"Bu seçkinin teması kısaca ve kabaca, 'kadınlar arasında aşk' diye tanımlanabilir. Öte yandan her aşk hikâyesinin aslında kendinden başka şeylerin de hikâyesi olduğunun unutulmaması gerekir. Kadınlar arasında yaşanan adı konmuş konmamış, bir ad konulmasına gerek duyulan ya da duyulmayan gönül bağlarının, duygusal, tensel çekimlerin; kendini gerçekleştiremeyen arzuların ya da sonuçları göze alınıp yaşanan tutkuların; bir ilişkiye dönüşememiş ya da zamanla derin bir dostluk ve himayeden koyu bir çekişme ve rekabete kadar farklı biçimler altında varlığını sürdüren köklü yakınlıkların hikâyesi de olabilir...
"... sessizliğin ve dilsizliğin her çeşidine itilen, hapsedilen kimlikler üzerindeki toplumsal tehditler, ancak birbirimizin hikâyelerini tanıdıkça, dokundukça, anladıkça ortadan kalkmaya başlar. Edebiyat, ‘öteki’ dediğinin hikâyesinde biraz da kendini bulmak demek değil midir?" — Murathan Mungan
21 Nisan 1955 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Mardinli bir ailenin çocuğudur. Babası avukat İsmail Mungan, annesi Habibe Mungan'dır. İlk, orta ve lise yılları Mardin'de geçti; Mardin Lisesi'nden mezun oldu. Mardin eserlerinde sıkça kullandığı mekanlardan birisi oldu. Bu çevrenin taşıdığı farklı kültürel yapıyı, insan olgusunu eserlerine başarılı bir şekilde yansıttı. Yazar, 1972'de Ankara'ya yerleşti. Lisans ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde tamamladıktan sonra başladığı doktora çalışmasını yarım bıraktı, Ankara Devlet Tiyatroları’nda altı yıl, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda üç yıl dramaturg olarak çalıştı. Gazete ve dergilerdeki ilk yazılarını 1975’te yayımlayan Mungan; yazı hayatı boyunca şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro oyunu, sinema yazısı, senaryo, masal, şarkı sözü gibi farklı türlere ait eserler verdi.
eşcinsel kadınların varlığını, bilinirliğini arttırmak için çok iyi fikir fakat öykülerin büyük kısmı zayıf. gerçek hayatta yaşandığı halini bilemiyorum tabii ama kağıt üstünde durumu bu kadar indirgemeci anlatmayı başarısız buldum. belki bundan sonra hayatta yaşandığı halinde bir düzelme, normalleşme olursa öyküler de daha edebi, daha derin olur. tabii öncelikle eşcinselliğin bir hastalık olmadığını gerzek halkımızın kabul etmesi gerekiyor. işimiz zor.
zamanında yeni barış bıçakcı öyküsü var diye almışım. içinde birbirine benzer öyküler (orta), inanılmaz kötü öyküler (daha fazla), iyi öyküler (az) ve zekice yazılmış öyküler (çok az) var. mungan'ın diğer seçkilerinin yanında kalite olarak düşük kalmış açıkçası. yine de okunabilir.
İçinde çok bayılmadığım öyküler de var ama böyle bir derlemenin olması bile yeter. (şimdilik) Lezbiyen olmayan yazarlara lezbiyen öyküsü yazdırma fikri fena değil, artık lezbiyen öykücülerin zamanıdır!
This book only had like three good stories, the rest - in my opinion- does more harm than good when it comes to representation. An attempt was made, and I was very disappointed. The 1 star is because I’m surprised that I was able to buy this, the other two are for the poor authors whose works had to be put in the same anthology as the other stories. + I had a hard time finishing this book because it is impressive how poorly it was done, because of this I have now decided that will redact another star.
Kadınları seven kadınların öyküleri yer alıyor. Bir Akşam Daveti, Dere boyu Pervin ve Bağımlı hikayelerini severek okudum. Homofobiyi biraz da olsa yumuşatabilecek güzel bir eser...
