Bu kitap Sevan Nişanyan’ın Taraf gazetesindeki Kelimebaz köşesinde 29 Ekim 2008 – 14 Aralık 2009 tarihleri arasında yayımlanan tüm makalelerini içermektedir. Gazete yönetimi tarafından uygun görülmediği için yayımlanmayan yazıların tam metni eklenmiş, sakıncalı bulunarak kesilen yazıların orijinal hali gösterilmiştir. Bazı yazılara, o yazıyla ilgili okur yorumları, eleştiriler, düzeltmeler ve karşı görüşler ile yazarın cevapları ve notları eklenmiştir.
Yazarın Taraf’tan olaylı bir şekilde ayrılması sonrası kaleme aldığı yazılarla, daha sonraki gelişmeler çerçevesinde yazdığı ve hiçbir yerde yayımlanmamış yazılar da kitapta yer almaktadır.
İstanbul’da doğdu. Robert Kolej’den sonra üniversite eğitimi için gittiği ABD’de felsefe ve siyaset bilimi okudu. Commodore-64 bilgisayarlarını Türkiye’ye getiren Teleteknik firmasını kurdu ve yönetti. Türkiye’nin ilk popüler bilgisayar dergisi olan Commodore’u kurdu. 1986’da orduyu isyana teşvik suçundan hapis yattı. İzmir’in tarihi Şirince köyüne yerleşti; bu köyün onarımına ve tanıtımına emek harcadı. Restore edilmiş köy evlerinden oluşan Nişanyan Evleri adlı oteli kurdu ve büyüttü. Türk turizmine değişik bir bakış açısı getiren Küçük Oteller Kitabı’nı on yıl süreyle yayımladı. Çağdaş Türkçenin bilimsel esaslara dayanan ilk etimoloji sözlüğü olan Sözlerin Soyağacı’nı yazdı. 2004’te İnsan Hakları Derneği’nin Ayşegül Zarakolu Özgür Düşünce Ödülü’nü aldı. Küçük Oteller Sitesi ile 2006’da web tasarımı dalında Altın Örümcek Ödülü’nü kazandı. Şirince’de Ali Nesin ile birlikte Nesin Matematik Köyü’nü inşa etti. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi tarihine ilişkin sistemli bir eleştiri denemesi olan Yanlış Cumhuriyet’i 2008’de yayımladı. Türkiye’de adı değiştirilen yerlere ilişkin envanter çalışması olan Adını Unutan Ülke 2010’da, Nişanyan’ın Aslanlı Yol adlı otobiyografisi 2012’de yayımlandı. Halen Şirince köyünde oturmakta ve otel yöneticiliğiyle iştigal etmektedir. Beş çocuk babasıdır.
kullandığımız her kelimede, adeta arkeolojik katmanlar gibi, dünya tarihinin izleri var
sevan nişanyan son dönemde akıllarda prison break gibi bir firar hikayesi ve politik konular ile kalmış olsa da benim gözümde her zaman bir sözlükçü olarak kalacak.
birkaç yıldır aktif olarak ekşi sözlük'te yazıyorum ve yüzlerce ''tanım'' yaptım, sözlükçü arkadaşım oldu ama sevan nişanyan kadar efsanevi bir sözlük yazarı olabileceğine pek ihtimal vermiyorum :')
ismimin nereden geldiğine dair belki de tek araştırmayı o yapmış mesela, ilk okuduğumda şok geçirmiş tüm arkadaşlarıma bu fotoğrafı göndermiştim.
kitap birçok kelimenin kökenini bu gibi bir dille anlatıldığı türden bir şey.
tdk'nin büyük türkçe sözlüğünü okurum aklıma estikçe, hemen ardından nişanyan'ı okumak da çok keyifli oluyor...
bir okurun mutlaka kitaplığında bu tip sözlükler bulunmalı
Nişanyan'ı bir bilgelik havuzu olarak düşünüyorum. Her söylediğine, belli sabit ideolojik conviction'larına (oh be, özgürleştim, biraz da burama ingilizce sözcük attırayım) katılmak zorunda değilsiniz. Kitaplarından, araştırmalarından, zekasından öğreneceğiniz binlerce şey var! Ve ne yazık ki ülkemizden çıkan her düzgün, kafası çalışan ve bir fark yaratmak isteyen vatan evladı gibi o da mapus damlarında. Çok üzücü. Neyse, iyi ki varsın Sevan. Sen hep yaz, hep okuyalım seni.
