“Tanıyordu Ay onları. Batuhan ile Baturgan’dı isimleri. Biliyordu. Kendine benzetiyordu bazı bazı. Bilhassa yarımay olduğu zamanlarda onun bir tarafı ışıkta, bir tarafı karanlıkta kalan hali gibilerdi.”
Ayrılığı imkânsız bir ayrılışın hikâyesi bu... daha önce hiç yazılmayan... Yaralı bir masal bu… daha önce hiç anlatılmayan… Eski İstanbul’da, mezarlığa bakan bahtsız bir köşk. Ve on yedisinde iki kardeş; yan yana yaşayan ama apayrı dünyalara savrulan. Aslında akla hayale gelebilecek tüm zıtların kardeşliği bu roman; barışın ve savaşın, nefretin ve merhametin, uğurun ve lanetin, dostluğun ve düşmanlığın.
Gözümden Deliler Taştı ile başlayan edebiyat yolculuğunda Çağan Irmak ilk romanıyla kelimelerin çalkantılı sularında daha da derinlere iniyor, karanlıklarda yolumuzu bulmamız için bize kör edici bir ışık yakıyor.
“Beyaz perdede yarattığı şahsına münhasır dünyalarla tanıdığımız Çağan Irmak, bu defa edebiyat karasularında, sözcüklerin tılsımıyla anlatıyor hikâyesini. Bir yandan tebessüm ettirirken bir yandan da iç sızlatan bu ilk romanla, belki de en lüzum duyduğumuz zamanda, en lüzum duyduğumuz hayali fısıldıyor kulağımıza: yan yanalık. Büyük kopuşların, yırtılışların, aldanışların, ayrılışların, pişmanlıkların gölgesinde de olsa, her şeye rağmen ve hatta inadına, daima yan yanalık…”
Çağan Irmak sevenler derneği kurulsa ben koşa koşa gider üye olurum :)) Net bilgi :)
İlk çıkardığı öykü kitabını da sevmiştim ama bu romanını daha çok sevdim. Yine çok drama bağlamadan, hatta hafiften gülümseterek okuttu bana kendini. Ama sonlara doğru gözlerim dolu dolu, aktım akıyorum dedi gözyaşlarım. En çok da Melek'e vuruldum kitapta... Durdum durdum sarıldım ♥
Konunun ne kadar ilginç olduğunu görene kadar Osmanlı dönemi ve ağdalı dil beni çok iten unsurlar. Lakin Batuhan ve Baturgan'ın yürek burkan hikayesi hiçkimsenin ne tam kötü, ne tam iyi olmadığını, herkesin gri alanları olduğunu, önyargıların çoğunlukla kararlarımızı etkilediğini, özveriyi, özeni, hayvani içgüdüleri, saflığı, temizliği, şüpheyi çok güzel özetledi.
Çağan Irmak gibi çok tanınan, bilinen ve başarılı bir yazarın kitabının bu kadar az okunmuş olması da ayrı ilginç geldi. Deneyin derim.
Orhan Pamuk, İhsan Oktay Anar, Hakan Günday gibi ustalara benzer, ama özgün, keyif verici, dinlerken (sesli kitap olarak dinledim) kendini takip ettiren etkileyici bir dili var. Kitap olsa elimden bırakamazdım, bir çırpıda bitiriyor insan. Üzüntülü hikayeler benim pek tarzı değil ancak yine de beğendim. Daha az üzüntülü bir hikaye olsa tam puan verirdim.
Çağan Irmak'tan bir ilk roman, Ayrılış. Batuhan'la Baturgan'ın, 17 yaşındaki iki kardeşin hikayesi. Osmanlı zamanında, İstanbul'da, mezarlığa bakan bir köşkte geçiyor olaylar. İki kardeşin akılları karıştıran, hayrete düşüren, iç burkan hikayesi.
Çağan Irmak kendine çok orjinal bir konu bulmuş ve onu ilmek ilmek işlemiş. Ben kitabı elime aldığımda, adını da göz önüne alarak, aklımda kitabın konusu hakkında farklı senaryolar kurarak okumaya başladım ama kitap beni tam anlamıyla ters köşe yaptı.
