"Allah var mıdır? Allah' ın varlığı rasyonel olarak temellendirilebilir mi? Allah' ın sıfatları hakkında ne söyleyebiliriz? Evrendeki muhteşem tasarımlar Allah' ın eserleri midir? Çok-evrenler ile ilgili teoriler Allah' ın varlığına alternatif olabilir mi? Allah mı yoksa Evren mi ezelidir? Arzularımızdan Allah' a ulaşmak mümkün mü? Değerlerin Allah ile bir ilgisi var mı? Yaşadığımız evren hakkındaki fiziki bulgular, Allah' ın varlığına inananların mı ateistlerin mi beklentileriyle daha uyumludur? Neden Evrim Teorisi, zannedilenin aksine, ateizmle bir çatışma içindedir? Bu ve bunlar gibi yaşamsal önemde ve aynı zamanda ilginç birçok soruya bu kitapta cevap veriliyor.
Felsefede hiçbir konu, Alla hile ilgili sorular kadar dikkat çekmemiş ve tartışılmamıştır. Bu sorular, sadece tartışmaların merkezinde oldukları için ilgi çekici değildir. Bu soruların cevabının ne olduğu yaşama, ölüme, hayatın anlamına, ahlaka ve daha birçok temel konuya bakışta köklü farklar oluşturacak kadar önemlidir. Felsefi açıdan çok temel, pratik hayat açısından müthiş önemli, hakkındaki kanaatin her şeyi kökünden değiştireceği "Allah' ın varlığı" konusu bu kitabın merkezindedir.
Son derece önemli olan bu konuda, fikir beyan eden kişi sayısı çok olsa da, akademik açıdan nitelikli eser oldukça azdır. Elinizdeki çalışmanın yayımlanma amacı bu eksikliğin giderilmesine katkıda bulunmak içindir. Bu kitapta, bilim-felsefe-din arasında duvarlar örülemeyeceğini savunan, bilim-din çatışmasını reddeden, teizmin ateizmden daha rasyonel olduğunu felsefi ve bilimsel argümanlarla temellendiren altı akademisyenin çalışmalarını bulacaksınız."
Caner Taslaman resides and conducts his scholarly research in Istanbul, Turkey. After completing undergraduate studies in Sociology at Bosphorus University he obtained his master's and doctoral degrees in Philosophy and Religious Studies at Marmara University. Taslaman also studied Political Science at Istanbul University, and was visiting scholar at the University of Tokyo. His particular areas of interest include the Quran and science, the philosophy of science, the philosophy of biology, globalization and Islam and the sociology of religion. In addition to this book, he is the author of Fabricated Islam versus Quranic Islam, The Big Bang and God, and The Theory of Evolution and God.
1) (i) Fizik yasalarının ince-ayarı (ii) Fizik sabitelerinin ince-ayarı (iii) Evrenin başlangıçtaki hallerinin ince-ayarı (iv) Evrenin daha üst düzey bazı özelliklerinin ince-ayarı, mesela kimyasal elementlerin çeşitli nitelikleri 1. Fiziksel yasaların ince-ayar edildiğini söylemek şu demektir ki eğer yasaların tam doğru kombinasyonları olmasaydı, kompleks, akıllı hayat muhtemelen imkansız olurdu. Örneğin, günümüz fiziğine göre, tabiatta dört kuvvet bulunmaktadır: yerçekimi kuvveti, zayıf kuvvet, elektromanyetizma ve bir atomun içerisindeki proton ve nötronları bir arada tutan güçlü nükleer kuvvet. Bu güçlerin her birinin varlığı, karmaşık hayat için zorunludur. Yerçekim kuvveti olmasaydı; kütleler, yıldızları veya gezegenleri oluşturacak şekilde kümelenmezlerdi ve dolayısıyla kompleks, akıllı hayatın varlığı, imkansız kılınmasa bile, ciddi bir şekilde engellenirdi. Eğer elektromanyetik kuvvet olmasaydı, kimya diye bir şey olmazdı; eğer güçlü kuvvet olmasaydı, proton ve nötronlar bir arada tutulmazlardı ve bu sebeple atom numarası hidrojenden daha büyük olan hiçbir atom var olamazdı; ve eğer kuvvetli güç, çekirdek (nucleus) içinde sadece protonlar ve nötronlar arasında