Kuşkucu bir düşünceye, mücadeleci bir ruha sahip olan Giovanni Papini, Gog'da yarattığı saf, cahil, dünyada olup bitenin nedenini arayan, öğrenmek için çırpınan bir Amerikalı milyarder tipi aracılığıyla her şeyin boşluğunu, bütün olanların hiçliğini ortaya koyuyor. Kitaba adını veren kahramanı Gog, bitmek tükenmek bilmeyen araştırmalar, kıtalararası seyahatler, beklenmedik olaylar, çılgınlıklar, kaçışlar içinde bir hayat sürüyor. Elinin altında imparatorlara yaraşır bir servet bulunan bu endişeli yarı vahşi adam Bernard Shaw'dan Knut Hamsun'a, Freud'dan Einstein'a kadar pek çok ünlü kişiyle tanışıyor, içgüdüsel zekasını en akla gelmez istekleri yerine getirmek için kullanıyor. ''İnsanlar sağır kalpleri yüzünden yüzyıldan yüzyıla daha çok azap çekilen bir cehennemde hala inleyip duruyorlar'' diyen Papini taklidi imkansız üslubu, hicvi, şiddeti, bilgisi ve cömert kalemiyle ''düzyazının Dante'si'' sayılmaya değer bir yazar.
Papini’nin Borges’in Babil Kitaplığı serisinden Kaçak Ayna öykü kitabını okumuş ve çok beğenmiştim. Hatta yorumumu şu cümleyle bitirmiştim “Mussolini’yi destekleyen yani faşist düşüncedeki bir insan bu kadar naif olabilir mi?”
Bu kitabında Papini savaş fırsatçılığı ile zengin olmuş, cahil ve insanları sevmeyen, hiç bir şekilde memnun olmayan, kendi söylemiyle her şeyi satın alabilecek kadar parası olan ama yine de canı sıkılan bir multimilyarderin, kitaba adını veren fantastik kurgu karakterinin yani GOG’un, parasını gezmek-görmek-öğrenmek için harcaması, bunun için dünyanın her yerine gitmesi ve bu esnada karşılaştığı dönemin ünlü simalarıyla yaptığı hayali sohbetlerin, bazı konulardaki saptamalarının ve günlük şeklinde anlatılarının toplamından oluşan bir kitap.
Aynı Mişima için yaptığımızı Papini için de yapalım, yani kişiliğini, siyasi düşüncesinİ, dünya görüşünü bir tarafa bırakalım ve bu sadece bu eserine, GOG’a odaklanalım. Benim gördüğüm “genious” denecek kadar zeki, bir o kadar akıcı ve kuvvetli kalemi olan, mizahı, özellikle kara mizahı çok iyi kullanan, edebiyat, felsefe ve tarih bilgisi, entellektüel düşünme gücü oldukça güçlü bir yazar. Aykırı ve kışkırtıcı, oldukça radikal fikirleri var, “şeytanın avukatlığını” sakınmadan yapıyor.
Yahudi karşıtı ve ırkçı, kadını aşağılayan cinsiyetçi söylemleri çok net olarak görülüyor, kitabı okuyunca yazarın faşist düşünceye yakın olduğu anlaşılıyor. Din ve tanrı konularıyla da yakından ilgili. Spiritüel dünya, medyumluk, telepati gibi metafizik öğelerden bahseden bölümlerde aslında kendi düşüncelerini, “zihni sinir projelerini” anlatıyor, sanki kafası biraz karışık. Aslında her şeye karşı, her kişiye, her düşünceye, her akıma, her inanca velhasıl her şeye söyleyecek iki çift karşı söz buluyor, hatta karşı olmasa bile bunu yapıyor, huzursuzluğa yapışmış. Anarşizm ile nihilizm arasında gidip geliyor.
Kitap iki ciltten oluşuyor, farklı tarihlerde yazılmışlar. İlkini (Gog) 1931’de 1. Dünya Savaşı sonrasında, ikinci kitabı ise (Kara Kitap) 1951’de 2. Dünya Savaşından sonra yazmış. Ancak ikinci cilt birincisinin kötü demeyelim ama zayıf bir kopyası. Sanırım bu nedenle ikinci bölümden pek keyif almadım. İddialı olacak ama ikinci kitap okunmasa pek kayıp olmaz bence.Temelde eleştirel bir kitap. Din, siyaset, sosyal ilişkiler, yaşam, ölüm, savaş, barış gibi birçok konuda kısa anlatılarla muhalif bir dünya yaratıyor Papini. Ünlü yazarlar, düşünürler, sanatçılar, politikacılar ile yaptığı kurgusal görüşmelerden çıkardığı notları paylaşıyor. Kitabın çevirisi mükemmel (Fikret Adil).
Kitabın kurgusunu değerlendirmiyorum çünkü hayali kahraman GOG’un günlüklerinin aktarımından ibaret. Aslında bu kitabı roman olarak değerlendirmek güç, denemeler ve öykülerden oluşmuş bir anlatı gibi. Buna karşın roman olarak kabul edilirse bence deneysel ve çok başarılı, biraz fantezi, biraz kurgu ile kuvvetlendirilmiş deneysel bir roman. Pessoa’nın Huzursuzluğun Kitabı’na benzettim. Zaten okurken de huzursuz ettiği bölümler oldukça fazla. Montaigne’nin “Denemeleri”nden etkilendiği muhakkak. Çünkü denemeleri konu ve yaklaşım açısından benzeşiyor. Kitabın kahramanının ikametgahı olan New Parthenon’da yazdıkları biraz bilim kurgu biraz distopya gibi.
Papini’nin çok kitap okuduğunu ve bazılarından çok etkilendiğini kitaptaki bazı önemli eserlerden yaptığı alıntılardan anlayabiliyoruz. Alıntılar bu eserlerdeki olay veya kişilerin aynısı olduğundan hemen tanınıyorlar. Örneğin Shakepaere’in Hamlet’i, Dante’nin İlahi Komedi’si, Cervantes’in Don Quiote’u, Swift’in Güliverin Seyahatleri, Homeros’un İlyada’sı, Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü, Volter’in Candid’i, Goethe’nin Faust’u, Flaubert’in Madam Bovary’si ilk göze çarpanlar.
