Jump to ratings and reviews
Rate this book

Wachten op de angst

Rate this book
Een man die in een witte vrouwenmantel door het drukke centrum van een stad rent, de menigte ontvlucht, naar een plek waar niemand hem nog kan volgen. Een ander die plots een brief ontvangt – een dreigbrief? Van wie? In wat voor onbegrijpelijke taal? Een verhalenventer op een klein station, die zijn teksten aan reizigers probeert te slijten, al passeren er steeds minder treinen.
Oğuz Atays personages zijn hartverscheurend in hun zelftwijfel, in hun zoektocht hoe zich te verhouden tot anderen, tot het systeem, tot een maatschappij die zelf ook op zoek is naar een identiteit.
De verhalen van Atay staan Turkse lezers in het geheugen gegrift. Zijn werk heeft de moderne Turkse literatuur blijvend veranderd en is als ‘een soort dna’, zoals een schrijfster het ooit formuleerde, dat doorwerkt bij andere schijvers– om te beginnen Orhan Pamuk.
Met zijn wanhoop en zijn razernij, zijn speelsheid en zijn humor grijpen zijn verhalen iedere lezer aan, ook buiten Turkije. Dat bleek uit zijn eerder vertaalde roman Het leven in stukken, die in de Nederlandse pers lovend werd besproken. Het blijkt ook uit Wachten op de angst.

256 pages, Hardcover

First published January 1, 1973

379 people are currently reading
8186 people want to read

About the author

Oğuz Atay

15 books1,332 followers
Oğuz Atay (1934–1977) was a pioneer of the modern novel in Turkey. His first novel, Tutunamayanlar (The Disconnected), appeared 1971-72. Never reprinted in his lifetime and controversial among critics, it has become a best-seller since a new edition came out in 1984. It has been described as “probably the most eminent novel of twentieth-century Turkish literature”: this reference is due to a UNESCO survey, which goes on: “it poses an earnest challenge to even the most skilled translator with its kaleidoscope of colloquialisms and sheer size.” In fact one translation has so far been published, into Dutch: Het leven in stukken, translated by Hanneke van der Heijden and Margreet Dorleijn (Athenaeum-Polak & v Gennep, 2011). It appears also that a complete English translation exists, of which an excerpt won the Dryden Translation Prize in 2008: Comparative Critical Studies, vol.V (2008) 99. His book of short stories, Korkuyu Beklerken, has appeared in a French translation by Jocelyne Burkmann and Ali Terzioglu as En guettant la peur, Paris, L'Harmattan, March 2010.

He was born October 12, 1934 in İnebolu, a small town (population less than 10,000) in the centre of the Black Sea coast, 590 km from İstanbul. His father was a judge and his mother a schoolteacher, thus both representative of the modernization of Turkey brought about by Atatürk. Although he lived most of his life in big cities this provincial background was important to his work. He was at high school in Ankara, at Ankara College until 1951, and after military service enrolled at Istanbul Technical University, where he graduated as a civil engineer in 1957. With a friend he started an enterprise as a building contractor. This failed, leaving him (as such experiences have for other novelists) valuable material for his writing. In 1960 he joined the staff of the İstanbul Academy of Engineering and Architecture, where he worked until his final illness; he was promoted to associate professorship in 1970, for which he presented as his qualification a textbook on surveying, Topoğrafya. His first creative work, Tutunamayanlar, was awarded the prize of Turkish Radio Television Institution, TRT in 1970, before it had been published. He went on to write another novel and a volume of short stories among other works.

He died in İstanbul, December 13, 1977, of a brain tumour. He spent much of his last year in London, where he had gone for treatment. He is buried in Edirnekapı Martyr's Cemetery. He married twice, and is survived by a daughter, Özge, by his first marriage.

Atay was of a generation deeply committed to the Westernising, scientific, secular culture encouraged by the revolution of the 1920s; he had no nostalgia for the corruption of the late Ottoman Empire, though he knew its literature, and was in particular well versed in Divan poetry. Yet the Western culture he saw around him was largely a form of colonialism, tending to crush what he saw was best about Turkish life. He had no patience with the traditionalists, who countered Western culture with improbable stories of early Turkish history. He soon lost patience with the underground socialists of the 1960s. And, although some good writers, such as Ahmet Hamdi Tanpınar, had written fiction dealing with the modernisation of Turkey, there were none that came near to dealing with life as he saw it lived. In fact, almost the only Turkish writer of the Republican period whose name appears in his work is the poet Nâzim Hikmet.

The solution lay in using the West for his own ends. His subject matter is frequently the detritus of Western culture — translations of tenth-rate historical novels, Hollywood fantasy films, trivialities of encyclopaedias, Turkish tangos.... — but it is plain to any reader that he had a deep knowledge of Western literature. First come the great Russians, particularly Dostoevsky, with a particular liking for Ivan Goncharov's Oblomov: he was not alone in seeing a peculiar affinity betwee

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
4,227 (51%)
4 stars
2,844 (34%)
3 stars
949 (11%)
2 stars
169 (2%)
1 star
37 (<1%)
Displaying 1 - 30 of 442 reviews
Profile Image for Oguz Akturk.
290 reviews735 followers
September 25, 2022
YouTube kitap kanalımda Oğuz Atay'ın hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz:
https://youtu.be/INZw0WFskak

"Hayatımın, başı ve sonu belliydi; hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım." Tutunamayanlar, Oğuz Atay

Oğuz Atay okumaya direkt Tutunamayanlar’dan mı daldınız ve sıkılıp kitabı yarım mı bıraktınız? Yoksa Tehlikeli Oyunlar sizi o kadar da sarmadı mı? Oğuz Atay kitaplarını okumadan önce hangi kitapları okusam benim için çok iyi bir altyapı olur? şeklinde sorular soruyorsanız ve cevaplar arıyorsanız, şu an doğru incelemeyi okuyorsunuz demektir.

Aylardır hazırlamak istediğim ve uzun zamandır da araştırmalarımla birlikte düşünsel altyapısı için uğraştığım "Oğuz Atay kitapları okuma rehberi"me hoşgeldiniz. Bu inceleme yaklaşık olarak 10 kitabın, yüzlerce sayfanın ve sayısız içselleştirmenin ekranlarınıza bir öz olarak yansımasıdır.

Sadece 5-10 dakikanızı ayırıp bu incelemeyi sonuna kadar okuduğunuz takdirde belki de haftalarınızı alacak Oğuz Atay okumalarınızı daha bilinçli yapabilir ve Atay'ın dertlerini anlamlandırma konusunda iyi bir yol alabilirsiniz. Daha çok okurun bu rehberden faydalanabilmesi için de bu incelemeyi paylaşabilirsiniz.

Bunları dedikten sonra ilk olarak "Neden okuma rehberini Korkuyu Beklerken kitabı incelemesi olarak yazıyorsun?" sorunuzu cevaplayayım. Çünkü arkadaşlar Korkuyu Beklerken kitabı bence Oğuz Atay için en uygun başlangıç noktasıdır. Eğer ki Oğuz Atay'ı bir yapboz olarak düşünmek ve ilk olarak bütün parçalarının yer aldığı bir kitabıyla onu tanımak isteseydik işte bence o bütün Atay parçalarının yer aldığı yapbozun adı kesinlikle Korkuyu Beklerken kitabı olurdu.

