Büyük tarihçi Wellhausen’m “İslâm'ın en eski tarihine girişinden sonra, bugün de “Arap devleti ve sukutu” adlı asıl ana eserini yayınlayabilmenin sevinci içindeyim, Bu eserin tercümesi aslında daha 1959 yılında ikmal olunmuştu; ancak, malî güçlükler her iki eserin birden neşrine imkân vermediği için, hem daha önceki devreye taallûk ettiği, hem de Wellhausen’in tenkid metodunu ve hadiseleri izah tarzını daha göze çarpıcı bir şekilde belirttiği mülâhazası ile önce Giriş’i yayınlamayı doğru bulmuştum.
Bu iki kitapla Hulefâyı Raşidîn ve Emevî hilâfeti devrelerinin, yani İslâm tarihinde Arapların, İslâmî hudutların bütününe şamil, hakikaten kısa sürmüş olan siyasî hakimiyetlerinin kritiğe mütehammil, ilk neş’rinden beri altmış yıl geçmiş olmasına rağmen İlmî kıymetini bütünü ile muhafaza eden bir hikâyesi, Üniversite öğrencilerinin ve tarihseverlerin mütalâasına arzedilmiş bulunuyor. Yakın bir gelecekte aynı müellifin İslâmda ilk muhalefet fırkaları ve Emevîler devrinde Bizans - Arap mücadeleleri hakkındaki etraflı iki makalesini de Türkçeye çevirip neşredeceğim. Bu suretle büyük müsteşrik ve tarihçinin İslâm tarihine dair en mühim yazılan dilimize mal edilmiş olacaktır.
Üniversitelerimizde İslâm tarihi tedrisatı modern manada yeni yeni gelişmektedir. Wellhausen’ın eserlerinin neşrinden beklediğim, bu inkişafı akademik anlamda sağlam metodik esaslara bağlamak hususunda bir örnek teşkil etmeleridir. Kanaatimce, tarihin her devresi, her bölge için birbirinden çok farklı faktörlerin ışığı altında mütalâa olunmalıdır. Tarihçi ele aldığı devrenin temsil ettiği zihniyete tam manası ile nüfuz etmediği, geçmiş devir hadiselerini bu günkü görüş zaviyesinden tek veya bir kaç taraflı olarak izaha çalıştığı müddetçe çıkmaz bir yolda beyhude gayret sarfediyor demektir. Zaman zaman bir evvelki devreye ait tarih görüşünün hatalı addolunması bundandır. Hadise ve vakıaları nasıl bir zamanlar moda olduğu gibi, yalnız milliyet veya din hisleri zaviyesinden görmek hatalı ise, bunları sadece İktisadî veya İçtimaî çerçevelerde mütalâa etmek de o derece hatalı ve kifayetsizdir. Ortaçağ ve İslâm tarihi için önemli olan husus, bu devreye damgalarını vurmuş, kitlelere hâkim, sürükleyici şahsiyetlerin karakterlerini inceleyerek hadiselerin oluşunda bunların mües- siriyet hudutlarım çizmektir. Bu çağ içinde kılıç elde kal’eden kal’eye, diyardan diyara koşan, bugün bize hiç de. lüzumlu, faydalı ve hatta mantıkî görünmeyen gayeler uğrunda kan ve can feda eden insanların bu hareketlerini sadece bugünkü tarih usulünün tercihan araştırıp öne sürdüğü İktisadî ve sosyal âmillerle izah etmek pek doğru olmasa gerektir. Milletlerin teşekkül etmiş karakter hüviyetlerine büyük ölçüde kıymet verilmesi ve hâdiselerin izahında şahsî karakterler yanında bu faktöre de gerekli ehemmiyetin tanınması lâzımdır. Bu suretle siyasî tarih son zamanlarda pek laubalice itildiği ikinci plândan hak ettiği mevkie yükselecektir. İşte Wellhausen dünya tarihinin en hareketli ve ilgi çekici bir devresinin, Emevî hilâfetinin tarihini kaleme alırken bütün bu faktörlere gereken ehemmiyeti vermiş ve bu zamana müteallik rivayetlerin kemmiyet ve keyfiyet bakımından arzettiği karışıklığı mükemmel ve sağlam bir kritik metodla ortadan kaldırıp vukuatın cereyanını ama çizgi ve esas âmilleri ile tesbit etmiştir. Bu arada tebarüz ettirmeyi önemli bulduğum cihet, onun tarihî hadiselerin izahında iktisadı ve sosyal bütün unsurları nazarı itibara almak-tan daha ileri giderek, ortaçağ ve Arap-İslâm dünyasının endividüel hareket noktalarını büyük bir ustalıkla canlandırmayı bilmiş olmasıdır. Bu anlamda meselâ bir Mugıre b. Şu’be, bir Ziyâd b. Ebîhi, bir Hişam ve bir Velîd II tasviri hakikaten şahane, sürükleyici ve ikna edicidir. Aslında eserin, iistadane tahkiyesi, isabetli tahlil ve sentezleri ile lâyık olduğu alâkayı çekeceğinden şüphem yoktur.
a German biblical scholar and orientalist, noted particularly for his contribution to scholarly understanding of the origin of the Pentateuch/Torah (the first five books of the Bible). He is credited with being one of the originators of the documentary hypothesis.