Bu yorumu sonuna kadar okuduysanız, sizin bir “kitap kurdu” olduğunuzdan ne kadar eminsen bu kitabı “kitap kurtlarının” beğeneceğinden de o kadar eminim.
Son bir not; okuduğum kitap İş Bankası Kültür Yayınları 13. baskısı. Modern Klasikler dizisinin 56 no’lu kitabı. Kapağı açınca karşınıza çıkan ilk sayfa no: 52, yani Anthony Burgess’in “Doktor Hastalandı” kitabının bilgilerinin olduğu sayfa. Bu ayıp İş Bankası yayınlarına yakışmadı.
Cok farkli bi kitap. Daha once hic buna benzer bir kitap okumamistim. Yazar hic akla gelmeyecek konularla ilgili goruslerini yazmis. Bunu yaparken de direkt bir makale gibi yazmak yerine konuyu biraz hikayelestirmis ve bazi durumda Gog isimli Amerikaliyi ve cogu zamanda Picasso ve ya Gandhi gibi tarihi kisilikleri konusturmus. Konular ise bu “deneme” kitabini bir “bilim-kurgu” kitabi haline getiriyor. Cok cok eglenceli bir kitap olmus. Bir anda Molotov’la konusmaya basliyorsunuz. Hemen ardindan kendinizi Salvador Dali’yi dinlerken buluveriyorsunuz. Gog gercek adi Goggins olan bir Amerika yerlisi. Cok cok cok zengin biri. Ve serveti sayesinde her yere girip cikabiliyor. Ustelik bu adam yillar once calismayi birakmis. Ve dunyayi gezmeye baslamis. insanlardan nefret eden biri o. Ayni zamanda da fazlasiyla merakli bir tip. Dilencilerle de devlet adamlariyla da sanatcilarlada herkesle konusup hikaye ve gorus topluyor. Hatta yolu bir gun Istanbul’a bile dusuyor. Hakkinda konustugu konular ise cok garip. Idam uzay ozgurluk... Cok severek okudum. Bu arada aslinda iki cilt olan bu kitabi tek ciltte toplamislar. Minimum universite yillari.
Okumaktan çekindiğim ve evde kaldığımız bu günlerde okumaya kendimi zorladığım bir kitap daha... Gog, içerik ve üslup olarak ilgimi çekse de beni bunaltabileceği endişesiyle uzun zaman önce aldığım; fakat okumayı devamlı ertelediğim bir kitaptı. Korktuğum gibi olduğunu söyleyemem; fakat zaman zaman biraz bunaldığım da doğru.
Aslında İş Bankası tarafından Gog ismi ile basılan bu kitap Papini'nin iki kitabının birleşimi. İlk kitap, Gog, diğeri de Gog'un devamı niteliğinde olan Kara Kitap isimli kitap. Kitap, yazarımız Papini'nin bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde tanıştığını iddia ettiği -kurguladığı- Goggins (Gog) isimli bir Amerikalı milyarderin yazılarını içeriyor. Gog ömrü hayatı boyunca Hitler'den Gandhi'ye Picasso'dan Hamsun'a pek çok farklı alanda dünyaca tanınan isimle tanışmış ve bu tanışıklıklarını kaleme almış. Gog'un yazılarında yer verdiği kişiler yalnızca "ünlü" şahıslar değil elbette. Bunlar haricinde pek çok kişiye ve değişik hikâyelerine de yer vermiş.
Kitap, fikir olarak bana çok ilgi çekici gelmişti, hâlâ da öyle olduğunu düşünüyorum. Bazı bölümler oldukça merak uyandırıcı ve sorgulatıcı. Bununla birlikte, her bölüm en fazla beş sayfadan oluşuyor ve bir yerden sonra bu kadar fazla metni arka arkaya okumak kafayı karıştırıp dikkati dağıtabiliyor. Ben aynı anda birden fazla kurgusal metin okuyabilen biri değilim. Bu nedenle "Gog'dan birkaç bölüm okuyup araya başka kitaplar alayım" da diyemedim. Bu da maalesef zaman zaman kitaptan sıkılmama yol açtı. Siz aynı anda birden fazla kitap okuyabilen biriyseniz yavaş yavaş azar azar okumanız eminim ki Gog'u daha çok sevmenizi sağlayacaktır.
Uzun bir okuma sonrasında bitirdim Gog seyahatlerini. Konuştuğu insanları tanımak, yer yer bilmek gerektiği için bu kadar uzattım belki. Çünkü bazen, ne kadar yetersizmişim dedim bu kimseyi hiç bilmiyorum. Hani hep derler ya ön okuma diye işte burada onu daha iyi anladım. Ama size şunu söylemeliyim, ön okuma yapsanızda yapmasanızda bu kitabı bir gün mutlaka okumalısınız. Diğer tüm okumalarınızdan farklı bir okuma deneyimi katacağını, tecrübenin, yaşanmamış da olsa bir şeyler verebildiğini göreceksiniz. Belkş bazen aklınız bulanacak, karışacak ama sonunda bir şeyler belirecek. Özellikle yalnız kaldığınızı hissettiğiniz zamanlarda başlarsanız, insanın kendi kendine de kalabalıklaşabildiğini göreceksiniz. Tabi az biraz hayal gücü, az biraz bilgi, üzerine biraz zeka koyarak. İyi okumalar.
Okuduğum en iyi kitaplardan. Harika bir anlatım. Dolu dolu bir kitap. Kesinlikle okumanızı öneririm. Papini eleştirisini de önerisini de hayalini de fikirlerini de çok net vermekte. Okumakta geç kalmışım ama belirli bir olgunluğa eriştikten sonra okunsa daha tesirli olacağı düşüncesindeyim.