Ama yine de bütün bunlardan önce yapmanız gereken bence Dostoyevski'nin ve Kafka'nın en önemli kitaplarını okumuş olmak, Gonçarov'un Oblomov kitabını kesinlikle okumuş olmak, Shakespeare'in de Hamlet kitabını ve olmak ile olmamak arasındaki gidip gelişlerini kesinlikle anlamış olmaktır. Ayrıca bütün bunların yanısıra Yıldız Ecevit'in Ben Buradayım kitabını da yanınızda her zaman bir ilkyardım kiti misali bulundurarak Oğuz Atay kitapları serüveninizi çok daha zengin kılabilirsiniz.

Üstteki paragrafı şu yüzden yazdım: Dostoyevski'nin dertlerini anlamak Oğuz Atay'ın dertlerini anlamaktır. Raskolnikov'un bireysel bir çıkış yolu araması, aynı zamanda Selim'in bireysel bir çıkış yolu aramasıdır. Kafka'nın kitaplarını anlamak Oğuz Atay'ın kitaplarını anlamaktır. Josef K.'nın kendi davası uğruna bilinmezliğe sürüklenmesi, Hikmet'in, Coşkun'un, Turgut'un, Server'in her şeyi göze alıp kendi benliğine karşı savaş açmasıdır. Oblomov'un diğer insanlarda görmekten sıkıldığı küçük ihtiras oyunlarını, arkadan çekiştirmeleri ve falanca filancanın bir şeyi satın almasını eleştirmesini anlamak, Oğuz Atay'ın karakterindeki parçaların büyük çoğunluğunu anlamak demektir. Elbette bu yazdığım yazarları okumadan da Oğuz Atay serüvenine giriş yapabilirsiniz, fakat bence böyle bir okuma serüveni her zaman eksik bir serüven olarak kalmaya yazgılıdır.

Her zaman dediğim gibi, bir yazarın okuduğu yazarları okumak o yazarın kitaplarını daha iyi anlamak açısından inanılmaz faydalı bir eylemdir. Ama yine de Camus ve Kafka okuma rehberlerini hazırlarken de söylediğim gibi, dönemin siyasi zihniyetinden başlayarak yazarın yaşadığı aileye ve daha sonra da yazarın psikolojisine kadar inilebilecek genelden özele doğru yapabileceğiniz bir düşünce perspektifiyle bütün yazarların kitaplarını çok daha geniş değerlendirebilir ve kitaplardaki anahtar noktaları kaçırmamış olursunuz diye düşünüyorum.

Mesela, "Oğuz Atay'ın yaşadığı siyasi dönem nasıl bir dönemdi?" diye kendimize bir soru sorarsak, Ben Buradayım kitabının 80. sayfasında bu sorumuzun "Gittikçe yoğunlaşan soğuk savaşın Türkiye’yi çemberlediği, hoşgörüsüzlüğün artarak resmi baskı ve şiddete yöneldiği dönemdi. Özellikle Demokrat Parti iktidarının siyaset ağalarının gerici politikalarının devleti kullanarak topluma dayatıldığı günlerdi. Diğer her düşünce yalıtılıp, yıldırılıp sindirilmek isteniyordu.” şeklinde cevaplandığını görebiliyoruz. İşte bu "diğer her düşünce" kısmı da zaten bir zamanlar Oğuz Atay'ın içerisinde bulunduğu Marksizm zamanlarına, aydınlık statüsüne ve bunlara karşı geliştirdiği ironi ve eleştirilerin kitaplarında yer almasına kadar götürüyor bizi.

Mesela, "Oğuz Atay'ın içinde bulunduğu aile nasıl bir aileydi?" diye kendimize daha özele indirgenmiş bir soru sorarsak, Oğuz Atay'ın babasının Kastamonulu bir Anadolu insanı ve annesinin de İstanbul hanımefendisi Batılı bir kent kadını olduğunu öğrenebiliyoruz. Ne kadar da Kafka'nın babası ve annesinin özellikleriyle uyum sağlayan bir aile yapısı! Bu soruları kendimize sorduktan sonra da zaten Oğuz Atay'ın hangi kitaplarında ailesinden beri gelen bu Doğu-Batı çıkmazlarına yer verdiğini, hangi kitaplarında Demokrat Parti zamanında çıkış yolu arayan insanların neler düşündüğünü daha rahat anlayabilecek bir konuma gelebiliyorsunuz.

Dostoyevski'nin ilk kitabı olan İnsancıklar'dan Karamazov Kardeşler'e gelene kadar bireysel insan Makar'dan, evrensel bir üçlü "Ivan-Dimitri-Alyoşa"ya evrimleşildiğini çok rahat gözlemleyebiliyoruz. Bu durumun bir benzerini Oğuz Atay için de düşünürsek Korkuyu Beklerken'de başlayan bireyselliğin, Eylembilim ve tamamlayamadan öldüğü Türkiye'nin Ruhu kitaplarına gelene kadar dönüşmeye başlayan bir Türk halkı bilinci oluşturma ve toplumsallığa doğru gittiğini görebiliriz. İşte tam olarak bu devinimi anlamak için Oğuz Atay'a Korkuyu Beklerken kitabından başlamak oldukça önemlidir bence.

Nedir korku? "Korku, bir belirsizlik karşısında tehdit algısı ile tetiklenen, rahatsız edici ve olumsuz bir his." şeklinde tanımlanmış sözlükte. Hmm, güzel. Buradan çıkış yaparak kendimize bir yol belirleyebiliriz.

Kitabın ilk öyküsü olan Beyaz Mantolu Adam öyküsünün ilk cümlesi bize zaten ilk yumruğu atıyor:
“Kalabalık bir topluluk içindeydi. Başarısızdı.” (s. 11)

Dönemin siyasi zihniyetini bir tehdit algısı olarak görüp korkmak, insan topluluğundan korkmak, bir süre sonra başarıdan bile korkar hale getirilmek... Bütün bunlara rağmen varoluş kelimesinin İngilizce'si olan "existence" kelimesinin kökeninde "ex" yani dışlanmak olması. İnsanın kendi içsel benliğine dönebilmesi ve var olabilmesi için ilk önce toplumundan dışlanması, sonra başarısız olduğunu hissetmesi ve anca bu sayede benlik bilincinin arayışında olabilmesi... İşte bu yüzden Oğuz Atay'a Korkuyu Beklerken kitabından başlamalısınız.

