlatması, su gibi akan dili okuduğum bu romanında da okuma deneyimimi keyiflendirdi. Aile çerçevesi içinde yalnızlık ve yara sahibi olmayı, yaraya merhem olacak çırpınışları anlatmış tatlı tatlı.
Romanın yazılış tarzını çok beğendim. Romanda bir aile var kişi isimleri ile bölümler oluşturulmuş ve her bir bölümde o kişinin geçmişini okuyorsun. Her okuduğun kişide diğer kişileri suçlu bulup, onun için böyle davranıyormuş diye hak verirken, sonra o hak vermediğin kişinin bölümüne geçince “ya o da kendince haklıymış” sonra tavırları, kişiliği için kızdığın başka bir kişinin bölümünü okuyunca “e bu da haklıymış” diyip bir sarmala giriyorsun…Bütün karakterler kendi içinde yalnız…Sonra da bu sarmaldan buz dağının diğer yüzünü neden düşünmediğimizi, insanları neden bu kadar kolay yargıladığımızı düşündüm…Eee işte hayat da tam böyle değil mi… Romanın ismi “Söyleme Bilmesinler” e gelince, keşke herkes açık açık konuşsaymış da bir ömürleri böyle geçmeseymiş de dedim. Bir aile işte bu kadar birbirine yabancı olabiliyormuş… Mutlaka okuyun derim, Şermin Yaşar’ın da @serminyasarofficial kalemine sağlık…
Uzun zamandır denk geldiğim en güzel kitap. Çok bilindik bir hikaye aslında, sıkıcı aile, hesapçı yengeler, sevgi gösteremeyen anne-baba.. kitabın ortalarında da tahmin ediliyor zaten ne olacağı ama sanırım bu kadar iyi olmasının sebebi tüm olayları adı geçen her karektere ustalıkla bürünüp yazabilmesi yazarın. Herkes elbette en haklı, en suçsuz günahsız, en hakkı yenen. Karekterleri okudukça anlıyoruz aslında herkes en hesapçı, en içten pazarlıklı. Nurten ve Hülya’yı ayrı bir sevdim.
Şermin Yaçar məni yenə yanıltmadı, ürəyimin ən dərinlərindən keçən cümlələri, ruhumu boğan düşüncələrimi yazıda göstərdi mənə. Ədəbi baxımdan bu əsərini digərləri qədər bəyənmədim, sanki ayrı-ayrı hekayələri birləşdirməyə çalışıb. Amma ümümilikdə əsəri çox sevdim💕
Monologlarla yazılmış sürükleyici bir aile dramı olmuş. İnsanların dışarıya gösterdikleri karakterleriyle içlerinin bambaşka oluşunu okumak bana cidden keyif veriyo.
bu nasıl bir kitaptı ya? bir yandan kitap okuyoruz evet ama bu kadar hayatın içinden, bu kadar duyguları derinden hissettiren, kendimizi karakterlerde bulduran bir kitaptı cidden. okudum evet ama her bir satırda yaşadım da aynı zamanda bu kitabı. kitabımız bir ailenin her bir üyesinin günün saatleri ve anları noktasında ne yaptığını, ne düşündüğünü ve o hislerden gelen geçmişin izlerini anlatıyor bize. asıl kahramanımız da ethem tabii ki. ah ethem… ethem’de hepimiz bir parça kendimizden bulmadık mı söyleyin lütfen. ethem’in boşluğunda, kaybolmuşluğunda, hayatın kayıp giden akışında kaybetmedik mi bizler de kendimizi? bir yere ait hissetmediğimiz anlar olmadı mı? ben bu kitabı okurken öylesine derinden etkilendim ki sizlere anlatamam. bu aralar kitaplara puan verirken çok ince eleyip sık dokuyorum ama okuduğum anda dedim ki işte bu kitap ya. sana tüm puanlarım feda olsun. nolur alıp okuyun, bakın gerçekten diyorum pişman olmayacaksınız.