Born at Hamelin in the Kingdom of Hanover, the son of a Protestant pastor, he studied theology at the University of Göttingen under Georg Heinrich August Ewald and became Privatdozent for Old Testament history there in 1870. In 1872 he was appointed professor ordinarius of theology at the University of Greifswald. He resigned from the faculty in 1882 for reasons of conscience, stating in his letter of resignation:
"I became a theologian because the scientific treatment of the Bible interested me; only gradually did I come to understand that a professor of theology also has the practical task of preparing the students for service in the Protestant Church, and that I am not adequate to this practical task, but that instead despite all caution on my own part I make my hearers unfit for their office. Since then my theological professorship has been weighing heavily on my conscience."
He became professor extraordinarius of oriental languages in the faculty of philology at Halle, was elected professor ordinarius at Marburg in 1885, and was transferred to Göttingen in 1892 where he stayed until his death. He is best known for his Prolegomena zur Geschichte Israels (Prolegomena to the History of Israel), a detailed synthesis of existing views on the origins of the first six books of the Old Testament: Wellhausen's contribution was to place the development of these books into a historical and social context. The resulting argument, called the documentary hypothesis, remained the dominant model among biblical scholars until later in the 20th century.
قرأت منه قرابة المئة صفحة من أصل ستمئة، ثم توقفت ليأسي من الاستفادة منه فالكتاب حافل بالمغالطات.. بدءا من فهمه المغلوط لحقيقة دين الإسلام مرورا برسالة نبيه صلى الله عليه وسلم وأعماله وإنشاءه الدولة الإسلامية.. وهذا بطبيعة الحال ناجم عن عدم إيمانه بالأصل الإلهي لرسالة النبي صلى الله عليه وسلم
وصولاً إلى تاريخ الفتنة في النصف الثاني من فترة خلافة الإمام الشهيد عثمان بن عفان، وكمّ الأغاليط الرهيب الذي يعج به الكتاب في أحداث تلك الفتنة وأدوار الصحابة فيها ومواقفهم منها.. وهذا لاعتماد المؤلف على روايات الإخباريين التالفين - التي تمتلئ بها المراجع التاريخية - دون تمحيص لأسانيد أو التفات لميولهم المذهبية، مع غلبة النظرة السياسية المادية لأحداث تلك الفتنة، تلك النظرة المستلهَمة من النظرة الطبيعية لتاريخ أوروبا وساساتها وملوكها، فكأن هؤلاء المستشرقين يقيسون هذا على ذلك.. وبالطبع فإن ذلك المستشرق الكافر بالإسلام، لن يكون لديه أي اعتبار لفضيلة الصحابة ولا علم بنزعتهم الدينية الصادقة التي تصدر عنها جُل أفعالهم، بل نظرته سياسية دنيوية بحتة
وعلى كل حال فقد توقعت أن أجد في الكتاب مغالطات، لكن لم أتصور بعد المقدمة التبجيلية القوية التي قدّم بها المترجم الدكتور أبو ريدة لهذا المستشرق، أن يكون الكتاب على هذا النحو من فساد التصور وقد توقفت فيه بعد أحداث الفتنة، بينما يمتد الكتاب في تأريخه إلى نهاية الدولة الأموية
وبعد، فإن كان للكتاب من فائدة أذكرها، فليس إلا أن تعلم المصدر والمنبع الذي يأتي منه أفذاذ عصرنا من الحداثيين بأفكارهم اللوذعية وآرائهم الجديدة - كما يزعمون - في السيرة النبوية والتاريخ الإسلامي! تلك الأفكار والرؤى والتصورات الفاسدة، التي يوهمون الناس أنها اكتشافهم الجديد الذي يقلب تاريخ الإسلام ويصحح المفاهيم المغلوطة التي آمن بها الناس خمسة عشر قرناً.. هكذا يزعم هؤلاء الضالون! بينما الحقيقة القبيحة أن جل إنتاج هؤلاء الحداثيين ليس إلا اقتباساً - بل وسرقة - من أمثال هذا المستشرق، وأقرانه الآخرين الأقل منه فضلاً والأكثر منه حقداً وبغضاً لدين الإسلام
لكني أجد لهؤلاء المستشرقين فضلاً على أولئك الحداثيين المعاصرين، فإن المستشرقين كفار بهذا الدين وبرسوله وينطلقون من هذا المبدأ، وينظرون بتلك العين... بينما أصحابنا هؤلاء يقولون آراء الكفار نفسها، في أصل الإسلام وفي نبيه وفي أصحابه، ثم يزعمون أنهم مسلمون!!.. فيضلوا الناس ويلبسوا عليهم دينهم!
