Jump to ratings and reviews
Rate this book

Büyük Şefler

Rate this book
Dünyanın en iyi mutfaklarının kalbine yolculuk...

Mutfağın gizli kulislerini keşfe çağıran Büyük Şefler, Fransa'nın beş bölgesinden sekiz büyük şefin gelenekselden moderne uzanan imza yemekleri eşliğinde tüm duyuları harekete geçirecek, olağanüstü bir damak şöleni vadediyor.

Gastronomiyi, bu alana önyargıyla yaklaşan sıradan bir gencin gözünden anlatarak sofra ve yemek kültürüne dair bakış açılarını çeşitlendiren bu etkileyici grafik roman, dünyanın tadına bakmak için “gurme” okurların içinde sonsuz bir iştah doğuruyor.

Tutkuları, cesaretleri ve hünerli elleriyle Fransız mutfağında devrim yaratan sekiz şefin anıları, tanıklıkları ve çok özel tarifleriyle şekillenen belgesel tadında bir anlatı sunan kitap, şeflerin sadece iyi yemek yapan kişiler değil, aynı zamanda var olmayan tatların izini süren birer lezzet sihirbazı olduklarını da gösteriyor.

Tarhun otuyla biberiye arasındaki farkı ayırt edemeyen Guillaume, ömrünü mutfağa adamış bir yemek eleştirmeni olan büyükbabasının kariyerini küçümser. İleride önemli bir savaş muhabiri olmayı hayal eden genç adam için yemek eleştirmenliği, restoranlara bedava gidip “Tournedos Rossini”nin ya da adı havalı bir başka yemeğin tuzu biberi yerinde mi diye düşünüp yazmaktan öte değildir. Bu duruma içerleyen büyükbabası, torununa çalıştığı dergide stajyerlik teklif eder ve onu “Büyük Şeflerin Sanatı” konulu bir dosya hazırlaması için Fransa'nın en önemli şeflerinin yanına gönderir.

Guillaume, zoraki çıktığı bu yolculukta öncelikle her şefin bir vizyonu, tarzı ve estetik yaklaşımı olduğunu öğrenir. Ardında büyük emek ve özveri yatan restoranlarda Japon bahçelerini andıran tabaklardan yemek yer, kuşların ötüşü gibi yemek pişiren şeflerin tablo yemeklerini seyre dalar, kimi zaman da sadece kokularla doyar. Şeflerin anlattıklarından değerli hayat dersleri çıkarır, çevreye duyarlılığını artırır. Ama her şeyden öte, enfes yemeklerin kat kat tadına bakıp, yolculuğu cennet katında tamamlar.

Fanny Briant, Emmanuelle Delacomptée ve Christian Regouby'nin ortak imzasını taşıyan Büyük Şefler, “Yemek sadece yemek için değildir; mutfak bir ruh hâlidir, dünyayla ve hayatla ilişki kurmaktır,” görüşünü savunarak gastronomi üstüne enikonu düşündürüyor.

Mutfağın olmazsa olmaz elementleri keşif, uyum, denge ve ustalık kavramlarına ağzı sulanan bir gurme edasıyla dışarıdan bakmamızı sağlayan bu muhteşem kitap, herkesin birbirine benzediği ve aynı şeyi yediği bir dünyanın katlanılmaz olacağını hatırlatıyor.

224 pages, Paperback

Published November 1, 2023

2 people are currently reading
25 people want to read

About the author

Fanny Briant

7 books

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
35 (38%)
4 stars
37 (40%)
3 stars
17 (18%)
2 stars
3 (3%)
1 star
0 (0%)
Displaying 1 - 16 of 16 reviews
Profile Image for John Blacksad.
532 reviews54 followers
December 17, 2023
Kitabı beğendim. Ama bu kitaptan keyif almak için yemeğe, gastronomiye asgari bir merak şart gibi.