Uzun bir dönemden sonra nihayet dün kitabı bitirebildim.:) Birkaç sene önce konusu ilgimi çok çektiği için listeme girmişti Gog ve belki 1-2 sene de okunmayı bekledi. İlginç bir şekilde ne beklediğim gibi bir kitap oldu, ne de beklediğimden kötü. Belki de biraz daha akıcı bir kitap beklemiş olduğumdan böyle düşünüyorum ama sırf öyle değildi diye de kötü bir kitap diyemem Gog'a. Hatta okumuş olduğuma memnunum da. Papini belli ki çok farklı bir yazar. Özellikle düşünceleriyle...Böyle bir kitap ortaya koymak için gelenekselden ayrı durmak gerekir, Papini tam da böyle bir yazar. Sayfaları çevirdikçe hem düşüncelerinden iz buluyorsunuz hem de onları ortaya koyma şekliyle farklılığını anlıyorsunuz. Bu okumanın benim için yorucu olduğunu kabul ediyorum ama şansıma roman olmasa bile yapmam gereken ders vb. okumalarım vardı ve bu beni hem kitabı hızlı okumaya çalışıp sıkılmaktan hem de araya başka bir kitabı özellikle alma girişiminden kurtardı, genellikle araya başka bir kitap almayı sevmiyorum çünkü. Belki özellikle bir şey beklememek gerekiyor bu kitaptan çünkü zaten kendisi çok şeyi epey farklı şekilde anlatıyor. Hem böylece kitabı verdiği zevkle ölçmekten ziyade, ona daha objektif olarak bakma şansına erişebilir sanırım insan, olduğu gibi. İyi ki zamanında yollarımız kesişmiş de kütüphaneme katmışım onu.:)
Ocak ayında güzel kitaplar okumaya devam ettiğim için çok mutluyum. GOG kitabı da bunlardan biri. Başta biraz tereddüt ile başladım ama ilginç bir şekilde çok kolay okunduğunu görünce zaten kitabı elimden bırakamadım. Dün gece bitirdim kitabı ve galiba biraz zaman geçtikten sonra beğendiğim bölümleri tekrar okuyacağım. Bu kitabı ilk başta anı/hatıra türü bir kitap sanmıştım ama bundan çok daha fazlasıymış. İçinde iki kitap var ve ilk kitapta Ford, Freud, Edison, Bernard Shaw gibi birçok ismi ziyaret ettiği zamanları bize anlattığı bölümler var. Mösyö GOG bir milyarder ve çok parası olduğu için canı normal bir insanın istemeyeceği şeyler istiyor. Değişik koleksiyonlar yapıyor (bildiğiniz devlerden oluşan bir koleksiyonu var) ve aklınıza gelmeyecek şekilde fikirler sunuluyor kendisine. Mesela ilk kitapta yanlış hatırlamıyorsam bir adam sessizlik musikisi sunmuştu. Kendine gelen değişik fikirleri değerlendirip aynı zamanda dünyayı dolaşıyor. Bize de yaşadığı şeyleri 2-3 sayfalık bölümlerle anlatıyor. Mösyö GOG’un en sevdiğim yanı sürekli olmasa da bazı bölümlerde insanlardan ne kadar nefret ettiğini anlatması. Bazı insanlar yanına gelip hayallerini, yapmak istediği şeyleri anlatınca sadece gitsinler diye çek yazdığı zamanlar bile oluyor. Tabi bu dünyayı gezme, yeni şeyler arama açlığı ona bir zaman sonra sağlığından olmasına neden oluyor. Çok ilginçtir ki doktorlar bu hastalığına bir isim bulamıyor. (Ayrıca doktorlar ile dalga geçmesi, nefret etmesi ama sonra onların eline düşmesi komiğime gitti) Çok fazla sevdiğim bölüm var ve okurken kitabı bitirdiğimde bundan bahsedeyim diyordum ama üst üste o kadar çok bölüm var ki beğendiğim yani genel olarak kitabı öveyim artık dedim. İkinci kitap ise 1951 yılında yazılmış ve “kara kitap” olarak adlandırılmış. Burada da dünyayı dolaşırken bize anlattığı hikâyeler mevcut ama arada tarih farkı olduğu çok belli. Mesela ilk kitap 1931 yılında yazılmış ve çoğu yerde Mösyö Gog olarak görüyoruz ama artık ikinci kitapta Mr. Gog oluyor. Bu ayrıntıyı yazmaya gerek var mıydı bilmiyorum ama benim dikkatimi çeçti. Ve yine ikinci kitapta çok ünlü isimler ile karşılaşıyor onları ziyaret ediyor ama benim en çok şaşırdığım isimler ise birincisi Picasso ikincisi ise Hitler oldu. Hatta Hitler, Gog’u davet ediyor. Artık dünyada ki herkes Gog’un kim olduğunu biliyor çünkü. Ayrıca kitabı okurken ne kadar az şey bildiğimi fark ettim. Ve bazı yerleri anlamamaktan çok korktum. (Aslında öyle birkaç bölüm var…) Sadece gezdiği gördüğü veya tanıştığı yerleri bize anlatan biri değil Gog aynı zamanda sizi felsefi yönden de içine çeken biri. Yazdıklarını okurken sizinle sohbet ediyor gibi okuyorsunuz, hiç sıkılmıyorsunuz. Tabi şimdi bu tarz kitaplar okumayan biri için eminim sıkıcı gelecektir ama biraz sabrederseniz bu kitap size çok fazla şey katacaktır. Son olarak çeviri muhteşemdi. Okuyan herkese şimdiden iyi okumalar.
Mr. GOG çok zengin bir seyyahtır ve yaptığı gezilerde yaşadığı olaylar, iç dünyası, tanıştığı ünlü ressamların, yazarların, filozofların, politikacıların hayat hakkındaki düşüncelerini anı olarak yazmıştır ve Giovanni Papini ile yolu tımarhanede kesişir bu anıları ona okuması için verir sonrasında ortadan kaybolur. Giovanni Papini’de bu anıları kitap halinde yayımlar.
Kitabın kabaca tabiri böyle. Ben çok severek okudum. Özellikle Papini’nin kurgusu çok hoşuma gitti. Kendi görüşlerini kendi ağzından yazsaydı bu kadar etkili olmazdı belki ama yarı deli, zengin seyyahın dilinden olunca daha okunası ve eğlenceli olmuş.
