Çocuklu bir anne gördüm, durdum. Ani bir şekilde uyanan bir duyguyla çocuğa annesinden, anneye ise çocuğundan dolayı gıpta ettim. Bundan başka, gençliği, güzelliği, kolyesi ve saç şeklinden dolayı da anneye gıpta ediyordum. Ayrıca, kaba saba küstahlığından ve tükürükler savurarak konuşmasından dolayı da çocuğa gıpta ediyordum. Beni şaşırtan yorgunluğum oldu; yaşlanmanın bir ödüllendirilme olduğunu tasavvur ederdim hep; ödülse bir eksiklik olamazdı, rencide edici bir şey de değildi. Oysa eksiklik ve aşağılanma her metroda açık açık yazılıydı. Her vagonda şöyle deniyordu: Yaşlılara boş yer bırakılması rica olunur. Yorgunluğuma sahip çıkabilirdim, ama cesaret edemedim.
Tipik bir Genazino karakteri olarak tanımlayabileceğimiz anlatıcımız, bir sokak festivali sırasında eski karısıyla karşılaşır. Kendisi, her ne kadar yeni ilişkiler yaşamaya başlasa da eski karısına, evliliğine, dahası evliliğe dair düşüncelerden bir türlü kurtulamamıştır. Her ‘eş’in gelecekteki ‘eski’liğini içinde barındırdığını fark eden kahramanımız sadece evliliğin değil, yaşam, anne-baba, çocukluk, yaşlılık, ölüm gibi konuların da gittikçe çetrefilleştiğini görür. Halbuki bir zamanlar, yaşlandıkça tüm bunların biraz daha açıklanabilir olacağını düşünmüştür. Yine keskin gözlemler, derin düşünceler ve kendine has bir yalnızlık öyküsü.
Wilhelm Genazino’nun ölümünden önce yayımlanan son romanı olan ve önceki romanlarına göre yoğunlaşan melankolisiyle, sıklaşan geriye dönüşleriyle okurunu insan ruhunda uzun bir gezintiye çıkaran Ne Para Ne Saat Ne Kasket, Tevfik Turan’ın Almanca aslından çevirisiyle.
Wilhelm Genazino was a German journalist and author.
In the 1960s, he studied German, philosophy and sociology at Johann Wolfgang Goethe University in Frankfurt am Main. He worked as a journalist until 1965. During this time, he worked, inter alia, for the satirical magazine Pardon and co-edited the magazine Lesezeichen. Since 1970 he has been working as a freelance author. In 1977 he achieved a breakthrough as a serious writer with his trilogy "Abschaffel". In 1990 he became a member of the Academy for Language and Poetry in Darmstadt. After living in Heidelberg for a long time, Genazino moved to Frankfurt in 2004. That same year he was awarded the Georg Büchner Prize, the most prestigious award for German literature.
"Sık sık, bir çiftin arada bir yeniden tanışıp tanışamayacağını düşünüyordum."
Ne Para Ne Saat Ne Kasket, çok sevdiğim Alman yazar Wilhelm Genazino’nun ölümünden önce yayımlanan son romanı. Bazı açılardan tipik bir Genazino romanı bu, bazı açılardansa değil. Anlatıcımız evet, ziyadesiyle tipik bir Genazino karakteri. Yaşlanmış, yalnız ve yılmamak için yılmaz bir mücadele yürüten adamları bu kadar iyi anlatan bir başka yazar yok herhalde. Yine ziyadesiyle ortalama bir adamı okuyoruz, bu her tarafı dolduran vasat adamları müthiş yazıyor Genazino. Anlatıcımız bir sokak festivali sırasında eski karısıyla karşılaşıyor ve yeniden görüşmeye başlıyorlar, zira ne yeni hayatını, ne eskisini oldurabilmiş bir adam; güvenli sulara dönmek işine geliyor.
Bir yandan bu ilişkinin bugününü okuyoruz, bir yandan anlatıcımız bizi geçmişe götürüyor. Hem ilişkinin eski zamanlarını, hem daha evvelki ilişkilerini, çocukluğunu, anne-babasını anlatıyor bize uzun uzun.