Sürprizli konusunun yanında akıcı dili de ilk sayfadan beni yakalamayı başardı. Edebiyatla sinemanın karışımı gibiydi. Pek çok sahne gözümde canlandı.
Kitabın konusunu daha fazla detaylandırmak istemiyorum. Çünkü ben şaşırarak okudum. Okumayanlar ya da okuyacaklar için büyü bozulsun istemiyorum.
“Tanıyordu Ay onları. Batuhan ile Baturgan’dı isimleri. Biliyordu. Kendine benzetiyordu bazı bazı. Bilhassa yarımay olduğu zamanlarda onun bir tarafı ışıkta, bir tarafı karanlıkta kalan hali gibilerdi.”
Çağan Irmak, yönetmenliğinin tüm hünerlerini bu kitapta göstermiş, oldukça akıcı ve şimdi ne olacak diye takip ediyoruz olay örgüsünü; fikir orijinal, daha önce Türk edebiyatında Siyam ikizleri üzerine yazılmış başka bir hikaye, roman yok sanıyorum; kardeşler ve kardeşlik üzerine var elbet ama kardeşlerin ayrılmayan yaşamını temel alan yok sanıyorum; acaba bu anlatının illa ki Osmanlı'da mi geçmesi gerekiyordu, günümüzde geçse ne olurdu, bence bir fark olmazdı, diğer yandan sevgili Çağan Irmak, kaleminin gücünü göstermek için fazlaca edebiyat parçalamış gibi hissettim, dilde ustalığını göstereyim derken bence biraz "fazla olmuş" durmuş kitabın ortasındaki bölümler, diğer yandan,
**** Fate'nin madem genelevden kurtarılmasının ardından anlatıya bir katkısı olmayacaktı, o zaman gereksiz olmuş sanıyorum o bölümler, Çağan Irmak orada, yönetmenin aksiyon sevdasına kurban gitmiş; kitabın son bölümü ve bitirşi ise bana biraz olmamış dedirtti; son bölüme kadar millete kan kusturan Batuhan, son bölümde, sanki şeker bir çocuğa döndü, ailenin onu alıp hadi at kendini buradan deyip onun da atması hele ki hiç olmadı.****
Tüm bunlara rağmen genel anlamda keyifle okuduğum bir kitap oldu, Çağan Irmak'ın yeni kitaplarının gelmesini beklerim, onları da alır okurum.
Batuhan ile Baturgan’ın hikayesi Habil ve Kabil’in hikayesi ne kitabın sonuna kadar referansta bulunan sonunda da referansı aldınız mı diye teyitleyen bir hikaye. Güzel, akıcı bir roman. Bir çırpıda okudum. Sonu güzel, daha uzun olsun istediğim bir şeyler hissettiren. Sona biraz aceleci ulaştık bence. Baturgan’ı daha derinden tanımak istedim. Suskunluğunu hissetmek istedim. Fate’ye duyduğu sevgiyi daha çok hissetmek istedim. Batuhan’ın üzerinde yarattığı baskıcı etkiye rağmen onu affedebilmesini kabullenemedim.
“Adına kötülük dedikleri öyle olmayan o şey bir kişinin istek ve iradesinden çıkardı. Ancak emredenin aklını kullanarak kalabalıklara yayabileceği ve çoğaltabileceği bir şeydi.Alttakiler üstekinin tek olma halinden şikayet ediyorsa kafalarını kullanıp üstekinin emrine itaat etmeyeceklerdi “
Melek itaat etmeyecekti, baturgan kabul etmeyecekti bir tiranı yüceltmek kötülüğünü de besleyen bir durum yaratmıştı aslında.
Belki de son affedilmenin ne kadar büyük bir aldanış olduğunu da gösteriyor kim bilir ? Her şeye rağmen ölüm kapıya dayandığında akla gelen bir aradalık oluyor. Toz pembe dünya.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Başlangıçta kitaba adapte olamadım, sayfalar arasında kaybolmuş gibi hissettim ve uzun bir süre kenara bıraktım. Aylar sonra tekrar başladım ve bu kez hikâyenin içine birden çekildim; bir günde okuyup bitirdim. Çağan Irmak’ın sinemadaki o tanıdık karanlık evreni, bu romanda da kendine yer bulmuştu. Özellikle Kabuslar Evi serisini ve bazı filmlerindeki içe dönük, kırılgan temaları anımsattı bana. Korku değil ama içsel bir ürperti, geçmişle hesaplaşma ve kardeşlik gibi ağır duygular ince ince işlenmişti. Karakterler oldukça çarpıcıydı. Romanda hem bir masal havası vardı hem de zaman zaman gerçekle deliliğin sınırında gezinen bir yoğunluk. Bu bir ilk roman olsa da duygusu güçlüydü. Edebiyatla sinemanın iç içe geçtiği bir anlatım diliydi; sevdim.
