"Izbandut, 'Hani şu limana yeni gelen şilep var ya, yük boşaltan,' dedi, 'görmüşsündür belki. İngiliz. Tayfa arıyorlarmış. Muharrem Abi, liman idaresinde çalışıyor, tanımazsın, o söyledi. Beni de yazdır, dedim, olur, dedi. Yazdıracak. Yazdırınca da; ta Meksika’ya kadar gidecekmiş şilep; ver elini Meksika.' Barmene döndü, kaygılı bir sesle, 'Bu sefer yazdırır, değil mi?' 'Yazdırır,' dedi barmen, iç çekip. 'Niye yazdırmasın. Madem Muharrem Abi, abimiz... Madem tayfa lazım… Madem şilep taa Meksika’ya…'"
Okurlarımızın Yanlış Hikâyeler’le anımsayacakları Kadri Öztopçu’dan yeni bir öykü kitabı: Kuş Oltası. Öztopçu, sizi alıp götüren kendine özgü bir öykü dünyası kuruyor. Bu alabildiğine renkli ve hüzünlü dünyada kişiler her an değişmeye, bambaşka biri olmaya hazır. Mekânlar da öyle. Tekin olmayan, alabildiğine melankolik ama son derece çekici bir dünya. Kadri Öztopçu, öykücülüğümüzün vazgeçilmezleri arasına girmeye aday.
1954’te Samsun’da doğan Kadri Öztopçu, yazmaya şiirle başladı. İlk şiirleri 1973-1980 yılları arasında Yeni Adımlar, Güney, Türkiye Yazıları gibi dergilerde yayımlandı. Reklam yazarlığı yaptı. Halen İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Öztopçu’nun son yıllardaki şiirleri Şiiratı ve Adam Sanat, öyküleriyse Adam Öykü ve NotosÖykü (daha sonra Notos) dergilerinde yer aldı. Yanlış Hikâyeler (2006) adı altında topladığı öykülerinde, süzülmüş yaşam deneyimi ve olgun anlatım diliyle kısa sürede ilgi çekti. Çarpık kentleşmenin doğaya ve insana yaptıklarını destanlaştıran Saklıköy’ün Kuşçusu, yazarın ilk gençlik kitabı. Son öykülerini topladığı Kuş Oltası (2009) adlı kitabı, 2010’da öykü dalında Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü kazandı.
Ödüllü kitaplar kontenjanından okuma listeme girmişti. Yazarın okuduğum ilk kitabı, uslubundaki duruluğu ve karakterlerin sıradanlığını sevdim. Sıradan insanların dramı üstü kapalı ve sıfır ajitasyonla anlatılmış. Bazı hikayeler yazarın kendi yaşanmışlıkları sanıyorum.. Ödülünü hakeden bir kitap, yazarını okumaya devam edeceğim.
“Hiçbir Yer Barı”, “Sıradan Bir Gündü”, “Gelen Kim”, “Gölge”, “Enginde Yavaş Yavaş” gibi birçok öyküyü beğendim bu kitaptaki... Yazarın dili duru, gösterişsiz, bu güzel.
Bazı öykülerini diğerleri kadar beğenmememin sebepleri, serimin açık, konunun o kadar ilgi çekici olmaması, anlaşılırlığı güçleştiren ardı ardına kısa cümleler, bazen de tam tersi şekilde fazlaca uzun cümleler olabilir.
Öyküleri çok beğendim. Bir hikayeden diğerine atlarken zihnimdeki imgeler yavaş yavaş değişip ona ayak uydurmaya çalışıyor tam alışınca diğerine geçiyor. Farklı zamanlarda okusam bile.