iş gören kısa-erimli kuvvet yerine (çekim ve elektromanyetizma gibi) uzun erimli bir kuvvet olsaydı, bütün madde ya neredeyse nükleer füzyona maruz kalır ve patlardı veyahut da bir kara delik oluşturacak şekilde hep beraberce soğurulurdu. Dolayısıyla buradan çıkan şudur ki eğer bu kuvvet yasalarından biri var olmasaydı, kompleks, akıllı yaşam imkansız olmasa bile, çok daha az muhtemel olurdu. Benzer şekilde, diğer yasalar ve ilkeler kompleks yaşam için zorunludur: fizikçi Freeman Dyson’un tesbit ettiği üzere, eğer hiçbir iki fermionun aynı kuantum durumunda bulunamayacağını dikte eden Pauli-dışlama ilkesi var olmasaydı, bütün elektronlar en alt seviyedeki atomik yörüngeyi işgal ederdi ki bu da kompleks kimyayı ortadan kaldırırdı; eğer parçacıkların, sadece ayrık, izinli kuantum durumlarını işgal edebileceklerini öğreten kuantizasyon ilkesi olmasaydı, hiçbir atomik yörünge var olmazdı ve dolayısıyla kimya diye bir şey var olmazdı, zira bütün elektronlar atom çekirdeğinin içine soğurulurdu. 2. Kozmolojik sabit, Einstein’ın kendi çekim teorisinin merkezi denklemine dahil ettiği bir terimdir, ki günümüzde bunun boş uzayın enerji yoğunluğuna tekabül ettiği düşünülmektedir. Pozitif bir kozmolojik sabit, bizzat uzayın genişlemesine sebep olan bir tür karşıt-çekim, bir itici kuvvet gibi davranmaktadır. Eğer kozmolojik sabit, önemli derecede bir pozitif değere sahip olsaydı, uzay o kadar hızla genişlerdi ki bütün madde çabucak etrafa saçılırdı, ve dolayısıyla galaksiler, yıldızlar ve hatta küçük madde kümelenmeleri asla oluşmazdı. Sonuç itibariyle, evrenimizde karmaşık hayatın mümkün olabilmesi için, o değerin, kendisinin doğal değerler dizisine göreli olarak, sıfıra son derece yakın durması gerekmektedir. Bunun yanı sıra eğer nötronun kütlesi, hafiften, söz gelimi yedi yüzde bir civarında artırılsaydı, devamlı hidrojen yakan yıldızların varlığı biterdi. 3. İnce ayarın üçüncü türü, evrenin başlangıçtaki şartlarının ince ayarı ile ilgilidir ki bu, enerjinin başlangıçtaki dağılımının, (akıllı)yaşamın meydana gelmesi için son derece sınırlı bir alanda bulunması gerektiği gerçeğine işaret eder. Bu ince ayarın bir yönü, evrenin başlangıcında, kütle ve enerjinin olağanüstü derecede kesin bir düzenlemesini gerektiren son derece düşük entropidir. Britanya’nın önde gelen teorik fizikçilerinden biri olan Roger Penrose’un yorumladığı gibi: “İçerisinde yaşadığımıza benzer bir evren meydana getirmek için, Yaratıcı’nın, mümkün evrenlerin faz uzayının saçmalık derecesinde ufak bir hacmini hedeflemesi gerekecektir”. Bu hacim ne kadar ufaktır? Penrose’a göre, x=10^123 olduğunu kabul edersek, faz uzayın hacmi, bütün faz uzayın 1/10^x’i kadar olacaktır. Bu hassaslık, görülebilen bütün evreni bir hedef tahtası kabul ettiğimizde, oku bir tek protona isabet ettirmeyi gerektirecek hassaslıktan çok, çok daha muazzamdır. 4. Biyokimyacı Michael Denton, Nature’s Destiny adlı kitabında, doğal dünyanın karbon, oksijen, su ve elektromanyetik spektrumun karmaşık biyokimyasal sistemlerin varlığına imkan veren bir çok eşsiz nitelikleri gibi çeşitli üs -düzey özelliklerini etraflıca tartışmaktadır. Denton’un sunduğu birçok örnekten birini verirsek, hem atmosfer hem su, görülür bölgede ince bir bantta yayılan elektromanyetik radyasyona karşı geçirgendir; fakat radyo dalgalarına karşı geçirgen değildir. Eğer bunun yerine onlardan herhangi biri, görülebilen bölgede elektromanyetik radyasyonu emseydi, yeryüzündeki hayatın varlığı, imkansız kılınmasa bile, ciddi bir şekilde engellenirdi.
