"Siz de ölmüşlerinizin ruhuna arada sırada bir iki dua yollayın ayol." Gencecik yaşında yaşamdan vazgeçen Firuzan, arafta bekleşen tüm ruhlar arasında kendini anlatacak kadınları seçiyor, sözü onlara veriyor. Böylece büyük büyük ninesi Umay'dan başlayarak kendi kızına kadar yaşananları kapsayan, bu coğrafyaya yayılmış bireysel ve toplumsal felaketlere dokunan bir anlatı örüyor. Kuşaklar arasında aktıkça değişen bakışıyla erkeklerin kalem oynattığı tarih hikayesine başkaldıran bir küçük destan Firuzan. Mizahi, renkli ve sürprizli bir üslupla aktarılan hikaye, üç asır süren dört kuşaklık bir yolculuğa davet ediyor.
Ölüler Kıraathanesi ile Vedat Türkali İlk Roman Ödülü'nü kazanan yazar Fatih Gezer, dördüncü kitabına müzisyen kimliğini de ekleyip satır aralarını Firuzan'a özel bestelediği ve seslendirdiği şarkılarla destekliyor. Kendine hayrı olmayan bir şifacıydı Hacı Anne. Bilmem ne otlarını harmanlayıp bir deva bulamadı da, vakti zamanında yaralarını iyileştirmeye gayret ederken bulduğu bir ilacı sundu ikimize: Unutmak. Örttük üstünü. Zamana teslim ettik derdimizi.
Fatih Gezer’den okuduğum ilk roman, Firuzan oldu. Bu eser birkaç kuşağın kadın hikâyesini anlatıyor. Romandaki kadınlar, adeta aynı çizgide birleşiyorlar. Dili her ne kadar sade ve akıcı olsa da, benim için ne yazık ki doyurucu bir okuma deneyimi sunmadı.
Eserde işlenen tema; kadınların yaşadığı istismar, tecavüz ve şiddet üzerine kurulu. Günümüzde de benzer acıların yaşandığı coğrafyalarda, kadınların ya intihara sürüklenmeleri ya da öldürülmeleri şeklinde işlenmesi beni rahatsız etti. Sözde “güçlü kadın” imajı çizilmeye çalışılsa da, bana göre kitap kadınların hiçbir çıkış yolunun olmadığı duygusunu uyandırdı.
Ayrıca Firuzan’ın çocuğu hakkında hissettikleri de bana bir kadının düşüncelerinden çıkmamış izlenimi verdi. Çünkü hangi koşulda olursa olsun, kadınların hormonları ve annelik içgüdüleri, çocuklarına bakışlarını çok daha farklı kılar.
Romanda yalnızca Maria’nın hikâyesini sevdim; fakat o bile yine bir tecavüz mağduruydu.
Akıcı dili sayesinde okunabilir bir kitap olsa da, “mutlaka okuyun” diyeceğim bir eser değil.
Fatih Gezer'in dördüncü romanı Firuzan'ı, çıkar çıkmaz, taze taze alıp okudum. Kitabın bir sürü kahramanı var ama esas kadın, kitaba da ismini veren 1973 doğumlu Firuzan. Firuzan'ın ekseninde ailenin 4 kuşak kadınlarının hikayesine tanıklık ediyoruz. Zaman zaman hikayeye araftan bildiren Firuzan'ın büyük büyük pek çok kuşak büyük nenesi Umay da katılıyor ve hikayesini bize 1658 yılından ses vererek anlatıyor. Kimi zaman Firuzan onun kulağına, kimi zaman da Umay Firuzan'ın kulağına gaipten gelen bir ses gibi fısıldıyor.
Her bir kadın kendi hikayesini anlatırken beraberinde okuyucuya arka plan olarak yaşadığı dönemin koşullarını ve felaketlerini de getiriyor. Bu kadınların laneti Umay'la başlıyor ve peşlerini hiç bırakmıyor. Ama hepsi kendi meşreplerince bir sonraki kuşak için mücadele ediyor. Ne kadar başarılı oldukları ise biraz tartışmalı.
Fatih Gezer Firuzan ve diğer kadınların hikayesini, yer yer büyülü gerçeklikle harmanlayarak anlatmış. Özellikle Umay'ın hikayesi damaklarda biraz da masal tadı bırakıyor.
Fatih Gezer'i bu kitapda müzisyen yönüyle de tanıyoruz. Çıkardığı Satır Arası Türküler albümünün şarkıları bölüm aralarına kare kodlarla yerleştirilmiş. Özellikle Firuzan isimli şarkısını çok beğendim. Şarkı kitaba, kitap da şarkıya pek yakışmış.
Olaylar zaman atlamalarıyla bir o kuşağa, bir bu kuşağa giderek anlatılmış. Bu atlamalar benim biraz aklımı karıştırdı, olay örgüsünde kaybolmama sebep oldu. Çareyi zaman çizelgesi yapıp, kadınları ve olayları üzerine notlamada buldum.
Kitabın sonunda Fatih Gezer'in sadık okurlarını bekleyen bir sürpriz var. Yazmıyorum, keyfi kaçmasın.
Kuşaklar boyu kadınlık hikayesinin bu kadar şiirsel bir ritmle, bu kadar hatasız bir dille, ruhunu söze tam kararında dökerek yazılmış olması sadece usta işi diye düşündürdü roman boyunca. Teslim olarak okumak diye bir şey var kut ağaç şahit olsun ki :)
Bu kitaba yorum yapmak gelmiyor içimden, yazarın son sayfalardaki sözleri ile anlatayım meramımı...