Parmak uçlarım beyaza çalıncaya kadar iki kitabı tutuyorum. İlk cilt seni uzun bir yolculuğa çıkaracak. Yörüngen insanlar olacak; çeşit çeşit meziyetleri olan, farklı tür esansları ile seni etkilemeye çabalayan fakat pek çoğuna papuç bırakmayacağın farklı sohbetlerle karşılaşacaksın.
Önce sana "ben" cümleler kuracaklar sonra "siz" ile son bulan taleplerini arz edecekler. Peki kim bunlar? Önce kendisini tanı yani bizim tarihlerini tam kestiremediğimiz ama yazarın bize öncülük ettiği 2 veya 3 sayfalık notların kime ait olduğunu bil!
Papini, akıl hastanesinde tanıştığı Gog yani Goggins eskiden zengin bir adam olmak istiyordu. Sonra paranın onu köleleştirmesine dur dedi. 7 yıl dünya insanları ve onlarla tek sohbet...
İlk kitap; Lenin, Ford, Einstein, Dali, Hansun, Freud, Edison, Huxley ve Picasso gibi isimlerin elini sıkıp karşısına oturtuyor. Her birine kendi başarısının bir nevi sırrını soruyor.
İkinci kitap; Hugo, Cervantes, Stendhal, Goethe, Whitman, Unamuno, Leopardi, Lawrance, Blake gibi isimlerle konuşma fırsatı oluyor.
Tıpkı sunuşta değindiği gibi; bu bir anı defteri ya da sanat eseri değil. İnsan incelemesi içeren bir belge diye bahsetiyor.
İyi bir analiz, sağlam bir hayalgücü ve büyüleyici bir kitap diyebiliriz. Sana vaat edilen; yaşam, ölüm, adalet(sizlik), eşitlik kavramı, öfke, nefret, yalan-doğru çatışması, para, ego, hırs ve hayal...
Sana insanların tecrübelerini tek bir sohbetle anlamana biraz yardımcı olabilir. Hayal mi gerçek mi işte asıl sorman gereken buyken Gog'un kendi benliğini bulma çabasını önüne koyabilir. Aklımda tek bir soru var okur ama cevap alamama ihtimali beni üzgün hissettiriyor.
Ara ara nefes aldıran ve düşündürdüğü için biraz zaman vermeniz gereken bir kitaptı. Tavsiye mi? Papini bu kitabın ilk cildini bitirdikten 20 yıl sonra ikinci kitabını bitirebilmiş. Bu emek bile size bu kitabı okutur...
Soruma gelecek olursak; senin mucizen ne Gog? Onca insandan sonra senin başarının sırrı ne peki? Cevabı kitabın içinde bulursanız banada söyleyin.
Okuduğum en ilginç, en farklı kitaplardan biriydi. Yazarın insanın aklına gelecek/ gelmeyecek onlarca konu hakkındaki (genellikle oldukça aykırı) düşüncelerini, en az fikirleri kadar aykırı bir karakter yaratarak onun gözünden okuyucuya aktardığı bir nevi deneme derlemesi. Başucu kitabı olmak için ideal, kitap bittikten sonra zaman zaman karıştırılıp rastgele bölümler okunabilir. Hatta arkadaş ortamlarında kitaptan herhangi bir bölüm okuyup üzerinde saatlerce tartışabilirsiniz. İkinci kitap birincisi kadar tat vermiyor, üst üste okunduğunda sıkabilir.
Yazar bazı bölümlerde Einstein'den tutun Hitler'e kadar birçok tarihi ünlü kişiliğin karakterine bürünüp onların ağzından konuşuyor. İkinci kitapta bunun da üzerine çıkıyor; Kafka, Stendhal, Goethe ve Tolstoy'un olduğu var sayılan el yazılarını gün yüzüne çıkararak bu yazarların kaleminden yazdığı "yarım kalmış" hikayeleri paylaşıyor. Yazın tarihinde örneğine az rastlanacak farklı ve cesur bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
Kitabı ilginç kılan, nakledilen fikirlerin aykırılığından ziyade, okurken farkında olmadan bunların birçoğuna içten içe katılıyor olmanız. Bazılarından da rahatsız olmamak mümkün değil tabii.
Bakış açısı farklılığının önemini kavramak isteyen herkese okumasını tavsiye ederim.
Kaç puan vereceğimi bilemiyorum çünkü ilk kitap ne kadar iyiyse ikincisi o kadar gereksizdi. Neden o kötü ısrar anlayamadım. Yapması gerekeni, sıradışı ve şaşırtıcı olanı, zekice olanı ilk kitapta yapmış zaten... Ve sık sık rahatsız edici olmasına karşın çok çok iyiydi. Kendinin kötü bir taklidi olmak neden?
Oldukça ilginç bir kitap, kısa kısa (2-3 sayfalık) hikayelerden oluşuyor. Her biri farklı konularda, farklı fikirler barındırıyor. Geniş bir zaman içerisinde, hikayeler üzerinde düşünerek hayaller kurarak okumak gerek.
Lo definiría como una crítica irónica del ser humano y nuestro día a día. Después de leerlo hay un cambio interno, ya que te lleva a una atocritica y reflexión personal. Lo recomiendo 100%
22 temmuzda başladığım bu kitabı bugün 25 Ağustos un ilk dakikalarında bitirmiş bulunuyorum. Arka kapağında aykırı düşünceleri olan bir polemikci diyor yazar için, kısmen doğrudur. Bu eser iki kitabın birleşmesinden oluşuyor, yer yer entelektüel birikim gerektiren bölümler oluyor ve bence bir okur için de besleyici kısımlar bunlar. Kahramanımız çok aşırı zengin bir Amerikalı ve dünyayı geziyor. Gezisi boyunca da dünyaca ünlü onlarca yazar, filozof, devlet adamı, lider ile buluşup felsefe yapma şansı buluyor. Genel anlamda 246+224 sayfa olan bu hacimli iki kitaplık eserin okunması kolaydı. Benim Adanalı, Mersinli tatilime denk geldiği için çok hızlı bir okumlama yapamadım :) Ben de uyumsuz, yer yer sevimsiz, gıcık, herşeyi eleştiren/beğenmeyen bir insan olduğum(başak burcuyum, hatta hepi börtdeyim bugün) için yazarın yaklaşımını kendime yakın hissettiğim yerler olsa da ikinci kitabın başından itibaren yoğun bir Hristiyan propaganda hissetmeye başladım, adeta yer yer bir Hristiyan ilmihal okuyormuşcasina zorlandığım yerler oldu.
