Psikiyatrik sendromlar, sadece alanın uzmanlarını değil, ‘ruhu olan’ herkesi ilgilendirir. Hele bir de bu sendromların en acayip olanları bir kitapta toplanmışsa merak neredeyse kaçınılmaz olur.
Kitaptaki örneklerin ne denli ilginç/az rastlanır olduğunu anlamak için birkaç alıntı yapalım isterseniz:
* Kendisinin aslında ölü olduğuna inanan (!) biri olabilir mi: gittikçe kokmaya başladığını düşünen bir ölü hem de?! Cotard Sendromu tam da böyle bir şey!
* Peki, yıllardır aynı yatağı paylaştığı karısının-kocasının aslında o olmadığına (!) inananlar var mıdır dersiniz?! Capgras Sendromu‘nda bu tablonun ne denli dehşet verici olduğunu göreceksiniz.
* Folie à Deux’da ise topyekün delirmeye şahit olacaksınız.
Otello Sendromu, De Clérambault Sendromu (‘saf’ erotomani), Münchausen Sendromu, Gilles de la Tourette Sendromu ve diğer olağandışı sendromları güncel vaka örnekleriyle hatta yeri geldiğinde, tarihçede konuyla bağlantılı edebiyat veya tiyatro eserlerindeki görünümleriyle izlemeye ne dersiniz?
Psikiyatri ya da psikoloji uzmanları eminim daha fazla haz alacaklardır. Yine de ilginç bir okuma deneyimi oldu. Yazarın vakaların yanı sıra her sendrom için klasik eserlere atıfta bulunması da kitabı ilginçleştirmiş.
Çok uzun sürdü okumam ama bitti sonunda. Gerçekten ilginç ne çok ve de ne zor sendromlar varmış. Alanda çalışanlar özellikle keyif alabilir, diğer türlü çok teknik de gelebilir.
“Geleneksel olarak patolojik kıskançlığın, çekirdekte yetersizlik duygusuna eşlik eden güvensizlik hissine özel önem verilen psikodinamik bir çerçevede ortaya çıktığı kabul edilir.”
“Böylesine tam bir ümitsizlik durumuna gelen hasta, ‘var olmamak' için büyük bir arzu duyduğunu itiraf edebilir, ama paradoks biçimde ölüm olasılığı da olanaksız gözükür, bu da ölümsüzlük fikirlerine yol açar. İşte bu da ümitsizliğin en koyusunu yaratır, ölmek istemek ama bir hiçlik durumunda sonsuza dek yaşamaya mahkum olmak. Kierkergaard'ın yaşayan cehennemini andıran bir durum.”