Benim Genazino'da en sevdiğim şeylerin başında mizah ve melankoli arasında kurduğu denge gelir, bu kitapta o denge biraz şaşmış gibi hissettim, bu beni üzdü. Mizah kısmı az olan; melankolisi, hüznü daha ağır basan bir anlatı bu. Kendi yaşlılığında yazdığı için böyle olması anlaşılır belki ama zaman zaman boğucu bir hal alabiliyor metin. Keza olay-düşünce dengesinde de benzer bir sapma var. Genazino öykülerini anlatırken araya karakterinin düşüncelerini çok ustalıkla sokar normalde, buradaysa çok fazla düşünce, çok az olay okuyoruz. Neredeyse bilinç akışı gibi yazılmış bir anlatı. Sonlara doğru hikayenin biraz ritm kazanmasıyla kitap daha akıcı hale gelse de metnin genelinde böyle bir sorun var; anlatıcının varoluşsal sıkıntıları metnin bir katmanı değil, ana öznesi olmuş. Bu bilinçli bir tercih olabilir şüphesiz ama benim Genazino'da sevdiğim o dengenin yitmesine sebep olmuş.
Sevmedim diyemem - çok güzel pasajlar var içinde, okurken yine gülümsedim, yine durup düşündüm. Korkularımıza, kendimizi kandırma potansiyelimize, kendi bedenimiz ve başkalarının bedenleriyle kurduğumuz ilişkiye dair çok iyi akıl yürütmeler var ama en sevdiğim Genazinolardan biri olmayacağı muhakkak. Böyle.
Ne Para Ne Saat Ne Kasket, Genazino romanları içinde sanırım en melankolik olanı. Bu bağlamda yazarın ölmeden önce yayımlanan son romanı olması da kitabı daha anlamlı ve hüzünlü kıldı benim için.
Tıpkı diğer Genazino romanlarında olduğu gibi kafayı biraz kadınlarla ve cinsellikle bozmuş, boşanmış, yalnızlık çeken ve yaşı kemale ermiş bir erkek anlatıcımız var. Sokaklarda uzun uzun yürüyor, ölmüş anne ve babasıyla kafasında sürekli hesaplaşıyor ve eski kıyafetlerine biraz takıntılı davranışlar sergiliyor :) Pantolonlara öyle takıntılı ki pantolon danışmayı olmaya karar verdiği bir bölüm bile var. Yer yer eğlenceli ama diğer romanlarına nazaran daha az sarkastik yer yer de oldukça hüzünlü bir novella bu. Bana ölümle ve geçmişle hesaplaşması bakımından Fournier'i biraz hatırlattı diyebilirim. Genazino okurlarını hayal kırıklığına uğratmayacak fakat melankolisiyle şaşırtacak bir eser diyerek toparlayayım.
3,5/5 Wilhelm Genazino’nun ölmeden önce yazdığı son romanı Ne Para Ne Saat Ne Kasket,modern insanın yalnızlığı ve içsel çatışmalarını ele alıyor.
Romanın kahramanı,bir sokak festivalinde eski karısıyla karşılaşır.Bu tesadüf,onun geçmişe dair hesaplaşmalarını yeniden gündeme getirir.Yeni ilişkiler kurmaya çalışsa da,eski evliliği ve geçmişine dair düşünceler yakasını bırakmaz.
Kitap,sadece bireysel bir geçmiş sorgulaması değil; yaşam,yaşlılık,ölüm ve aile gibi evrensel temaları da içeriyor. Özellikle ‘her eşin gelecekteki bir eski olduğunu’ fark eden kahraman,ilişkilerin gelip geçiciliğini ve bu geçicilikle nasıl başa çıkılacağını sorguluyor.İnsan, yaşadığı her anın geçmişin birikimi olduğunu nasıl kabul eder?Bu kabulleniş, bireye ne kazandırır ya da ne kaybettirir? Kitap,bu sorulara sade bir dille, derin bir şekilde yanıt arıyor.
Genazino’nun tarzı melankolik ama düşündürücü bir derinlik taşıyor.Günlük hayatın sıradan ayrıntılarını ele alırken,onlara evrensel anlamlar yüklüyor.
