Hayat mutlu olmak içinmiş! Benimki mutsuzluğuma alışmaktan ibaret. Eğer hayat ölümümüze doğru akan, uzunluğu belirsiz bir ırmaksa, bana ait olana hiçbir kolun bağlanmadığını da söylemeliyim.
Yakın, çok yakın bir zamanda, İstanbul’dan bir yozlaşma manzarası. Zenginlerden nefret edenlerin kurduğu tuhaf bir kulüp... Babasına benzemek istemeyen Umut... Geride, derinlerde Vahit ve Hayalet! Acı çeken ve acıyı görmeyen kadınlar, erkekler ve diğer mahluklar... Geçmiş denen büyük yenilgiler, gelecek denen belirsizlikler ve dik bir mezarlıkta yatan karnı aç ölüler... Zenginler, zenginleri becermiyor, onlarla evleniyorlar işte... Kim kime acıyor bu hayatta? İnsan, nasıl insan kalıyor?
Mehmet Eroğlu, büyük roman evreninde bu defa duyarsızlığın bir başka merhalesini, başkalaşan medyayı, magazini, büyük yeryüzü yalanlarını anlatıyor. Acıma duygusunun olmadığı bir dünyaya lanetler yağdırıyor. Tiksinme, bulantı, öğürme, terleme, tükürük, istifra... En iyisi kusmaktır. Her şeyi temizler...
Mehmet Eroğlu (born 2 October 1948) is a Turkish novelist. His most known work is Issızlığın Ortasında ("In the Midst of Isolation").
He was born on 2 August 1948 in İzmir. In 1971, he graduated from the Department of Civil Engineering at the Middle East Technical University. He then worked as a civil engineer at the Turkish General Directorate of State Hydraulic Works, the Tourism Bank and at a private company.
He shared the first award at the Milliyet Novel Contest (of the Milliyet news paper) in 1978 with Orhan Pamuk, with his novel Issızlığın Ortasında (In the Midst of Isolation).[2] He also collected the Madaralı Novel Award in 1985 with the same work and the Orhan Kemal Novel Award in 1985 with Geç Kalmış Ölü (The Delayed Dead), which was a continuation of the previous book. His work reflects various situations of humanity by creating anti-heroes, while also not concealing his political point of view.
Mehmet Eroğlu'ndan daha önce Yürek Sürgünü'nü okumuştum. Bu kitabı yüksek ihtimal Yürek Sürgünü'nden daha tanınmış ama Kusma Kulübü bence edebi yönden daha zayıf bir kitap. Eroğlu yine iç seslerle epeyce uğraşmış, vicdan kavramı, toplumdaki adaletsizlik, aptallar ve yoksulların hakkı nasıl verilir üzerine yoğunlaşmaya çalışmış. Hızlı ilerleyen bir kitap ama karakterizasyon açısından yere basmayan o kadar çok öğe var ki, kitapta o kadar çok karakter var ki bazen kim kimdi (herkes sorunlu zira) karıştırmak dahi mümkün. Kitabın sonunu da oldukça aceleci buldum, koskoca hikayenin sonuna bu kadar çabuk yaklaşmak ve böylesi bir üstünkörü bitiriş kitaptan beklentimi karşılayamadı. Yine de Eroğlu çağdaş Türk Edebiyat'ının el üstünde tutulması gereken yaşayan değerlerinden.
Mehmet Eroğlu'nun kusma kulübü isim ve konu olarak her kadar yeraltı edebiyatını andırıyor olsa da aslında işleyiz anlamında çok uzak bir konumda. Konular öylesine kopuk ilerliyor ki kitap boyunca her olay ardından "Neden?" sorusuna yanıt bulmakta zorlanıyorsunuz. Bunun temel sebebinin karakterlerin bir derinliğinin olmaması ve abartılı özellikleri ile roman içinde var olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Karakterlerimiz adaletsizlik,zengin insanlara karşı bir başkaldırış sergiliyorlar (bunu gerçek anlamda kusarak gerçekleştiriyorlar) ama davranışlarına hak veremiyorsunuz. Konunun içene girebilmekte zorlandığım, bazı sayfaların arasından çıkan aforizmaların kitaba sanki dışarıdan zorla eklenmiş gibi durduğu bir okuma deneyimi oldu benim için.
Although Mehmet Eroğlu's vomiting club is reminiscent of underground literature in terms of name and subject, it is in a very distant position in terms of working. The topics are so disjointed that throughout the book, after every event, "Why?" You are having a hard time finding an answer to your question. I think the main reason for this is that the characters do not have depth and exist in the novel with their exaggerated features. Our characters rebellion against rich people, injustice (they do this by literally vomiting), but you can't justify their behavior. It was a reading experience for me in which I had a hard time getting into the subject and the aphorisms that came out of some pages seemed to have been added to the book by force from the outside.
Kanımca hayal ettiği dünyada hayal ettiği kadın bedeninde, anlam yüklediği kadın ruhunu bulamamış. Dişe tırnağa dokunur edebi aforizmaları olan, oğuz atay gibi mühendis yazar...
Evet, konusu cok guzel. Evet, alti cizilmelik yuzlerce satiri var. Fakat kitabin ayaklari yere bas-mi-yor. Ortada yozlasmis toplumdan yola cikarak kurulan ve kitaba da adini veren bir kulup var, fakat kulubun totalde iki faaliyetini goruyoruz. Ana karakterin etrafinda hepsi birbirinden sorunlu, aci dolu ve gerceklikten bir o kadar uzak pek cok karakter var. Bu gerceklikten uzak karakterlerle girilen diyaloglar da ayni sekilde oldukca yapay. Kitap boyunca aranan bir “Hayalet” var; neden arandigi, nasil bulundugu ve kendisinden ne istendigi tam bir muamma. Devamli verilmek istenen politik mesajlar var ancak onlar bile uc noktada. Neresinden tutsam kitap elimde kaliyor. Keske sadece kusma kulubunun gerceklestirdigi faaliyetlere odaklansaydi da yeralti edebiyati niyetine okusaydik.
This entire review has been hidden because of spoilers.