Fuji Yama, Sedat Simavi'nin büyük bir hikayesi. Bir roman denebilir mi? Ona ister küçük bir roman deyiniz, isterseniz bir büyük hikaye... Edebiyat ustaları bu konu üzerinde kozlarını paylaşsınlar. Ben ona karışmam. Mevzu pek şirin, anlatayı
Tokyo Büyükelçisi, Tokyo elçiliğine daktilo götüreceği genç kızı seçmiştir. Fakat bu seçme işinde genç kızın güzelliğinin büyük bir rolü vardır.
Babası ve annesini çok evvel kaybeden Necile amcasının eski konağında kalmaktadır... Kendisine evin içinde kedi muamelesi yapılmaktadır. Daktiloluk işi, kızı ve özellikle amcasını çok sevindirmiştir.
Vapur... Yolculuk...
Vapurun kütüphanesinde Necile'nin eline bir gün seyahat acentasının resimli bir albümü geçiyor. Albümde Japon'yanın en güzel manzaraları vardır. Bir resim, altında birkaç satır...
Fuji Yama!...
Fuji Yama, Japonların kutsal addettikleri bir yanardağdır. Şimdi bu yanardağ sönmüştür ve eskiden alevler saçan tepesi karlarla örtülüdür. Fuji Yama yaz mevsiminin yakıcı sıcaklarında bile bu görüntüsünü muhafaza eder. Fakat yanına yaklaştıkça yavaş yavaş bu soğuk görüntüsü kaybolur ve insana tatlı gözükür. Necile Nizamettin
Cengiz Aytmatov'un, Kaltay Muhammedcanov'la birlikte kaleme aldığı "Fujiyama" adlı tiyatro eserinde de geçmişle ya da birbirleriyle hesaplaşmaya çalışırken kendini ele veren, kendini arayan insan tiplerini görürüz. Bu kahramanlar hayatı bir yük gibi omuzlarında taşırken, aslında kendilerinden ne kadar uzaklaşmış olduklarının farkında değildirler. Her birinin büyük hayalleri, ertelenmiş umutları, derin pişmanlıkları vardır, ama gerek içinde yaşadıkları toplumun şartları, gerek aldıkları eğitim, gerekse yaptıkları yanlış tercihlerden dolayı hiçbir şeyi değiştirememekte, kendilerini suyun akışına bırakıp mutsuz olmayı tercih etmektedirler.
İnsan bazen hayat karşısında kendisini bir suyun akışına kapılmışçasına çaresiz hisseder. Suyun yönünü değiştirmek mümkün olmadığı gibi sürüklenmek de ağır gelir çok zaman. Pişmanlıklar, hayal kırıklıkları, ertelenmiş umutlar birikir hızla. Zaman baş döndürücü bir hızla geçip gitmektedir, ancak kapana kısılmış gibi yaşamaktan başka da bir şey gelmez elden.
Eserdeki kahramanların hepsi Sovyetler Birliğinin okullarında yetişmişler, ideallerine odaklanmışlar, çok iyi yerlere gelmişlerdir. Ancak hemen hemen tamamına yakınında karşılaştığımız ortak problem; mutsuz, huzursuz ve tatminsiz olmalarıdır. Eşlerin tamamı birbiriyle problemlidir. Arkadaş olmalarına rağmen birbirlerinin eşleriyle yasak ilişki yaşamakta bir beis görmezler. Hiçbir şeye inançları yoktur. Bu inançsızlığın temelinde de aldıkları eğitim vardır. Kahramanların aldıkları eğitime ve yükseldikleri konumlara rağmen bu kadar tatminsiz olmaları köklerinden tamamen koparılmalarıyla alakalıdır.
Hercaiokumalar / Ayşe'nin bu kitap için yazdığı incelemeyi okuyunuz çünkü bu kadar güzel yazılmamış inceleme. Dizi köşesine hoş geldiniz. Dizinin adı Tanrı Dağları olmalıdır. Tanrı dağları sembolliği için Erciyes Dağı seçilmelidir. Dostbergen (Dost) rolünde Talat Bulut, Almagül (Gül) rolünde Esra Dermancıoğlu, Mehmet rolünde Mehmet Günsür, Anvar (Ender) rolünde Aslıhan Gürbüz, Yusuf rolünde Furkan Palalı, İsabek (İsa) rolünde Kaan Urgancıoğlu, Gülcan rolünde Pınar Deniz ve Ayşe Abla rolünde Gül Onat olmalıdır. Severek okuduğum için okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Tanrı Dağları'nda kendimizi bulmak dileğiyle betikle kalınız.
A devastating indictment of man's great ability to betray his fellow man in order to save his own skin -- and his limited ability to take responsibility for his actions once the danger has passed. The not-so-metaphorical murder of conscience is the terrible, logical consequence. Oh, and it's damn good theater as well.
Side note: This play first came to my attention when I saw it on PBS sometime in the late 1970s; I immediately went out and special-ordered the book. Can you imagine that now? And not just because relations with that part of the world have deteriorated so precipitously since then. One used to be able to see quality programming on PBS; now it's mostly "lifestyle" fluff -- cooking shows that haven't yet made it to the big leagues of commercial TV -- and bottom-of-the-barrel Britcoms . . .
This is probably my favorite book by Aitmatov. Every character is well-developed, the discussions that take place between the characters are still relevant, and ethical dillemmas characters faced in the past and present are contemplative. I wish I could see this play in the theater.