Yaşamdan sevinç duymak, hayatın kutupsallığını kucaklamaktan geçer. Günümüzün büyük haz hırsı ve mutluluk salgını hep pozitif kutupta kalmayı salık verse de, tatsız zamanlarla ve savrulmalarla baş edebilmek doygun bir hayatın vazgeçilmezidir.
Herkes hayatın kutupsallığının suretlerini tanır: Sevinç ve hiddet, uyum ve çatışma, huzur ve huzursuzluk, zevk ve acı, sağlık ve hastalık, güzellik ve çirkinlik, başarı ve başarısızlık, anlam ve anlamsızlık. Benliğimiz aralıksız evreler halinde, her birini deneyimleyerek gelişir ve var olur. Uçlar arasında, hayatın ritmini dengelemek mümkün müdür peki? İstikrar ve süreklilik nasıl temin edilir? Dipleri ve zirveleri tecrübe etmek zenginlik olarak görülebilir mi? Duyuların yaşama sevinciyle nasıl bir bağı vardır? Doya doya görmek, işitmek, koklamak, dokunmak ve tatmak, hayatın anlamına nasıl katkıda bulunur? Hayatın sarkacıyla uyumlanma becerisi doğuştan mı gelir, sonradan mı öğrenilir? Salınma eylemi, sorun çözme yöntemi olarak kullanılabilir mi? Dijital ile analog dünyalar arasında denge noktası neresidir?
Wilhelm Schmid, Salınmak: Hayattan Sevinç Duyma Sanatı’nda, hayatın dayattığı yük ile kişinin güçlerini yeniden toplamasını sağlayan hafiflik arasında denge bulmayı öneriyor. Her şeyi akışta tutmaya çabalamak yerine, hem güzelliklerle hem gerilimlerle barışıklık içinde salınmanın yaşam sevincinin ön koşulu olduğunu örnekler eşliğinde tartışıyor.
Wilhelm Schmid ist ein deutscher Philosoph mit dem Schwerpunkt auf dem Gebiet der Lebenskunstphilosophie.
Nach einer Kindheit und Jugend in bäuerlicher Umgebung (seine Eltern waren Landwirte und hatten sechs Kinder), einer Lehre als Schriftsetzer und vier Jahren bei der Bundeswehr holte Wilhelm Schmid am Augsburger Bayernkolleg 1980 das Abitur nach. Von 1977 bis 1980 war er in Augsburg Vorsitzender der dortigen Jungdemokraten, der damaligen Jugendorganisation der FDP. 1980 begann er ein Studium von Philosophie und Geschichte an der Freien Universität Berlin, der Pariser Sorbonne und der Universität Tübingen, das er 1991 mit einer Doktorarbeit über Michel Foucault abschloss.
Er übernahm Lehraufträge an der Universität Leipzig (1990–1991), der Technischen Universität Berlin (1991–1992), der Pädagogischen Hochschule Erfurt (1993–1999) und der Universität Jena (1999–2000). In Erfurt habilitierte er sich im Jahr 1997 mit seiner Arbeit „Grundlegung zu einer Philosophie der Lebenskunst“. 2004 Ernennung zum außerplanmäßigen Professor an der Universität Erfurt, wo er bis zur Altersgrenze unterrichte. Gastdozent (DAAD-Kurzzeitdozenturen) an der Universität Riga/Lettland (1991–2000) und an der Staatlichen Universität Tiflis/Georgien (1997–2006). Von 1998 bis 2007 arbeitete er regelmäßig als „philosophischer Seelsorger“ am Spital Affoltern am Albis (bei Zürich). Seine Bücher erreichten bis 2018 eine Gesamtauflage von etwa 1,5 Millionen Exemplaren und wurden in zahlreiche Sprachen übersetzt.
İletişim Yayınlarının “Pyskhe” serisinden çıkan felsefeci Wihelm Schmid’in on kitabından beşincisi eşini kaybetmedi üzerine (pandemi döneminde gırtlak kanserinden) içüne düştüğü ruh halini ve iç çatışmalarını anlatıyor. Bu ağır yükü salıncakta sallanmak olarak nitelediği güzellikler ve gerilimler arasında barışık yaşamayı sağlamanın yollarını irdeliyor. Genel olarak kısa kısa, 70-80 sayfalık kitaplar olduğu için sıkılmadan okunabiliyor, tabii çeviriye katlandığınuz ölçüde.