2) Bilimsel çıkarsamanın sistematik bir açıklamasını temin etmede filozofların geldikleri en ileri nokta, Bayesçi açıklamadır. Önde gelen bir bilim filozofu olarak John Earman, “tümevarım, tasdik ve bilimsel çıkarsamanın kapsamlı ve birleşik bir değerlendirmesi için en çok umudu” Bayesçiliğin verdiğini kaydetmektedir ama bu bilimsel çıkarsama izahının birkaç sorunu vardır ve bu sebeple geniş çaplı kabul görmemiştir. Esaslı bir sorun, bilimsel rasyonalitenin tam bir açıklaması olarak kabul edilen bu izahın, çok ciddi anlamda subjektivist ihtimaliyet teorisine dayandığıdır. Bu, nihayetinde, insanın hakikate veya bilimsel teorinin empirik yeterliğine olan inancını, rasyonalite sınırları dışında kalan büyük ölçüde öznel bir kanaat meselesi haline sokmaktadır. Bu sebeple birçok filozofa göre, Bayesçi izahın tamamen kabul edilmesi, büyük ölçüde, bilimin rasyonalitesinin altını oymakla sonuçlanmaktadır.
3) İnce-ayara dayalı tasarım çıkarsamasının kusurlu olduğunu göstermek için, şüpheciler, onun bariz şekilde sorunlu bir akıl yürütme formuna dayalı olduğunu göstermek zorundadırlar. Aslında, İskoç filozof 9 Bilimsel çıkarsamanın sistematik bir açıklamasını temin etmede filozofların geldikleri en ileri nokta, Bayesçi açıklamadır. (Bkz. Howson and Urbach, 1989.) Önde gelen bir bilim filozofu olarak John Earman, “tümevarım, tasdik ve bilimsel çıkarsamanın kapsamlı ve birleşik bir değerlendirmesi için en çok umudu” Bayesçiliğin verdiğini kaydetmektedir (Earman, 1992, p. xi.) Ama bu bilimsel çıkarsama izahının birkaç sorunu vardır ve bu sebeple geniş çaplı kabul görmemiştir. Esaslı bir sorun, bilimsel rasyonalitenin tam bir açıklaması olarak kabul edilen bu izahın, çok ciddi anlamda subjektivist ihtimaliyet teorisine dayandığıdır. Bu, nihayetinde, insanın hakikate veya bilimsel teorinin empirik yeterliğine olan inancını, rasyonalite sınırları dışında kalan büyük ölçüde öznel bir kanaat meselesi haline sokmaktadır. Bu sebeple birçok filozofa göre, Bayesçi izahın tamamen kabul edilmesi, büyük ölçüde, bilimin rasyonalitesinin altını oymakla sonuçlanmaktadır.