Çağan Irmak'ın "Ayrılış" romanı değişik ve etkileyiciydi. Yazar, yapışık ikizlerin sıra dışı yaşamını hassas ve naif bir dille anlatırken, aynı zamanda karakterlerin iç dünyasındaki zalim ve naif çatışmaları da ustaca yansıtıyor. Romanın yoğun duygusallığı ve masalsı atmosferi beni derinden etkiledi.
İkizlerin çaresizlikleri, sevgileri, nefretleri ve umutları öylesine güçlü bir şekilde aktarılmış ki, her duyguyu adeta hissettim. Cerrahi ayrılık konusundaki gerçeklik zayıf olsa da, Irmak'ın asıl odak noktasının kardeşlerin içsel ayrışması olduğunu düşünüyorum.
Yazarın sinematografik anlatımı sayesinde, kitabı okurken her sahne gözümde canlandı. Çağan Irmak'ın kendine has dokunaklı üslubu bu romanda da kendini gösteriyor.
Ayrılış sıra dışı bir hikaye, karakterleri alışık olduğumuz bir ikili değil. Bunu nasıl düşünmüş dedim okurken. Birbirine çok yakın ikiz kardeşlerin hikayesi. Bir taraftan da Habil’le Kabil’in, içimizdeki iyinin ve kötünün, gücün, iktidarın, birbirine en yakınların mücadelesinin, içimizdeki masumiyetin, öfkenin hikayesi.
Çağan Irmak’ın senaryo yazarlığındaki başarısı roman için hikaye ve karakter oluştururken de kendini göstermiş. Olay örgüsü çok sağlam, yan karakterler ana hikayeye uygun olarak oluşturulmuş, karakterlerin hepsinin ayrı sesi var. Yazarı Çağan Irmak olunca ister istemez acaba film olsa nasıl olurdu diye düşünmeden de kendimi alamıyorum. Daha uzun yıllar yazmasını diliyorum.
“Hasretim ömür boyu sürecek bir izdivaca, ya da aşka değildir. Hatta belki küstahlık diyeceksiniz amma bunların sizin gibiler için de yalan olduğunu söyleyebilirim. Siz hakikat olduğunu düşünüp kendinizi kandırsanız da. İnsan evladının kendini kendi yarattığı kalabalığa kabul ettirebilmek için iki kişilik yalnızlıklara sığınması, kendine benzer yavrular doğurup... doğurtup ölümü yenebileceğini düşünmesi ne acı, ne zavallı bir aldanıştır öyle değil mi? Merak etmeyin ben böyle boş ümitlere kapılacak biri değilim. Görünüşümün garabetliğini, ruhumun zavallılığına tercih ederim.”
“Zindana doğan zindanda yaşadığını bilir mi hiç? Dünyayı o zindandan ibaret sanmaz mı zaten?”
Filmlerinden tanıdığımız ünlü yönetmen Çağan Irmak’ın ilk kitabı… Filmlerini her zaman büyük bir keyifle izlemişimdir, bu yüzden yazarlık yönünü görmek beni heyecanlandırdı.
Kitabı okurken keyif aldım. İlginç bir hikâyeydi ve daha önce benzer bir konuda roman okumamıştım. Sürükleyici yap��sıyla hiç sıkılmadan ilerledim; akıcı anlatımı sayesinde adeta bir film izliyormuşum gibi hissettirdi. Belki biraz daha uzun olabilirdi, özellikle kardeşler arasındaki ilişkilere dair daha fazla detay görmek isterdim. Yine de, mevcut haliyle de oldukça hoşuma gitti.
Genel olarak, bir ilk roman için başarılı bir iş çıkardığını düşünüyorum.