Unutulan öyküsündeki tavan arası kasvetinin Kafka kitaplarını ve Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar kitabında kabuğuna sıkışmış insan olan Yeraltı Adamı'nı hatırlatması. Korkuyu Beklerken öyküsünde Ubor Metenga adlı bilinmeyen bir dille yazılmış mektubun peşinden koşacak kadar bile idealsiz, arayışsız olmak ve böylece insanın bilinmez olanı aramak istemesinin anlatılması, Kafka'nın Dava'sını hatırlatması. Oğuz Atay'ın kendi hayatında da çelişkiye düştüğü gibi somutluk ile soyutluk arasındaki gidiş gelişlerini görebilmemiz... İşte bu yüzden Oğuz Atay'a Korkuyu Beklerken kitabından başlamalısınız.

Bir Mektup öyküsündeki karakterin kendisine bir tutamak aramak istemesi ve arkadaş arayışları, Ne Evet Ne Hayır öyküsündeki dert köşesi, Tahta At öyküsündeki Türkiyedeki estetiğin bozulması eleştirilerinin bize Oğuz Atay'ın mühendislik zamanlarında maruz kaldığı zorlukları hatırlatması, Oğuz Atay'ın kitaplarını bir son öğrenme kaygısıyla değil, ortasını kaçırmama ve süreç kaygısıyla okumamız gerekliliğinin farkına varmamız... Aynı hayatın başı ve sonunun belli oluşu ama ortasını kaçırmamamız gerekliliği gibi. İşte bu yüzden Oğuz Atay'a Korkuyu Beklerken kitabından başlamalısınız.

Babama Mektup'daki Atay'ın babasıyla her ne kadar ters düşmesine rağmen onunla uzlaşmaya çalışması ve Kafka'nın Babaya Mektup'una bir selam çakması, Demiryolu Hikayecileri'nde “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” diyerek bizi anlamaya ve "Ben de buradayım Oğuzcuğum Atay!" demeye çağırması, kitabın neredeyse her sayfasından kopup gelen ve diğer kitaplarında da pek çok şekilde görebildiğimiz ironiler, iç hesaplaşmalar, iç diyaloglar, aydın eleştirileri, tutunamayanlık ve Oğuz Atay yapbozunun bütün parçalarının bu kitapta bulunuyor olması... İşte bu yüzden Oğuz Atay'a Korkuyu Beklerken kitabından başlamalısınız.

İsterseniz bütün bu yazdıklarımı ve diğer detayları bir video olarak da izleyebilirsiniz: https://youtu.be/INZw0WFskak

“Aşırı tutkulu bir Oğuz Atay hayranı olmak istiyorum ve bütün kitaplarını okumak istiyorum” okuma sırası bence şöyle olmalı:
- Yıldız Ecevit'in Ben Buradayım kitabından öncelikle biyografik kısımlar okunmalı. Daha sonra da alttaki kitaplar okundukça bu kitaptan paralel okumalar yapılarak devam edilmeli bence.
- Korkuyu Beklerken
- Tutunamayanlar
- Oyunlarla Yaşayanlar
- Tehlikeli Oyunlar
- Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan
- Eylembilim
- Günlük

Daha çok okurun bu rehberden faydalanabilmesi için bu iletiyi paylaşabilirsiniz. Keyifli ve Oğuz Atay'ın tutunamadığı şeyler arasındaki tehlikeli oyunlarınızın ihtimallerini daha çok keşfetmeye yakınlaşabileceğiniz, oyunlarla yaşadığınız ve korkularınızı beklerken bu arada kendinizi de unutmadığınız meraklı okumalar dilerim.
Profile Image for Mevsim Yenice.
Author 7 books1,265 followers
August 15, 2017
İyi bir öykü kitabı zaman makinası gibidir bana göre. Beni alıp bir sürü kişinin, bambaşka mekanın, duygunun içine ışınlayabilir. Hem de bir sayfa çevirmek kadar kısacık sürede.
Nerede ve ne zaman okursam okuyayım olduğum yeri unutmamı sağlayan, inanılmaz bir manyetik alan oluşturup beni içine çeken yegane kitaplardan biridir Korkuyu Beklerken. Oğuz Atay hakkında bir sürü şey okuyup duyuyoruz. Putlaştıranlar, Tanrılaştıranlar, aksine ona bu kadar tapınılmasından nefret edenler... Tüm bunları işitince şunu fark ediyorum: Ben Oğuz Atay'ı daha farklı seviyorum. Kendi içimde hiçbir iddiası olmadan, bir zümreye (postmodern, modern, öykücü, romancı vb) ait hissetmeden ve hatta belki de bu öyle amatörce ki, yaptığı tekniği, kullandığı ironik dili kendiliğinden yapmış zannederek durumun naifliğine inanan biri olarak seviyorum onu. Çünkü onu adlandıracağım hiçbir isim, koyacağım hiçbir yer bu kitabın güzelliğini, eşsizliğini değiştirmiyor benim için.
"Unutlan" ve "Korkuyu Beklerken" adlı öyküleri ne zaman okusam hala yazılmış en iyi öykülerden olduklarını düşünüyorum.
Ve kitabı kaparken hep fısıldıyorum: "Buradayım!"
Profile Image for Murat Dural.
Author 19 books626 followers
April 12, 2017
Büyük yazar, güzel insan Oğuz Atay ve kendimi bildim bileli okuduğum en eski kitaplardan biri. Yeniden okudum ama okuyunca da aklımda ne kadar az şey kaldığını gördüm. Öykülerin arasında "Beyaz Mantolu Adam", "Unutulan", "Ne Evet Ne Hayır" çok güzel öyküler. "Kitaba adını veren "Korkuyu Beklerken" ise efsane. Bu kitap Türkiye'de korku, tuhaf, tekinsiz yazım için bir dönüm noktası. Muhakkak okunması gereken bir eser.
Profile Image for Mustafa Şahin.
454 reviews106 followers
July 5, 2015
Topluma yabancı bir adamla başlayıp unutulmuş bir sevgiliye dönüyoruz. Ardından korkuyu bekliyoruz ve göndermeyeceğimiz bir mektup yazıyoruz. İsyankar sevdamıza ne evet ne hayır bir cevap alınca (!) önce devleti, sonra da babamızı eleştiriyoruz. Ve en nihayetinde Oğuz Atay'la baş başa kalıyoruz. Buradayız diyoruz sevgili yazar, hep buradayız.
Profile Image for B. Han Varli.
167 reviews123 followers
February 26, 2018


ben! diye bağırdım bütün gücümle. sonra adımı tekrarladım birkaç kere. ben, burada gizli bir mezhebin kurbanı olarak bir saksı çiçeği gibi kuruyup gidiyorum. ben, çiçeklere bakmasını bilmediğim gibi, kendime bakmasını da bilmiyorum. ben, yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkum edildim. bu karara bütün gücümle muhalefet ediyorum. ben yalnızlığa dayanamıyorum, ben insanların arasında olmak istiyorum. insanların düşmanlara da ihtiyacı vardır. (dostlarının değerini bilmek için.) işte tek başıma yıkılmış durumdayım.