Schmid'in Türkçede yayımlanan son kitabı. Burada daha iyi bir seçeneğin altına yazmak isterdim ancak gariptir ki bu kitabın orijinal adıyla bile goodreads kaydı yok. Neyse, kitap 10 kısa bölümden oluşuyor. 78 sayfalık bir metin. Yazarı bilenler kısa ve öz yazdığını da bilirler. En ayrıksı yönlerinden biri bu yazarın. Oldukça net, lafı hiç dolandırmıyor. Bu nedenle kısa olsa da her satırı dolu dolu oluyor. Salınmak da öyle. Aslında diğer kitaplarında da ara ara değindiği hayatı iyi ve kötü yanlarıyla kabullenme durumuna özel bir bakış bu kitap. Schmid'in kitapları kısa olmasına rağmen bence tekrar tekrar okunabilecek hatta yazarı idrak edebilmek için de okunması gereken metinler.
"Kendimizden emin olduğumuz anları, yine kendimizden şüphe izler. Terk edilmiş hissetmemek için birlerinin yakınlığının yakınlığını arar, sonra içime dönmek için tekrar mesafe koyarım. Ben'imi abarttığımda, başkalarıyla birlikte olmayı yeniden keşfederim. Geri çekilebileceğim özel alana ihtiyaç duyduğum gibi, ortak hayata katılabilmek içim kamusal alanı da ararım. Huzur bulmak için kıra gitmek, sonra dinamizm kazanmak için şehre dönmek isterim."
"Salınmak, pratik deneyimin gösterdiği gibi, uygulamalı diyalektiktir. Hiç boş kalamadığınız bir zamanın ardından, hiç bir şey yapmamanın, boş durmanın zevki iyice büyük olur."
Yazarın son çıkan ve vefat eden eşine adadığı kitabı modern yaşamın hızlı temposuna karşı bir denge arayışını ele alıyor.Salınma ve salıncak metaforları ile hayattan keyif almak için yavaşlama, anda kalma ve hayatın tadını çıkarma temalarını işliyor. Ayrıca yazar kitabında temel olarak hayatı iyi ve kötü gibi zıt kutupları ile kabul etmenin önemini vurguluyor. İçerdiği fikirleri bağlamında dolu bir kitap olabilir ancak bana dili hantal geldi. Çeviriden kaynaklı olabileceğini düşünüyorum bu sebeple zor okudum pek keyif alamadım.
Kitap yaklaşık bir saatte okunuyor. Tatlı suda yüzen bir gelişim kitabı sanırım. Salıncak metaforu ile hayatı yavaşlatma, keyif için bekleme, anda kalma ve tadını çıkarma temalarını işliyor. Bence keyifli bir kitap ama sanmıyorum ki modern dünyada bunları duymayan olsun. Aynı şeyleri başka birinin yorumuyla ama keyifle okudum. Antidepresanlar nelere kadirsin.
Yaşam için en güzel metaforlardan biri salıncak sanırım. Schmid de bu metafor üzerine kuruyor kitabını. Başarı ile başarısızlık, sevinç ile hüzün, sevgi ve yas arasında salınmak aslında hayat. İslam ahlâkıyla kesiştiği çok fazla yönü var. Sonunda ahiret inancına bir telmih bile mevcut. Bu, yazarın okuduğum üçüncü kitabıydı ve aralarında en sevdiğim oldu. 87 sayfalık kitap belki bir seyahatte ya da bir ikindi kahvesi yanında bir oturuşta bitirmelik. Bu tür kitapları da seviyorum. Yazarla kısa bir sohbet gibi.
Muhteşem bir bilgelik (Doğu kültürlerindeki holizm/diyalektisizm ile paralel) ve bunun sinir etmeyen bir şiirsellikle aktarımı. Bayıldım, hatta ilk kez bir kitabı "şu kişiye hediye edeyim" düşüncesi yeşerdi içimde.