Roman boyunca en dikkat çeken tema, yalnızlık ve bununla baş etme yolları. Kahraman,geçmişiyle yüzleşirken,insanın sadece başkalarıyla değil,kendisiyle olan ilişkisini de sorguluyor.Bu durum,sizi bireysellik ve içsel huzur üzerine düşünmeye davet ediyor.
Ne Para Ne Saat Ne Kasket,sade diliyle derinlikli bir hikâye anlatıyor.Genazino, sıradan bir hayatın ardındaki karmaşıklıkları ustalıkla işlerken,size empati ve farkındalık kazandırıyor.Hayatın iniş çıkışlarını,insan ilişkilerinin karmaşıklığını ve bireyin kendisiyle olan mücadelesini işleyen bu roman,sizi modern insanın yalnızlığı üzerine melankolik bir yolculuğa çıkarıyor.
Önce biraz tutuk başlasa da kitabın yarısından sonra gene coşuyor Genazino. Genazino bildiğimiz Genazino. Çok seviyorum. Sayesinde yıla güzel bir kitapla merhaba dedim.
ısrarla her çıkan kitabını almama rağmen okuduğum ilk kitabı bu sanırım, ilginç bir zihni var, kahramanın da yazarın da, yaşlanan bir adam içten bir şekilde süreci gözlemleyip anlatsa buna benzerdi herhalde, yavaş ama güzel bir okuma oldu
Olmadı, sevemedim. Halbuki bundan önce yazarın Türkçeye çevrilmiş beş kitabını da severek okumuştum (ki arşivim bunlardan sadece birine üç, diğerlerine dört yıldız verdiğimi söylüyor). Benim yazarda asıl sevdiğim neredeyse tüm erkek kahramanlarının (hadi ezik demeyelim de) sıradan, hatta başarısız insanlar olması, ama bunu hem acınma hem de ironiyle birlikte ustalıklı bir şekilde dile getirmesi, bir de psikoloji-sosyoloji eğitimi almış biri olarak (ki üniversite eğitimine 40'lı yaşlarında başladığını da sonradan keşfettim) günlük-sıradan olaylar-kişiler hakkındaki gözlemlerini metnin akışına son derece uyumlu bir şekilde yedirmesiydi. Bu kitaptaysa sadece iç sıkıntısı, bir de metne yama gibi yapıştırılmış aforizma benzeri tahliller var. Ama yalnızlık, yaşlanma, ölüm, anne-oğul ilişkilerinin kadın-erkek ilişkilerine yansımasının betimlenmesinin güzel olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Kitaptan daha önce okuduklarım kadar haz alamamamın sebebi belki de benim şu an içinde bulunduğum durumdan ötürüdür ya da kitabı çeviriden okumanın handikabıdır diye düşündüm (ki kitabın Almanca tanıtımında ve kitabın daha ikinci paragrafında birinci tekil şahıs anlatıcının "evlilik" (Ehe) kelimesi ve "eski-önceki" (ehemalig) arasındaki etimolojik bağlantıya değinilmesi çok güzel, bunu çevirmen dipnotla bile veremeyebilirdi). Ancak buna benzer kelime oyunları ve kitaba yerleştirilen ikincil kahramanlar havada kalıyor, (bence) okuyucu kitabın içinde akıp gidemiyor. Haksızlık yapmayayım diye kitabın 7-8 sayfalık Almanca tanıtımlarını da okudum (kitabın tamamını Almanca okumak için pek yeterli bilgim ve sabrım olmadığını da itiraf etmeliyim), aynı duygu yine kaldı. Kitabın yazar ölmeden az önce yayımlanması nedeniyle "Elimde bunca malzeme var, giderayak yazıvereyim" gibi bir duyguya kapıldığı geldi aklıma; Wikipedia sağ olsun, yazarın 2018'in son günlerinde kısa bir rahatsızlıktan sonra vefat ettiği bilgisini verdi. Velhasıl, yazarın ara dönemdeki kitaplarının çevirisini bekleyeceğim.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Genazino’nun ölmeden önceki son romanını çok sevdiğim, benim için ve pek çok okur için de çok kıymetli Jaguar’a; Türkçe çevirisi ile bizlere bu fırsatı tekrar sunduğu için çok teşekkür ederim.