öncelikle, korkuyu beklerken, içerisinde birkaç öykünün olduğu türden derleme bir kitap. aynı isimli öykünün yanı sıra unutulan, beyaz mantolu adam, ne evet ne hayır, demiryolu hikayecileri - bir rüya, babama mektup, bir mektup, tahta at isimli öyküler de var.

oğuz atay gibi yoğun bir kaleme sahip yazar ile tanışmak için başlanabilecek en iyi kitap olabilir belki de korkuyu beklerken... onun üslubuna ayak uydurmak okuru zorlayan bir deneyim; ilk olarak tutunamayanlar ile başlamak belki de kitabı bitiremeden bırakma ile sonuçlanacaktır, bunun yerine öncesinde hazırlık yapmak, yazarın kelimeleri dizerken kullandığı büyüyü öğrenmek daha faydalı bir ilk adım olacaktır.

korkuyu beklerken, korku, topluma yabancılaşma ya da tuhaf diyebileceğimiz konu başlıkları hakkında yazılan öyküler içerisinde bir dönüm noktası özelliği taşıyor. kuruntulu bir karakterin günlük hayatın basit sorumluluklar��nın üstesinden bile gelemeyecek kadar güçsüz, yalnız ve şanssız olması temasına sahip.

öykümüz anlamsız bir yazının gelmesi ve ölü diller profesörünün yorumlaması ile başlıyor.

korkunun birkaç yüzü ile tanışıyor okur, mesela, öykünün ilk korku yansıması olan köpek korkusu gibi...

tıpkı godot’yu beklerken de olduğu gibi bir arafta kalma durumunu kaleme almış aslında oğuz atay; bunu yaparken de sembolleriyle devlet düzenini ve daha geniş resimde sistemi eleştirmiş. bu sembolleri ayıklayabilmek, verilen mesajları tam olarak anlayabilmek için daha iyi bir okuma deneyimine sahip olmak gerekiyor. hatta bu gibi bir amacı hedefleyenler için yine iletişim'den korkuyu beklerken "gelenler" isimli bir kitap basıldı.

tanıtımı şöyle: "oğuz atay’ın türk edebiyatının bir klasiği haline geldiği aşikâr. yazarın adı bu kadar anılırken, eserlerine bu kadar gönderme yapılırken, karakterleri neredeyse meşhur birer isim haline gelmişken atay’ın öykücülüğü üzerinde yeterince durulmadığı ve hatta öykülerinin ihmal edildiği düşüncesiyle gerçekleşen bir sempozyumun ürünü “korkuyu beklerken” gelenler. hilmi tezgör’ün derlediği bu kitap, 2010 yılında yeditepe üniversitesi’nde gerçekleşen “oğuz atay’ın sekiz öyküsü için sempozyum”da sunulan makalelerin yanı sıra oğuz atay öyküleri üzerine yazılmış ve daha önce yayımlanmış ya da hiç gün ışığına çıkmamış metinlerden oluşan bir seçki sunuyor."

tekrar öyküye dönelim...

kitabın en dikkat çeken karakteristik tarafı anlatımın parantez içerisindeki cümlelerle tamamlanıp devam etmesi ve aynı zamanda okurken insanı koyu bir karanlığa çekmesi diyebiliriz. karamsar bir havaya sahip olduğu için olsa gerek birçok okur kafka'nın dönüşüm'üne benzetmiş öyküyü, her ne kadar biz benzetememiş olsak da ekleyelim.

gölgesinden bile korktuğu halde yalnızlıktan şikayetlenip yalnızlığa mahkum edilen okurlar için okunması oldukça keyifli bir kitap olarak tanımını yapabiliriz aynı zamanda.



pl



ufaktan yazının sonuna yaklaşırken, öykünün içerisinde hayatımıza bir şekilde girmiş birçok alıntı olduğunu da söylemeden geçemeyeceğiz. okurken bu anlamda sürprizli bir eser sayılabilir.


düşünme! dedim kendi kendime, düşünme. düşünmeyi bile bilmiyorsun. önündeki işe devam et: birbirine benzemeyen fotoğraflarını yapıştır yanyana, bir işi de sonuna kadar götür. ölmezsin ya.


belki de ölürdüm. belki de ölmemek için, hiçbir işin sonuna kadar gitmiyordum. böyle küçük çalışmaların üst üste eklenmesiyle doluyordu zaman. ben de kelimeleri birbirine yapıştırarak yaratıyordum zamanı. (bunu nerede okumuştum acaba? ne yapayım? aklıma gelenlerin içinde hangilerini okumadığımı bulmak için her şeyi okumaya girişemezdim ya.) peki, nerede kalmıştım? yarım bıraktığım işlerin neresinde kalmıştım? bunu da bilemez miydim? bir liste yapmalıydm bunun için de. aman yarabbi! yapmam gereken ne kadar çok iş vardı! iyi ki şu mektubu almıştım. yapacak bu kadar çok işimin olması birden sevindirdi beni: yapmasam da önemli değildi; yapacak işlerim vardı ya. acaba, yarım bıraktığım kitapların kaçıncı sayfasında kaldığımı hatırlayabilecek miydim? acaba, bir zamanlar şu ay meselesi yüzünden sevmediğimi düşündüğüm tabiatı, sever gibi olmuş muydum hiç? acaba, ağaçtan, ottan ya da uçamayan böceklerden filan bir yerden sevmeğe başlamış mıydım? bir yerden sevmeye devam edebilir miydim? çünkü sevmek yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi. ya hiç sevmemişsem bugüne kadar? bir kitaba yeniden başlamak gibi, sevmeye başlamak pek kolay sayılmazdı herhalde.



oğuz atay, ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba? diye sesleniyor bize tutunamayanlar'ın minyatür hali diyebileceğimiz öyküsünün sonunda.

sadece buradayım diyebilmek için bile, bir şekilde edinip neden okuma listene eklemiyorsun?
Profile Image for Stitching Ghost.
1,483 reviews391 followers
Read
November 25, 2024
It had moments but I think the spark might have really gotten lost in translation.
Profile Image for پیمان عَلُو.
346 reviews290 followers
August 27, 2021
[اورهان پاموک برندهٔ نوبل ادبیات]
:

راستش را بخواهید اواسط دهه‌ی‌ هشتاد قرن بیستم وقتی که روی اولین رمانم کار می‌کردم،آثار احمد حمدی تانپینار و آغوز آتای را دوست‌داشتم صرفا برای اینکه همه‌ی کارهایشان از روی حساب بود و کاملا فکر شده.پرداختن به احوالات انسانی و تجربیات بشری در یک رمان برای اینها همانقدر ارزش داشت که پردازش لحن و بیان و سبک و سیاق یک رمان،و من این طرز برخورد را دوست داشتم


Profile Image for Argos.
1,260 reviews490 followers
September 15, 2022
Korkuyu Beklerken kitabı Oğuz Atay'ın sekiz öyküsünden oluşuyor. Depresif ruh hali yaratan öyküler hepsi de. “Yalnız kalmaktan korktukça yalnızlığım artıyor” diyor bir öyküde, Oğuz Atay da bu korkuyla yazıyor, yazdıkça yalnızlaşıyor. Korkusu tüm yazdıklarına yansıyor. Okurun coşkusunu da baskılıyor. Benim favori yazarım değil, hem Tutunamayanlar’da hem de bu kitapta kuşkucu, alaycı, okuru küçük gören (belki sinik demek daha doğru) bir uslubu var. Parantez kullanımı ile açıklamalar yapması veya cümleyi tamamlamak için ölçüsüzce parantez kullanımı bana itici geliyor. Dedim ya benim Oğuz Atay’ı okuma isteğimin olması pek kolay olmayacak, her ne kadar Tutunamayanlar’ı beğensem de. Sevenlerinin lincine uğramak istemem ama biraz abartıldığını düşünüyorum tıpkı Orhan Pamuk gibi.
Profile Image for Sinem.
344 reviews205 followers
June 28, 2017
1. Zihnimi açtı bu kitap.