Gerçek şefler ve reçeteler üzerinden bir yolculuğa çıkıyoruz. Ben yemeğe meraklıyımdır. Gastronomi kültürüne de. O açıdan şanslı sayılabilecek bir evde büyüdüm. Annem de hayli meraklı ve daha önemlisi maharetlidir. Kitaplığımda da yemek kültür ve tarihine dair kitaplar bulunur. Vedat Milor’u, Artun Ünsal’ı, A. Bourdain’i, 24kitchen kanalını, Akkor biraderleri ve nicelerini keyifle takip ederim. Sadece yemek için de yola çıkarım, başka seyahatlerde de duraklarımı ve planlamamı yaparken mutlaka yemeği hesaba katarım. İtiraf etmeliyim, fine dining konusunda iddialı değilim. Ülkemiz de çok iddialı değil gerçi. Michelin yeni geldi malum, örneğin. Modernde de, gelenekselde de iyi olduğumuz yerler, yol almamız gereken yerler var. Bu merağa karşın inancım gereği öğretilenlerin beni frenlemesi de bir parça mesafeye sebep oluyor.

Aslında kitap da bunlardan bahsediyor. Yemek çok katmanlı bir hikaye. Üretim, malzeme seçimi, sunum, tüketim alışkanlıkları, kültürel faktörler, aile, çocukluk, hatıralar ve kokular… Seçilen şeflerin idealleri de oldukça düşündürücü ve ilham vericiydi. “Gerçek” gıdaya, doğal gıdaya, katkısız gıdaya ulaşmak, gıdanın karbon ayakizi, şişirilmiş/zorlama malzemeler, özgün malzemeler… Hele kendi habitatını değerlendiren, 40-50 km çapındaki üreticiler ve malzemelerden yola çıkıp yıldız şef olanlar…

İlgilisi sevecektir. Çizimleri de sevimli, güzel. Geneli siyah beyaz olup, bazı duygu/lezzet patlamalarında renkleniyor :) Bu renklenmeleri tam bir formüle oturtamadım (mesela her yemek/malzeme karesi renkli desen, değil) bu spontanelik de güzel olmuş. Biraz metinler açısından yoğun. Biraz da sayfa balon düzeni geleneksel karelemeden farklı olduğundan takibi zor bölümler mevcut diyebilirim.

Haydi bu kitaba has bir ricada bulunayım. Şayet bu incelemeyi okuyan ve yemeyi seven birileri varsa, gitmeyi sevdiği, müdavimi olduğu, favorisi olan mekanlardan, tabaklardan tavsiyelerini bizlerle paylaşsın. Bir gün yolumuz düşerse (veya çok yükselir sadece ondan sebep yola düşersek) deneriz. Güzel olmaz mı?
Profile Image for Marion Fin_Aout_Debut_Septembre.
130 reviews11 followers
April 27, 2021
Pour faire plaisir à son grand-père, Guillaume accepte de passer son dernier stage de journalisme en tant que critique culinaire dans le magazine de ce dernier. Mais plus que ses papilles, c'est tout son être qu'il va éveiller...

Avec Sacrés Chef !, Fanny Briant, Emmanuelle Delacomptée et Christian Regouby nous offrent une vraie immersion dans la cuisine de 8 grands chefs étoilés français. On connaît évidemment leur nom, d'Alain Ducasse à Gilles Goujon, en passant par Arnaud Donckele ou Anne Sophie Pic, mais connaît-on seulement leur histoire, leur cuisine, leurs idées, leurs valeurs ?

Pour ma part, mon savoir était hautement incomplet. Et c'est avec un plaisir non dissimulé que j'ai pris le temps de découvrir la conception culinaire de chacun de ces (top) chefs. On parle écologie et circuit court, respect du produit et des saisons, associations de saveurs et émotions gustatives, héritage familial et souvenirs d'enfance... Le tout est très bien documenté, et parfaitement illustré, faisant une place visuelle à l'évasion et au voyage que procure le goût. On passe du noir et blanc minimaliste à la couleur éclatante pour signifier l'éveil de nos papilles aux merveilles de la cuisine. L'éveil gustatif passe finalement aussi par le regard.