Oku oku bitmedi, bir oh çekerek nihayet neticeye erdirebildim. Etimoloji ve gündelik olmayan siyasetle ilgili 14 ay süren köşe yazılarından oluşuyor. E etimoloji ile ilgili olup her bir köşe yazısında bir kelime-mesele bitirmek durumunda olduğu için, içerik oldukça yoğun.
Yazıların teker teker yapıları gayet kurallı. Bir kelimeyi ele al, etimolojisinden bahset, yazının son paragrafını ise ya müslümanlara ya da ulusalcılara sataşma ve laf sokma ile bitir. Neredeyse istisnasız olarak, disiplinden şaşmaksızın 14 ay boyunca bu düzen sürmüş. Bu "yöntem" şu paragrafta yazarın kendi kelimeleriyle anlatılmış:
"Cahili irşat etmek görevlerin en yücesidir. İrşat yalnız tatlı tatlı anlatmak değildir. Bazen dalga geçmek, bazen gürlemek, bazen alttan alıp hak vermek gerekir. kimi zaman da öyle bir laf sokarsın ki hayat boyu muhatabının aklından çıkmaz, beynine çivi gibi saplanır kalır. İnsanların canını yakmak kötüdür, evet. Ama cahil kalmalarına izin vermek daha mı az kötüdür? Ha, belki ben yanlış biliyorumdur. Batıl dediğim adamlar benden daha akıllıdır. Olabilir, mümkün, belki. ama alim-i mutlak değilim diye susup oturmam mı gerek?"
Tabi bu sözlere prensip olarak katılmamak mümkün değil. Ayrıca tam da bu noktada yazarın şu tesbitini de buraya eklemeden geçemeyeceğim: "Fikirdaşlık bence o kadar da mühim değil. Şu memlekette zekayla ve yürekle yazan kaç kişi var ki; 'onun fikri bana uymaz' deyip harcama lüksümüz olsun"
Yer adları ile ilgili parçalar sıkıcı, yalnızca o yörenin yerlileri için ilgi çekici olabilir. Elif'in Öküzü ile bir-iki kelime hariç tekrara düşmemiş, bu bağlamda iyiydi.
Genel olarak yazılarda etimoloji bilgisinin arka planında savunulan düşünce dilin canlı bir varlık olup sürekli değiştiği fikriydi. Dile yeni giren kelimelerden korkmamak gerektiği, 800 yıl önce benimsenmiş bir Arapça-Farsça kelime ile bugün dile katılan İngilizce bir kelime arasında hiçbir mahiyet farkı bulunmadığı, hepsinin dili zenginleştirdiği savunuluyor. Yabancı kökenli bir kelimenin eş anlamlısı Türkçede bulunsa dahi en ufak bir anlam yahut üslup nüansını yansıttığı ölçüde o kelimenin dışlanmaması gerektiği fikri anlatılıyor. Haklıdır.
Atatürk'ün bizzat şahsı, ideolojisi ve takipçilerine yönelen tenkitler-taarruzlar gibi onun dil politikalarına da yoğun olarak dokunuyor. Dil Devriminin belli olan zararları bir köşe yazısında ne kadar anlatılabilirse, yeri geldikçe anlatılmış. Türkçede olmayan veya var olup da yüzlerce yıl önce ölmüş olan ek ve kök yapılarından kelimeler uydurulması, bunun yukarıdan gelen bir baskıyla uygulanmaya zorlanması, uydurulan kelimelerin -sözde- yerine geçtiği Arapça-Farsça kökenli kelimelerin tasfiyesi, bunun getirdiği dilde ve üslupta çölleşme meseleleri, aklı başında insanların malumu olduğu gibi, değinilen konu başlıkları.