4) David Hume’a geri dönecek olursak, tasarım argümanına getirilen tipik bir itiraz, onu analoji temelli bir argüman kalıbına sokmak, ve sonra bu bağlamda analoji temelli argümanların ölümcül derecede kusurlu olduklarını ileri sürmektir. Ancak, aşağıda göstereceğimiz gibi, ince ayar argümanı, analoji temelli argümandan daha farklı bir biçime, çürütülmesi zor olan bir biçime sokulabilir.
5) Ateistik tek-evren hipotezine karşı ince ayar argümanı birkaç farklı forma sokulabilirse de bana göre argümanı formüle etmenin en ciddi yolu, benim “prime principle of confirmation' dediğim, Rudolph Carnap’ın 'increase in firmness' ilkesi diye adlandırdığı ve diğerlerinin de basitçe 'likelihood principle' dedikleri şeyden geçer. Bize bir gözlemin, hangi durumlarda bir hipotez lehine kanıt sayılacağını söyleyen genel bir akıl yürütme ilkesidir. Basitçe ifade etmek gerekirse, ilke şunu söylemektedir: İki rakip hipotezi değerlendirmeye aldığımızda, bir gözlem, hangi hipotez altında en yüksek ihtimaliyete sahip ise (veya en az ihtimaldışı ise), gözlem o hipotez lehine kanıt sayılır. (Yahut farklı bir ifadeyle, bu ilke demektedir ki H1 ve H2 diye iki rakip hipotezi değerlendirmeye aldığımız zaman, bir G gözlemi, eğer G, H1 altında iken H2 altında olduğundan daha fazla muhtemel ise, bu gözlem H2 yerine H1 için bir kanıt sayılır)
6) Öncül 1. İnce-ayarın varlığı, teizm altında ihtimal-dışı değildir. Öncül 2. İnce-ayarın varlığı, ateistik tek-evren hipotezi altında çok ihtimal-dışıdır. Sonuç: Öncül (1) ve (2) ve öncelikli onaylama ilkesinden, ince-ayar verilerinin, ateistik tek-evren hipotezinden çok tasarım hipotezi lehine güçlü kanıt sağladığı sonucu çıkar. Bu noktada durup argümanın iki özelliğini not etmeliyiz. Argüman, ince-ayar kanıtının evrenin tasarlandığını ispat ettiğini veya evrenin tasarlanmış olmasının muhtemel olduğunu bile söylemiyor. Gerçekten de kendi içerisinde o, bizim ateistik tek-evren hipotezinden çok teizme inanmada epistemik olarak güvence altında (warranted) olduğumuzu bile göstermemektedir. Bu tür iddiaları doğrulamaya kalkarsak, bizim bu makalede yapmadığımız bir şeye, yani tasarımın veya teistik hipotezin hem lehine hem de aleyhine olan bütün kanıtlara bakmak zorunda kalırız. Daha ziyade, argüman, ince-ayarın ateistik tekevren hipotezi karşısında teizmi güçlü bir şekilde desteklediği sonucuna varmaktadır. Öncül (1) İçin Destek: Tanrı, her yönüyle iyi bir varlık olduğu, ve akıllı bilinçli varlıkların var olmaları iyi olduğu için, Tanrı’nın akıllı yaşamı destekleyecek bir dünya yaratması şaşırtıcı veya ihtimal dışı değildir. Dolayısıyla, inceayar, öncül (1)’in iddia ettiği üzere, teizm altında ihtimal-dışı değildir. Öncül (2) İçin Destek: Verilere bakınca, birçok insan, ince-ayarın ateistik tek-evren hipotezi altında son derece ihtimal-dışı olduğunun ayan beyan olduğunu düşünür. Bunun nedenini görmek kolaydır, özellikle de ince-ayarı daha önce teklif edilen analojiler bakımından düşündüğümüz zaman. Örneğin hedef tahtası analojisinde, evrenin başlangıcındaki şartlar ve fiziğin temel sabitleri bütün galaksiyi kaplayan bir hedef tahtası olarak; ve hayatın var olması için gereken şartlar da 30 cm genişliğinde küçük bir hedef olarak düşünülmektedir. Bu doğrultuda, bu analojiden bakınca, ince-ayarın ateistik tek-evren hipotezi altında meydana gelmesinin hayli ihtimal-dışı olduğu bariz gözükmektedir.
