Sine Ergün’ün “2017, Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü”ne değer görülen “Baştankara”daki öykülerinde yalnızlıklar, hüsranlar, kalakalmışlıklar, kayıplar, kıskançlıklar, parçalanmışlıklar var. Bununla beraber yeni ufuklara, fırsatlara, kesişmelere ve başlangıçlara da kapı aralıyorlar. İnsanın kendi karanlığı ve ışığını; kentle, çevreyle, kendiyle çatışmasını ele alan bu öyküler kimi zaman dümdüz gerçekliğe dönüyor yüzünü. Kimi zaman da özlü bir meselin mesafesinden bakıyor. Ve anlattıkları kadar susmasıyla da ifadesine güç katıyorlar.
“Gezginlerin niçin Baştankaralarla tanıştıktan sonra burada kaldıklarının, bir daha yola çıkmadıklarının sırrını çözmüştüm bana göre. Böyle sakin, iç huzuruyla dolu bir yeri bırakmak istememiş, yolculuklarının amacının zaten buraya varmak olduğuna kanaat getirmiş olmalılardı. Doğrusu da buydu. En azından ilk günlerde.”
Sine Ergün, 1982’de doğdu. Öykü, şiir, deneme ve çevirileri Notos, Kitap-lık, Sıcak Nal, Özgür Edebiyat, Sözcükler, Sınır, Ğ ve Patika dergileri ile çeşitli derlemelerde yer aldı. Yurt içi ve yurt dışı sergilere, sanatçı programlarına katıldı. İlk öykü kitabı Burası Tekin Değil’i (2010) Bazen Hayat (2012) izledi. Bazen Hayat isimli öykü kitabı, 2013 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı'na layık görülmüştür.
Üçlemenin sonuncusu olduğunu düşündüğüm Sine Ergün kitabı. Tabii ortada bir üçleme falan yok ama ben ilk öykü kitabından bu yana, aynı anlatıcının zaman içinde ne hale geldiğini gözlemlediğimi düşündüm hep. Bana inanılmaz haz verdi bu durum.
İlk kitapta kahramanımız dünyanın halinden artık delirmişti ve hiç umut yoktu. Oturuyordu. İkinci kitapta kahramanımız bu ruh haliyle bu bıkmışlıkla delirmişlik arasındaki yerde hayatta kalmaya çalışıyor, tüm bunlarla başa çıkmaya çalışıyordu. Yürüyordu. Ve son kitap Baştankara'da, artık son raddesinde olan kahramanımız her şeyi salmış. Bu ruh haliyle başa çıkmaya çalışmıyor, deliliğiyle birlikte yaşayıp gidiyor işte. Yaşıyordu. Aslında "hepimiz" gibi. Okurken tüylerimi ürperten öyküler barındırıyor Baştankara içinde. Genelde okuyucular anladığım kadarıyla gerçek üstü öğelerin barındığı öykülerden haz etmemişler. Anlamsız bulanlar olmuş. Onları da anlayabilmekle birlikte soruyorum: "Duyguların, hayatın karmaşası karşısında aciz kaldığınızda sizin de tepenize hiç kemerler, kementler yağmadı mı, istilaya uğramadı mı yaşam alanınız?" :)
Son söz olarak, Sine Ergün (etrafımdakiler anlam veremese de) en en en sevdiklerimden!
Ve bir gün şu kitabı okuyup da benim kadar seven biriyle, sabahlara kadar karşılıklı oturup sohbet edebilmek umuduyla.
Burası Tekin Değil çok severek okuduğum bir öykü kitabıydı. Bazen Hayat'ı henüz okumadığım için Baştankara'yı da almak istemiyordum. Bugün havalimanında yanımdaki kitabı bitirdiğim ve bir süre daha beklemek zorunda olduğum için soluğu D&R'da aldım. Ne alsam be alsam derken Baştankara çıkınca karşıma aldım, iyi ki de almışım.
Kitap yirmi üç kısa öyküden oluşuyor. Kimi hayattan kısacık anlar kimi "gerçeküstü" durumlar. "Ot ve Hayal Kırıklığı", "Evin Biraz Ötesi", "Kusursuz", "Küçük Tuvalet" ve "Baştankara" öykülerini ise diğerlerine göre biraz daha fazla sevdim.
Kısa ama yoğun öyküler barındıran bir kitap. Kendi gerçekliğine sahip olan öyküler sizi andan koparıyor. Kendine özgü bir yazıma sahip ve ilginçlikler barındırıyor yazar. Diğer kitaplarını şimdiden merak ettim.