2. Tüm öykülerdeki ana karakter sanki aynı kişiymiş de, o kişiye birbirine paralel hayatlar çizilmiş gibi.

3. Ne evet ne hayır'da tutunamayanlara dair bir cümlecik bir eleştiri okudum, hoşuma gitti.

4. İlginç ama Oğuz Atay sayesinde çevremdeki insanların birtakım davranışları daha anlaşılır oldu benim için.
Profile Image for Katia N.
710 reviews1,111 followers
May 9, 2024
A moving ode to loneliness and gentle absurd of everyday existence.
I very much hope to read more by him in English.
Profile Image for Rıdvan.
549 reviews93 followers
February 2, 2019
7-8 tane birbirinden güzel hikaye var ama yani aman allahım öyle böle değiller. Çok güzeller. Yani Oğuz Atay istese her birinden koca koca romanlar çıkartabilirmiş. Okurken bunu hissedebiliyorsunuz. “Yani çocuklar aklımda böyle böyle hikayeler var, hepsini kitaplaştırmaya zamanım yok. Ben şunları şöyle bir kitapta toplayayım. Siz de idare ediverin işte” demek istermiş gibi.
Tabi hikayelerin hepsi süper ama elbette kitaba adını da veren hikaye “Korkuyu Beklerken” daha bir güzel.
Ara ara okuyup unutmamak gereken kitaplardan. Ben kendimi biliyorum. Kısa süre içinde unutacağım bütün hikayeleri. Kitabı bir daha okumayacağım da. Hikayelerin özetlerini tek tek buraya yazayım desem olmaz. Offff dertli başım.
Profile Image for Nilda.
132 reviews42 followers
March 22, 2021
Bir kitap düşünün: “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” cümlesiyle biten, sizi insanoğlunun en derin kuytularına götüren, yalnızlığı en yalın biçimde anlatıp sizi de kendi yalnızlığına sürükleyen, korkuyu bekleyen karakterle birlikte farkında olmaksızın o hiç gelmeyecek ‘Korku’yu size bekleten, her bir öyküsüyle içinizde hem yara açan hem de sizi iyileştiren...

Oğuz Atay tanışmadan sevdiğim, bir gün yollarımız kesiştiğinde benim için ayrı bir yere sahip olacağını hissettiğim bir yazardı. Hani okumakta geç kalmışım derler ya; hayır, biz tam zamanında tanışmışız. Ne çok erken, ne de çok geç. Olması gerektiği an, olması gerektiği gibi gerçekleşti bu tanışma. Çok mutluyum ve heyecanlıyım ileride beni neler beklediğini, Oğuz Atay’ın cümlelerinde, satır aralarında beni nelerin karşılayacağını merakla bekliyor olacağım.
Profile Image for Zeynep T..
924 reviews130 followers
April 21, 2023
"Sessiz faziletlerin heykeli dikilmiyor ya da onun gibi bir şey."

Tutunamayanlar ve Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan kitaplarından sonra yazardan okuduğum üçüncü eser.

Aslında Oğuz Atay'ın külliyatını kronolojik sırayla tekrar ele alma projem vardı fakat yakın zamanda karşılaştığım iki durum Korkuyu Beklerken kitabını kütüphanede görür görmez ödünç almama neden oldu. Bunlardan birincisi; Benden Önce Bir Başkası kitabında, Korkuyu Beklerkende yer alan "Babama Mektup" metninin Kafka'nın Babaya Mektup metni ile karşılaştırılmasını okumak. İkinci husus da Tomris Uyar'ın derslerinde okutmak üzere seçtiği öyküler arasında Oğuz Atay'dan "Demiryolu Hikayecileri-Bir Rüya" olduğunu öğrenmek. Şu meşhur "Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?" sorusuyla biten hikaye.

Yazarın sarkazm ya da kara mizah olarak ifade edebileceğim tarzı her daim hissedilse de karanlık atmosferli öyküler de mevcut. "Unutulan" ve "babama mektup" beni en çok etkileyen metinler oldu. Hikayelerin bir kısmı Amerikan Gotiği tarzını hatırlattı. Bu türün başarılı temsilcilerinden Flannery O'connor geldi aklıma bazı yerlerde.

Tutunamayanları okumaktan çekinenler yazarın dünyasına girmek için önce hikayelerine şans verebilir belki. Ben Tutunamayanları tekrar okuyup Oğuz Atay'ın çok övülen kitabı Tehlikeli Oyunlar ile devam edeceğim.
Profile Image for Mümin.
69 reviews39 followers
September 29, 2017
Kaliteli hikayeler. Yazarın mizah anlayışı özellikle hoşuma gitti. Yazarın bazı hikayelerin sonunu sönük tutma tercihini bir "süpriz son" meraklısı olarak çok sevemesem de anlatılan karakterlerin ruhuna uygun bir tutum olduğunu söyleyebilirim.

"Tahta At" adlı hikaye; estetikten ve duyarlıktan yoksun kasabalı ruhuyla, bir tutam dünyalı olmuş ama yine de kimlik olarak askıda kalmış "okumuş" arasındaki -bugün de hala devam eden- iletişim sorunlarını çok güzel aktarmış.

"Ne Evet Ne Hayır" bolca güleceğiniz -editöryal kısımlarına özellikle- bir hikaye.

"Unutulan" diğerlerine nazaran biraz daha farklı bir atmosfere sahip.

Diğer hikayeler de üzerine çokça konuşulabilecek denli dolu dolu.
Profile Image for Biron Paşa.
144 reviews291 followers
May 25, 2018
Tutunamayanlar'dan sonra okuduğum ikinci Oğuz Atay kitabı. Sekiz hikâyeden oluşuyor. Bu hikâyeler farklı tarzlarda, farklı üsluplarla yazılmış, ki bu bana farklı zamanlarda yazılmış olduğunu düşündürttü. İlginç deneysel hikâyeler yine Atay tarzında ön planda.