À défaut de pouvoir franchir la porte des restaurants en ce moment, on peut toujours cultiver le goût de la gastronomie différemment. Et c'est ce que propose notre trio d'auteurs-illustrateurs avec Sacrés Chefs ! Et c'est drôlement chouette ! Et ça donne faim !
Profile Image for Justine.
53 reviews
November 13, 2023
Une façon sympa de rentrer dans l'univers de huit chefs français, de partager à la fois leur cuisine et leurs influences, visions, idées, histoires personnelles, en animant grâce à la couleur leurs restaurants et plats emblématiques. Contrairement aux portraits habituellement faits des "grands chefs" starifiés, cette bd a le grand mérite de mettre en avant les proches collaborateurs, les producteurs, les céramistes etc... et le grand démérite de ne pas éviter plusieurs écueils sexistes (la "cuisine de femme" qui serait domestique en opposition à celle des grands chefs, le fait qu'on reconnaisse être dans le restaurant d'une cheffe car il y a des fleurs...). Euh, ok.
Profile Image for Doğuhan Atış.
Author 1 book12 followers
September 16, 2025
Desen Yayınları’nı gastronomi alanındaki çizgi romanlara alan açması nedeniyle ayrı bi’ seviyorum. Böylesine iç içe olduğum bir alanı harikulade çizgi/grafik romanlar üzerinden deneyimlemek ziyadesiyle keyifli. Bu sefer “Büyük Şefler” isimli kitapları üzerine konuşacağım.

Guillaume, üniversiteden yeni mezun olmuş, hayatına nasıl devam edeceğine tam manasıyla karar verememiş bir gençtir. Aslında savaş muhabiri olmak, “ciddi” bir iş yapmak istemektedir. Tam da böyle bir dönemde ünlü bir yemek eleştirmeni olan dedesinin işini eleştirme cüretinde bulunur. Ona göre yemek eleştirmenliği “ciddi” bir iş değildir. Dedesinin yaptığı işin takdir edilecek bir yönü yoktur. Bu yorumlardan hoşlanmayan dedesi torununun önüne bir meydan okuma koyar: O halde gel yemek eleştirmenliği yapmayı dene, ondan sonra atıp tutarsın! Guillaume bu meydan okumayı kabul eder ve macera başlar.

Dedesi torununa -tabii ki- bayağı kıyak geçer. Onu sırasıyla Fransa’nın en başarılı, Michelin yıldızlarına layık görülmüş sekiz şefin restoranlarına yollar. Yemeklerini tat, felsefelerini öğren, düşüncelerini bana bildir demeyi de ihmal etmez. Bu şeflerin arasında kimler yok ki… Alain Ducasse, Alain Dutournier, Arnaud Donckele, Gilles Goujon, Michel Guérard, Laurent Petit, Anne-Sophie Pic ve Guy Savoy. Her biri kesinlikle yıldız sıfatını hak eden şefler.

Tabii Guillaume’nin gastronomi alanındaki bilgisi sınırlı ve aslında belki de bu alanda derine dalamadığı için yemek eleştirmenliğini küçümsüyor. Yemeklerin basit bir şekilde, belirli tariflere riayet edilerek yapıldığı inancında. Ancak restoranları ziyaret ettikçe, şeflerin imza yemeklerini tadıp da şefle o yemeğe nasıl hayat verdiğini konuştukça düşünceleri değişir. Bir şeyler öğrendikçe yavaş yavaş tabaklardaki katmanları anlamaya, şefin felsefesinin yemeğin hangi noktasında nasıl tezahür ettiğini görmeye başlar. Hatta yemek yedikçe çocukluğundaki tatları, kokuları yeniden hatırlar. Bu noktada 2007 yapımı Ratatouille’daki yemek eleştirmeni Anton Ego’nun “Ratatuy” yemeğini yedikten sonra yaşadığı haz dolu aydınlanmayı anmazsam olmaz.