7) Olgusal önermelerde bahsedilen özellik ve cisimler olmasa bu önermeler yanlış olurlardı. Mesela börek olmayan bir evrende "Ahmet kahvaltıda börek yedi" önermesi doğru olmazdı. Bu durum, olgusal önermelerin evrenki varlıklar arası ilişkileri tarif etmesinden kaynaklanmaktadır, bu varlıkların olmadığı evrenlerde o varlıklarla alakalı önermeler elbette ki doğru olmaz. Diğer taraftan dünyada hiç tecevüz fiili işlenmeseydi bile "Çocuklara tecavüz etmek yanlıştır" önermesi hala doğru olacaktı çünkü bu bir olgusal değil aksiyolojik önermedir. Aynı şekilde matematiksel önermelerde de bu geçerlidir, evrende hiç üçgen olmasaydı bile "Üçgenin iç açıları 180 derecedir" önermesi doğru olacaktı.
8) 1. Nesnel aksiyolojik önermeler varsa bu önermeler ya temel yasalardır, ya da temel yasalardan çıkarsanabilirler. (Üçüncü halin imksanızlığı yasası) 2. Eğer Tanrı yoksa temel yasalar doğa yasalarından ibarettir. (Doğalcılık Tezi) 3. Bütün doğa yasaları olgusaldır. 4. Olgusal önermelerdn aksiyolojik önermeler çıkarsanamaz. (Hume Yasası) Ara Sonuç: Dolayısıyla Tanrı yoksa nesnel aksiyolojik önermeler yoktur. 5. En az bir tane nesnel aksiyolojik önerme vardır. (Ahlaki realizm) Sonuç: Tanrı var.
9) 1. Aksi yönde bir kanıt olmadığı sürece, sezgisel olarak açık olan önermelerin nesnel olarak doğru olduğuna inanmakta rasyonel olarak haklıyız. 2. Bazı ahlaki yargılar, sezgisel olarak açık önermedirler. Sonuç: Aksi yönde kanıt olmadığı sürece ahlaki yargıların nesnel olarak doğru olduğuna inanmakta rasyonel olarak haklıyız. Not: Bu kitabı okurken ilk öncülü savunmuyordum ancak zamanla hemen her şeyi sezgilerimizle karar verdiğimizi anladım. Tabii burada "sezgi" çok geniş bir anlamda, lakin tümevarımla elde ettiğimiz bilimsel bilgiyi sezgisel olarak kabul ettiğimiz bilgilerin içerisine sokabiliriz.
10) Ünlü felsefeci Luois Pojman kağıtları çok iyi olmasına rağmen görece ahlakı savunan bütün öğrencilere sıfır vermiştir. İtiraz edenlere kendi ahlaki görüşüne göre bunun adaletsizlik olmadığını ve bunun onları "görece" ahlaki görüşlerine uyumlu olduğunu söylemiştir.
11) Ahlak üzerine olan tartışmaların aksine bilimde ve matematikte yeni bilgiler öğrendikçe tartışılan konular üzerinde anlaşacağımızı lakin ahlak için bunu söyleyemeyeceğimiz söylenebilir. Lakin hareket mutlak mıdır yoksa göreceli midir, kuantum mekaniğinin doğru yorumu nedir gibi tartışmalar deneyle test edilemezler. Lakin bu hareketin ya göreceli ya da mutlak olmadığı anlamına gelmez veya kuantum mekaniğinin doğru yorumu olmadığı anlamına da gelmez.
