Dizinin bu ikinci kitabı Kendilikten Kaçış, Ilany Koganın ikinci kuşak olarak savaş ve soykırımın dehşetini kendi yaşamında tekrarlayan bir analizanla yürüttüğü analizin öyküsüyle başlıyor. Kogan kurgu tadında yazdığı satırlarda bu insanın analisti işgal etme, onunla kaynaşma ve analisti yok etme çabalarını aktarıyor. Analistin kendi travmalarıyla yüzleşmesi sayesinde, hem kurban hem de kurbanlaştıran olan analizanla nasıl dönüştürücü bir ilişki kurabildiğini adım adım izliyor okur. Kitabın devamında Kogan bu analizin ortaya çıkardığı önemli meseleleri ele alıyor: Yyazar, yas, manik savunmalar, simbiyoz, zaman ve mekân sınırlarının ihlali, gerçeklik ve düşlem, kendiliğin yapısı...Travmanın kuşaktan kuşağa nasıl aktarıldığını da çarpıcı bir dille gösteriyor.
psikanalize dair kitaplar hep vaat ettiğinden daha fazlasını veriyor bana. kendilikten kaçış da öyleydi, içimizdeki ve dışımızdaki sınırların oluşumu ve bu sınırların psikoterapi pratiğine yansıması çok detaylı, keyifli biçimde ele alınmıştı.
Sınırların aslında, kendilik ve nesne arasındaki sınırın ötesinde, ne çok boyutunun olduğunu hatırlatan, bunların aktarım ilişkisinde nasıl ortaya çıktığını ve nasıl ele alındığını vaka örnekleriyle anlatan oldukça güzel bir kitap.
Sınır kavramı başta olmak üzere birçok kavramı farklı kişilerin farklı boyutlardan nasıl ele aldığını anlatıyor. Daha sonra bu kavramlar anlatılan vaka örnekleri üzerinde tartışılıyor. Kitabin en beğendiğim yanı bir kavram üzerinde farklı kurmacilarin tanımlama farklılıklarını karşılaştırabilmek oldu.
This entire review has been hidden because of spoilers.