Bu arada kitabın özgün adı “Sacrés chefs” ki bu ifade Türkçe’ye “kutsal şefler” olarak dahi çevrilebilir. Buradan Fransa’da şeflere ne denli büyük bir önem atfedildiğini anlayabiliriz. Keza Guillaume de bu yeme içme dolu gezisi sayesinde her şefin kendine has bir mutfak anlayışına sahip olduğunu, bu işin bir zanaat değil sanat olduğu, her bir yemekteki emeği, aşkı ve arzuyu anlar. Eğer ki bu tarz bir anlatımdan hoşlandıysanız, Netflix’in yemek belgeseli Chef’s Table da sizler için biçilmiş kaftan.

Büyük Şefler’i okudukça aklımda ayrı tellerden çalan pek çok şey düşünce oluştu. Buradan sonra onlara değine değine düşüncelerim arasında gezeceğiz.

Guillaume onu ilk kez konuk alacak Alain Ducasse’in restoranına gitmeden önce kahvecisine uğruyor. Burada kahve çekirdeğine, onun nereden geldiğine, nasıl kavrulduğunda ve nasıl sunulduğuna ne denli değer verildiğini görünce şaşırıyor. Bu eser aslen Fransızca olarak 2021 yılında yayımlanmış ve o tarihlerde üçüncü dalga kahveciler gayet popülerdi. Belki de o kadar şaşırmamalıydı. Ancak tabii ki çıktı ne olursa olsun malzemeye değer vermek önemli. Mesela ülkemizde de Mehmet Gürs kendi restoranlarında iyi kahve servis etmek için benzer bir girişimde bulunmuş ve Kronotrop’u satın almıştı. Hatta o dönem Kronotrop bütün şubelerinde “Türk kahvesi” servis ederek ve “Türk kahvesi”nin kaliteli çekirdekle nasıl doğru pişirileceği üzerine eğilerek önemli fark yaratmıştı. Sonrasında Kronotrop tekrardan el değiştirdi ama yapılanlar mantık olarak çok doğruydu. Eğer bir restoran iyiyse her elementiyle iyi olmalı; bu yalnızca yemekle sınırlı kalamaz, onun yanında sunulan her şey, sudan tutun da kahveye, şaraptan tutudan yüksek alkollü içkilere kadar özenle seçilmeli ve doğru servis edilmeli.
Gastronomi özelinde bu tarz fark yaratacak girişimlerin peşinden halen koşulabilir. Mesela dünyadaki iyi örnekler bulunup buraya getirilebilir ama bunu yaparken sadece “kopya çekmek” yerine bu toprakların bir değeri de o modelin içerisine katılabilir. Bu yöntem yeni bir iş fikrini ortaya koyarken izlenebilecek iyi bir yoldur. Yalnızca kopyalamak, ona özgün bir ekleme yapmamak girişimin “tutmasını” zorlaştırabilir.

Bakınız Guillaume yine Alain Ducasse’la olan ilişkisi sayesinde şeflerin “iyi” malzemeye ne denli önem verdiklerini, hatta ona taptıklarını anlıyor. Zaten “Büyük Şefler”, bütününde hazırlayanı yani şefleri olduğu kadar onlara hazırladıkları yemeklerin hammaddelerini sağlayan üreticileri ve bir yandan da yemeklere eşlik eden şaraplara ruhlarını üfleyen şarap üreticilerini övmekten geri kalmıyor. Malzemeye üst düzeyde ihtimam gösteriliyor.

Mesela kaçınız Tangör Tan’ı tanıyorsunuz bilmiyorum ama kendisinin yaptığı iş hayli ilginç. Onun ağzından aktarmak istiyorum:

“Üniversite okurken başlayan aşçılık kariyerim sonrasında da devam etti. Bir noktada yolum Mehmet Gürs’le kesişti ve onun iteklemesiyle İtalya’da yeni kurulan bir gastronomi üniversitesinde okumak için 2004 yılında İtalya’ya gittim. Eğitimin tamamlanmasının akabinde Türkiye’ye döndüm ve bir sene daha aşçı olarak çalıştım. Ardındna Mehmet Gürs’ten telefon geldi ve buluştuk. O zamanlar Mikla, Türkiye ve hatta dünya gastronomisinde iyiden iyiye adından söz ettirmeye başlayan bir restorandı ve Mehmet Gürs işin başındaydı. Mehmet Gürs, bana ‘Düzgün, taze, lezzetli ve mevsimsel ürünler bulabilir misin?’ dedi. ‘Ne yapmak lazım?’ diye sordum. ‘Bilmiyorum’ dedi. ‘Ben de bilmiyorum” diyerek karşılık verdim. Bunun üzerine Mehmet Gürs, ‘Senin altına bir araba verip, maaş da bağlayacağım, işin ise Anadolu’yu gezerek bize ürün bulmak olacak’ dedi. Böyle böyle 2009 yılında başlayarak 10 sene kadar köy köy Anadolu’yu gezdim ve pek çok şahane üreticiyle tanıştım, çok özel ürünler buldum.”