Genazino nitekim yine coşturmuş! Bir sokak festivalinde eski eşine denk gelmesi ile başlayan yalnız bir adamın iç hesaplaşmalarını, geçmişe yolculuğunu, bir şey olabilme çabasını anlatıyor Genazino. Aslında “iç hesaplaşma” deyip geçmek hikayeye kestirme ve çok yavan yorum kalır. Azıcık açalım; ‘Her evliliğin içinde bulunan eskimişliğine’ ithafen başlayan hikayede karakterimiz/anlatıcımız çocukluk dönemine, aile ilişkilerine atıflarda bulunuyor. Yeni ilişkilerin içine girmekte başarısızlıklar yaşayan karakterde anneye olan özlemi ve anne olgusu üzerinden kurduğu ilişki kavramını sıklıkla hissediyoruz. Ayrıca edebi kusurlar, pis vaziyetler, yaşlılık, varlık ve yokluk üzerine bu roman hakkıyla 🌟🌟🌟🌟🌟’i hakediyor. Önceki okuduğum romanlarında da ortak tutunduğu eşyaların/ kıyafetlerin ve onların(pantalonlar☺️) uzmanlıklarının da bu hikayede yerini alması yüzümü güldürdü. Genazino’yu da bir diğerlerinden farklı kılan yanı da bu işte! :)
Hayat tam olarak tekrar ve benzerlikten ibaret.
“Dünyanın, benim bile yakın zamanda ancak zeki insanların yardımıyla tanıyabileceğim ölçüde değişebileceğinden korkuyordum. O zaman artık ben de, pek genç olmayan bir çok insan gibi yol ortasında durup, şuna buna bakıp, başımı sallayıp, sonra da keyfim kaçmış halde yoluma devam ederdim.”
Yaşlılığın eşliğinde, yalnız ve "başarısız" bir adamın melankolik hikayesi… Anlatıcı bir gün eski eşiyle karşılaşır, yeniden görüşmeye başlarlar. Sonrasında kahramanımız uzun uzun sokaklarda yürürken bize bu beraberliğin şimdisi ve geçmişiyle birlikte, ailesi ve diğer kadınlarla olan ilişkilerini, anılarını, hayata dair bir türlü çözemediği düğümleri anlatıyor… İlişkiler, aile, yalnızlık, yaşlılık ve ölüm gibi ağır meseleleri sorgulayan metin beni yer yer yordu, yine de okuduğuma memnunum, zira anılar ve çözülemeyen düğümler hep ilgimi çeker...
Hayatın hızlı geçen ikinci yarısını özetleyen bir hikaye aslında. Yazarın kafasındakileri anlattığı şekilde ilerliyor. Dolayısıyla olaydan ziyade düşünceler var. Aynı olayların karşısında değişen düşünceler ise yazarın yaşla beraber nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor diyebiliriz. Evlilik, seks, para gibi konulara ortalama ötesi ortalama bir insanın nasıl baktığını harika anlatıyor.
3.5⭐️ Yalnizlik, melankoli, yaslilik. Genazino olmeden once yazdigi son romaninda kahramanimizin overthinkingi ile hem uzdu, hem de dusundurdu. Ozellikle kayiplar yasadigim bu donemde, sevdiklerimin yas alislariyla da yuzlesirken bende cok farkli bir yere dokundu bu roman. Yer yer yasli bir Oblomova da benzettim ana karakteri.
genazino zu lesen bedeutet, eine außergewöhnliche erfahrung zu machen. die handlung wirkt wie hingestreut zwischen die punkt- und kommalos changierenden betrachtungen des mittelalten, männlichen, namenlosen ich-erzählers. es finden sich wunderbare sätze wie der eingangs zitierte ebenso wie die asyndetischen beschreibungen alltäglicher banalitäten. etwas unentschieden lässt mich dieser roman zurück, in ein diffuses zwischendrin geworfen. die unsicherheit und unachärfe des protagonisten stumpft zugleich mögliche herausragungen ab.