"Anlattıklarınız güzeldi, diyecek lafım yok ama sizin gibi usta bir hikâye anlatıcısı için konular fazla tekrar etmedi mi?"
Tebessüm etti Adil Bey. Bir sırrını açığa çıkarır gibi fısıldayarak, "Hanımefendiciğim, yüzyıllara yayılan kadınların hikâyeleri bunlar. Onların yaşadıkları tekrar ve tekrar ediyorsa, hikâye anlatıcısının tekrara düşmesi mi yoksa tekrardan kaçması mı kabahat sayılır?" dedi.
Kitabı sevdim mi sevmedim mi emin değilim 3 kuşak kadının hikayesi anlatılıyor. Klasik kadın hikayeleri aslında çoğu ülkenin kadınlarının yaşadıkları olay.. Tecavüz, intahar ne bileyim hikayeler bana çok geçmedi. Farklı bir tarzı vardı ama çok fazla kitap okuyan insanlar için bence kitabın konusu yetersiz kalıyor
Firuzan'da farklı bir şey okumayacaksınız. Yüzyıllardır kadınların yaşadıkları hiç mi değişmez? Değişmiyor onu goreceksiniz. 4 kusagin hikayesi hem cok tanidik gelecek size hem de ne olacak diye merakla sayfayi cevireceksiniz. Fatih Gezer bu kadar dramin icinde bu masalsi tadi nasil yakalamis bilemiyorum. Kitabi bitirmem, benden kaynakli, uzun surdu. Oyle olunca bazen kim kimin nesiydi karistirdim. Basta anlamak zor geldi. Okudukca her sey daha da netlesti. Her gun yasanan dramlari dumduz anlatmak yerine dort kusaga yayip araftan anlatmasi ayri bir tad katmis. Erkeklere küfredip kadinlara sarilmak istediginiz en sonunda da kurgusal karakterlere dua ederek bitireceginiz bir kitap, benden soylemesi.
Fatih Gezer'in Firüzan'ı, daha ilk cümlesiyle okuru yakalıyor ve arafta kalmış ruhların dünyasına davet ediyor: “Siz de ölmüşlerinizin ruhuna arada sırada bir iki dua yollayın ayol.”
Bu kitap, gencecik yaşında yaşamdan vazgeçen Firuzan'ın rehberliğinde, susturulmuş kadınların sesini duyduğumuz, üç asra yayılan dört kuşaklık bir destan. Firuzan, arafta beklerken sözü büyük büyük ninesi Umay'dan kendi kızına kadar soyundaki kadınlara bırakıyor. Böylece, erkeklerin kalem oynattığı resmi tarihin karşısına, bu coğrafyanın bireysel ve toplumsal felaketleriyle yoğrulmuş, acı dolu ama bir o kadar da dirençli bir kadın tarihi çıkıyor.
Ve bu tarihi okurken insanın aklına şu acı gerçek düşüyor: Acısı büyük olanların söyleyecek sözü çok olurmuş. Bizim toprakların ne tarafına baksanız bir acı, bir kan, bir gözyaşı vardır. Hakkı yenilen yetimler, ırzına geçilen kızlar, zulmedilen analar, hiçe sayılan kadınlar... Acımız o kadar çok ki, sözümüz de anlata anlata bitmiyor.
Firüzan'da anlatılan o kadınların hayatları, ne yazık ki sadece geçmişin sayfalarında kalmıyor. Her gün açtığımız haber bültenlerinde, o "üçüncü sayfa haberlerinde" okuduğumuz onlarca hikayede yankılanmaya devam ediyor. Bu kitap, o yankıyı edebi bir dille yüzümüze çarpıyor.
Gezer'in müzisyen kimliğini de konuşturarak kitaba özel bestelediği şarkılar, bu acı dolu hafızanın atmosferini daha da derinleştiriyor. Üslup mizahi ve renkli görünse de, alt metinde yatan kederi ve başkaldırıyı hissetmemek imkansız. Firüzan, sadece bir roman değil, aynı zamanda bitmeyen acılarımızın ve bitmeyen sözümüzün de bir kaydı olmuş sanki. Kitabı sevip sevmediğime karar veremedim, aynı bildik acı döngüyü okumak, sonu baştan belli bir filmi izlemek gibiydi. Evet sade ve şiirsel, son derece akıcı bir dil.. Belki finalde bir umut ışığı aradığım için böyle tamamlanmamış hissettim.
Firuzan, genç yaşta hayatını kaybeden bir kızın, öte âlemde kendi hikâyesini kadınların diliyle anlatma çabasıyla başlayan; dört kuşağa yayılan, zamana dirençli bir anlatı. Umay’dan başlayarak pek çok kadının hayatına dokunan bu roman; aşkı, ihaneti, toplumsal yaraları ve kadınlık deneyimlerini mizahi, renkli ama derinlikli bir dille aktarıyor. Fatih Gezer’in müzisyen yönüyle kitaba özel bestelediği ve seslendirdiği şarkılar, bölümlerle öylesine uyumlu ki roman yalnızca okunmuyor, aynı zamanda dinleniyor ve hissediliyor. Karakterlerin iç sesi, anlatımın ritmi ve geçmişle bugünü buluşturan kurgusu beni fazlasıyla etkiledi; bu yüzden Firuzan kesinlikle 5 yıldızı hak ediyor.