23 kısacık hikayeden oluşan bu kitap yazarın 3. kitabı. İlk iki kitabını daha çok sevmiştim. Bu kitaptaki hikayeler yavan geldi bana. Hikayelerin bir kısmı gerçekçi iken bir kısmı da "Dönüşüm" gibi gerçeküstü. Bu da bana yazarın bir arayışda olduğunu düşündürüyor. Ama özellikle yazarın takılıp kaldığı "ne ki" kalıbından rahatsız oldum. Saymadım ama her hikaye en az 2-3 kez geçiyordu herhalde..
Kitabı uzun zaman aralıklarında ikinci kez okudum bugün, ilk okuduğumda sevememiştim, zorlama gelmişti. Fakat bugün okuduğumda, yazarın öykülerinde insanlığın karmaşasını ortaya döktüğünü, bu karmaşanın içinden çıkmak yerine mutlu mesut yaşayan insanları selamladığını gördüm. Ayrıca öykülerin durağan olduğunu, hareketlilik beklemeksizin okumak gerektiğini belirtmek isterim, aksi halde sizi boğabilir.
Είκοσι τρία σύντομα διηγήματα περιλαμβάνονται στο, βραβευμένο με το Βραβείο Λογοτεχνίας της Ευρωπαϊκής Ένωσης το 2016, βιβλίο με τίτλο “Τσικαντί” της Τουρκάλας συγγραφέως Σινέ Εργκιούν. Η Σινέ είναι θεατρολόγος και, πράγματι, δικαιώνοντας τις σπουδές της, εύκολα διακρίνουμε μία θεατρική διάσταση στα περισσότερα διηγήματα του βιβλίου της.
Τα διηγήματα του βιβλίου είναι αινιγματικά και αμφίσημα, αφήνουν, δηλαδή πολλά περιθώρια ερμηνείας στον αναγνώστη και τον αφήνουν συχνά με μία αίσθηση απορίας στο τέλος. Τα θέματα που θίγει η Σινέ αφορούν κυρίως τον εαυτό μας και το κατά πόσον αυτός αλλάζει με όσα μας συμβαίνουν κατά τη διάρκεια της ζωής μας. Το πουλί στο εξώφυλλο του βιβλίου- Μπαστάνκαρα, ένα είδος πουλιού, το οποίο δανείζει το όνομά του στην πρωτότυπη τουρκική έκδοση του βιβλίου-συμβολίζει αναντίρρητα το φτερούγισμα της ψυχής και του νου μας στις ελεύθερους ατραπούς του ουρανού. Μόνο με αυτόν τον τρόπο θα μπορέσουμε να δούμε με άλλα μάτια τους γύρω μας, τις σχέσεις μας με αυτούς και τις επιλογές μας, έτσι ώστε να αναζητήσουμε -και να βρούμε τελικά- τον αληθινό μας εαυτό. ΔΙΑΒΑΣΤΕ ΕΠΙΣΗΣ Συγγραφικές Εξομολογήσεις: Δαμιανός Λαουνάρος 8 Eπιλογές Bιβλίων για τα Χριστούγεννα και όχι μόνο, επιμέλεια Τέσυ Μπάιλα
Τα διηγήματα διακρίνονται για την αισθαντικότητα και την εσωτερικότητά τους, γι’ αυτό άλλωστε και η Εργκιούν προτιμά συνήθως το πρώτο πρόσωπο της αφήγησης σε αυτά, αντί για το ψυχρότερο τρίτο.
“Γιατί να υπάρχουν άνθρωποι σαν εσένα;” αναρωτιέται εμμέσως η συγγραφέας στο πρώτο διήγημα, ερχόμενη αντιμέτωπη με τις προκαταλήψεις που τρέφουν για τους γύρω τους πολλοί άνθρωποι. Έπειτα, μέσω ενός μακριού ταξιδιού, μας παρουσιάζει τη μοναξιά ενός ζευγαριού. Το χιόνι μπορεί να κρύβει κάποιες καταπιεσμένες επιθυμίες μας κι ας μην το ομολογούμε. Στο τέρμα του δρόμου κρύβεται μια οικογενειακή ιστορία και μία διαφωνία σχετικά με τις σπουδές ενός μέλους της στο πανεπιστήμιο. Και ίσως να ήταν κάποια άλλη αυτή που είχε τις συγκεκριμένες παιδικές αναμνήσεις.
