Kalp Ağrısı, edebiyatımızın unutulmaz yazarı Halide Edip Adıvar’ın en tanınmış, en duygusal romanlarından biri. Halide Edip, çoğu romanında yaptığı gibi değişik anlatım teknikleri kullanarak yazmış Kalp Ağrısı’nı. Zeyno’nun güncesini, mektuplarını okurken kendinizi soluk kesici bir aşk öyküsünün içinde buluyor, Adıvar’ın gözünden 1900’lerin ilk yıllarının İstanbul yaşamını tadıyorsunuz.
Halide Edib Adıvar was a Turkish novelist and feminist political leader. She was best known for her novels criticizing the low social status of Turkish women and what she saw as the disinterest of most women in changing their situation. She also served as a soldier in the Turkish military during the Turkish War of Independence.
Her father was a secretary of the Ottoman Sultan Abdülhamid II. She and her family were affiliated with the Dönmeh, a group that publicly practiced Islam but secretly practiced a form of Judaism called Sabbateanism. Edip was educated at home by private tutors from whom she learned European and Ottoman literature, religion, philosophy, sociology, piano, English, French, and Arabic. She learned Greek from her neighbors and from briefly attending a Greek school in Istanbul. She attended the American College for Girls briefly in 1893. In 1897, she translated Mother by Jacob Abbott, for which the sultan awarded her the Order of Charity (Nishan-i-Shafakat; Şefkat Nişanı). She attended the American College again from 1899 to 1901, when she graduated. Her father's house was a center of intellectual activity in Istanbul and even as a child Halide Edip participated in the intellectual life of the city.
Bir düsünür! 4 parca elmayi birbiri ardinca yiyen bir insanin birincisi kadar ikincisinden lezzet alamayacagini, ücüncü ve dördüncüsünü sira ile, daima [daha] az tatli oldugunu iddia etmis, bunuda askin nasil gecici bir sey oldugunu, itiyatin ihtirasi azalttigini ispat icin.....
Hikayenin kendisi bayağı bayağı bir fotoroman gibi ilerleyen bir aşk hikayesi. İşte aşk üçgenleri, beşgenleri falan var diyelim. Üstelik zamanında tefrika olarak yayımlandığı için her bölüm sonunda bir arkası yarın var. Bu da tabii ki bu dandik aşk öyküsünü merak ettirip okutuyor. Peki neden dört yıldız verdim? Kesinlikle Adıvar'ın yazarlık kabiliyetine diyorum. Öykü pek çok açıdan anlatılmış; Zeyno babasının dizinde Hasan'a olan aşkını açıyor babasına önce, sonra Zeyno'nun günlüklerine gidiyoruz, bundan sonrasında Azize ve Zeyno arasındaki mektuplaşmalar geliyor. En sonunda da her şeyi bilen anlatıcı bize karakterlerin duygu durumlarını anlatıyor. Tüm kitabı pek çok çerçeveden görüyoruz. Adıvar o kadar güzel betimlemeler ve benzetmeler kullanmış ki, keşke böyle basit bir aşk öyküsüyle harcanmasaymış dedim. Adıvar'dan sadece Sinekli Bakkal'ı ortaokulda okumuştum ama daha okurum ben bu kadını.
Bir Yeşilçam filmi izlemek gibiydi bu kitabı okumak. Bu yüzdendir ki hikayesinden çok yazarın hikayeyi okura aktarma şeklini, üslubunu sevdim diyebilirim. Olayların nasıl sonuçlanacağını tahmin etmem ve bu tahminlerimin tutması bile bir şekilde okumama engel olamadı. Sanırım yazarın insanlara, kadınlara, erkeklere ve kadın-erkek ilişkilerine olan bakış açısını kendiminkine yakın bulduğumdan okuması benim için oldukça keyifli oldu. Bunda kitabın yazılma şeklinin de payı var tabii ki, hikayenin yer yer jurnal (günlük), bazen mektuplar şeklinde okura aktarılması bence bir nevi benzer içerikli kitapların arasından sıyrılmasını sağlıyor. Yazıldığı dönem göz önünde bulundurulduğunda yorucu bir eser olabileceği izlenimi yaratabilir okumayı düşünenlerde ancak Can yayınları'nın baskısında neredeyse her sayfanın altında kullanılan eski kelimelerin anlamı ve açıklaması mevcut. Hal böyle olunca Kalp ağrısı sizde baş ağrısı yaratmıyor, hikayeden kopmadan ve zorlanmadan bir okuma yapabiliyorsunuz.
anlatımı, duygu tasviri çok akıcı ve güzel ancak karakterler bir o kadar kabız. çok entelektüel eleştiri yapamayan biri olarak yorumum şu: hasan adlı maymun iştahlı bi askerin tiksindirici sayılacak hislerle çeşitli kadınlar arasında git-gel yapan hisleri bir süre sonra midemi ekşitiyor. böyle karakterler mümkünse kurgu olarak kalsın, gerçek hayatta kimsenin karşısına çıkmasın.