Tangör Tan gerçek bir “ürün avcısı”, köylüyle nasıl konuşacağını bilen, onu ikna eden, ürününü ticaretin içerisine sokan ve ona değer katan biri ki artık “fine dining” restoranlarının sayısı arttı, iyi ürünün önemini bilen ve anlayan çok daha fazla kişi var. Artık evinde yemek yiyen, çeşitli ürünleri tüketenler dahi bilinçlendi. Herkes ne yediğine, ne içtiğine fazlasıyla dikkat ediyor. Bir zihinsel devrim başladı ve halen devam ediyor.

Aslında iyi yemek dediğimiz şey bir anlamda var olunan coğrafyanın kutsanması. O coğrafyanın verdiği lezzetlerin özünün korunarak yemeğe yansıtılması ve o leziz yemekleri yiyenlerin ibadet edip de huşu dolan bir insanın hazzını damakta ve dimağda yaşaması.

Hop, sayfa 49’a ve Alain Dutournier’e geçiyoruz. Kendisi yemeğin sanatla tabakta buluşmasına atıf yapıyor. Tabaklamanın, tasarımın öneminden bahsediyor ama en önemli şeyi vurgulamadan da sohbeti sonlandırmıyor: Bir yemeği tablo gibi sunacağım diye lezzet feda edilemez! Öncelikli olan lezzettir. Kimi zaman tasarım ve süslemeye fazla zaman ayırıp da lezzeti ikinci plana atan şefler olduğunu gördüğüm için bu uyarıyı önemsiyorum.

Peki sanatla lezzet buluşmasının ülkemizdeki en nadide örneklerinden biri olan MüzedeChanga’yı hatırlıyor musunuz? 1999 yılında Sıraselviler’de “Changa” adıyla hayata gözlerini açan bu nadide restoran, 2005 yılında Sakıp Sabancı Müzesi’ne taşınmasıyla “MüzedeChanga” adını aldı ve yıllar boyunca çeşitli sanatçılardan ve sergilerden ilham alarak oluşturduğu menüleri sevenlerine sundu. MüzedeChanga’nın şefi Pınar Taşdemir, bugünlerde restoranı Araka’da sevenlerini ağırlamayı sürdürüyor.

Sayfa 76’ya geldiğimizde Michel Guérard, “Günümüzde artık kimse tatlı şarap içmiyor” diyerek yarama toz basıyor. Gerçekten de tatlı şaraplara gereken değer verilmiyor. Ama şef kararlı, insanlara tatlı şarap içirecek. “Bu da bana, insana Sauternes içmek istetecek bir yemek yaratma fikri verdi” diyerek kararlılığını vurguluyor. Canım benim! (Gözlerde yaş, gözlerde kalp). Bu arada Guillaume, tatlı şarap Sauternes’i içtikten sonra “O kadar da tatlı değilmiş.” diyor. Zaten iyi şarap tatlı olmaz, en azından iç bayıcı şekilde tatlı hissi vermez. Tatlılık iyi bir asiditeyle desteklenmiştir. O nedenle tatlı şaraplardan korkmayınız efendiler.

Michel Guérard’ın anlatıldığı bölümde dinamizmi ve keşfetmeye meraklı bir şefin halini gördüm. Bana biraz kendimi ve hayata bakışımı hatırlattı. Onun da tatlı şarap sevmesi sürpriz değil belki de… Olamaz, olmamalı.