Örneğin "Zalimlerin Sonu" adlı bölümde Emile Zola'nin bazı kitaplarında katolikligi yerdigi için 1902 de uyurken kömürden öldüğünü falan iddia ediyor, benzer bazı yazarların/düşünürlerin falan da hristiyanliga küfürler ettiği için sonlarının hep kötü olduğuna falan değinen bazı isevi risalelerden falan alıntı yapıyor. Bu noktada iki yıldız kaybediyor ve benden çok afedersiniz ama "hassiktir lan" alıyor eser. 99 depreminde meczupun biri oralarda çok zina oluyor, o yüzden Allah bu felaketi verdi demişti, o hesap. Sanki hristiyan devlet adamları, yazar/şair/düşünür tayfası melek olup göğe yükseliyor, onlarda hastalıktan, kazalardan vsden sürünerek ölüyor,ama söz konusu insanları salak yerine koyup din ile kandırmak olunca direk tiksindiriyor bendenizi. Seküler birisiyim hamdolsun.
Yazar emmi bizim yaşlıların ömürleri boyunca her boku yiyip ölüm yaklaşınca dine diyanete dönmesi gibi kitabın sonlarına doğru hristiyanliga methiyeler duzmeye başlıyor kısaca. Sen en çok çocuk, hem de erkek çocuk istismarının kilise, manastır vb yerlerde olduğunu biliyon mu Giovanni efendi diyor ve subjektif yorumlarimi burada noktaliyorum.
Papini'nin, bir sağlık merkezini ziyaretinde, tesadüfen tanıştığı akıl sağlığını yitirmiş bir adamın (adı Gog) kendisine teslim ettiği günlüklerinden derleyip, kısa hikayeler şeklinde sunduğu bu eserinde, Gog' un çok zengin olduktan sonra yaptığı dünya turunda temas ettiği, günlük hayatta rast gelinmesi pek mümkün olmayacak, vasıfları itibarıyla herbiri diğerinden ilginç şahıslar (aralarında bilim, kültür ve siyaset dünyasına çok önemli katkıları olan tanınmış isimler de var) üzerinden edindiği, hayal gücünüzü zorlayacak düzeyde olağan dışı izlenimlerine şahit oluyoruz. Kendi ülkesinde bile hak ettiği ilgiyi görememiş olan Papini; her nasıl olduysa Türk okurlarınca çokça okunmuş, ben çok beğendim, fakat her biri diğerinden farklı çok kısa hikayeler ilginizi dağıtabilir, dili akıcı olsa da bu yönüyle okuması kolay bir kitap değil, uyarmış olayım...
İçinde çok fazla fikir bulunduran farklı bir kitap. Yazar sanki ilham patlaması yaşamış gibi belki onlarca romanın konusu olabilecek konseptleri üç-dört sayfalık günlük kayıtlarına sığdırmış. Ayrıca dönemin meşhur insanları ve gelişmeleri hakkında da görüşlerini serpiştirmiş. Her söylenene katılmıyorsunuz hatta bazı cümleler aşırı geliyor belki ama bu oradan oraya koşturan Gog'un ve görüştüğü insanların neler söyleyeceklerini zevkle okumanıza engel olmuyor. Bununla beraber ikinci ciltte bir şeyler daha tatsız hissettiriyor. Muhtemelen günlük kayıtları işleyişinin 300 sayfa sonra ilginçliğini kaybetmesinin de bunda payı vardır. En azından ilk cildinin okunması gerektiğini düşünüyorum, güzel bir tecrübeydi.
Un alucinante catálogo de profecías. Autor admirado por Borges, que da cuenta de una extraordinaria capacidad de fabulación, imaginación y cuestionamiento del orden humano de las cosas. Aunque sea presentado como un libro de ficción, puede ser empleado como un dispositivo filosófico. Escrito a la manera de un falso diario dividido en dos partes, Gog nos lleva a un viaje alucinante por los lugares más innombrados del mundo, repletos de personajes aberrantes, locos, geniales; personajes inventados por la ficción, o personajes célebres de la realidad como Einstein, Ford o Hitler expandidos por obra de una imaginación avasalladora.
This book is really extensive and deep. But I do not recommend it to everyone, its like a big mashup of histories without any rellation (well, it's the same character doing millions of things). In the end it doesn't have changed anything to me, so it was just like reading hundreds of short stories.
A book about everything divine and mundane, with sharp and deep observations of life. It shook my beliefs when I began the university, and I still come to it humbly when I need a harsh lesson about humanity.
Açıkcası elimde sürüneceğini düşünüyordum fakat beklediğim gibi olmadı. Kısa kısa anı şeklinde olduğu için okurken sıkmadı. İki kitap bir arada, ilkinin daha iyi olduğunu düşünüyorum.
