bu aralar nedense elim hep tarihi romanlara gidiyor. bu da öyle bir kitap. gördüğümden beri okumak istiyordum fakat her zamanki gibi ertelediğim kitaplardan biriydi. feminist öfke kitabında artemisia gentileschi'ye rastlayınca kitabı öne almak istedim.
kitap artemisia'nın ağzından anlatılıyor. normalde bu anlatım türünü çok beğenmem ama bu kitap özelinde beni çok rahatsız etmedi. 17.yüzyılda çağdaşlarına göre farklı bir hayat yolu çizmesine rağmen kitapta babası ölene kadar babası tarafından duygusal manipülasyona uğramış bir kadın okudum. bazen bazı şeylerin farkında olsak bile sınır çizmek çok mümkün olmuyor gerçekten. artemisia güçlü ve çevresinde olan olayların farkında olan bir kadın. babasının ilk başta onun ressam olmasına karşı çıkması ama tutkusunu ve yeteneğini görünce "destek" olması; hep orada olması ama aslında olmaması ve kendi tercihlerinin sonuçlarını bile artemisia'ya yüklemek zorunda olması bana biraz çarpık bir ilişki ve çocuk istismarı gibi geldi maalesef. (spoiler alert: kızının tecavüzcüsüne sanat eserini çaldı diye maddi kaygılarla dava açıp, arasında bu olayı da sıkıştırması, yetmezmiş gibi sonrasında arkadaşlığını devam ettirmesi... okurken tansiyonum çıktı gerçekten.) yaşadığı tüm bu psikolojik şiddete rağmen hayatına bir şekilde devam etmesi, hatta bir şekilde değil, başarılı bir biçimde devam etmesi ilham verici çünkü savaşı davayı kazanmasıyla bitmiyor. ifadesinin doğru olduğunu işkence altında da aynı ifadeleri vererek kanıtladıktan sonra apar topar evlendiriliyor ve bir şekilde sanatına devam ediyor fakat evlendirildiği kişi de bir ressam, hem de kendini gerçekleştirememiş biri. :(( gün geçtikçe artemisia parladıkça eşinin başarısından rahatsız olmaya başlıyor ve ortadan kayboluyor. çok detaylı kitabı anlatmak istemiyorum fakat 1600'ler italyasından günümüze bazı dinamikler ikili ilişkilerde hiç değişmemiş. bu da sanırım insanın çekirdeğinden kaynaklanan bir şey. bilemiyorum.
tüm bu tetikleyici taraflarına rağmen, sanatından vazgeçmeyen ve intikamını da eserleriyle alan birini okumak güzeldi.
artemisia i love you with all my heart this book mainly talkes about the experiencies of a woman during the seventeenth century its raw, its angry, its full of desesperation but also of hope it was a bit long and sometimes its s bit boring but what i really liked about it is how it explains the emotions behind some of her more haunting paintings and the pure white rage that she was filled with i finally see a woman who isnt soft and docile i see a real woman
This entire review has been hidden because of spoilers.
17. yüzyılda kadın olmak, bir kadın olarak var olmaya çalışmak oldukça zordu. Artemisia'nın özel hayatında başına gelen talihsizlikler, yeteneğiyle bir "kadın" olarak böyle ortaya çıkmak, adını sanat tarihine kazımak bu özel kadının hayatını ve başarılarını merakla okuttu bana.
Caravaggio'nun benimsediği tenebrizm tekniğini benimseyip Carravagio etkisiyle resimler üretmeye başlayan Artemisia, eğitimine ressam olan babasının atölyesinde başlar. Babası Artemisia'ya bir erkek evlat gibi muamele edip onu atölyesine alıp eğitse de Artemisia için dönemin kadına bakışı ve davranışı babasının ve çevresinin mobbinglerinden, ruhsal ve fiziksel istismarından payına düşeni almasına yeterli olur. Babasının arkadaşı tarafından uğradığı tecavüz, çıktığı mahkemede suçlu olmadığı halde sırf kadın olduğu için dinlenmesinin 6-7 ayı bulması, şikayetinin doğruluğunu kanıtlamak için fiziksel işkenceyi kabul etmesi annesinin kaybıyla başlayan ve yirmili yaşlarının neredeyse ortalarına kadar süren yaşadığı zorlukları bizlere göstermektedir. Belki de yaşadığı travmalar yüzünden resimlerinde kadın karekekterler edilgen değil güçlü ve intikamcıdır.
İşte bu kitapta Artemisia'nın doğumuyla başlayıp adının niye Artemisia konulduğunu, tecavüzünü ve sonrasındaki duruşmaları, Roma'yı nasıl terk edip Floransa'ya gittiğini, burada Academia del Disegno sanat okuluna kabul edilen tek kadın sanatçı olması gibi bir çok detayı kendi ağzından bize aktarıyor.
Kitaptan türkçe çevirisini yapan arkadaşım Menekşe Tokyay sayesinde haberim oldu. Sanırım kitabın çıkışının Ekrem İmamoğlu'nun tutukluluk olayları ile aynı döneme gelmesi ve Everest Roman'ın kitap için yeterince pr çalışması yapmaması kitabın öne çıkmasını engelledi. Dilerim kitap fark edilir de bir şekilde daha çok okuyucu kitlesine ulaşır.
“La lección consiste en no olvidar el sentimiento que quieres expresar en una pintura. Sin él, la ejecución, aunque importantissima, no es nada. El resultado final de un cuadro es siempre el sentimiento que se desprende de él. Y quien dice sentimiento dice color. Color y pincelada, nada más. Luces y sombras. El resto es accesorio. El resto lo puede hacer cualquier pintor que haya estudiado un poco. Sobre todo en nuestra época.”