Burada bütün hikâyelerle ilgili tek tek yazamam tabii, ama kısaca şöyle sınıflandırabilirim:
İyiler: Ne Evet Ne Hayır, Beyaz Mantolu Adam, Korkuyu Beklerken.
Vasatlar: Demiryolu Hikayecileri, Unutulan, Babama Mektup
Kötüler: Tahta At, Bir Mektup

Ben en çok Ne Evet Ne Hayır'ı beğendim. Bir yazar için her zaman riskli sular olan avamın diline girmek, onun zihnine inmek işini Atay'ın başarılı bir şekilde yaptığını düşünüyorum. Bunu tabii hafifletmek için araya görece entelektüel bir karakter sokmuş ve hikâyedeki karakterin yazdığı mektupla okuyucu arasında biraz da olsa ironinin güvenli rahatlığını yerleştirebilmiş, anlaşılabilir bir tercih. Oğuz Atay'ın en azından gözlem yaptığını, yapabildiğini (istediği zamanlarda) öğreniyoruz bu hikâyede.

Beyaz Mantolu Adam, Atay'ın bana çok sert ve estetik olmaktan uzak gelen kaba doğruculuğunu ve ısrarcı açık sözlülüğünü (hadi biraz da haddimizi aşıp "mızmızlanma" sözcüğünü kullanalım) bırakmasa da azaltıp hikâyenin akmasına izin verdiği nadir işlerden, en azından benim okuduklarım arasındaki bir yazar gibi, bir sanatçı gibi dünyaya baktığı tek örnek. Tutunamayanlar'da da mevcut olan, göstermek ve karakterlere nefes aldırıp hikâye etmek yerine söylemek, dile getirmek, yakınmak alışkanlığının bir yazar için handikap olduğunu düşünüyorum. Beyaz Mantolu Adam tüm absürtlüğüne rağmen nefes alan, yaşayan, hareket eden, evrende yer kaplayan bir karakter; tabii bunu onun edilgenliğine, onun edilgenliğinin de Atay'ın hikâye üzerindeki edilgenliğinin azalmasına, dolayısıyla hikâyenin Atay'ın sözünden çıkmasa da, Atay'ın gölgesinden biraz olsun kurtulabilmesine yormak mümkün, ki böyle düşününce de bu tarzla Atay'da sık sık karşılaşamayacağımızı çıkarsayabiliriz.

Korkuyu Beklerken ise, kitaba adını vermesinden de tahmin edileceği üzere kitabın en önemli, en Oğuz Atayvari bölümü. Hikâyeler içinde en çok emek verileni, en dolusu ve en semboliği desek de yanlış olmaz sanırım. Atay'ın Kafka etkisinde kaldığı açıktır bu hikâyede.

(Bundan sonrasında hikâye ile ilgili spoiler var)
Korkuyu Beklerken'i okurken doğal olarak aklıma Dino Buzzati'nin Tatar Çölü kitabına geldi. Edebiyatta benzer temaları farklı anlatım biçimleriyle işleyen kitapları paralel okumak lazım bir zevkse, benzer anlatım biçimleri ile farklı temaların işlenişini okumak da öyle bir zevk. Beklemek üzerine kurulu olan Tatar Çölü, hayattaki anlam arayışını, anlam ve amaç bekleyişini anlatır;
hayatını Bastiani kalesinde düşmanın gelmesini bekleyerek geçiren askerlerin hikâyesi epey karanlıktır. Fakat, Oğuz Atay ondan da karanlık, kötümser bir hikâye yazmayı başarıyor. Kafka'nın karakterlerinin ansızın Kafkaesk'i fark etmeleri gibi, Atay'ın karakteri de evinde gizemli bir mektup buluyor. Tuhaf bir dille yazılmış bu mektupta "mektup eline geçer geçmez, evden çıkmaması gerektiği" yazdığını anlayınca itaat ederek korkuyla eve kapanıyor.

Burada evin, karakterin dünyası olduğunu söyleyebiliriz. Yani bu gizemli otorite tarafından verilen mesajı "kendi dünyanın dışına çıkma, kabını aşma, sınırlarını zorlama, dışarıyla ilgilenme" şeklinde okuyabiliriz. Karakterimiz de çaresiz kabullenir ve kendi evinin içinde yaşama yolları arar. Bu sırada telefonu kesilir, dışarıdaki dünyayla ilişkiye girme ümidi verilmez. Evdeki malzemelerden yemekler yapar, o zamana kadar hiç ilgilenmediği önemsiz işlerle ilgilenir ve bir şekilde vakit geçirir. Bu önemsiz işlerle ilgilenme alışkanlığı hikâye boyunca devam eder.

Ve daha ilginci Latince çalışmaya başlar. Burada Atay'ın bir entel (entelektüel olamamış kişi) eleştirisi yaptığını düşünebiliriz. Hayatı ve kendini anlama yolunda hiç yol alamazken, Latince öğrenmeye çalışır, sonrasında da üniversiteyi bitirir. Hangi bölümü bitirdiğinden emin olamayacak uzaktır o dünyadan, lakin bir diploması olur.

Evde erzağı bittiğinde, mucizevi bir şekilde bir kurye gelir ve ona manav açtıklarını söyler. İleride de parası bittiğinde ona mucizevi bir şekilde kaynağı meçhul bir para gelir. Bunlar, otoritenin eve hapsettiği, ehlileştirdiği, kontrol altına aldığı bireye umut verme, hayatta tutma yöntemleridir.

Karakterimiz delirdiğinde, bir doktor çağırır, ama Josef K. için nasıl tam aklanma yoksa, o da o şekilde tedavi edilemezdir, çünkü K. için aklanmak nasıl korkuyu beklemeyi ortadan kaldıracaksa, bizim karakterimiz için de iyileşmek aynı anlama gelecektir.

Bunun üzerine Karakterimiz isyan eder. Evden kaçışından sonra ikinci isyanıdır bu.

"Param vardı, yiyeceğim vardı, kitabım, evim her şeyim vardı; fakat isteğim yoktu: Gizli mezhebe, yorgun bir öfke duyuyordum; onlara karşı çıkmak istiyordum, gücüm olmadığı halde. Kendimi yormadan onlara göstermeliydim."

Evi yakmaya karar verir. Bu korkuyu beklemekten vazgeçtiği andır ve tam o anda gazetede gizli mezhebin çökertildiğiyle ilgili haberi okur. Gizli mezhep, o yüce mistik gücün aslında önemsiz ve güçsüz olduğunu görür. Korkusu yersizdir, anlamsızdır.

Hikâye buraya kadar olsaydı, tüm karanlığına rağmen Atay'ın bir çıkış noktası bıraktığını söyleyebilirdik, ama bundan sonrası sadece daha karanlık. Karakterimiz bu aydınlanma ile evini bırakır, dışarı çıkar. Ama o dışarı çıkıp tanıdıklarını gezerken, yani korkuyu beklemekten vazgeçtiğinde ev yıkılır. İçine hapsedildiği kendi dünyasını aşmıştır.

Bu yeni dünya görüşünde yalnız kalmıştır, bu yüzden mektubun gittiği diğer insanları bulur. Oysa onlar mektubun anlamlarından haberdar değildir. Bunun üzerine evlenmeye karar verir, yani bir ölçüde mektubu anlamayanlara dönüşmek ister, normal olmak, hiçbir şeyin farkında olmamak ister. Ama bu da gerçekleşmez.

"Kötülüğü, fakirliği, gizli mezhebi ve yalnızlığı bilmedikleri için başlarına geleceklerden habersiz oldukları için, içlerinden geldiği gibi davranıyorlardı. Onları kıskanıyordum."