87. sayfada “Paris Brest” görür görmez anılarım canlandı. Çoook ama çok sevdiğim bir tatlı olur kendileri. Bana bu tatlıyı sevdiren ise Basta Street Food ve Basta Neo-Bistro’dan tanıdığınız Derin Arıbaş’tır. Bakın 2016’da bu muhteşem lezzet için neler yazmışım: “Pralinli teker ekler olarak tarif edebileceğimiz Paris Brest ise Derin’in spesyali, profiterol hamuru ile yapılıyor ki Derin bu hamuru hazırlamak ve pişirmek için aylardır dükkanı sabahın 6’sında açmak zorunda kalıyormuş. Üstünde Giresun’dan gelen fındıklar varken, hafifçe de pudra şekeri gezdirilmiş, ortada bolca pastacı kreması. Anlatırken bana bir şeyler oluyor, kalp atışlarım hızlanıyor!”

Ancak Minval’in şefi Zeynep Karahan’ın Paris Brest’inin de bendeki yeri ayrıdır. Şu an menülerinde olmasa da damağımda tütüyor.

Bir de “şarap ve yemek uyumunu” bir çizimle anlat deseler açın da Büyük Şefler’in 90. sayfasına bakın derim. Sauternes’le eşleşen Michel Guérard’in yeni tatlısının Guillaume’de uyandırdığı hisler ve onun bunları betimlemesi, resmetmesi muhteşem. Bu arada Sauternes bulamayanlar Tokaji de içebilir.

95. sayfa itibarıyla Anne-Sophie Pic’in bölümü başlıyor ve onun portresinin altında Muriel Barbery’nin “Aşçı dediğin ancak beş duyusunu da kullanarak aşçı olabilir.” cümlesi yer alıyor. Peki bu benim için neden önemli? Çünkü Muriel Barbery’nin “Gurmenin Son Yemeği” isimli kitabı harikadır ve bu tesadüf kitabını önermek için gayet iyi bir dayanak noktası. Hadi kitaptan alıntı yapayım:

“Evet, kelimenin tam anlamıyla arzudan çılgına dönerdim. Arzunun ne anlam ifade ettiğiyle ilgili çok az fikrimiz var, gerçek arzu sizi o denli hipnotize ettiği, ruhunuzun tamamını eline geçirdiği, onu her bir yandan sarıp sarmaladığı zaman artık çılgına dönmüş, kuşatılmış, ele geçirilmişsinizdir, o şeytani kokunun çöreklendiği burun deliklerinizle orada pişenin bir kırıntısına, bir tek damlasına ulaşabilmek için her şeyi yapmaya hazırsınızdır artık.” -Sayfa 27

101. sayfada Guillaume içinde alkol bulunmayan, onu aslen kokusuyla etkileyen bir kokteyl tadınca zihni bambaşka yerlere gidiyor. Kendini parfüm denerken hayal eden Guillaume, elinin üstüne sıkılan parfümün, satışçının şaşkın bakışlarına aldırmadan, bildiğiniz tadına bakıyor! Koklamayı geçtim… Aslen koku demek, lezzet demek ve koku sadece burunla ilgili bir mevzu değil. Gastronomi söz konusu olunca burun ve boğazı da içine alan geniş bir perspektiften ele alınmalı. Bkz. Vedat Ozan’ın dört ciltlik “Kokular Kitabı”.

Açın bakalım sayfa 139’u. Yine müthiş bir çizimle karşılaşaksınız. Burada Laurent Petit’nin “Uçan Mantarlar” tabağının Guillaume’de uyandırdığı haz çizimle tariflenmiş. Mantar gerçekten muhteşem bir lezzet. Tabii yalnızca kültür mantarıyla damağınız haşır neşir olduysa buna katılmayabilirsiniz ki orada bile parlayan mantarlar var. Ancak işin içine yabani mantarlar girince gerçekten bambaşka lezzet boyutlarının kapıları açılıyor. Mantarın yıldız olduğu tabakları deneyimlemek için gidebileceğiniz ilk yer Emre Şen’in Casa Lavanda’sı. Bir de Fauna’nın makarnayla mantarları birleştirdiği tabakları muhteşem. Lütfen Instagram hesaplarını açıp da o güzelim tabakların fotoğraflarına bir bakın. Canınız çekecek.