Bireyin anlam çabasında patolojik sınırlarda gezinen bir başka, artık tipikleşmiş diyebilmiş Genazino karakterini tanıyoruz. İş hayatında yerini kaybetmiş, özel ilişkilerinde bağ kuramayan, toplumla teması sıkıntılı karakterin çoğu zaman geçmiş ve bugünle pasif, ironik ve sonuçsuz kalan bir hesaplaşma hali, sanırım Genazino'nun bütün romanlarındaki karakterlerin öne çıkan özelliği. Yine tipik bir Genazino karakterinin gözlemcilik özelliği de bu romanda da ön plana çıkıyor: gözlemleyen ama karışmayan, kendini uzakta tutan, hayatı sanki bir başkasınınmış gibi izleyen mesafeli bir tutum. Bu romanda ve diğer romanlarda karakterlerin psikolojik ayrıştırmayı bir nevi savunma mekanizması olarak kurgulanması hem çok tanıdık geliyor hem de bu aşinalıktan ürperiyorum. Bu romanda da görülen tipikleşmiş Genazino karakter özelliklerinden biri, kadınlarla kurduğu ilişkilerde sevdiği (?) kadınları nesneleştirilerek bir tür kaçıngan bağlanma kurmasıdır. Bir ilişkiyi iki öznenin karşılaşması olarak niteleyecek olursak, Genazino'nun anlatıcısı bu ötekilik halini görmekten hep kaçınmaktadır. Bu kaçınganlık eğilimi de yakınlaştıkça kontrol duygusunu kaybetme, duygusal bağlılığı bir tehdit olarak algılama gibi mesafe koyan, uzaklaştıran bir bağlanma biçimini beraberinde getiriyor. Sonuç olarak, anlam arayışında melankolik bir kayboluş yaşayan, ontolojik kaygının boşluğa düştüğüne tanıklık ettiğimiz, geçmişin gölgesinde tekrarlayan düşünceler arasında takılı kalan, kayıp edildikten sonra ben hatıraları değil gerçekliği istiyorum ikilemine düşen bir başka Wilhelm Genazino anlatıcısının melankolisini okuyoruz.
Bu kitapta iç monologlar çok fazla ve yorucu. Zaten anlatıcı da bundan biraz muzdarip ve vermek istediği mesajda bu olabilir diye dusundum okuduktan sonra. Çünkü diğer kitabı da böyledi. Varoluşsal sorgulamalar, hatta hemen hemen her şeyi sorgulamalar çok fazla ve bundurum da zamanla sizi yanlızlığa iter. Tanı anlatıcının çocukluğu da çok sosyal geçmemis, savaş sonrası ailesinin duygusal tavırları. Babasının ve annesinin üzerinde ki baskısı. Ayakta kalması için mücadele ve sonrasi daha çok daraldığında sokaklara kendini atması... Felsefesi olan bir kitap. Birazda depresif. Okurken yer yer " o kadarda takılma yahu" derken buldum kendimi 🙈 Arka kapak yazısı şöyle der; 🤚🏻🧢💵⌚ " Her ‘eş’in gelecekteki ‘eski’liğini içinde barındırdığını fark eden kahramanımız sadece evliliğin değil, yaşam, anne-baba, çocukluk, yaşlılık, ölüm gibi konuların da gittikçe çetrefilleştiğini görür. Halbuki bir zamanlar, yaşlandıkça tüm bunların biraz daha açıklanabilir olacağını düşünmüştür. Yine keskin gözlemler, derin düşünceler ve kendine has bir yalnızlık öyküsü. Wilhelm Genazino’nun ölümünden önce yayımlanan son romanı olan ve önceki romanlarına göre yoğunlaşan melankolisiyle, sıklaşan geriye dönüşleriyle okurunu insan ruhunda uzun bir gezintiye çıkaran Ne Para Ne Saat Ne Kasket, Tevfik Turan’ın Almanca aslından çevirisiyle.
Genazino’nun 4-5 kitabını daha önce keyifle okumuştum. Bu uzun isimli kitabı, Almancası öldüğü yıl yayınlanan son romanıymış. Keyif vermedi. Genazino’nun bencil, soğuk, yaşlanmanın eşiğindeki erkek karakterleriyle tekrara düştüğünü düşündüm. Jaguar’ın özenli ve güzel kapaklı baskısı her zamanki gibi güzel ama Tevfik Turan’ın çevirisi bence daha sade olabilirmiş, gereksiz Osmanlıca kelime kullanımları dikkat çekiyor.
