Jump to ratings and reviews
Rate this book

Devlet ve İşadamları

Rate this book
Cumhuriyet’in ilk yıllarından 90’lara, Türkiye’nin “girişimcilik” tarihi ve devletle işadamlarının bir türlü gevşemeyen ilişkileri... Holdingleşme eğiliminin köklerinden liberalizmin tanımına ve Türkiye’deki algılanış biçimine, girişimci derneklerinin işlevinden Türkiye’nin iktisat politikalarındaki dönüm noktalarına... Yetmiş küsur yıllık bir süreç üzerine derinlikli tezler...

384 pages, Paperback

First published February 24, 1994

5 people are currently reading
161 people want to read

About the author

Ayşe Buğra

16 books36 followers

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
25 (37%)
4 stars
25 (37%)
3 stars
15 (22%)
2 stars
1 (1%)
1 star
1 (1%)
Displaying 1 - 3 of 3 reviews
Profile Image for Yavuz.
87 reviews6 followers
March 13, 2022
90’larda yazılmış bu kitap Türkiye’de devlet ile özel sektör arasındaki ilişkiyi uzerine yazilmiş. Bunu yaparken hem benzer geç sanayileşmiş ülkelerle karşılaştırılıyor hem de Turkiyeye özgü yanları inceleniyor. Türkiye'nin politik ekonomisinin Latin Amerika'ya benzerliğini bu kitabı okurken tekrar fark edebiliyoruz.

Ilk bolum devletle özel sektör arasındaki iliskinin teorik boyutunu irdeliyor. Ben bu kısmı kitabi bitirdikten sonra tekrar okumayı daha faydalı buldum. Buğra, Polanyi ekolü üzerinden devlet-piyasa incelemesi yapar. Bu kitapta da, yeni okurlar için basit bir kavram haritası çizilerek başlıyor.

Ikinci kısım, belli başlı piyasa aktörlerinin röportajları ve düşünceleri.

Üçüncü kısımda Buğra ilk bölümdeki devlet-piyasa teorisiyle ikide olayın pratiğini sentezleyen bir analiz yapıyor. Alınan kararların niye alındığı, devlet ve piyasa aktörlerinin ihtiyaçlarını, bu ihtiyaçlar ve istekler bağlamında oluşan gerginlerin dinamiğine dair bir çok şeyi görüyoruz. Aslında cumhuriyetin kuruluşunda Atlantik'teki serbest piyasa ile İtalya'da oluşmaya başlayan ve avrupa'yı kasıp kavuracak faşizmin arasında kalmış bir devletin tam da yaşaması olağan problemler. Ancak Devlet'in otoritesinin mutlak olduğu cumhuriyet döneminin başarıları demokrasi ile biraz parçalanışını görebileceğimizi zannediyorum. Çünkü demokrasi ile devlet gücünü sermayenin onun seçmesi için kullanıyor. Bunun oluşturduğu siyasal gerilim istikrarsızlık yaratıyor.

Burada zaten aslinda kitabin ana hipoteziyle karşı karşıya kalıyorsunuz; Türkiye'de bir iktisat ideolojisi asla oturmamış, açıksası hala da yok. Her hükümet az çok günü kurtaran, objektif bakarsak aslında pragmatik ancak vizyondan aşırı derece yoksun. Buna darbeleri, anayasaları, demokrasinin kendi istikrarsızlıklarını eklediğiniz de büyük bir kaos ortamı. İstikrarlı iktisat politikalarının oluşamamasında rol oynamış gözüküyor. Bu sebeple de işadamlari sektörel uzmanlaşmaya yönelmek yerine bir çok sektörden pazarpayı almaya, hükümetlerin o anki politikası neyse ondan yararlanmayı amaçlayan bir iş modeli oluşturmuşlar ki en mantıklısı da (onlar için) bu olmuş. Buğra olayı, dönem içinde değişen ideolojik atmosfer içerisinde de alarak bize genel bir porte çizmeyi başarıyor. Tüm bunlar Türkiye'de sanayileşmeyi arka plana iterek, daha ticari bir tüccar kültürü oluşturmuş. Kısa zamanlı spekülasyon ve rant üzerinden kar edildiği, ARGE gerektiren teknik işlerin verimsiz olduğu bir ortam hazırlamış.

Dördüncü bölümde, holdingleşmeye ve bunların Japonya ve G.Kore'deki kardeşleriyle karşılaştırılıyor.
Beklenildiği üzere Türkiyedeki ekonomik atmosfer Sermayeyi holdingleşmeye itmiş, bu yapı ve kamu arasında bir kooperasyon yine de sağlanamamış. Japonya ve G.Kore'deki yapının "başarılı" olduğunu düşünmesem de bir stratejisi var en azından.