This entire review has been hidden because of spoilers.
ben bu kadar cesur ve içten bir derleme beklemiyordum, bu yüzden katkısı geçen herkese bir teşekkürü borç bilirim. aralarından daha çok içime işleyenler olsa bile bence hepsi güzel öykülerdi, açıkçası erkek seslerini bile başarılı buldum. kafamı kurcalayan tek şey neden bu kadar fazla taşra tiplemesi ve abartısı olduğu yönündeydi, belki biraz daha mutlu bir şeyler de okumak isteyebilirdim. ama güzeldi, hayata ve aşka dairdi, sevdim.
Böyle bir kitabın Türkiye'de basılmış olması öncelikle harika bir durum. Başlardaki hikayeler bolca acı acı acı üzerineydi ve bir kadının başka bir kadına aşık olmasının sonuçları her zaman bu olacakmış hissini de veriyordu. Başlardaki işte insanlar ne acılar çekiyor kafasında yazılan hikayeler neyse ki gerçek aşka evrilmeye başladı kitabın yarısından sonra. Klişe öyküler, tabirler oldukça fazlaydı maalesef ama çok güzel öyküler de vardı. Sanırım en çok sevdiğim Nermin Yıldırım'ın öyküsü oldu. Hatice Meryem, Attila Şenkon ve Pelin Buzluk'un hikayeleri de diğerlerine göre iyiydi. Fakat birçoğunu bildiğimiz yazarların bu öyküleri kesinlikle potansiyellerini yansıtmıyordu. Çok daha iyi öyküler çıkabilirdi. Ama böyle bir ilk çalışma için göz yummak da gerek :)
Hakan Günday , Karin Karakaşlı, Hatice Meryem''in öyküleri gayet güzeldi ama Atilla Şenkon'un öyküsü inanılmaz güzeldi , kullandığı metaforlara bayıldım. Bu kitapta birkaç katılımcı daha var ki -mümkünse değil öykü hiçbirşey yazmasınlar hayatları boyunca ; yani entellikle beyin yakan sınırı çoktan geçip zırvalamışlar .
Atilla Şenkon ve Hakan Günday'ın öykülerini beğendim, Barış Bıçakçı'nınkini çok beğendim ama Karin Karakaşlı'nın öyküsünde başka bi şey vardı, en çok onu sevdim.
Kadınlar Arasında, Mungan’nın yirmi üç yazardan topladığı kadınlar arasındaki ilişkileri, aşkı, ayrılığı konu edinen öykülerden oluşuyor . Öykülerin hemen hemen hepsinin sonu acılı. Asla umutlu bir öykü yok. Zaten coğrafyamızda bu konunun gerçek hayatta nefes almaya şansı yok ki edebiyatta da olsun … Konu itibariyle farkındalık oluşturmak , ses çıkarabilmek , kabullenmemek, biz buradayız diyebilmek adına bu öykülerin bir kitapta toplanması güzel ve cesur bir iş , ama genel olarak Barış Bıçakçı ve Pelin Buzluk’un öyküleri hariç diğer öyküleri pek sevemedim . Atilla Şenkon’un öyküsü de tarz olarak diğerlerinden farklıydı. Bazı yazarların ismini gördükçe beklentiyi çok yükselttim , ama yok olmadı. Yine de böyle bir seçkiyi cesur buldum.
İnsanların kaçındığı bir noktaya değinmiş Murathan Mungan ve kitapta hikayeleri yer alan diğer yazarlar. Hayata ve ilişkilere hep bildiğimiz açıdam bakmak çok kolay. Ama bu kitapta size "kadınlar arasındaki ilişkilerden" söz ediliyor.Toplumun yer yer dışladığı, ailelelerin inkar ettiği kadın hikayaleri... Değişik bir deneyim bu kitabı okumak.