-diğer kızlar gibi değilim klişesinin geçmiş yıllarda varolmuş hali zeyno, erkeğin hak ettiği tüm güzel ve yüce özelliklere sahip bir kadındır -evet tekrarlıyorum bir kadındır- hasan bunu çok şaşırtıcı bulduğu için (sürekli erkeğe benzettiği kadınlara ilgi duyması cinsel yönelimi hakkında tek kaşımı kaldırmalı sorgulamalar yaşatıyor) aşık oluyor. -günümüz tabiriyle aşko kuşko azize, güzelliği, bebeksiliği, errrrkek işlerine aklının sarmaması, öyle ki hasana olan aşkı ve kıskançlıkları dışında konuşmayı bilmemesi ile hasanın tüm ataerkil dürtülerine hitap ettiği için -bir de kan çekiyo tabi ne de olsa kuzeni- hasan buna da aşık oluyor -bir de ‘yabancı kadınlar bir başka mentalitede oluyor yaaaa türk kızları gibi kezban değiller bir kere’ ile ‘olum viyanada kızlar teklif ediyormuş’ arasında bocalayan, hasanın zeynoya hislerinin replikası ile yetinmek zorunda kalan, ‘kafa kız’ ve ‘terapist’ gibi özelliklere sahip, hasanın amiyane tabirle fuckbuddy’si dora var, hasan aşık olmasın da ne yapsın?
hasan’ın tüm bu aşk maceraları kendi içindeki ezikliği bir türlü örtemeyişinden kaynaklı. zeyno saffetle olsun yeter ki komutanımla olmasın çünkü ben onunla boy ölçüşemem kafasında dolaşıyor boş boş. azizenin ona olan zaafını yine boşta kalmamak için kullanıyor. hasana kinlenmekten diğer kadın karakterlerin saçmalıkları gözümden kaçar sanıyorum ama o da ne? kendini yüceltmek için hemcinslerini aşağılayan, arkadaştan ziyade beslemesi gibi davrandığı, ikinci sınıf insan muamelesi ettiği, sürekli acıdığı ve alaya aldığı azizeyi eleştirdiği anlarda kanı beynime çıkaran zeyno. sayfalarca hasan diye ağladıktan sonra aslında ben dilf seviyorum diyor ve hasanı bir kenara atıyor. azize ise hasana olan aşkını kendinden çıkardığında sıfır bile kalmayan, süsünden püsünden utanan, cahilliğini fark eden ancak gelişmek adına bir şey yapmayan, hasan malı için ölüme yürüyen bir bebek. dora zaten 2 kadının arasında tenis topu gibi seken hasana başta avuntu için gelen sonrasında aşık olarak ‘hasanınki altından mı’ diye düşündürten ve açık ilişkiye sıcak bakan, portatif eşyalar gibi sürekli hasanın teselli için elinin altında bulunan bir ablamız.
bir de saffet var, öyle garibim yaprak gibi uçuyor bir yerlere. arkadaşız hatrımız var ayağına bi zeynoyu iyileştiriyo bi azizeyi. en son dorayla muhabbeti ilerletiyo falan. abim güzel abim tabip adamsın, sana kız mı yok? böyle duygusal gelgitli kadınlardan uzak dur ve kendine kitap kurdu bir hanım bul, gül gibi geçinir gidersin. en çok saffete üzüldüm ben, diğerleri bi şekilde yolunu buluyor merak etmeyin.