Gilles Goujon, aşçıları mutluluk taciri olarak tanımlıyor. (Sayfa 167) Bana göre şarap üreticileri için de söylenebilecek bir söz. Gerçekten yemenin, içmenin, keyif verici bir masada oturmanın mutlulukla dolaysız bir ilişkisi var. Bunlar insanın içinde bazı şeyleri uyandırıyor. Her daim böyle masalara özlemim var.

Grafik romanın sonlarına yaklaşırken yaşadığı deneyimlerin dönüştürdüğü Guillaume üç saat boyunca bahçe işlerinde yardım ettiği dedesine, “Üretici olmak gerçekten harika olsa gerek, hikayeler anlatması için sebzelerini bir aşçıya veriyorsun” diyor. Bir şeyi canla başla üretmek ve sonrasında onun daha büyük bir şeyin önemli bir parçası, dişlisi olduğunu görmek büyük bir haz. Şaraba hayat veren üzümleri üretecek bağlara bakanlar, gastronomi disiplininin farklı alanlarında kullanılan sebzeleri, meyveleri yetiştirenler, bunları özgün ürünlere çevirenler, yıllardır babasından, dedesinden gördüğü şekliyle aynı lezzeti, yörenin kültürünü koruyanlar… Pek çok bu türde insan tanıdım, hepsinin gözlerinin içi gülüyor, emeklerinin takdir edilmesi onları mutlu ediyordu. Üretmek ve tüketmek bilinçli yapılırsa güçlü bir ekosistem kurabiliyor.
Profile Image for Brown Catherine.
455 reviews1 follower
August 31, 2025
une approche intéressante et amusante de la grande gastronomie, qui finalement se résume a nous nourrir avec de vraies choses, l'estomac aussi bien que l'âme.
Profile Image for Maxim Miroshnikov.
19 reviews1 follower
December 18, 2023
Nice book about the French chefs. Beautiful pictures and interesting way of depicting the visions of the chefs and their approach to food. The only issue for me was that when chefs tell their stories - almost all of then tend to be condescending (and as a reader you feel that they’re condescending towards you) - decrying the younger generations that eat wrongly, poorly, and generally doing everything wrong, while they for some reason are doing everything right. But I guess it is also a part of the experience.
Profile Image for Dustyloup.
1,324 reviews8 followers
July 1, 2021
Français ci dessous
Book about French gastronomy and some key chefs working today, their cuisine and the magic of their artistry. Neat play between colorful drawings in selected scenes full of emotion and memory and for the more narrative parts - black and white ink.

Le dessin et la couleur sont magnifiques et pour le lecteur qui connait rien en haute gastronomie, l'histoire nous la fait découvrir (ainsi que et ses chefs de cuisine) en même temps que Guillaume notre journaliste en herbe, ou plutôt estragon! 
J'adore le code couleur - vif pour les émotions. Noir et blanc pour la mise en scène, l'histoire.
Ceci dit... il n'y a pas de remise en question de cette contradiction entre le besoin de nourrir les masses et cette cuisine de luxe et l'inaccessibilité de ces restaurants pour la plupart des gens. Le travail de Gilles Goujon est un bon début mais faire travailler quelque producteurs, donner une fête une fois par an avec la chance pour un couple de gagner un dîner dans le restaurant - c'est pas suffisant pour réparer les repas jetés pendant les premières années il s'est installé dans cette village paumée. Prochaine étape, tisser plus de liens avec la communauté ! Démocratiser la bonne bouffe !
Profile Image for Sara-Juliette Hins.
735 reviews18 followers
December 2, 2021
Décidément, je cumule les merveilleuses découvertes. Le prétexte de cette œuvre est le stage de critique culinaire d’un jeune homme qui croit que c’est une tâche aisée. Sorte de défi lancé par son grand-père qui l’envoie travailler pour son magazine, c’est tout un monde qui s’ouvre au protagoniste pour charmer tous ses sens. Le roman graphique est divisée en 8 parties, consacrées à autant de chefs. Chacun emporte le lecteur dans son univers et nous fait découvrir sa conception de la cuisine et ses valeurs. J’ai été soufflée par les passages où le jeune homme goûte et on nous donne à voir les paysages, les souvenirs que les saveurs évoquent. C’est un incontournable pour les foodies!
Profile Image for DonJulio.
335 reviews3 followers
September 3, 2022
Entre manifeste hédoniste et plaidoyer écologique, cette BD nous invite avant tout à revenir aux essentiels par le biais de la cuisine "qui a du sens" càd en nous rappellant à quel point manger et se faire à manger est une poésie qui enchante notre quotidien. Pour ne pas dire une poésie essentielle à notre quotidien.