Çok akıcı ve güzel bir kitaptı bir oturuşta bitirdim ama okurken gerçekten çok rahatsız oldum. Belki yazarın amacı buydu bilmiyorum ama bu kardeşlerin birinin hep zalim ve acımasız ve kötü olması ve diğerinin sürekli buna maruz kalıp acılar içinde kıvranması, kimsenin bi şey yapamaması o kapılar ardında sürekli saklanmaları vs YAZARKEN BİLE GÖĞSÜM DARALDI. Bu kadar rahatsız edici duyguları da bu kadar yoğun hissettirmesi belki başarı olarak da değerlendirilebilir ama gerçekten duygusal olarak kendimi rahatsız hissettim okurken, sanki görmemem gereken bir tartışmaya şahit olmuş gibiydim.
Teoman’ın “iki yabancı” şarkısıyla kapanış yapan bir film izler gibi okudum kitabı.
Bugüne kadar hiç kaleme alınmamış farklı bir konu, Çağan Irmak’ın kelimeleriyle birleşince ortaya film gibi bir kitap çıkmış. Güzel miydi? Evet, kitabın sayfalarında kaybolarak okudum ama bir şey eksik gibi, ufak bir yüzeysellik var gibi sanki ya da belki de Çağan Irmak filmlerinde diyalogların çok daha dokunaklı olması ama bunun romanda olmaması gibi.
Yine de “söylemesi güzel kelamları biriktirmeniz” için tavsiye ederim.
“Affedilmek ne güzel bir kelamdı. Yahut ne büyük bir aldanıştı.”
Bir ara okurken gözüm mü yaşardı diye düşündüm, yaşarmamıştı, ama ramak kalmıştı. Çağan Irmak bazen başarılı bir film karesini yaratır gibi yazmış, harika yani; bazen de anlatım bozukluğuyla cümlelerde debelenmiş, kötü yani. Ama çoğunluğunu beğendim sonuçta. Bu konuyu işlemiş başka bir kitap okumamıştım. En önemlisi bu…
Çok farklı bir konu yakalanmış ve inanılmaz bir temel oluşturulmuş. Habil Kabil, iyi kötü, melek şeytan ne derseniz. Çağan Irmak zaten sorgulanamaz bir üstad. Ancak fazla romantize edilmiş ve ikinci yarısı çok acele yazılmış gibi. Kitaptan ziyade film senaryosuna daha uygun diyebilirim. Yine de çerezlik okumalar için listeye eklenebilir
Cok hassas ve hic dokunulmayan hayatlara dair bir hikayeydi. Tatli bir dille yazilmis, su gibi akan hikaye. Cagan Irmagin filmleri de bana hep cok duygu yuklu gelmistir, kitapindan da ayni tadi aldim. Icime dokunmakla kalmadi, empati yapinca ozgurlugun ve tek basinaligin farkinda olmasak bile ne kadar guzel oldugunu hiss etdirdi.
Türk edebiyatında daha önce yapisik ikiz hikayesi okumamıştım. Hele de Osmanlı‘da geçmesi çok ilginç bir fikir. Kadın karakterlerin ağırlıklı olması ayrıca güzeldi. Dili benim için itici bir faktördü; çok fazla eski kelime gereksiz yere kullanılmış ve anlatım akışını yavaşlatmış. Hikayenin kendisi de biraz eksik kalmış gibi.
Çağan Irmak’tan filmleri ve hikayelerinden sonra kendine yakışır bir roman. Sıra dışı ikizlerin sıra dışı hayatlarını, hayallerini, hüzünlerini ve çok üzen ayrılışlarını anlatan bir solukta okunan bir çalışma.
Kısacık bir roman olsa da muhteşemdi ilk defa siyam ikizlerinin işlendiği bir kitap okudum. Karakterleri çok sevdim en çok da Melek karakterini. İnsanların acımasızlığı da üzücüydü. Dönem romanı olmuş keşke filmi de olsa dedirtti keşke sonu bambaşka olsa...
Film tadinda bir novella olmus. Masalsi anlati, akici uslup, ilgic ve siradisi bir konu ve bolca huzun. Zaten bu sozcukler Cagan Irmak ile ozdeslesmis sozcukler oldugu icin onun kitabini baska sozcuklerle anlatmak da olmazdi.