azize hep istediği dramatik çıkışı yapıyor, hasan ‘ölse de zeynoyla kavuşsam ehi ehi’ dediği eşinden kurtuluyor, zeyno dilfiyle yeni mutluluklara yol açıyor ve babasının anlatmak istediği hikayeyi iplemiyor bile, ne işine gelirse ona önem veriyor. kürt şeftalisi zeyno da hani bana hani bana diyor.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Yazarin bu kitabini daha begendim "Handan"'a göre.Her zaman ki gibi bir melodram havasi melankonik ask hikayeleri ile suslense dahi yinede biraz o zamanin hayat anlayisina göre biraz daha felsefi biraz daha az dram vardi.Fark ettigim bir sey de butun eserlerinde hemen hemen genelde 18 yuzyil döneminde genckizlarin yasli adamlarla evlenmesi bir nevi dogal olarak görulmus. Biz tabiki simdiki anlayisimiza göre bunu pedofil bir durum olarak göruruz. O zaman ki toplum anlayisi acaba bunu neden gerek gördu bilmiyorum acikcasi. Ayrica dikkatimi ceken diger husus da ask yuzunden intihar olaylari dogal gibi! Neyseki simdi en azindan böyle aptalca bir ask anlayisi kalmadi. Kitabi tavsiye edebilirim seversiniz her seye ragmen.
1924 Tarabya, tarihi var kitabın sonunda. Büyük ninemizin aşk maceralarını dinler gibi okuyabiliriz Halide Edip'i, hani insan ninesinden dinledikleriyle arasına bir mesafe koyar, "benim hayatım başka" diye düşünür, "ama ninemi de az daha dinleyeyim, tatlı kadın yaa." İşte öyle okudum Kalp Ağrısı'nı "amaaan amma da chick flick" diyerek. Ama sonunda noktayı öyle gerçekçi koymuş ki Halide Edip, bütün o kalp yarasını üç sayfa tasvir eden sıkıcı kısımları affettiriyor. Erkek okuyucunun ölümcül derecede sıkılacağı bir kitap, onlar Mor Salkımlı Ev'i okusunlar. Kendini çok görmüş geçirmiş, akıllı, kalp işlerini çözmüş hisseden hanımlar bu kitaba bir şans versinler. "Romantik kitap okumayı severim, yüz yıllık olması da önemli değil" diyenler ise en önden buyursun.
Çoğunlukla yalnız kalamayacağım ortamlarda, bitireyim de geçsin bu ağır duygu fikriyle okudum. Okurken insanın nefesini daraltıp sık boğaz eden bir tarafı var çünkü, tıpkı Handan gibi. İsmiyle müsemma, insanda sahiden kalp ağrısı bırakan bir roman da diyebiliriz ancak es geçmememiz gereken bir husus varsa o da kendi kalbimizdeki ağrıyı dindirmeden okumanın çok daha yaralayıcı olacağıdır. Çünkü ağrıtıp, hiç acımadan ağrılı bırakan ve asla şifalandırmayan bir kitap yazmış Halide Edip.
Okuduğum ikinci Halide Edib Adıvar romanı olan Kalp Ağrısı'nda yazar yer yer günlüklere, yer yer mektuplara, yer yer ise ilahi anlatım tarzına yer vererek çok çeşitli bir tarz denemiş ve çok başarılı olmuş bana göre. Bazen karakterin günlüğü ile tamamen bir kişinin gözünden, bir kişinin duygularıyla okuduğumuz olayı bir başka yerde üçüncü kişi anlatımı ile daha objektif bir bakış açısıyla okuyoruz. Çok sevdim bu yönünü.
Kitabı okurken telefona notlar almıştım karakterlerin defoları, hataları ve onlara dair kızgınlıklarımla ilgili, son sayfasını okuyup kitabın kapağını kapattığımda hepsinin uçup gittiğini, tüm karakterleri affettiğimi, hepsiyle vedalaşırken içimin cız ettiğini fark ettim.
Olaylar çok bildik, ihanet gibi duran, karşı konulmaz bir aşk ve bu aşkın gölgesinde kalan, rüzgârı ile savrulan, yaralanan insanlar... Görünürde böyle tabii fakat bence romanı güzelleştiren ve bir anlamda farklılaştıran karakterlerin seçtiği yollar. Zeyno'nun, kendisine çeşitli sebeblerle acı veren üç insanı da (ki biricik Saffet'imin günahı neydi 😪) usulünce hayatından çıkarışı çok cesur bir karardı mesela; ne Azize'nin yeri vardı artık hayatında ne de Hasan'ın.