Artık bilgiyle, aydınlanmayla kirlenmiştir. Geri dönüşü yoktur. "Onlar" gibi olamayan karakterimiz, Ubor Metenga mektupları atmaya başlar. Korkuyu bekleyenden, korkuyu bekletene evrilir.

Joon-ho Bong'un çektiği Snowpiercer filminde sistem bir tren metaforuyla anlatılır; bu trende bir öndeki vagonlarda lüks içinde yaşayanlar, bir de arka vagonlarda fakirlikten kırılan garibanlar vardır. Adalet arayışı film boyunca sürer, lakin gerçekleşmez. Filmdeki önerme, önce trenden çıkılmasıdır. Yani trenin, sistemin içinde adalet hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Oğuz Atay ise, bu metafor üzerinden konuşacak olursak, trenin ön vagonlarına ulaşanların, ön vagonlarda kalıcı olacağını söyler bize. Sistemin döngüsü budur. Sistemin çıkmazı budur. Oğuz Atay her şeyiyle, bütün duraklarıyla kapkaranlık bir hikâye anlatır.
Profile Image for Büşra Uyar.
6 reviews6 followers
June 11, 2012
"Hem iyi şeyler birden olur, bu kadar bekletmez insanı."
Profile Image for Damla.
26 reviews
May 24, 2012
Oguz Atay ve muhtesem birkac oykusu... O kadar karamsar bir kitapti ki Korkuyu Beklerken, ben de her hikayeyi gunlere yayarak, uzerinde dusunerek okumayi denedim. Eger boyle yapmasaydim, korkarim ki, ben de "beyaz mantolu adam" olurdum, denizde arardim ozgurlugumu ve gozden kaybolarak yasardim yalnizliğimi. Ya da "babama mektup" yazardim, pismanliklarimi doldururdum murekkep yerine.


Kitaptan alintilar yapmam gerekirse:

-'Gene de sonunda sana butunuyle benzemekten korkuyorum babacigim: Yani ben de sonunda senin gibi olecek miyim?'

-'...anliyor musun? Bir anlasaydin, butun dunya birdenbire degisirdi. Simdi ne yapiliyor? Ben goremiyorum.'

-'Gizlice esiyor, kimseye duyurmadan. Aksamlari burada oturuyor, herkese anlatiyor yuzlerine karsi icinden.'

-'Sen bize guzel bir masal anlatirsan, dedim ona, ben de senin sayende dunyaya belki yeni bir seyler soylerim.'


-'Insanligin ve insansizligin yuz karasiydim. Kendime acimak istedim. Mutlak bi umitsizlige dusmek istedim. Belki tam dustukten sonra cikmak kolay olurdu. Fakat, butun bu dusunduklerimin, kelimelerden ibaret oldugunu biliyordum.'


'-Bir yerden sevmeye devam edebilir miydim? Cunku sevmek, yarida kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir is degildi.'


-'Dusunme! dedim kendi kendime, dusunme. Dusunmeyi bile bilmiyorsun.'.


-'Hafizam zayifladigi icin, neyi nerede okudugumu unuttugum icin, bana ait birtakim duygular oldugunu saniyordum. Acaba, icine dustugum durum, daha once nerede acikli olmustu? Ben bir seyin taklidiydim; fakat, aslimi bile dogru durust ogrenememistim. Belki de bana ne oldugunu sonuna kadar okumamistim... Yarabbim ne korkunctu! Belki de birilerinden duymustum, onlar da baska birilerinden duymustu, baska birileri de...'


-'Siz kaybettiniz, anliyor musunuz? (Pek anladiklarini sanmiyordum. Cahil herifler! Orumcek kafalilar!)'


-'Evet, bugun yeter bana bu kadar olmek, diye dusundum gizli bir sevincle. Ben size gosteririm.'

-'Yarina ertelemekle ne olacak sanki?Ne olacaksa bugun olsun...Butunuyle kurtulmak istedim bu dertten.Daha birkac gun oncesine kadar kucuk ve endiseli olan yasamimi ozlemle andim. Demek ki dunya, kotu piyangolarla dolu, dedim.(Bu sozumun bayagiligini gorecek durumda degildim.)'

-'Acaba iyi bir sey olacak mi? Hayir, dedim kendi kendime. Iyi seyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insani. Suruncemede kalan heyecanlardan ancak kotu seyler cikar. Ya da hicbir sey cikmaz.'

-'Sonra durgunlastim. Neden? Unuttum. Dur, hayir; unutmadim. Yalniz kaldikca, yalniz kalmaktan korktukca... Aynadan uzaklastim; fakat, biliyordum, boyle bir dusunceydi ... Buldum: Yalniz kalmaktan korktukca yalnizligim artiyor. Bu sefer gercekten gulumsedim. Ister gorun, ister gormeyin; gulumsedim iste.'


-'Demek ki dusunmusum dedim. Cunku, dusununce hep boyle olurdu.'

-'"Bir sey mi dedin canim?" -Elini telasla kitap sandigina soktu, "Hic," diye karsilik verdi aceleyle. "Kendi kendime konusuyordum."'

-'Neden kosuyorduk, acelemiz neydi? Tavan arasina ciktigi gune kadar, bir seyin arkasindan hep baska bir sey yaptik; hic durmadik, hic tekrarlamadik. Sonra, kosemde kaldim gunlerce; ne yedim, ne dusundum. Sigara ictim durmadan. Evi, yasanmaz bir duruma getirdim sonunda. Bir savas sonu kargasaligi sardi her yani ... Belki de boylece kendimi cezalandirmis oldum.'



Son olarak bir sey soylemem gerekirse:

morde ratesden,
esur tinda serg! teslarom portog tis ugor anleter, ferto zist norgunk!