Genazino seninle yolculuğumuz böyle bitmemeliydi. Bunu okumadim varsayalim. En sevmedigim, en antipatik karakterin olabilir bu kitaptaki adam. Digerlerinde muzip, sevilebilir, akillica bir seyler vardi. Bu kitaptaki karakter sevilecek gibi degil ya. Ismi de "ne anne ne baba ne meme" olmalıydı hahah uff neyse...
yazarın okuduğum ilk romanı. sanıyorum hayatında yazmış olduğu son romanıymış. yaşlı bir adamın geçmişte ve bugünde kadınlarla, cinsellikle, ailesiyle, karşılaştığı günlük olaylarla iç hesaplaşmalarını okuyoruz. son romanı olmasından mıdır bilmiyorum ama biraz da ölüm kokuyor. (baumgartner da aynı hissi bırakmıştı bende) temiz bir edebiyat.
Maalesef en az sevdiğim Genazino kitabı oldu . Yine kadınlarla ilişkilerini anlatan , gördüğü minik detaylar üzerine felsefe yapan geveze bir kahraman var ama bu seferkinin bencilliği ve karamsarlığı diğerlerini solladı , kitabı çok sevemememde anlatıcıya duyduğum antipatinin de etkisi olabilir.
Genazino beğendiğim bir yazar. Metinde önemli ölçüde Heidegger etkisi olduğunu düşünüyorum. Özellikle sona doğru korku/kaygı arasındaki ayrımı betimleyen kısım da bu kanaatimi güçlendirdi. "Ölüme doğru varlık" ve "insanın hergünkülük içine fırlatılmışlığı" temaları eserde önemli bir yer tutuyor.
ic sesini bu kadar guzel anlatan bir yazar zor bulunur. yasamda bizide ic sesimizle sohbete cagiriyor ve bazi aliskanlik yada davranislarin nedensiz oldugu konusunda ikna edicu
🕰️Wilhelm Genazino’nun ölmeden önce yayımlanan son romanı “Ne Para Ne Saat Ne Kasket”, yazarın kaleminden okuduğum ikinci kitap oldu.
🕰️ Roman, altmış yaşındaki anlatıcının bir sokak festivalinde eski eşiyle karşılaşmasıyla başlıyor. Bu tesadüfi karşılaşma, onu geçmişin izlerini takip etmeye itiyor ve bizi de onunla birlikte içsel bir yolculuğa çıkarıyor.
🕰️ Gündelik hayatın sıradan ve çoğu zaman göz ardı edilen detayları, anlatıcının belleğinde kapılar açıyor: annesi, babası, eski eşiyle olan anıları, çocukluk izlenimleri ve yaşama dair düşünceleri birer birer su yüzüne çıkıyor. Genazino’nun karakteri, hayata dışarıdan bakarken aslında kendi iç dünyasının en derin köşelerine inmeye başlıyor. Bu yönüyle kitap, hatırlamanın bir edebiyat metni olarak da okunabilir.
🕰️ Roman, çocukluğun insan yaşamındaki belirleyici yerini özellikle güçlü bir şekilde vurguluyor. Anlatıcının zihninde dolaşırken, çocukluk anılarının nasıl bugünü şekillendirdiğini ve belleğimizde nasıl sürekli yeniden kurulduğunu fark ediyoruz. Bu bağlamda, kitabı okurken aklıma Louise Glück’ün şu cümlesi geldi: “Dünyaya bir kez çocukken bakarız. Gerisi hatıradır.” Genazino’nun metni de tam olarak bu fikrin etrafında dolanıyor bana kalırsa.
🕰️ “Ne Para Ne Saat Ne Kasket”, büyük olaylardan çok küçük anların ve kırılgan duyguların romanı. Hayatı anlamlandırmaya çalışan bir adamın gözünden, sıradan olanın içindeki olağanüstülüğü gösteriyor okura.