Başta Zeyno ve Hasan'ın aşkı fazla aceleci gelmişti, pek inandırmamıştı beni kendine fakat roman ilerledikçe ve bu iki insanın aslında birbirine ne kadar benzediğini fark edince görür görmez birbirlerinde kendilerini bulduklarını hissettim. Aralarındaki rekabet ve birbirlerini alt etme isteği ile hep bir yarış halinde oluşlarının sonucunun her zaman berabere bitmesi çok güzel bir anlatım şekliydi. Romanın daha başında bu yarış halini ve berabere kalma ama ikisinin de bundan memnun olmama durumunu vererek Halide Edip bunu tüm kurguya serpiştirmiş, çok beğendim. İkisi de oldukça bencil insanlardı. Zeyno'nun en büyük bencilliği bana göre Azize'nin hastalıklı, takıntılı aşkını görmesine rağmen onu bu yanlışından çevirmeye çalışmak yerine Hasan'ı hayatından çıkarmak için onu iyice Hasan'a itmesi, Hasan'ı ise Azize ile evlenmeye bir nevi mecbur edişi ile ikisini de hayatından uzaklaştırışıydı. Ben Zeyno'nun Azize'ye karşı merhametine ek olarak; sonunu göremediği muhtemel ilişkisini kökünden kesmek için ikisini de kendinden uzak tutmak için en kestirme yol olarak Azize ile Hasan'ı bir araya getirmek istediğini düşündüm. Sonrasında ise babasının arkadaşıyla evlenip mutlu mesut yoluna bakışıyla bana "Sen de herkes gibisin hey, Zeyno hey Zeyno." dedirtti. 🤦🏻♀️ Neyse, kendisine mutluluklar...
Hasan'ın iradesizliği ve her gittiği yerde kırık birer kalp bırakışına değinmiyorum bile. Ama şuna değinmek istiyorum ki; sanırım Zeyno'yu gerçekten sevdi ve hep sevdi, sevmekten hiç vazgeçmedi. Kalp ağrısı hiç dinmedi. Dindiğinde ise Halide Edip'in tasviri ile "kalbi, suyu sıkılmış bir posa gibi heyecanlanma kabiliyetini kaybetmişti". Hasan iradesizliğinin, zayıflığının kurbanı oldu bence.
Azize ise son kısma kadar bir gram sempati besleyemediğim, insanların iyi niyetlerini, kendisine olan sevgisini sömüren, isterik, hastalıklı, takıntılı, buluttan nem kapan, o nemle insanları bezdiren, kendini yerlere atıp allem edip kallem edip Hasan'la evlenen ama ne evlendiğinden ne yaşadığından bir şey anlayan, ne yaptıysa kendi kendine yapmış, kendini hasta edip perişan etmiş, kendi kendini harcamış, özgüvensiz, özsaygısız bir insandı. Son reddede ise üzüldüm, kendi eliyle yazdığı sonuna belki ondan daha çok üzüldüm.
Romanda safi sevdiğim, kıyamadığım iki karakter vardı; biri Zeyno'nun babası. Zeyno ile nasıl güzel bir ilişkileri vardı, günümüzde bile rastlamak zor böyle babalara, nasıl da anlayışlı, nasıl çağdaş, hiç yargılamayan bir insandı. Zeyno, arkadaşı Muhsin'e kızını yakıştırmayan, yaş farkını problemli bulan babası kadar olamadı! Diğer sevdiğim karakter ise elbette Saffet. Canım Saffet; seni kimseler hak etmedi ama sen dostluğunu, sevgini, saygını hiçbirinden esirgemedin. Yine günümüz için bile bulunmaz bir insan olarak nasıl da anlayışlı, saygılı, karşısındakine değer veren, saygı duyan, saçma kıskançlıklar yapmayan, kısıtlamayan, sevdiğine güvenen biri. Umarım bir yerlerde mutlu olmuşsundur Saffet. 💚
Benim Kalp Ağrısı'na (aslında daha ziyade Kalp Ağrısı kitabı karakterlerine) dair söyleyeceklerim sanırım bu kadar. Devam kitabının olduğunu bilmeden almıştım, meğer Zeyno'nun Oğlu adlı bir ikinci kitabı da varmış. Yakın zamanda olmasa da mutlaka alıp okuyacağım.
Eminim Kalp Ağrısı'nın bir eleştirisini burada okumuştum. Kitabı bitirdikten sonra aklıma geldi ve ne kadar doğru olduğunu hatırladım.
Kalp Ağrısı'nın, yaşlıların anlattıkları hikayelere benzettiğini söylüyordu. Zeyno ve Hasan ise hiç ısınamadığım iki aşık. Romeo ve Juliet gibi mesela. Azize de zaten erkeksiz yaşayamayan bir kadın örneği. Evet, romanın sonlarına doğru gelene kadar 'cheesy' dediğimiz problemli bir aşk poligonu karşısında yüzünüzü buruşturabilirsiniz; fakat Halide Edib Adıvar sonunda hikayeyi ve Zeyno'nun hayırsızlığını harika bir biçimde bağlamış. Sadece bunun için okuyun, derim.