12) Not: Enis Hoca, Cantor'un N_1 = N_0 ^ 2 olduğunu ispatladığını yazmış lakin Wikipedia'ya baktığımda ve Burak Hoca'nın söylediğine göre bu eşitlik ancak Süreklilik Hipotezi doğru ise doğru olur. Diğer öğrendiğim bilgisi ise seçim aksiyomunun daha zayıf hali olan sayılabilir seçim aksiyomunu kabul edersek N_0'ın diğer sonsuz kardinallerden daha küçük olduğunu ispatlarız.
13) C.S. Lewis'in Akıl Delili(Argument From Reason) 1. Rasyonel olmayan sebeplerle açıklanması durumunda hiçbir görüş akılla çıkarsanamaz. 2. Eğer natüralizm doğruysa, tüm görüşler tamamen rasyonel olmayan sebeplerle açıklanabilir. 3. O zaman natüralizm doğruysa, hiçbir görüş rasyonel olarak çıkarsanamaz. 4. Eğer hiçbir görüşün rasyonel olarak çıkarsanamayacağını söyleyen bir tez varsa, bu tezin reddedilmesi ve bu tezi inkar eden tezin kabul edilmesi gerekir. 5. O zaman natüralizmin reddedilmesi ve onu inkar eden tezin kabul edilmesi gerekir.
14) Ahlakın evrimsel kökenli olduğu için yanlış olduğunu iddia etmek kökensel hata(genetic fallacy) olacaktır. Bunun yanı sıra matematik, tümevarım, mantık ve diğer zihinsel yetilerimiz de evrimsel olarak gelişmiş süreçlerdir. O halde aynı mantıkla bilimin kendisini de reddedebiliriz çünkü bilimi de zihinsel yetilerimiz sayesinde inşa ettik. Evrim Teorisi'de bilimsel bir teori olduğu için evrim teorisini de reddetmemiz lazım ki bu bizi mantıksal hataya sürükler, Evrim Teorisi doğruysa Evrim Teorisi yanlıştır.
15) Hume yasası gereği bir ateistin aksiyolojik(ahlaki ve estetik) önermelerin varlığını kabul edebilmesi için bu önermelerin mekan ve zamanın dışında olduklarını iddia etmesi gerekir, böyle bir görüşe platonist ateizm diyebiliriz. Tabii bu görüşün garip olduğunu kabul etmek lazım çünkü uzay-zaman dışında merhamet, adalet gibi kavramların varolduğunu kabul etmeliyiz. İkinci olarak eğer bu cisimler zamandan bağımsız iseler nedensel ilişkiye de giremezler çünkü nedensel ilişki değişimi dolayısıyla zamanı gerektirir, o halde bu kavramlarla nedensel ilişki kuramamamız gerekirdi.
16) Euthyphro ikilemi gerçek bir ikilem değildir çünkü üçüncü bir seçenek vardır, bu seçeneği Augustine, Anselm, Aquinas gibi teistik felsefecilerin birçoğu savunmuştur. Bu görüşe göre merhametli olmak, adaletli olmak gibi temel ahlaki özellikler Tanrı'nın zorunlu özellikleridir tıpkı üç kenara sahip olmanın üçgenin zorunlu bir özelliği olması gibi. Örneğin üçgenin iç açıları toplamının 180 derece olması bağımlı bir özelliğidir(çünkü bu özellik yalnızca Öklid Geometrisi'nde geçerlidir ancak iç açılar Riemann Geometrisi'nde 180'den büyük, Lobacevski Geometrisi'nde ise 180'den küçüktür). Bu durumda Tanrı tanımı gereği iyi olduğu için ahlak yasalarının da farklı olmasını mantıken bekleyemeyiz.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Tercüme edilen makalelerin tercümeleri kötü. Anlatılan konular karmaşık. Özellikle Caner Taslaman'ın makalesinde allahın var olduğunu gösterdiği öne sürülen iddiaların aslında allahın olmadığını göstermesi beni çok şaşırttı. Ateizm-din konuları ile yeni ilgilenmeye başlıyorsanız bu kitap için daha erken. Sonraki aşamalarda da sıkılabilirsiniz. Ben kitabin sonlarına doğru zorla okudum.