“Karl Kautsky, Eduard Bernstein, Rosa Luxemburg, Victor Adler, Jean Jaurès, Jules Guesde, Georgi Plehanov, Vladimir I. Lenin ve Peter B. Struve. Bunların her biri Marksizmin entelektüel kurucu neslinin mensubudur. (…) Onlar kendi ülkelerinde Marksist sosyalizmin önde gelen teorisyen ve pratisyenleri oldular, dolayısıyla ‘Marksizm’in ‘Altın Çağı’nı şekillendirdiler.”
Christina Morina, 19. yüzyıl / 20. yüzyıl dönümünde Marksizmin bir öğreti, bir siyasal hareket, bir ahlâki angajman olarak kurumlaşma evresini; dokuz öncü figürün üzerinden anlatıyor.
Marksizmin İcadı, Fransa, Almanya, Avusturya ve Rusya’daki bu dokuz kahramanın nasıl sosyalleştiğini, Marksizmle nasıl buluştuğunu, sosyalist harekete nasıl angaje olduğunu, “Toplumsal Sorun”la ve emekçilerle somut ilişkisini irdeliyor. Hepsinin yaşarken tanıklık ettiği 1905 Rus Devrimi’ni nasıl karşıladıklarını mukayese ediyor. Saha araştırmacısı, kitap- kurdu ve maceraperest tipolojileriyle tasnif ettiği kahramanlarının yol ayrımlarını ve ayrılıkları içindeki ortak noktalarını inceliyor.
Özel bir kuşağın serencamı ile bir siyasal akımın oluşumunun iç içe geçtiği, zengin bir hikâye…
19.yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında özellikle Almanya ve Rusya'daki işçi hareketlerinin Marx değil de, doğrudan Kautsky ve Lenin okuyarak Marksizm'i öğrendiğini düşündüğümüzde, bu figürlerin bir kuşak olarak entelektüel biyografileri üzerinden Marksizm tarihi yazma girişimi gerçekten ilgi çekici. Popüler anti komünist anlayışta, bu figürler ayakları yere basmayan, ütopyacı ve aile hayatı olmayan "karanlık" tipler olarak anlatılırken, kitap yazarda bunun tam aksi bir profil çizmektedir. Bu da bence kitabın bir diğer önemli yanı. Kitaptaki rahatsız edici nokta ise, özellikle üçüncü bölümde Adler/Bernestein- Rosa/Lenin karşılaştırması üzerinden, toplumsal yaşamında işçilerle doğrudan teması olan figürlerin reformist ve radikal olmayan yönelime girmişken, işçilerle teması epey sınırlı olanlarının ise radikal bir yönelime girmiş olduğunu belirtmesidir. Her ne kadar yazar açıktan belirtmese de, burada üstü kapalı bir radikalizm yergisi olduğunu düşünmemek elde değil.
Personally, I felt the narrative arc it's trying to show is bogged down by the sheer number of "protagonists" it's juggling, the switching of names back and forth can get really disorienting
However, loved when it gets big picture, really shows you the common trends of Marxism and Marxists as a whole