“Acımı anlatacak kadar şarkı, teşekkür edecek kadar İngilizce biliyorum ama acımı geçirecek kadar şarkı, derdimi anlatacak kadar Türkçe bilmiyorum.”
12 Eylül döneminde babasını kaybeden on yaşındaki Mihrap darbeyle değişen hayatlarını babasının ölümüyle okur. Kırkına kadar ölü, evini ziyaret eder derler. Mihrap da kırk gün içinde darbeyi ortadan kaldırırsa babasının döneceğine inanır.
Sinem Sal’ın Bizim Zamanımız’la yarattığı neşeli dram türünde ilerleyen roman bir çocuğun yas sürecini neşelendirmeye çalışmasının hikâyesidir. Korkuları kadar cesareti, ızdırabı kadar neşesi olan bir çocuğun hikâyesi. Büyüdüğünde Mihrap olacak bir kız çocuğunun hikâyesi.
19 Eylül 1987'de, ki yılıyla ilgili çeşitli söylentiler var; ailede iç savaşın olduğu yıllarmış doğumu fark edilmemiş, İstanbul'da hayata başladı.
2010'da Lakuna, 2012'de Anekta ve 2014'te Yine de Âmin kitaplarını Dünya'ya postaladı. Afili Filintalar ve Ot Dergi'de yazıyor.
Şiirlerinde ve hikâyelerinde olmayacak işlerin, ütopyanın, ironinin, kalbe varmanın türlü yollarıyla muhatap. Kadıköy'ün sokak çaycılarında kâinata dair büyük bir ipucu bulduğu gün şükredecek.
ben basit bir kızım. kitabını okumam için bana 2000'ler öncesi türkiye ve kız çocuğu ve Türkiye ve mahalle diye bağır ve ben oradayım.
Edebiyatımızda "bu olayları büyük gözüyle anlatırsam kafamı duvarlara vuracağım için bu olayları çocuk gözüyle anlatarak az biraz kaçışçılık yapacağım çünkü canım ÇOK ACIYOR Türkiye Türkiye TÜRKİYE TÜRKİYE" kitapları yazan kadınlar akımının içerisindeyiz gibi hissediyorum ne diyorsunuz
size bu kitap GİBİ tam 2 KİTAP DAHA ÖNEREBİLİRİM! Ankara mon amour ve run gülüzar run! bir kategorinin doğması için 3 tane YETERLİ!
keşke kitabın adı mihrap mein schatz olsaydı da AVRUPAİ İSİMLİ Bu olayları büyük gözüyle anlatırsam kafamı duvarlara vuracağım için bu olayları küçük gözüyle anlatarak az biraz kaçışçılık yapacağım GANIM YANIYORRR Türkiye Türkiye TÜRKİYE TÜRKİYE" KİTAPLARI olsaydı.
inanılmaz yoğun bir gün geçiriyorum, olduğum yere yığılacağım. lütfen beni affedin, iyi akşamlar
Yine bir çocuk anlatıcı ve yine anlaşamadığım bir kitap oldu. Çocuk anlatıcı olduğunda Alper Canıgüz’ün kitaplarında olduğu gibi absürt bir karaktere tahammül edebiliyorum, diğer türlü inandıcı gelmiyor, inandırıcı gelmeyince de benimseyemiyorum sanırım. Diğer yandan bu kitabın neden sevildiğini de anlayabiliyorum, bir çok açıdan insanın duygularına dokunan yerleri var, ortada acıklı bir hikaye ve onu eğlenceli kılmaya çalışan bir çocuk.Yine de anlamak sevmeye yetmiyor.
Çok yakınımı kaybetmedim ama kayıp yaşamış biri için bazı yerler zorlayıcı olabilir diye düşündüm, okumayı düşünürseniz aklınızda bulundurun derim.
Geçen yıl Behice’nin Yarım Kalan İşleri için çok güzel bir fikrin vasat bir şekilde işlenmesi diye düşünmüştüm. Çünkü ölen birinin gül dibine gömdüğü hıdrellez dileklerini kızının gerçekleştirme yolculuğu çok güzel bir fikir. Bu kitapta da yine benzer bir his uyandı. Babası ölen bir çocuğun onu 40 gün içinde geri getirebilme arzusu çok gerçek bir istek. Ama Mihrap ne büyük, ne küçük. Bir olmamışlık var, yine güzel bir fikir vasat bir şekilde işlenmiş.