Chaque chef partage sa philosophie gastronomique, qui est avant tout une philosophie de vie. Sobriété heureuse, retour aux sources, respect du terroir et de la Nature, reconnection avec sensations et émotions... mais surtout superbes plats qui nous allèchent à chaque chapitre! Une sorte de Cantine de Minuit à la française (très intellectuelle et un peu élitiste quand même) qui réchauffe le cœur et nous ré-enracine.

"Les plats peuvent ressusciter des saisons, des lumières, des lieux, des moments. Ils sont comme des boîtes où se trouve, quand on les ouvre, le trésor de nos sensations passées..."
Profile Image for Tori.
136 reviews1 follower
July 6, 2024
Başlarda fazla öğretici bir amaç sezdim, sanki kitap Fransa kültür bakanlığı ünlü şeflerini tanıtıp reklam yapmak için yazdırmış/ çizdirmiş gibi. Sonra daha keyifli geldi çeşitli mutfaklar görmek, arkalarındaki düşünceyi okumak hoşuma gitti. Ama bu sefer de yan hikayeler çok havada kaldı, bence tamamlanamadı. İlgilisi ya da ilgilenmek isteyen sevecektir.
Profile Image for Gökçe Önal.
Author 18 books18 followers
May 24, 2025
Ne yemek yemeyi ne mutfağa girmeyi severim ama bu kitap bambaşka bir perspektif açıyor insana. İlginiz yoksa bile “tatlarla şiir yazan” şefler olduğunu bilmek farklı bir algı kapısı açacaktır. Yemeği farklı duyularla da algılamak mümkünmüş. 🧡
Profile Image for The Laughing Man.
356 reviews54 followers
June 9, 2024
It was an amazing, eye opening journey, I also learned some good tips and tricks as well... I could almost taste this book
Profile Image for Umur.
268 reviews
July 2, 2024
Cette livre m'a donné envie de mieux cuisier, une recette simple qui marche bien!
Profile Image for Denis Lapointe.
54 reviews
February 1, 2025
Lire une BD en mangeant, ce n'est pas l'idéal. Mais, avec cette BD, C'est presque inévitable!!
201 reviews1 follower
January 15, 2024
Yemek eleştirmeni büyükbabasının yaptığı işin neye yaradığını anlamayan kahramanımız Guillaume’un, Fransa’nın büyük şeflerinin mutfaklarını ziyaret yolculuğunun sonunda mutfağa bakışının değişmesine tanık olurken kendim de dönüştüm.

Kitap için “gastronomiye ilgisi olanlar okusun!” diye bir eleştri okumuştum; tam tersi konuya hiç ilgi duymayan biri olarak hikaye anlatımı ve çizgileriyle bu çizgiroman beni çok fazla içine çekti.

Dilini bilmediğim Fransa’ya her gittiğimde sadece çizgiroman bölümleri bile bizim salondan büyük kitapçıları gezmek , fırından baguette alıp bir parkta yemek, rastgele bir boulangeri’de millefeuille yemek hayata an katan, yaşadığıma şükür ettiğim anılardan. Bu kitabı okuduktan sonra taze bir mevsim sebzesinde bu anları nasıl yakalayabileceğimi farkettim. Daha ne isterim ki!
Displaying 1 - 16 of 16 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.