[Gog’un karşılaştığı kimselerin duygularını, düşüncelerini benimsemediğimi eklemeye gerek yok sanırım. “Gerçek”‘e dönüşümden beri yeniden hayat bulan bütün varlığımla Gog’un düşüncelerinden, dediklerinden, yaptıklarından nefret ediyorum. Kitaplarımı, özellikle sonuncuları okuyan herkes Gog ile aramızda hiçbir ilgi olamayacağını fark edeceklerdir. Ancak bu köpeksi, sadık, manyak, mübalağacı yarı vahşide -bence- sahte, hayvanca kozmopolit uygarlığımızın bir tür simgesini gördüm ve eski Spartalıları, çocuklarına körkütük, iğrenç bir sarhoş köleyi göstermeye yönelten amacın tıpkısıyla onu okuyucularıma sergiliyorum. Şüphesiz, bugün Gog’a benzeyen birçok kimse var. Fakat Gog bence çok öğretici ve aydınlatıcı bir örnektir. İki sebepten: Birincisi, benzerlerinin sadece rüyalarında düşünebilecekleri saçma ve canice delilikleri serveti sayesinde bir cezaya çarpılmadan yapabilmesi: İkincisi, başkalarının kendi kendilerine bile itirafa cesaret edemeyecekleri en isyan ettirici düşünceleri ilkel yaratık içtenliğiyle utanmadan açıklayabilmesidir. Gog, tek kelimeyle bir canavardır ve bu bakımdan bazı modern akımları abartılı bir biçimde yansıtıyor. Ancak bu abartı, onun günlük notlarım yayımlamakla, benim güttüğüm amaca hizmet ediyor; çünkü, gülünç şekilde büyütülmüş olaylarda, içinde bulunduğumuz uygarlığın gizli hastalıkları daha kolay görülmektedir. Beni okuyanlara yararlı olacağım sanmasaydım, bu yazıları yayınlamazdtım]
Ben Rubi'nin Fikirleri adlı bölümdeki ilginç spekülasyon
[Gazetelere şu ilanı verdim: "Birkaç dil bilir, filozof, bekar, sabırlı ve gezgin katip arıyorum. 20 Temmuz tarihine kadar akşamları saat onda, Mon Repos oteline müracaat." Bir müddettir uykusuzluk çektiğimi için, taliplerin sınavı geceyi geçirmeme yardım eder diye düşünüyordum. Altmış üç kişi geldi. Altmış üçten kırk yedisi yahudi idi. Aralarından en zeki olanı seçtim. Doktor Ben Rubi'de, aradığım bütün meziyetlerden başka aklıma gelmemiş olanlar da vardı. Kısa boylu, hafif kambur bir gençti. Gözleri ve yanakları çukura kaçmıştı, yeşilimtrak bir çamur, bir bataklık çamuru renginde teni vardı ve saçlarına şimdiden ak düşmüştü. Polonya'da doğmuş, ilk tahsilini Riga'da yapıp, Jena'da felsefe, Paris'te modern filoloji doktorasını vermiş, Barselona'da ve Zürih'te hocalık etmişti. Çok fakir bir hali, dövülmekten ürken, fakat kendisine gereksinim duyulduğunu bilen bir köpek ifadesi vardı. Kendisiyle görüşürken, laf arasında, Yahudilerin, umumiyetle bu kadar zeki oldukları halde neden bu derece korkak olduklarım sordum:
- "Korkak mı, dedi, herhalde vücut cesaretinden, maddi, hayvani cesaretten bahsediyorsunuz. Fikir cesaretine gelince, Yahudiler sadece cesur olmakla kalmazlar, pervasızdırlar. Yahudiler hiçbir vakit, zannedersem Davut zamanında bile barbarların anladığı manada kahraman olmuş değillerdir, fakat bütün milletler arasında ilk defa, insanın hakiki kıymetinin, benzerlerini öldürmekten ziyade zekasını kullanmakta olduğunu anlamışlardır. Sonra, dünyaya dağılışlarından beri, Yahudiler daima devletsiz, hükümetsiz, ordusuz olarak kendilerinden nefret eden bir kalabalık arasında yaşamışlardır. Nasıl olur da onlarda Haçlıların ve Kondottileri'lerin kahramanlıklarının görünmesini istersiniz? En sonuncusuna kadar imha edilmemek için, onlar da, savunma araçları icada mecbur kal¬dılar. iki tane buldular: Para ve zeka... Yahudiler parayı sevmezler. Edebiyatlarının dörtte üçü, peygamberlerden beri, fakirlerin tebciline tahsis edilmiştir. Fakat insanlara karşı korunmak için onları ya demirle imha etmek yahut para ile satın almak lazımdır. Yahudiler, madde olan altın ile kendilerini müdafaa ediyorlar, florinler onların mızrakları, dukalar kılıçları, sterlinler tüfekleri, dolarlar mitralyözleri oldu. Bu silahlar her zaman tam tesirli değillerdi. Ama, asırdan asra, medeniyetin aldığı kıvrıma göre, gittikçe kudretlerini arttırdılar. Nefsinin meşru müdafaası için kapitalist olan Yahudi, Avrupa'nın manevi ve mistik tükenişi neticesi, dehasına ve iradesine rağmen dünyanın hakimlerinden biri oldu. Onu evvela zengin olmaya mecbur ettiler, sonra servetin her şeyden üstün olduğunu ilan ettiler, öyle ki, düşmanlannın isteği yüzünden, mukaddes kitabın fakiri, gettolar münzevisi, fakirler ve zenginler üzerinde hüküm sürer oldu, çıktı. Yahudilerin önceleri kendilerini korumak için kullandıkları vasıtalar, zamanla intikam silahları haline gelmişti, bilhassa zeka ile, ki, bence altından daha kuvvetlidir. Ayaklar altında çiğnenen, suratına tükürülen Yahudi düşmanlarından intikam almak için ne yapabilirdi? Goyimlerin ideallerini alçaltmak, kıymetten düşürmek, içyüzünü meydana vurmak ve hıristiyanlığın ayakta durabilmek iddiasiyle dayandığı kıymetleri mahvetmek! Hakikaten, iyi dikkat ederseniz,Yahudi zekası, bir asırdan beri, düşünce binanızın dayandığı sütunları, en aziz inançlarınızı baltalamak ve kirletmekten başka birşey yapmamıştır. Yahudiler serbestçe yazmak imkanım elde ettikleri andan itibaren sizin fikir yapınız yıkılmak tehlikesindedir. Alman romantizmi idealizmi yaratarak katolikliği ihya etmişti. Heine adında Düsseldorflu bir küçük Yahudi çıktı, kurnaz ve neşeli cerbezesini romantikler, idealistler ve katoliklerle alay etmek yolunda kullandı. insanlar politika, ahlak, din ve sanatın yüksek fikir ürünleri olduğuna, kese ve mide ile bir ilgisi olmadığına daima inandılar: Trevesli ve Marx adında bir Yahudi çıktı, bütün bu çok yüksek ideallerin aşağı ekonominin dışkı ve gübresi içinde yetiştiğini ispat etti. Herkes