Sinem Sal, bizi 1980 darbesinin gölgesindeki Türkiye’ye, Hasköy’ün dar sokaklarına ve 10 yaşındaki Mihrap’ın naif dünyasına götürüyor. Bizim Zamanımız ile tanıdığımız Mihrap, bu kez çocukluk döneminde karşımıza çıkıyor. ancak bu çocukluk, neşesi kadar hüznü de içinde barındıran bir dönem. hüznünü, içinde bir yerlerde kendince çevresindekileri güldürme çabasıyla harmanlayarak acısını farklı şekillerde göstermeye çalışan kaybı yaşamış bir çocuk aslında.
romanın merkezinde, babasını 12 Eylül döneminde kaybetmiş küçük bir kız çocuğunun yas süreci yer alıyor. Mihrap, çocukça bir inançla, darbeyi ortadan kaldırırsa babasının kırkı dolmadan eve döneceğine inanıyor çevresindekilerin her kaybın arkasından konuşulan cümlelerden sonra. bu çocukça inanç, hem onun acısıyla baş etme biçimi hem de masumiyetin dirençli yüzü oluyor aslında.
Sinem Sal, Mihrap’ın hikayesini sadece bireysel bir kayıp üzerinden değil, aynı zamanda dönemin toplumsal dönüşümleri üzerinden de aktarıyor. mahalle kültürü, komşuluk ilişkileri, kadınların kendi 'akşam' saatleri, dostlukların içtenliği… Nino, Asiye, Hatıra, Tülay Teyze ve diğerleri, hepimizin hayatında iz bırakabilecek kadar tanıdık karakterler. bu yanıyla roman, okuru nostaljinin sıcaklığına davet ederken, o sıcaklığın ardındaki acıların da farkına vardırıyor.
anlatım dili sade ama derin, duygular doğrudan, abartısız ve içtenlikle aktarılıyor. yazarın üslubu, yer yer gülümseten, yer yer gözleri nemlendiren bir denge kuruyor. okurken yormayıp o duyguları da en içten bir şekilde hissettiriyor aslında.
bireysel bir yas hikayesi ile toplumsal belleğin iç içe geçtiği güçlü bir anlatı aslında okuduklarımız. hem 80 dönemi Türkiye'sine tanıklık etmek hem de bir çocuğun gözünden umudu, inancı ve kaybı birlikte okuyoruz.
bir sonuca bağlamak gerekirse Mihrap, hem edebi hem duygusal açıdan zengin, samimi bir roman. Bizim Zamanımız'ı sevenlerin hiç yabancılık çekmeyeceği, mahallenin, dostluğun, kaybın ve umudun hikayesini, Mihrap’ın kendine has bakışıyla anlatıyor.
Hüzünlü komik türünün ülkemiz kalemlerinden olacak galiba Sinem Sal. Çocuk dilinden kitap zordur. Olmuş gibi ama tam olmamış da gibi. Sevdim gibi ama tam da sevmedim de gibi. :)
"Nostaljideki acılar geçmiştir ve oradaki herkes çok mutluymuş gibi gelir."
Sinem Sal'ın geçtiğimiz ay yayımlanan romanı "Mihrap", okuyucuyu, 90'lı yıllarda geçen "Bizim Zamanımız" romanıyla tanıyıp dertlerine ortak olduğumuz Mihrap'ın hayatının farklı ve önemli bir dönüm noktasına götürüyor.
"İnsan depresyonun üstesinden gelmeye çalışır çünkü depresyon yabancı bir kelime gibi. Ama içinde bir sıkıntı olunca üstesinden gelmek yerine ona sahip çıkıyorsun."
Sadece Mihrap'ın değil, annesinin, mahalle kültürünün ve Hasköy'ün de hikâyesini genişleten ve derinleştiren "Mihrap", 1980 darbesine paralel biçimde değişen hayatların küçük ama özel anlarını, 10 yaşındaki Mihrap'ın kendine has anlatımı ve yorumuyla aktarıyor.
"İnsan birini özleyince öfkelenmeye başlıyor. Çünkü zamansız yaşlanıyorsun. Ne kadar hatırlamak istesen de sesini, yüzünü ve otururken ayağını nasıl kıvırdığını unutmaya başlıyorsun. Beynin giderek küçülüyor ve küçülen beyninde sadece o kişiyi ne kadar çok özlediğin kalıyor."
"Mihrap", bir çocuğun yas sürecini ve varoluşunu, toplumsal değişimlerin gölgesinde, nahif ve Mihrap usulü ele alan, umut, inkâr ve her şeye rağmen buruk da olsa gülümseme dolu bir roman.
"Neşe bulaşıcı bir şey. Suçiçeği gibi. Kaşındırmaz ama iz bırakır."