Erendiz Atasü, Hakan Günday, Karin Karakaşlı, Atilla Şenkon ve Hatice Meryem’in hikayelerini beğendim. Diğer hikayeler de vasattı ama birkaç tanesi gerçekten kötüydü bu kadar basit yazılmış olmaları komikti açıkçası eğlendim. Edebiyatımızda böyle bir wlw seçkisi okumak keyifliydi. Umarım hem ülkemizde hem tüm dünyada temsiliyet çoğalır ve güzel kitaplar okuruz.(Mümkünse queer yazarlardan)
3,5 dan 4 yıldız baştaki öyküler sıkıcı geldi bana ama sonlara doğru güzelleşti öyküler barış bıçakçının hikayesi altını çokça çizdiğim bir hikaye oldu ayşegül çelik yine yanıltmadı beni Karin karakışlı, hakan günday beğendiklerim arasında birhan keskin ise hayal kırıklığı oldu
Bu kadar iyi ismin bir araya gelip bu kadar vasat bir derleme oluşturması takdire değer. Yeni yazarlarla tanışmaktı amacım. Yalnızca 2-3 öyküyü beğendim. Kimseyle tanışasım kalmadı
Böyle bir kitabın Türkiye gibi bir ülkede basılmış olması bile hala inanılmaz geliyor bana. Bu kitap, yalnızca varolabilmesiyle bile benim gözümde oldukça değerli bir yer edindi kendine. İçinde 23 farklı yazardan, hepsi farklı tadlarda hikayeler yer almakta. Hepsinin ortak tadı, acı sanırım. Unutulmanın, görünmemenin, saklanmanın, utançla yaşamak zorunda bırakılmanın, yalnızlığın, sesini duyuramamanın, zaten sesini çıkartamamanın, anlayışsızlığın, cahilliğin ve daha nicelerinin acısı. Çünkü toplum, “iki kişi birbirini sevmiş işte, ne güzel!” veya “bize ne bundan!” diyememiş henüz. Aile de diyememiş-çoğu kez. Eh, bu sayede bu kitap uzun yıllar güncelliğini yitirmeyecek gibi görünüyor.
Bazı hikayeler yazarları farklı olmasına rağmen ilginçtir, birbirinin aynı gibiydi. Bir kız başka kızı sever. Sevdiği kız erkekle evlenir. Diğer kız yapayalnız kalır ve geçmişi düşünür hüzünlenir. Bir oldu, iki oldu, üç oldu... Derlemenin biraz tekdüze olduğunu düşündüm. Öte yandan öyle hikayeler de vardı ki sarstı, silkeledi. Ablamın Cesedi - Mine Söğüt bunlardan biri. Birhan Keskin’den daha özgün bir öykü beklerdim. Hakan Bıçakçı’yı ise sözcük sözcük, tane tane okudum. Döndüm bir daha okudum.
Sondan ikinci hikaye biraz güzeldi onun dışında çok etkileyici bir şey bulamadım. Ama kitabın teması tabii ki hoşuma gitti, Türkiye’de böyle bir kitap bastırmak cesaret ister…
Murathan Mungan'ı çok severim. Hem onun adı hem de konusu kitaba yönlendirdi beni. Ama maalesef genel olarak son derece yüzeysel buldum. Hani okullarda kompozisyon dersinde bir konu verilir ve tüm öğrencilerden o konuyla ilgili bir şey yazması istenir ya, işte o tadı verdi bana. Daha derin, daha vurucu bir şeyler, daha edebi bir anlatım bekliyordum açıkcası.
Her kadın okumalı belki de. Ön yargılardan arınmak için. Aşkta cinsiyet duvarlarının olmadığını görmek için. Bunu çocuklukta da, yaşlılıkta da gördüğümüzde yadırgamamak için.
Çok uzun zamandır Murathan Mungan okumuyordum aslından ve kitabın yazarın seçtiği hikayelerden olduğunu kitap elime geçince anladım .Hakan Günday,Yalçın Tosun en sevdiklerimden di ve daha birçoğu beni etkiledi.Okunur illa ki okunur derim ben.
Derleme fikri olarak çok beğendiğim,tam anlamıyla "kadın kadına aşk"a mı değiniyor emin olamadığım,içinde güzel öyküler barındıran (ki Birhan Keskin'in de ilk öyküsü mevcut) ama bana yetersiz gelen bir kitap oldu.