…Yıllardır bu soruya muhatap olan biri olarak 35 yıl sonra aklıma bir fikir geldi; soran kişiye “Burdur’luyum” diyorum, bir anda paralize oluyor. Burdur’u kafasında bir yere koyamıyor, Burdur’u anlayamıyor. Burdur’dan sonra onun da nereli olduğunun bir önemi olmuyor. Ve bu konu burada kapanıyor. Burdur tam bana göre, Burdur benim cebimde taşıdığım bir silah. Siz de deneyin yüzde yüz çalışıyor. 35 yıl sonra şunu idrak ettim ki; birey olmanın yolu Burdur’dan geçiyor.
1996 yılında İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesine girdi. İlk amatör karikatürleri Leman dergisinde yayınlandı. 2002'den sonra Kemik dergisinde çeşitli köşeler hazırladı. Hemen sonrasında Penguen dergisinde çizdiği İşimdeyim Gücümdeyim isimli karikatür köşesi ve Benim de Söyleyeceklerim Var başlıklı yazılarıyla ismini duyurdu ve popüler oldu. 2007'de bir grup arkadaşıyla birlikte Penguen'den ayrılarak Uykusuz dergisinin kurucularından oldu.
İşimdeyim Gücümdeyim köşesindeki karikatürlerde çocukluğa dair mahalle hayatı ve sokak muhabbetlerini konu aldı. Benim de Söyleyeceklerim Var isimli yazı köşesinde ise aynı konuları ve dünya görüşünü daha edebi bir dille anlatmaktadır.
“Güzel kız işte böyledir, bir anda keyfini yerine getirir insanın. Bir anda yardım sever olur insan, bir anda olumlu olur, insanlara bakar ve "neyin kavgası bu, neyi paylaşamıyor bu güzel insanlar?" diye sorar.”
“Azınlık olmak suçtu, herkes çoğunluk olmak zorundaydı. "İstesek bir taneniz bile kalmazdı" derlerdi azınlıklara ama herkes de kendisini azınlık hissederdi bu ülkede. İktidara gelse bile azınlık olmadıklarına inandıramazdın kimseyi. Çünkü bilirlerdi ki; dünün çoğunluğu, bugünün azınlığıdır. Dünün suçsuzu, bugünün suçlusu...”
“Herkes birbirine hava atmak için yaşardı ve başkalarına ibret olmak için ölürdü bu ülkede.”
“Aslında "askere gitmek" değil de, "askerden dönmek" korkutur sizi. Çünkü askerlik hayatınızda bir milattır. Asıl gerçek hayat, askerlikten sonra başlar. Askerden sonra ertelenecek hiçbir şey yoktur. "Askerden sonra yaparım" dediğiniz her şeyi gerçekleştirmek zorundasınızdır.”
Serinin ilk üç kitabından daha çok beğendim. Hikayeler daha günümüzden, daha güncel. Biraz daha uzun tutulmuş, serinin ilk kitapları daha ziyade “zırtlanlık” üzerineyken ya da bitirdiğimde o tür öyküler bende daha kalıcı etki bırakmışken bu kitapta hayata dair iç burkan detaylar daha derin etki bıraktı. Yine umutcuğum için “yav nerden yaşamış da yazmış bunu, o yaşta o hayat tecrübesinde imkansız, bunu yaşamayan bilemez” dedirten tatlı tatlı gülümseten bazen de ah çektiren hikayeler yazmış. Teşekkürler umut, beşi beklemeye başladık.
“Benim de Söyleceklerim Var”ın hatırladığım tadını alamadım; belki de üstünden çok zaman geçtiği içindir. Yazılar o kadar büyük basılmış ki bütün görüp okumak çok zor. Bakınca 100 sayfada çıkabilecek bir kitap. Ve bir de dil bilgisi/imla hataları…
Bizi deniz macerasına, kaptanın hikayesine oradan karlı dağlara köylere doğada gezdirip deliren insanların hikayelerini anlatan, tespitleriyle güldüren yazara teşekkür ediyorum. Sen çok yaşa