Ha-Joon Chang’in mitolojisi bile sarımsakla yoğrulmuş Güney Kore’den çıkıp üzerinde sarımsağın doğmadığı Birleşik Krallık’a geldiği 1980’ler, İngiliz mutfağının o şanlı yavanlığından sıyrılarak, farklı tatlarla zenginleşmeye çalıştığı bir dönemdi. Dünya ise aynı dönemde yavanlaşma pahasına tek bir fikrin hâkimiyetine geçiyordu: serbest piyasa ekonomisi.
Ünlü ekonomist, yazar ve mutfak tutkunu Ha-Joon Chang’in, ekonomide farklı bakış açılarına açık olmanın, en az farklı mutfaklara açık olmak kadar sağlıklı olduğu fikrinden yola çıkarak kaleme aldığı Tadında Ekonomi, zorlu iktisadi fikirleri, dünyanın dört bir yanından yiyeceklerin hikâyeleriyle aynı tabakta servis ederek ekonomik tercihlerimizin yaşadığımız dünyayı nasıl şekillendirdiğini ortaya koyuyor. Masum bağımlılığımız çikolatanın, post-endüstriyel bilgi ekonomilerine –ve işsiz bir geleceğe– dair de bir şeyler anlattığını ya da Güney Amerika yemeklerinden gumbo’yu ağızda eriyecek kadar yumuşacık yapan bamyanın, kapitalizm ile özgürlükler arasındaki karmaşık ilişkiyi de temsil ettiğini gösteriyor. Chang, mutfağında yemek pişirirken eline aldığı malzemeler üstünden ücretsiz ev işlerinin gizli maliyetinden iklim krizine, serbest piyasanın yanıltıcı dilinden havuçların turunculaşma hikâyesine kadar uzanarak, bizlere cesur fikirlerle dolu ve sindirimi kolay bir ziyafet sunuyor. Ezber bozan ve esprili anlatımıyla Tadında Ekonomi, ekonomiyi kavramanın bir yemek tarifi öğrenmeye benzediğini gösteriyor: Eğer onu iyice anlarsak, değiştirebiliriz de.
Ha-Joon Chang is a South Korean institutional economist, specializing in development economics. Currently he is a reader in the Political Economy of Development at the University of Cambridge.
Yazarın kendi deyimiyle garip bir kitap olmuş. Aslında yiyecekler ve yemek tariflerinden yola çıkarak ekonomi bilgisi verilmesi ilginç bir fikir olmuş. Ama bende kitap bir türlü gitmedi, zor bitirdim🤷🏻♀️
Ekonomi kitabı diye aldım ama ekonomiyle ilgili hiç bir şey anlatmıyor desem yeridir. Yazarın çok farklı açıdan yazdığı ve tuhaf bi hikaye anlatıcısı olduğunu bilerek risk aldım ve okudum ama hayal kırıklığına uğradım. Bazı yerlerde baya sıkıldım ve nasıl bitecek bu diye düşündüm. Her başlıkta bambaşka konulara değiniyor ama her konu ilginizi çekmeyebilir, benim çoğu çekmedi ve kendimi çok konudan konuya atlıyo gibi hissettim
Ekonomi gibi pek de keyifli olmayan bir konuyu yemek ile ilişkilendirerek anlatmak iyi fikir olmuş. Ancak hem sayfaların altına çok fazla alt bilgi konmuş olması, hem de yazım sırasında çok fazla parantez içerisinde uzun açıklamalar yapılması bence kitabın akıcılığını azaltmış. O nedenle okuması çok da keyifli değil ancak yine de yiyecekler üzerinden ekonomi fikirlerini ilginç şekilde bağlamış. Özellikle aklımda kalanlar; “muz cumhuriyeti” tanımı, çavdarın hikayesi, ev işleri göz ardı edildiği için gayri safi yurt içi hasıla hesaplarının ne kadar göreceli olduğu, serbest piyasa ekonomisinin en önemli ülkeleri olan ABD ve İngiltere’nin aslında bu seviyelere serbest piyasanın tam tersi bir yaklaşım ile korumacılık politikaları izleyerek geldiği ve son olarak da covid sonrası tüm ekonomik faaliyetler yerle bir olmuşken borsaların rekor üzerine rekor kırmasını “Artık Wall Street ve Main Street’in birbirleriyle hiçbir ilgisi kalmamıştı” şeklinde açıklayarak bitirmesi. Kendi deyimi ile “garip bir kitap” olmuş ancak bence faydalı bir kitap.
Yemeklerle ve referanslarına bakılırsa edebiyatla da arası iyi olduğu anlaşılan ekonomist yazarımızın bilinç akışında yemekler ve malzemelerden başlayan “tavşan deliğinden” geçip ekonomik konular ve güncel sorunlar üzerine yazdığı yazılarını keyifle okudum. * hamsi konu başlığının doğru çeviri olduğundan emin değilim. sardalya?