Aslında hikaye açısından bakarsak asla 5/5 bir kitap değil. Çok klişe aşk üçgenleri dörtgenleri içeren bir konuya sahip fakat böyle bir konu bile Halide Edibin elinde bir şahesere dönüşebiliyor. Halide Edib'in okuduğum ilk kitabıydı ama son olmayacağını temin edebilirim kitabı kütüphaneye vermemle yeni bir Halide Edib kitabı almam bir oldu. Bu kitabı okurken en pişman olduğum şey kitabın ilk 100 sayfasında Hasanı çekici bulmuş olmam, benim böyle imkansız ve asla birlikte olamayacaklarını bilmelerine rağmen birbirini seven aşıklara zaafım vardır başta Hasanı da onlardan sanmıştım fakat Azize denize atladıktan sonra başının ucundan ayrılmayıp ah Azize vah Azize diye ağlayınca aslında kafamdaki gibi bir karakter olmadığını anladım. Kitabın sonlarında ihanete uğrayan Azize bunu biliyorum fakat yine de kendimi Azizeye sinir olmamaktan alıkoyamıyorum kızım çocukla her konuştuğunda ağzından "sen beni sevmiyorsun Zeyno'ya aşıksın." lafı eksik olmuyor peki neden evlendin bu çocukla mum gibi eriyip gitmene değer miydi bu az düşün bir -resmen zayıf kadın karakterin tanımı Azize- Karakterler arasında en az hakkında bir şey söyleyebileceğim kişi Zeyno sanırım çünkü gayet mantıklı davrandığını düşünüyorum. Hasan'la evlenmedi, Saffet'le nişanını bozdu, en sonunda da gerçekten onu seven ve kafaları uyuşan biriyle evlendi-evet ben de başta yaş farkını çok yadsıdım fakat en mantıklı seçeneğin bu olduğu gerçeğini değiştirmez- Zeyno'nun en büyük hatası belki de Azize'nin Hasan ile evlenmesini teşvik etmektir. Azize'nin çocuğu öleceğini bile bile doğurması hakkında da edeceğim iki kelam var, bu çocuk haberi geldiğinde Azize Hasan'ın onu aldattığını biliyordu ve bu çocuğun Hasan'ı ona bağlayacak tek şey olarak görüyordu, asıl mesele çocuk değil yani Hasan, ve sonuna kadar haklıdır bu konuda Azize ölüp gittikten sonra bile hala çocuk sayesinde Hasan Azize'ye bağlı olarak kalacaktır.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Halide Edib’in 1924 yılında yayımlanan romanıdır. Çapkın bir asker olan Hasan Bey ile modern ve ideal bir Türk kızı olarak tasvir edilen Zeyno’nun umutsuz aşkını merkeze alır.
Zeynep, Batı tarzı bir eğitim almış olmakla birlikte kendi kültürüne de yabancılaşmamış muhafazakâr bir Türk kızıdır.
Hasan Bey ile Zeyno ilk karşılaşmalarında birbirlerine yakınlık duymuştur. Ancak Hasan bey ile hala dayı çocukları olan Azize nin de yakın arkadaşlıktan öte yakınlıkları vardır. Azize ile Zeyno arasında çocukluktan gelen arkadaşlık bağı vardır. Azize nin Hasan bey e duyduğu yakınlık aşırı sevgi kıskançlık ile birlikte onu ölüme itebilecek kadar güçlü bir duygudur. Zeynep aşkından feragât eder Kendi yaşayacağı yarınları Azize yaşasın, der.
Batı edebiyatı yazarlarının etkisini hissettirdiği güzel bir Halide Edip romanı..
Eski Türkçe kelime ağırlığı bulunmakla birlikte keyifli okunabilecek bir roman..
Aşktan ölenler ne cennete ne cehenneme gidebilirler. Onlar için ebediyet olmaz, onlar cennet ve cehennemi yaşamışlar ve ruhları heyecanlarına, coşkunluklarına sarf edilmiş, bitmiş, yok olmuştur.’