Βλέπουμε, επομένως, ότι η συγγραφέας συνήθως άλλο δηλώνει φανερά και άλλο θέλει τελικά να πει μέσα από τις περισσότερες ιστορίες του βιβλίου της. Και συνεχίζει ακάθεκτη:
Οι παιδικές αναμνήσεις μπορεί να περιλαμβάνουν κότες, κοτόπουλα και παζάρια και όλα αυτά να συνδέονται με τον χαρακτήρα των ανθρώπων της οικογένειας. Το πιο περίεργο, όμως, είναι αυτό που μπορεί να προκύψει μέσα από μία εκ βαθέων συζήτηση κατά τη διάρκεια του βαψίματος ενός σπιτιού με φίλους. Ενώ, πάλι μεταξύ φίλων, μια συζήτηση περί τελειότητας και τελειωμένου μπορεί να αποδειχτεί αμφίσημη.
Στη συνέχεια ο αναγνώστης μαθαίνει πως κ κρυψίνοια και η μυστικοπάθεια μπορεί να αναδειχθούν μέσα από μια αλληγορία. Μήπως η περίεργη κουκουβάγια με τα γαλάζια μάτια είναι τελικά η φωνή της συνείδησης; Κι τι είναι η Μονάδα Καταπολέμησης Ζωνών; Τι μυστικά μπορεί να κρύβει μια συγκατοίκηση; Το μόνο σίγουρο είναι ότι όμοιος ομοίω αεί πελάζει. Τουλάχιστον αυτό προκύπτει μέσα από το νόημα του διηγήματος “Χελιδόνι“.
Γιατί άραγε ένας άντρας δεν βγαίνει ποτέ έξω από το σπίτι του; Και τι κρύβει η κλασική παραίνεση για νοικοκύρεμα στις νέες γυναίκες από τις οικογένειές τους; Τα προβλήματα όμως δεν τελειώνουν από μια απλή έξοδο ούτε και λύνονται με την ωμή βία. Κάποιες φορές οι συζητήσεις μας με φίλους, αλλά και οι ίδια η σχέση μας μαζί τους πολλές φορές, είναι χωρίς νόημα. Ενώ μια καρέκλα που την έχει “καταφάει” ο κισσός, μπορεί να συμβολίζει και τον ίδιο τον οργανισμό μας όταν τον κατατρώει η αρρώστια.
Πάντως, ατυχείς ερωτικές ιστορίες υπάρχουν σε όλες τις οικογένειες. Μια μάνα που θέλει διακαώς να μάθει για την τύχη του γιου της και μία ειρωνεία για τις απαγορεύσεις και τους περιορισμούς του κράτους ακολουθεί μετά Και, τέλος, τι μπορεί, άραγε, να κάνει μία παγιωμένη κατάσταση να αλλάξει;
Αναπάντητα ερωτήματα σε διηγήματα ενδοσκόπησης του βιβλίου “Τσικαντί” μας περιμένουν για να δώσουμε τις δικές μας σε αυτά ερμηνείες. Αναδημοσίευση από το Literature
İlk hikayesi Bazen Hayat ile birlikte Sine Ergün'ü takibe almıştım. Farklı bir yazım tekniği deniyordu çünkü. Eh öyküler de fena değildi. Baştankara ile birlikte görüşlerim değişti. İyi ve kötü yanlarına değineceğim şimdi. Başta kötü özelliği ile başlayacağım. İlk fark ettiğim kitabın ismi olmuştu. Güzeldi kulağa hoş geliyordu. Bir öykü kitabı için güzel seçim diyordum ki, hikayesini okudum ve araştırdım. Standart bir kuş türüymüş baştankara, hiçbir özelliği yok. Hikaye ile bir bağlantısı bile yok. Sırf ismi nedeniyle kitaba girmiş anladığım kadarıyla. Okurun entelektüel seviyesine hitap etmeyecek bir seçim bu. Beğenmedim. Hikayeler fazlasıyla kısa, durum anlatmasına rağmen olay neydi, ee şimdi bu neydi niye yazıldı demekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. İyi yönlere gelirsek. Bazı hikayeler gerçekten iyi düşünülmüş. Özellikle anlatım güzel, bir kişinin gözünden izlerken olayları bir anda başka karaktere geçebiliyoruz ve ilk karakter tamamen uzaklaşıyor. Bu da kesişim hikayeleri hissi veriyor bize. Bütün bu durumlar çerçevesinde Sine Ergün, takip edilebilir yazarlar statüsünden vakit kalırsa okunabilecek yazarlar statüsüne düşüş yaşadı benim açımdan.