"Behice'nin Yarım Kalan İşleri" ve "Bizim Zamanımız"ı beğenen okurların severek okuyacağını düşündüğüm "Mihrap", yazarın anlatım ve dil bakımından alışık ve mahir olduğu sularda gezen, riski düşük bir metin.
"Bir günde iki akşam vardır; kadınların akşamı, erkeklerin akşamı. Erkeklerin akşamı dünuaca kabul edilmiştir. Kadınların akşamıysa, akşam yemeğinden hemen önce çayın yanına kısır yapılan saattir. Karıştırılmasın diye biz buna ikindi deriz."
İstisnai bir karakterin ve mahallenin geçmişini ele alan bir devam romanı niteliğindeki "Mihrap"ı, anlatmaya değer bir derdi olan ama derdinde boğulmayan akıcı bir metin okuyayım ama çok da yorulmayayım diyen tüm okurlara öneririm.
Acılı bir dönemi neşeli dramıyla ele almış, sade ve sürükleyici diliyle yine yapmış yapacağını Sinem. Geçmişi kendine has edebiyatıyla yeniden ete kemiğe bürümüş. Bittiği için üzüldüğüm ama sonra yeniden okuyacağım aklıma geldiği için sevindiğim bir kitap. Ninoya verdiği cevapları zaman zaman abartılı bulsam da Mihrap karakterini çok sevdim. Festival filmi gibi ama festival filmleri gibi yer yer sıkıcı değil.
Sinem Sal'ın Bizim Zamanımızdaki o vay be dedirten yazın şeklini bu eserinde bulamadım maalesef,evet 80 darbesi çerçevesinde bir mahalledeki karakterlerin değişen hayatlarını Mihrap'ın kendi dünyasındaki yansımaları çerçevesinde anlatmış ama en azından vermek istediği duygu bana geçmedi,dahasını yazmış da aralarından seçki yaparak olay örgüsünü kurmuş gibi bir his icerisindeyim,kafa dağıtmak için hızlıca okunası bir kitap olmuş
Sinem Sal’ın tüm kitaplarını okuyup çok beğendiğim için heyecanla alıp okumaya başladım. Ancak kitaba konsantre olmak olay örgüsüne girmek beni çok zorladı. O kadar dağınık bir anlatım var ki 1 sayfa içinde birbirinden bağımsız bir sürü isim olay tasvir vs görebiliyorsunuz. Kısacası bana maalesef keyif vermedi.
Son yillarda okudugum en iyi yazar. Kitap gibi degil sanki yaşam gibi. Orada bir mahalle var ve bizi de icine aliyor. Betimleme olmadan betimliyor gibi, butun karakterlere bir sima cizdiriyor; ama bunu nasil basariyor hic anlamiyorum. Sinem Sal kitaplarini okurken izliyor gibiyim, tuhaf bir his. Umarim Mihrap bir sure daha bizimle kalir
Mihrap henüz 10 yaşında, Hasköy’de yaşayan, mahalle ortamında büyüyen ve ortamı ve kişileri çok iyi analiz eden neşeli ve muzip bir kız çocuğudur. 1980 darbesi sürecinde babası ölür ama babasının kırkı çıkmadan darbeyi durdurur ve darbeden önceki neşeli hallerine dönerlerse babasının da geri döneceğine inanır ve macera başlar. Çok duygusal bir konuyu çok neşeli bir halle anlatmış yazar. Çok keyif alarak ve bu neşeye imrenerek okudum. Mihrap’ın büyüklük halini daha önce “Bizim Zamanımız” kitabında yazmış yazar. İlk fırsatta onu da okumak niyetim..
Sinem Sal, onceki kitabinda anne eksikligi etrafında kurdugu duyguyu bu kez baba figuruyle yeniden oruyor. Ebeveyn degisse de hikaye ayni yaraya dokunuyor bu nedenle bende hafif bir tekrar hissi yaratti.
Bana çok hitap etmedi maalesef, o mahalle havasını hissedemedim. Aslında çocukların ağzından anlatılan kitapları çok severim ama bu kitapta bir türlü o uyumu yakalayamadım.
Aslında 3,5 yıldız. Eğer (hayli zeki de olsa) bir çocuğun kurması olası olmayan cümleler, benzetmeler olmasa. Ya da bu yaşından büyük cümlelerin yanında tam da yaşına uygun yanlış anlamalar, eksikler gözüme batmasa 4 yıldızı da hak ediyor derdim. 80’lerde çocuk olmuş biri için belki olduğundan daha güzel bir roman.
Pazar gunlerindeki kucuklugune gittim her sayfasinda. Bildigimiz tanidigimiz ama kucukken dile getiremedigimiz ne varsa okudum. Cok derin, cok guclu, cok tanidik.