dahi bir insanı ilahi mahluk, caniyi de bir canavar zannederler: Lombroso adında Veronalı bir Yahudi gelip, deha sahibinin saralı bir yarı deli, canilerin ise ecdadımızdan intikal eden kalıntılar tesirinde mahluklar olduğunu gün gibi açık, meydana koydu. Ondokuzuncu asır sonunda, Tolstoy, ibsen, Nietsche, Verlaine Avrupası, insanlığın en büyük devrelerinden biri olmakla övünüyordu: Budapeşteli bir Yahudi olan Max Nordau ortaya çıktı, meşhur şairlerimizin birer soysuz ve uygarlığımızın yalan üstüne kurulmuş olduğunu, çocuk oyuncağı nevinden gösteriverdi. Hepimiz kendimizin ahlak sahibi, tabi bir insan olduğumuza inanmışızdır. Freiberg'den, bir Yahudi, Sigmund Freud göründü, en ahlaklı, en kibar asilzadenin içinde bir katil, bir cinsi sapık gizlendiğini keşfetti. Büyük hükümdarların saraylarındaki aşk maceralarından ve platonik saz şairlerinden beri kadını bir mabude ve mükemmelin örneği olarak saymayı adet edinmişiz; Viyanalı bir Yahudi, Weiningh çıktı, ilim ve mantık bakımından kadının iğrenç ve tiksindirici bir mahluk, bir pislik ve alçaklık çukuru olduğunu kanıtladı. Aydınlar, filozoflar ve başkaları, zekanın, araştırılması insan için en büyük şeref olan hakikate erişmek için tek çare ol düğünü daima ileri sürmüşlerdi. Paris'ten Bergson isimli bir Yahudi ortaya atıldı; ince ve dahice tahlilleri ile zekanın her şeyden önce geldiği teorisini devirdi, binlerce yıllık platonizm kalesini yıktı ve konseptif düşüncenin realiyeti kavramak imkanına sahip olmadığı neticesine vardı. Bütün dünya, dinlerin Allah ile insanın sahip olduğu en yüksek meziyetler arasında yüksek bir işbirliği neticesi meydana geldiğini kabul eder; Saint Germainen Laye'li bir Yahudi Salomon Reinach dinlerin sadece vahşi tabulardan kalmış, muhtelif ideolojik maksatlarla kurulmuş bir yasaklar sisteminden meydana gelmiş olduğunu gösteriverdi. Birbirinden ayrı ve değişme telakki edilen zaman ve mekan esaslarına dayanan, muntazam, sağlam bir kainatta rahat rahat yaşıyoruz zannedilirken, Ulm'de doğmuş bir Yahudi, Einstein, zaman ile mekanın aynı şey olduğunu, tam olarak ne zamanın ne de mekanın mevcut bulunmadığını, her şeyin daimi bir görelik üzerine kurulduğunu, modern ilmin iftihar ettiği eski fizik binasının yıkıldığım tespit etti. İlmi rasyonalizm, düşünceyi ele aldığına ve realitenin anahtarını verdiğine emindi; Lublin'li bir Yahudi, Meyerson, geldi, bu hayali de yok etti; rasyonel kaideler hiçbir vakit realiteye tamamen intibak etmezler, "muhakeme eden fikir "in zafer iddialarına meydan okuyan, asi ve azaltılması imkansız bir tortu vardır. Daha da devam edilebilir. Politikadan bahsetmiyorum. Diktatör Bismark'ın rakibi Yahudi Lasalle'di, Yahudi Disraeli, Gladeston'a galip gelmişti, Kavur'un sağ kolu Yahudi Arton ve Clemenceau'nunki Yahudi Mandel, Lenin'in ise Yahudi Trotski idi. Dikkat ederseniz, ileriye ikinci derecede veya meçhul isimler sürmedim. Bugünün aydın Avrupasının büyük bir kısmı, bahsettiğim bu isimlerin etkisinin daha doğrusu büyüsü altındadır. Muhtelif milletler arasında doğmuş, muhtelif araştırmalara girişmiş olan hepsi, Alman veya Fransız, İtalyan veya Polonyalı, şair veya matematikçi, filozof veya antropolojist, ortak bir vasıf taşırlar, ortak bir gayeleri vardır, o da, kabul edilmiş hakikatlerden şüphe ettirmek, yüksekte olanı alçaltmak, temiz görüneni kirletmek, sağlam görünenleri sarsmak, hürmet edileni ayaklar altına almaktır, Asırlardan beri inbikten süzdüğümüz bu zehirlerin yıprandırıcı, parçalayıcı tesirleri, Grek, Latin ve Hıristiyan aleminden Yahudilerin büyük intikamıdır. Grekler bizi gülünç bir hale soktular, Romalılar parçalayıp dağıttılar, Hıristiyanlar bize işkence edip yağma ettiler, fakat biz, kuvvetle intikam alabilmek için çok zayıf olduğumuzdan, Eflatun'un Atinası, imparatorların ve papazların Romasından doğan medeniyetin dayandığı temelleri çürütecek bir saldırıya geçtik. Şimdi intikamımız tam kıvamındadır. Kapitalist olarak ekonomik hadisenin herşey veya hemen hemen herşey olduğu bir zamanda piyasalara hakimiz. Düşünür olarak, düşünce piyasasına hakimiz, mukaddes veya değil, eski itikatları, peygamberlerin getirdikleri dinleri ve laik imanları kemiriyoruz. Yahudi kendi nefsinde en korkunç iki ucu birleştiriyor: Madde sahasında despot, fikir sahasında anarşisttir. Ekonomik cihet¬ten hizmetçimiz, fikir cihetinden kurbanımızsınız. Bir tanrıyı kurban etmekle suçlandırılan millet, düşünce ve duygu putlarını da kurban etmek istemiş, en kudretli, yegane ayakta du¬ran putun, Para'nın önünde sizleri diz çökmeye mecbur etmiştir. Babil esaretinden Bi'rassebi mağlubiyetine ve oradan Fransız büyük ihtilaline kadar gettolarda devam eden eziyetleri nihayet adamakıllı ödettik ve milletler arasındaki parya, çifte bir zafer sarkısı söyliyebilir!" Konuşurken, küçük Ben Rubi yavaş yavaş heyecanlanmıştı, çukurlarının içinden gözleri parlıyor, sıska elleri havalarda sallanıyor, önce hafif olan sesi tizleşmiş bulunuyordu. Fazla ileri gittiğinin farkına vararak birden sustu. Uzun bir sessizlik oldu. Nihayet Doktor Ben Rubi ürkek ve alçak bir sesle sordu: - Ücretime mahsuben bir frank avans verebilir misiniz? Bir elbise yaptırıp, ufak tefek borçlarımı ödemek isterdim. Çeki aldıktan sonra, manalı yapmaya çalıştığı bir tebessümle: -Bu akşam, dedi, yaptığım paradokslara aldırış etmeyiniz. Yahudiler böyledir, çok konuşmayı severiz, bir defa da lafa başladı mı, artık söyler, söyleriz ve nihayet birinin kalbini kırarız. Şayet herhangi bir şekilde sizi incittimse, affınızı rica ederim.]
