Jump to ratings and reviews
Rate this book

Sen Gülerken

Rate this book
Hülya, üç-dört yaşlarından beri bir hayalin peşinden koşmaktadır. Tam hatırlayamadığı ama zihninden de bir türlü atamadığı bir hayalin... İlkokul yıllarında bu hayal, tesadüfen resmini gördüğü küçük besleme Havva'yla ete kemiğe bürünüverir. Hülya, Havva'nın ardından çıktığı upuzun yolculukta kendisiyle yüzleşir; kahkahaların, şarkıların, süslü anlatıların arkasında kıvrılmış yatan bir aile sırrına ulaşır. Ne var ki bilincine vardığı şey, görmek ve duymak istemeyeceği kadar can yakıcıdır.
Ayşe Özmen, Hülya'nın öyküsünün peşinden, mutlu aile yuvalarının duvarları arkasına götürüyor okuru. Aile içi cinsel şiddetin nasıl gizlendiğini, sokakta değil evlerinde; yabancılar tarafından değil yakınları tarafından tacize uğrayan küçük çocukların nasıl olup da başlarına gelenleri anlatamadıklarını, duydukları utanç ve suçluluk duygusunun bu olayların açığa çıkmasını nasıl engellediğini, yaşadıkları şeyle yüzleşmenin zorluğunu gözler önüne seriyor.

135 pages, Paperback

First published January 1, 2002

10 people want to read

About the author

Ayşe Özmen

4 books

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
0 (0%)
4 stars
3 (17%)
3 stars
11 (64%)
2 stars
2 (11%)
1 star
1 (5%)
Displaying 1 - 2 of 2 reviews
Profile Image for melis.
290 reviews145 followers
October 13, 2020
bellek ve travma, nesiller arası travma, travmanın aktarımı, travma-anlatı ilişkisi vb. konulara kafa yoranların ilgisini çekebilecek bir kitap.  

ben bu kitabı, çimen günay-erkol'un bir tweet'inde görmüştüm. şu anda hesabı kapalı olduğundan tam olarak ne yazdığını aktarmam mümkün değil ama bu kitabın "travma nasıl temsil edilmeli'yi örneklediği"ne dair bir şeydi sanıyorum. bunu, anlatının acı/şiddet pornografisinin yanından bile geçmemesiyle ilgili olarak söylediğini tahmin ediyorum. kimi travma anlatısının saptığı bu tehlikeli (hatta bazen kurnaz) yola girmeyen böyle bir metni ben de önemli buldum ama sorun addettiğim, ısınamadığım ve hatta beni iten kısımlar da var kitapta.

öncelikle, yine her zaman olduğu gibi, anlatıcıyla derdim var. dışarıdan, yukarıda, ne idüğü belirsiz, yine de her-şeyi-bilen bir anlatıcı var üçüncü tekilde. böyle bir anlatıcının, bunun gibi, travmatik geçmişi "aralamaya" çalışan bir karakterin peşinden giden bir anlatıda göreceği ve akla ilk gelen "işlev"; karakterin yıllarca üstünü kapatmaya, belki unutmaya, görmezden gelmeye çalıştığı, hatırlayamadığı, bilemediği, anlatamadığı, farkında olamadığı ya da belki kabul bile etmek istemediği, hesaplaşamadığı şeyleri o karaktere "rağmen" ve "onun yerine" bilen, gören, elle tutulur, "anlatılır" hale getiren birinin olması. o karakterin bölünmüşlüğüne, hezeyanlarına, hatırlama ile unutma arasında bata çıka sürüklenmesine en azından anlatı düzeyinde "düzen" veren biri var karşımızda. bu kendi içinde nispeten "düzenli" anlatı da, okurun kapılıp gittiği, belki ona "ikincil travma" yaşatan, travma semptomlarını taklit eden anlatı tekniklerinden kaçınarak, okuru metnin içine çekmek yerine dışına atıyor ve yarattığı bu mesafeyle de bize içinde eriyip gideceğimiz, kaybolacağımız bir hikâye yerine, daha eleştirel bakabileceğimiz bir hikâye sunmuş oluyor. 

bu mesafe kimi yerde çok gerekli olsa da, onun dışında ve onunla direkt ilintili olmasa da başka bir mesafe daha yaratıyor anlatıcı. aslında belki bir duvar gibi, hikâye ve karakterlerle aramızda duruyor çünkü kendini çok belli ediyor (anlatıcılar kendini öyle ya da böyle belli eder, evet, ama ondan bahsetmiyorum, bu bir radde meselesi), böylelikle de kendini çok öne çıkarmış, başka şeyleri gölgede bırakmış oluyor. sadece karakterler değil, okur yerine de bir şeyleri biliyor, yorumluyor, düzenliyor. hissettirmekle kalması gereken (ya da daha doğrusu, benim öylesini aradığım ve tercih ettiğim şeyleri) illa dillendiriyor, söze döküyor, gözümüze sokuyor. kendi yapmam gereken şeyleri yapamıyorum, bir okur olarak bana bir şey düşmüyor, parçaları birleştiremiyorum çünkü anlatıcı buna izin vermiyor, bunu kendisi yapıyor. bu da metni de, karakterleri de, hikâyeyi de (ve daha sayılabilecek ne varsa) uzaklaştırıyor çünkü okura yer bırakmıyor.  

sonuç olarak, anlatıcının hem konumu hem de hikâyeye verdiği (bir yandan gerekli, bir yandan belki "sahte") "düzen" bir şekilde sorun yaratıyor gibi geliyor. her şeyden önce, zaten, bu hikâyeyi neden bu anlatıcıdan okuyoruz sorusu bizi olması gerekenden daha fazla meşgul etmiş oluyor.

bir de, metinde sürekli olarak üç nokta kullanılmış. eksiltili olmayan cümlelerde bile, sağda solda, her yerde, sürekli (sürekli!). böyle... bir... anlatım... kesinlikle... çok... göz... yoruyor... ve... neden... neden... neden... diye... sorduruyor...  

bunların dışında, bazı şeylerin, örneğin "devrimci" hikâyesinin, biraz havada kaldığını düşünüyorum. öylece, kenarda duruyor gibi. ev içindeki ile "dışarı"daki şiddet ya da dedenin ermeni-rum-yahudi nefreti, askerî geçmişi, erkekliği ve istismarcı olması arasındaki bağlantılar biraz daha iyi kurulabilir ve böylelikle bu travmaların aslında hiçbirinin sanıldığı gibi/kadar "kişisel" olmadığı "hissettirilebilir"di sanki. 

şimdi bu yazdıklarıma dönüp bakınca, son kısım dışında, derdimin daha çok teknik kısımda olduğunu görüyorum. zaten türkçe edebiyattaki travma anlatılarına pek aşina olmadığımdan, belki biraz da kendi çalışmalarımla karşılaştırmasını ya da fikirlerimin "sağlama"sını yapabilmek adına, bu kitabı okuduğuma memnunum esasen.
Profile Image for Elif.
143 reviews10 followers
July 27, 2020
“İnsanların masallara inanma yetisi olmasaydı, irili ufaklı birçok gizemle örtülü olan hayat, tümüyle yavanlıktan ibaret kalır ve asla anlaşılamazdı.”
Displaying 1 - 2 of 2 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.