Kapağı beğendim. En sevdiğim öyküler ; "Tavuk ve Civciv" "Küçük Tuvalet" oldu.
sine ergün'ü her kitabını sevebileceğim yazarlar arasına koymak üzereydim ki maalesef yolum bu kitapla kesişti. onun tüm öykülerde kendini hissettiren sesine alışığım ve severim de ama burada öyküye dair çok az şey bulabildim, soyut bir anlatılar silsilesinde arada bir şeylere tutunmaya çalışırken buldum kendimi sadece. evet konu ve karakterler her öykü için en önemli şey değil ama buradaki soyutluk geri kalan her şeyi bastırıyor. "kusursuz" ve "mavi kuşlu baykuş"u biraz daha sever gibi oldum. ama açıkçası açıp da bakana kadar bunun diğer kitaplarından daha önce yazılmış olduğunu sanmış ve kafamda ��yle aklamıştım. biraz hayal kırıklığına uğramış hissediyorum
Baştankara, içerisinde kısacık öyküleri bulunduran ve ruhunuzu bambaşka yerlere taşıyan bir kitap. Okurken "Bu öykü neden yazılmış, çok normal, çok olağan aslında" diye düşündüğünüzü fark edebilirsiniz fakat her hikayenin kendi içinde bir derinliği var. Yazarın da tanımladığı gibi gerçekten üzerine oldukça konusulabilecek öyküler barındırıyor. Herkesin anladığı, kendine çıkardığı başka. Özgün bir kitap olduğunu düşünüyorum, özellikle de klasiklerle birlikte okursanız araya bir serinlik katıyor tavsiye ederim.
Sine Ergün, Baştankara Sine Ergün'ü ilk okuyuşum baştankara öykü kitabı ile başladı. Hiç beklemediğim derece şaşırtıcı bir okuma deneyimiydi. Özellikle içinde inanılmaz eğlendiğim öykülerin bazıları şunlar; Küçük Tuvalet, Baştankara, Değişiklik, Kamyon Şöforünün Tedirginliği, Kanun Hükmünde Kararname, bu öyküyü gülerek okudum ve tahmin edersiniz ki başlığından böyle bir sonuç beklemiyordum. Bir akşam oturup baştan sonra okuyup hafifleyerek kapatabileceğiniz bir öykü kitabı adeta. Yazarın diğer kitaplarını da okuyacağıma eminim :)
Öykülerin kısacık olmasını pek sevemedim. Pat diye bitince etkisinin daha yoğun olmasını bekliyor insan ama pek öyle olmadı. "Küçük Tuvalet", "Kanun Hükmünde Kararname" gibi fantastik sınırlarında dolaşan öykülerini daha çok sevdim. Ama hem dil hem de tema açısından yazarın kafası fazla karışık geldi bana. "Ne ki" vb. bazı kullanımlarını çok zorlama buldum. "Ama", "ancak" diye başka güzel bağlaçlarımız da var aslında.
Sanırım yazarı okumaya yanlış kitaptan başladım, kötü değil ama birkaç öykü dışında pek beğenmedim. Birinci tekil anlatımını daha samimi buluyorum beğendiklerim de genellikle böyle olanlardı gerçekten iyi öyküler var ama 3 az 4 çok 3,5⭐️’lık diyeyim. Ve sürekli tekrar eden “ne ki” çok rahatsız edici idi nerdeyse tüm öykülerde.
Nasıl bir yorum yapmam gerektiğini bilemedim. Hikayelerin bir çoğundaki minimal gerçeküstücülüğü sevdim. En sevdiğim hikaye Kanun Hükmünde Kararname oldu. Küçük Tuvalet, Kapanmasın, Kemerlerin İstilası, Evden Çıkmayan Adam'ı da beğendim. Ancak bir şey eksik, onun ne olduğunu bugün değil ama bir gün bulucam.
ilk iki kitabını da beğenmiştim ama bu kitap daha da başka olmuş sanki. ilk iki kitaptaki kendine has dilini daha da usta hale çevirmiş. olaylar içindeki hafif fantastik öğeler dimdik ayakta tutmuş öyküleri, hiç sallantıda durmamış. bir sonraki kitabını sabırsızlıkla bekliyorum.
Bazi oykuleri guzel ama iki uc tanesini gercekten o kadar anlamsiz buldum ki bende mi bir sorun var diye tekrar tekrar okudum yine de sonuc degismedi. bilen bana da anlatsin
“Buralarda bir masumiyet, bize ait bir şeyler kalmış olmalı, dedim kendime, yoksa niçin bu buruşuk mendil, bu su şişesi, levye. Niçin yoksa bunca acıtalım birbirimizi.”
Enteresan ve düşündürücü hikayeler ama bazen dil ve noktalama işaretleri kafa karıştırıcı ve yorucu. Özellikle yaygın "ne ki" kullanımı bazen rahatsız edici. Baştankara ve Kapanmasın favorim😁Sine hanımın emeğine zihnine sağlık. 🍀