Satılan Cumhuriyet bölümündeki harika taşlama:
[Bu ay bir cumhuriyet satın aldım. Pahalı bir heves, amma işte o kadar. Çoktandır canım istiyordu aldım kurtuldum. Bir memleketin hakimi olmak daha fazla memnun edici bir şey sanıyordum.
İyi bir fırsat vardı ve işi birkaç günde bitirdik. Reisicumhur çok sıkışmıştı, müşterilerinden teşkil edilmiş vekiller heyeti zor durumda idi. Cumhuriyetin kasaları bomboştu, yeniden vergi ihdası, iktidardakilerin devrilmesi, belki de ihtilal için işaret vermek olacaktı. Zaten şimdiden çeteler kurup önüne gelene makam ve memuriyet vadeden bir general de ortaya çıkmıştı.
Orada bulunan Amerikalı bir acente bana haber verdi: “Hacienda’nın nazırı New York’a koştu, dört günde mutabık kaldık. Cumhuriyete birkaç milyon avans verdim ve bundan başka Reisicumhur ile nazırlarının ve bütün katiplerinin aylıklarını, devletten aldıklarının iki misline çıkarttım. Buna karşılık bana, milletin ruhu bile duymadan, gümrüklerle tekelleri verdiler. Ayrıca, Reisicumhur ile nazırlar memleketin bütün hayatının fiilen kontrolünü bana veren bir gizli vesika imzaladılar. Oraya gittiğim vakit, bir misafir gibi görünüyorsam da, hakikatte memleketin mutlak hakimi benim. Bu günlerde ordu teçhizatını yenilemek için çok mühim bir yeni avans verdimse de karşılık olarak yeni imtiyazlar aldım.
Manzara benim için oldukça eğlenceli. Meclisler, görünüşte serbestçe müzakere ediyor, kanunlar çıkarıyorlar, millet Cumhuriyetin müstakil ve muhtar, her işin idaresinin kendi iradelerine bağlı bulunduğunu zannetmekte devam ediyor. Kendilerinin vehmettikleri herşeyin –hayatları, varlıkları ve hakları- nihayet bir yabancının, yani benim elimde olduğunun farkında değiller.
İstesem yarın meclisi kapatır, anayasayı değiştirir, gümrük tarifelerini iki misline çıkartır mültecileri atabilirim. Keyfim isterse, iktidarın imzaladığı gizli vesikayı neşrederek, Reisicumhurdan katibine kadar, hükümeti devirebilirim ve elimde olan memlekete, komşu memleketlerden birine harp ilan ettirmek de benim için imkansız değildir.
Bu gizli fakat hudutsuz kudret bana birkaç hoş saat geçirtti. Şüphesiz politika komedyasının bütün sıkıntılarını ve mecburiyetini çekmek insanı hayvanlaştıran bir yorgunluktur, fakat perdenin arkasından, her istediğin hareketi yapan kuklaların iplerini çeken bir kimse olmak, zevkli bir meslektir. İnsanlara karşı duyduğum tiksinti, burada kendi kendine yeni ve eğlenceli mevzular ve ona hak verdirecek daha birçok şeyler buluyor.
Ben bir”mütenekkir” kralım, tehlikede küçük bir cumhuriyetin kralı! Fakat onu kolayca ele geçirebilişim ile ilgililerin bu sırrı gizli tutmaktaki açık menfaatlerini gözönüne getirince, benim cumhuriyetimden daha büyük ve daha çok önemli başka milletlerin, farkına varmadan, esrarengiz yabancı hükümdarların emri altında, buna benzer bir muhtariyet içinde yaşadıklarını düşünüyorum. Böylesi devletleri satın almak daha çok para isteyeceğinden, benim vaziyetimde olduğu gibi bir efendi yerine, o zaman bir trust, bir mali sendika, mahdut bir kapitalist veya banka grubu icap eder.
Fakat elimdeki esaslı malumata göre, birçok memleket, fiilen, görünmeyen kralların teşkil ettikleri küçük komiteler tarafından idare edilmektedir. Bunları ancak emniyet ettikleri adamları tanır. Onlar da, meşru şef rollerini gayet tabi bir surette oynamaktan geri kalmazlar.]
ve "Bazı akşam, şehirlerde itişip kakışan insan sürülerinden nefretim beni o kadar boğuyor ki, yeryüzünü kesin olarak bunlardan kurtarmak için bir çare var mıdır diye araştırmaya kalkıyorum." gibi parçalarla alttan altan Gog'a bazı şeyleri söylettiği bambaşka bir kitap. "Zamanımızın bir kahramanı"nın daha modern zamanda yazılmış olanı ve çok daha kapsamlı ve zengin hali. Resmen bir hazine.