Böylece Türkiye tam olarak sanayileşememiş. 20. yüzyılın ana demokrasi diyalektiğinden yoksun kalmıştır. Emek-sermaye ikilemi üzerinden oluşamayan bir demokraside insanlar genelde materyal çıkarlarından dolayı değil de kimliksel sorunlarının dışavurumu olarak politikaya katılır. Zaten milliyetçiliğin, anadolu'daki kimlikleri ve sosyal yapıyı darmadağın ettiğini biliyoruz. Sanayileşememenin cezasını demokrasi öder. Din ve milliyet Türkiye siyasetini her zaman domine edecekti. Ancak materyal çıkarlar üzerinden bir diyalektiğin oluşamaması bugün benzer çıkarlara sahip grupların kavga etmesine sebep oluyor. Hatta kalkınmaya çalayan bir ulus devletin tüm ana sınıfları, yani sermaye-devlet-emek üçlemesi aynı çıkarlara sahiptir. Bunların koordine edilememesi hepsinin çıkarına zarar vermektedir.

Fakat kitabin oldukça objektif bir sekilde yazıldığına dikkat çekmek isterim. Kitapta herhangi bir solcu ve ya sağcı yaklaşım/yorum oldugunu söylemek doğru olmaz.

Son olarak belirtmek istediğim 90’larda yazılmış bu kitap, aradan geçen 25-30 yıl sonra aslında Türkiye’nin ne kadar aynı kaldığı. Belli açılardan çok gerilemiş de olsak ekonomik açıdan gunümüzde yakınılan şeyler zaten kronik olarak yaşanan ve dile getirilen olayların daha da abartılmış artık düpedüz absürtleşen bir boyuta ulaşması ve küresel ölçekte neoliberal doktrinle birleşimin mafyatik bir yıkım getirmesi. Kitabi Dikkatli okuyanların özellikle 80'lerde yapılan belli değişikliklerin, günümüzün altyapısını nasıl hazırladığıdır. ANAP'ın sosyal devlete karşı çıkar vakıflar üzerinden enformal bir bağış sistemi kurması sadece bir örneği.

Kısacası sermaye ve devlet birbirleriyle koordine olmayı becerememiş, bunun cezasınıda halk çekmek zorunda kalmış. Verimliliği istikrarlı arttıramayan sermaye-kamu, emekçinin pay artışından (ve ya daha doğrusu talebinden) iyice rahatsız olmuş ve onu tamamen susturucak bir darbe ortamı oluşturmuş. EEE, mecliste sol ve sağ ekonomi konuşmuyorsa, biz orda burda ne konuşucaz, din milliyet falan filan. Sonra merkezci elit CHP bile sol bir parti zannedilir oluyor. Zamanında bu ülkenin yarattığı sermayenin de son senelerde demokrasiyi nasıl satmış olduğu da akıllardan çıkmaz, umarım.

Bu üçlünün iyi geçinebileceği, "helalleşebileceği" bir politik ortam mümkün mü?
Profile Image for Murat Şahin.
19 reviews
November 24, 2019
Kitap, ülkede iş adamı yaratma sürecinden başlayarak iş adamlarının hükümetlerle iktisadi politikalar oluşturabilmeyi isteyecek konuma kadar gelebilmelerinin sürecini anlattığı gibi, holdingleşme, büyük şirketlerin oluşum hikayelerine ve snayi ve ticaret odalarının durumlarına göre iktisadi kurumları inceleme isteğini ortaya koyuyor.

Özellikle devlet ve iş adamları arasındaki ilişikler gün yüzüne çıkarmayı hedeflese de belli konularda popüler okumaları geçemiyor. Verili konuşmak yerine, temellendirmeye çalışılmadan açıklanmaya çabalanıyor. Azınlıkların mallarına el konulma ve Türk iş adamlarını bunun üzerine inşa etme, millileştirme ve yabancı sermaye karşıtlığı söylemleri için veriler oldukça eksik ya da yok. 1950 sonrası anlatılar ise özellikle birebir görüşmeler üzerine gerçekleştiğinden daha tutarlı ve verili olduğu söylenebilir.

Ülkedeki iktisadi sivil ve kamu kurumlarının durumunu, devlet ve özellikle hükümetle ilişiklerini anlamak için iyi bir kitap diyebilirim.
Profile Image for Ali Gül.
80 reviews31 followers
May 1, 2025
Türkiye'de iş adamları ile devlet arasındaki ilişkinin gelişimi, toplumsal ve ekonomik boyutu üzerine "gelişmekte olan ülkeler" üzerinden yapılan kıyaslamalara da yer verilen, pek faydalı bir kitap. Kitabın neredeyse 30 yıl önce yazılmış olması bugünleri açıklama açısından bir eksiklik yaratmıyor. Türkiye'deki ekonomi-politik üzerine okuma yapmak istiyorsanız mutlaka listenizde yer vermelisiniz.
Displaying 1 - 3 of 3 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.