Duygular üzerine kurulmuş, detaylı ve duygusal-mekânsal betimlemelerle etkiliyeci bir kitap. Bu kitabı ortaokul zamanlarımda okuduğumda çok sıkıldığımı hatırlıyorum; yeniden okuduğumda bayıldığım kitaplar arasına girdi. Zeyno, olayları iyi tahlil eden sezgisi güçlü bir karakter. Dış dünyayı olduğu kadar kendi iç dünyasını da iyi bir şekilde tahlil ediyor. Herhalde bu özelliğiyle edebiyat dünyasında nadir olan bir karakterdir. Zeyno’yu daha iyi anlatmak için karşısına tam zıddı bir karakter olan Azize koyulmuş. Azize ve Zeyno taban tabana zıtlar. Nasıl bu kadar iyi arkadaş olmuşlar hayret ettim. Gerçi Zeyno Azize’yi bir arakdaştan ziyade koruyup kollanılacak biri olarak görüyor. Üstelik gururlu. Mantığını asla kenara bırakmıyor. Gerçekten de edebiyat dünyasında nadir bir şey. Halide Edib’in Zeyno, Azize, Saffet, Miralay Muhsin ve Hasan’ı anlatışı beni sarıp sarmaladı. Nefis bir anlatımı var. Yerli aşk ve gurur diyebiliriz sanırım ancak burada mantık ve gurur her şeye hakim.
Sayfalar akarken, 50'ler veya 60'larda çekilmiş, zamanın en popüler artistlerinin başrollerinde olduğu 90 dakikalık bir yerli film izlemiş gibi oldum. Hatta Zeyno'nun günlüklerini sanki bana Jeyan Tözüm okudu. Haliyle, bir nostalji tutkunu olarak bu kitaptan keyif almamam mümkün değildi. Yalnız Saffet dışında sevilecek ya da sempati duyulacak bir karaktere rastlamadım. Hele - özellikle- Hasan ve Muhsin Bey'in gönül meseleleri konusundaki bazı nahoş tutumları sinir bozucuydu. Peki Azize için ne demeli? İnsanlar hata olduğunu bile bile kendilerini ateşe atıyorlar ama çok azımız küllerimizden yeniden doğabiliyoruz, yazık.
Aslında klasik bir aşk üçgeni olabilecekken, yazarın anlatımıyla, basit olaylarda bile yaptığı tahlillerle derinlikli bir kitap olmuş. Okurken hissettiğim bir kitap oldu, zaman zaman benim de kalbim ağrıdı. Kah Hasan'a kızdım, kah Azize'ye, kah Saffet'e üzüldüm kah Zeyno'yu anlamadım. Gönül esaslı ikili ilişkilerin günümüzde çok yozlaştığı, eski aşkların artık mazi olduğu söylenir hep ama aslında pek de öyle değilmiş. İnsan, her zaman insanmış, zaaflarına yenik düşenler ya da hakikatli olup yoluna devam edenler, bencilliklerinden kendini bile görmeyenler, kendini görmeyen ve dahi tanımayanlar hep varmış. Zaman geçiyor ama insanın tabiatı değişmiyormuş.
ilk sayfalarından itibaren beni o donemlerde yaşıyormus gibi hissettirdi. karakterler iç dünyaları o kadar iyi anlatılmıştı ki sanki pnları gerçekten tanıyormuşum gibi hissettim. sadece sonu biraz kafamı karıştırdı ancak araştırdığımda devam kitabı olduğunu gördüm. yine de bu kitabın daha net bi şekilde sonlanmasını isterdim.
sürükleyici, kendi içine çeken, her bölümünde bir şaşırma ünlemi çıkartan bir kitap. Halide Edip'in dilinden aldığınız tokluk. Ancak sonlara doğru nerede olduğunuzu şaşırıyorsunuz; "eee?" sorusu kafada canlanıyor.
o kadar tatmin etmedi ki beni ortasından ıtıbaren ıcım sıkılarak yok artik dıyerek okudum duygu anlatimlari guzel ama gercekten okuyucuyu tatmin etmeyecek bir dille yazilmis
Aslında bütün olarak bakılırsa güzel bir serüvendi ama bazı yerlerde Halide edip'in neden böyle bir şey yazdığını ya da böyle bir karakter tasarladığını sorguladım
beni kitapta en cok etkileyen şey yazım şekli oldu. önce zeyno'nun hikayesiyle başlayıp daha sonra günlüğü ve karşılıklı mektuplarla devam etmesi; yeri geldiğinde diğer karakterlerin bakış açısı, olayların şimdiki zaman şeklinde devam etmesi... gerçekten hiç sıkılmadan bir günde bitirmemi sağladı. aynı zamanda halide edib'in okuduğum ilk eserinin bu olması da onun kitap evrenine iyi bir başlangıç yapmamı sağladı.