ubor metenga
Profile Image for golyatkin.
26 reviews50 followers
July 9, 2020
Keşke daha fazla öykü yazmış olsaydı
Profile Image for Hulyacln.
987 reviews566 followers
April 21, 2022
'Ben ucuz bir romandım. Hayır, kötü bir edebiyatın bile bir gerçekliği vardı: Can sıkıcı taklitçilikleri bile benden gerçekti. Ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım diyemeyecek bir yerdeydim; kelimeler bile yanyana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi. Ne olurdu benim de kelimlerim olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı.'
.
Tutunamayanlar'ı okuduğum dönemde kendimi dünyanın en yalnız, en anlaşılmaz varlığı sanıyordum. Üzerinden yaklaşık on dört yıl geçti. Bu sürede Atay'dan başka eser okumadım. Varlığım 'en'li değil de yalnız ve 'acaba anlaşılmaz mı' olarak devam ederken; 'Korkuyu Beklerken' i okudum. Tam da bir şeyleri beklerken ama beklediğimin korku mu olduğunu bilmezken. İçindeki sekiz öykü de sızlayan bir yanımı parmakla gösterip 'burası değil mi?' diye sordu, sonrasında öykülerle sohbete başladım. Öyle hızlı da değil; yavaştan; sesler çok yükselmeden, dalgalar kabarmadan.
Güzel vakitte okudum güzelim 'Korkuyu Beklerken'i.
Yalnızlıkla, kırgınlık ve kırılmışlıkla.
Sıradaki Atay eseri ise doğru zamanı kolluyor, yakındır tehlikeli bir oyun kılığında gelmesi...
Profile Image for Sam.
356 reviews30 followers
July 5, 2017
Buradayım Oğuzcum Atay buradayım.
Profile Image for Adem Yüce.
160 reviews15 followers
November 24, 2017
Atay'ın tek öykü kitabı. Sekiz öyküsü bulunuyor. Romanlara göre üslup daha sade anlatım daha az bir karmaşa içeriyor.
Kitabın ilk öyküsü Beyaz Mantolu Adam şöyle başlar :
"Kalabalık bir topluluk icindeydi, Başarısızdı. Parası yoktu." Alt tabakadan bir insanın sessizliğini üçüncü ağızdan betimleyen ve şimdiye kadar okuduğum en iyi betimlemelerden biri... İnsan eylemlerinin duru bir betimlemesi, toplumun bireye oluşturduğu kalıplar ve bireylere yaptığı yargılamalar, ön yargılar... sessizliğin bile özgürlüğe çare olmadığını anlatacak bir kesit..
Profile Image for Flybyreader.
716 reviews212 followers
April 16, 2021
Oğuz Atay’ın kısa öykülerinden oluşan Korkuyu Beklerken, bana Tutunamayanlar’ın bir fragmanı gibi hissettirdi. Hikayelerin tamamında yine tutunmayı başaramamış, toplumsal normlara uyum sağlayamamış ve kendini hiçbir şeye ait hissedemeyen insanlar başrolde. Bu durum Atay’ı biraz da olsa tekdüzeleştirdi gözümde. Tek bir odak noktasıyla yazılmış olması, karakterlerin benzer nitelikler taşıması ve hikayelerin romanı kadar akıcı ilerlememesi sebebiyle kitabı vasat bulduğumu söylemeliyim. Benim için gerçekten sıradışı ve farklı gelen tek bir öykü oldu o da Beyaz Mantolu Adam. Sadece onun için bile kitabı okumaya değer. Beni en çok hayal kırıklığına uğratan ise kitaba adını veren Korkuyu Beklerken adlı hikaye oldu. Genel anlamda beklediğim tatmini vermediği için üzgünüm.
Profile Image for G. İlke.
1,282 reviews
September 30, 2018
Bazı yazarlar insanın düşünme yeteneğini geliştirip kirli düşüncelerini temizleyebiliyor. Oğuz Atay bence tam da böyle bir yazar. "Tutunamayanlar" ile tanıştığımız ve "Tehlikeli Oyunlar" ile içimize işleyen "Oğuz Atay tarzı"nı, bu kez birbirinden enfes hikayelerde yakalıyoruz. Nasıl keyifli bir yolculuk oldu, tarif etmem imkansız. İki hikaye hariç, ömrümün sonuna kadar unutmayacağım öykülerin ilginç karakterlerini tanıdım bu yolculukta. Mutlaka okumalısınız, yıldızlı tavsiyemdir. Sorunuza geç de olsa cevap veriyorum Sayın Atay: "Buradayım, keşke siz de şimdi burada olabilseniz..." =)
Profile Image for Baz.
359 reviews396 followers
December 2, 2024
A fantastic collection of stories. Modern, strange, unpredictable, funny and moving, they mostly take the form of meandering but always intense monologues by eccentric characters who are lonely and estranged from society.

There’s an element of absurdism in the stories. The characters’ narrations are erratic and unreliable, messy even. In each story I was hooked immediately by their voices – their words flowed effortlessly. There’s something beguiling about them. There’s a lot of mental disturbance, struggle and alienation, but there’s a lightness too, a vitality and tenacity. The dejection is often imbued with a kind of comic energy. I was totally charmed by them.

The bones of the stories, or the circumstances that set the characters off, are always interesting. In the title story, a man becomes prisoner in his own home when he receives a threatening letter from a secret sect. In The Forgotten, a woman cleans out her attic and comes upon the body of an old lover, sparking memories. In Man in a White Overcoat a mostly nonverbal beggar comes by and connects with a woman’s white overcoat that he refuses to take off. In Railway Storytellers three people are isolated in huts by a railway station in the middle of no where, writing and selling short stories to train passengers.

Atay would be fun for fans of Kafka, Beckett, and Hrabal. Something about the stories, about the tone maybe, the irony and the finicky or neurotic nature of some of the characters, made me think of Lydia Davis as well.

This collection was so good. There wasn’t a story I didn’t like. I’m glad to see more Turkish literature making its way through—in drips and drabs—in a publishing industry that’s opening itself up to translated fiction from more places.
Profile Image for Ahmet.
17 reviews6 followers
February 9, 2019
4.5/10

Bu kitabın içinde bulunan hikayeleri ardı ardına okurken oldukça genç bir şekilde böyle değerli bir insanı kaybetmenin verdiği hüzünü de daha derinden hissetmemek elde değildi benim için.Tutunamayanlar kitabını yıllar önce okuduğuma benzer bir ruh halini yer alan hikayeleri okurken gene anımsadım.Yazarın üslubunda ki o ironi ve mizahın çok sağlam bir altyapısı var inceden inceye yer kabuğunun çatlaklarından yüzeye çıkıyor.En etkileyen kitabın ismini veren hikaye oldu.Onun dışında okuması epey keyifli olan Beyaz mantolu adam,ne evet ne hayır ve demiryolu hikayecileri kesinlikle okunmalı diyebileceğim hikayelerinden. Yalnızlıkla öneririm!!


''Ben ucuz bir romandım. Hayır, kötü bir edebiyatın bile bir gerçekliği vardı: Can sıkıcı taklitçilikleri bile benden gerçekti. Ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım diyemeyecek bir yerdeydim; kelimeler bile yan yana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi.''

''Günlük tutmalıyım; hiç olmazsa düşüncelerimin gelişimini ya da çöküşünü izlemeliyim.''
Profile Image for Konserve Ruhlar.
302 reviews196 followers
August 2, 2013
Korkuyu Beklerken ve Demiryolu Hikayecileri hayatımda okuduğum en iyi öykülerden. Özellikle Korkuyu Beklerken'i okurken tanıdık endişeler ve korkular su yüzüne çıkıyor. Kitapta sadece bir öyküyü okuyamadım. Tahta At. Ne kadar zorlasam da olmadı. Belki ben içine giremedim öykünün bilmiyorum. Babama Mektup ve Bir mektup da çok güzel öyküler. Gönderilmeyen mektuplarda yazılan itiraflar ve iç konuşmalar çarpıcı. Her hikaye şaşırtıcı derecede toplumun ruhunu bireyler ve iç konuşmaları ya da yazmaları üzerinden değerlendiriyor. Oğuz Atay'ın kalemini sevenler bu öyküleri de beğenecekler.
Displaying 1 - 30 of 442 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.