Asya’nın uzak adalarından, Atlantik’in kıyılarına hatta arada Amerika kıtasına varan , diller üzerinden takip edilen bir insanlık seyahat romanı okumak gibi. Özellikle İran , Ortadoğu, Anadolu coğrafyasında ne kadar içiçe bir kültür ve ne kadar çok etkilenme olduğunu görmek, bu coğrafyanın insanlarının da benzerliğini görmek için güzel bir yol. Bunlarla ilgilenenler için okuması çok keyifli bir kitap. Senelerce üzerinde uğraşılmış bir bilgi birikiminin sonucu olduğu gayet aşikar. Bir dip not olarak; Gazete yazıları olmasından kaynaklanan ve sadece dil boyutunda kalsa içeriğe uyabilecek ama bunun dışına gidince bu kitap için gereksiz bir ideoloji eleştirisi, arada keyifli bir yemek yerken, içine konmuş uyumsuz bir baharat tanesi gibi oluyor. (Kitap Everest tarafından 2016’da tekrar basılmış)
Edebiyat edebiyatla haşır neşir olan, onu seven, ilgilenen, ona onu iyi ifa edenlere gıpta edenler için ucu bucağı olmayan bir dünya. Sevan Nişanyan’ın bitirdiğim ilk kitabı bu. Yanlış Cumhuriyet’de bitmek üzere. Sırrı Süreyya Önder derdi, “Bazen binanın yıkılması çürüklüğünden değil rüzgarın şiddetindendir” diye. Sevan Nişanyan’ı kendi dilinden okuyabildiğim için müteşekkirim. Ege’nin diğer yanından daha nice fırtınalar koparması dileğiyle. Serdar
Yazarın taraf gazetesinde yayınlanan - ve yayınlanamayan - yazılarını içeriyor. Konular genelde dilbilimi etrafında dönüyor ama bir şekilde politik. Hoş dilbiliminin zaten politik bir durum olduğu güneş dil teorimine de bakılarak anlaşılabilir.
Great book. Full of interesting facts/theories about Etymology and Languages in General. Even the political rants are interesting to read, a retrospective on the golden pre-Gezi times.
Son derece düşündürücü, öğretici ve eğlenceli. Burada yazılanları okuduktan sonra insan konuştuğu dile, yaşadığı yere bir farklı bakıyor. Kelimelerin sadece kökleri değil, aynı zamanda farklı dillerdeki çağrışımları veya tarihi olaylardan nasıl etkilendikleri gibi hayati konular da ele alınıyor. İncelenen her kelime bir başlık halinde olduğundan tam bir atıştırmalık kitap. Günde bir kelime (1-2 sayfa) okursam bir yılda biter dedim, hızımı alamadığım için iki haftada bitti. Üstüne bir de bir sözlük satın aldım. Etimoloji dışında birçok siyasi ve sosyolojik konuya da değinilmiş. Örneğin gençlerin çok az kelime ile konuştuğunu söyleyen yaşlılara bir açıklama yapılmış. Kesinlikle tavsiye ediyorum.
tabletimin kurbanı oldum. bana 335 sayfa gösterdi, oysa kimi yerlerde 2 sayfayı kimi yerde 3 sayfayı tek sayfa olarak saymış. bunun sebebi nedir bilemedim, salt bu eser için mi geçerliydi onu da bilmem mümkün değil. ama bilgisayarımda adobe pdf reader ile açtığımda kitabın aslında 800 sayfa olduğunu görünce çok büyük bir şaşkınlık ve şok geçirdiğimi söylemem lazım. ama bitirdim. etimolojiye bu denli düşkün olmasam muhtemelen bitirmezdim, yaz mevsiminin uzun soluklu günlerine bırakırdım. bir an önce okumak için can attığım kitaplar var. onlar aklımdayken tabii biraz sıkıntı yarattı böyle uzun soluklu eseri okumak. ama ilgiyle okudum ve her şeyin bir sonu olduğu gibi bu okumanın da sonuna eriştim. buraya kitabı okumakta olduğuma dair bildirim de yapmıştım ama goodreads bana bir şaka yapmak istemiş anlaşılan. olabilir, böyle şeyleri dert etmem, canı sağ olsun goodread'ciğimin.
kitabın salt etimoloji ile alakalı kısımları güzel. bunun dışında bir sürü konuya girilmiş, kitapta da sık sık yer aldığı gibi "sadece etimoloji yazsan" tavsiyelerini hiç dinlememiş yazar. açıkçası etimoloji haricindeki kısımlardaki yorum faslı beni hiç enterese etmedi (enterese etmek??). hiç bilmediğim bazı bilgiler veriyordu yazar ama aynı dünya görüşüne sahip değilim. nedenlerini elbette burada yazacak değilim, ama akademik olmayan bir kitap yazıp, içerisine bolca sağa sola saldırma, laf sokma, geçmişle bir türlü bitmek bilmeyen bir kavgayı sokarsan ben sıkılırım o işten. gerçi bu yazılar gazete yazılarının derlemesi, kitaplaştırılmış yazılar ama salt kitap olarak yazdıklarında da benzer hususlar mevcut idi.
velhasıl, etimoloji konusunda ufkumu açan bir eser oldu. yazarın daha okumayı istediğim başka eserleri de var etimoloji ile alakalı umuyorum ki sadece etimoloji ile alakalıdır. sabır da bir yere kadar neticede.