أخيراً، لا ينبغي لمن لم يكن لديه معرفة جيدة بالتاريخ الإسلامي لاسيما سيرة النبي صلى الله عليه وسلم ثم أحداث الفتنة من بعده، لا ينبغي أن يعرّض نفسه للقراءة في كتب المستشرقين أو أذنابهم الحداثيين المتأسلمين، فكيف لامرئ قليل العلم في مسألة، أن يميز فيها بين الخطأ والصواب!.. لاسيما في مسائل كهذه، الصواب والخطأ فيها ما بين حق وضلال!.. وقلوب الناس سريعة التأثر بالباطل، لا عاصم لها إلا من عصمه الله بالعلم
اعتمد الكاتب بشكل شبه كلي على الطبري في محاولة توثيقه لتلك الفترة الحساسة من تاريخ ما أسماها الدولة العربية والتي بدأت منذ الفتوحات في صدر الإسلام وحتى سقوط دولة الأمويين ، لأنه وبقيام الخلافة العباسية ، التي ازاحت مروان ابن محمد الأموي أخر خلفاء بني امية بمساعدة " الأعاجم " أو الفرس - وكان لللقائد العكسري أبي مسلم الخراساني الدور الأكبر في انتصار بني العباس على خصومهم التقليدين - انتهت السطوة العربية ، وتغلغل من كانواموالي بالأمس حتى وصلوا إلى مناصب كبيرة في الدولة عدا أنهم شكلوا نواةالجيش الذي كان أيام الأمويين قواده من القبائل العربية المتنفذة .
مآخذي على الكتاب أن الكاتب اسهب أحيانا إلى حد الملل في مواضييع ليست ذات شأن كبير فيما يتعلق بموضوع الكتاب منها موضوع الخراج ، كما أسهب كثيرا أيضا في وصف المعارك وبعض المؤمرات السياسية بشكل كبير في حين كان يكفيه أن يشير إلى المراجع لمن أراد أن يستزيد ، كما أزعجني أنه مر مرور الكرام على بعض الأحداث المفصلية منها مقتل الحسين .. وكيف غير مقتله من وجه الخارطة السياسية والدينية وكيف أسس لدين جديد وحزب سياسي استطاع في النهاية أن يصل إلى السلطة وإن من فرع الهاشميين الأخر .. بنو العباس
Julius Wellhausen, ilk dönem İslam tarihçiliğinde önemli yeri olan Alman Şarkiyatçı ekolünün en yetkin isimlerinin başında geliyor. "Arap Devleti ve Sükutu" kitabı da, yazarın Türkçeye çevrilen üç kitabı arasında en önemlisi... İslam tarihçiliğinde, özellikle ilk dönem sözkonusu olduğunda, sağlam bir metodoloji ve köklü bir lisan-kaynak bilgisi ön plana çıkıyor. Bir Alman olarak, Wellhausen'in iki açıdan da Doğulu bilginlerden geride olmaması şaşkınlık ve hayranlık uyandırıcı. Kitapta, kaynak (ravi) eleştirisi yaptığı bölümler metodoloji açısından önemli.
Kitabı basit bir kronoloji ve Oryantalist ukalalıklar örgüsü olmaktan çıkaran bu özellikler, ehil ama özensiz/dikkatsiz tercüme ile gölgelenmiş, umarım yeniden gözden geçirilerek tekrar basılır bu kitap...
Wellhausen'ın ilk dönem dini-ideolojik ayrılıkları konusunda uzmanlığının yanısıra; Beni Ümeyye'nin silaha dayanarak yükselişi, Ali Şiası'nın zaman içinde mücadele zemininden tasfiye edilmesi, Haricilerin saman alevi gibi parlayıp sönen çıkışları, Emevilerin Suriye'deki imparatorluk-devlet mirasına sahip çıkarak Irak başta olmak üzere diğer Arap kabilelerini küstürmesi, nihayetinde bu ayrışmaların Beni Ümeyye'nin de sonunu getirmesi gibi önemli kilometretaşları ustalıkla ele alınmış... İranlılarla Beni Ümeyye Araplarının sorunlu ilişkilerinin Abbasilerin yükselişine yol vermesini inceleyen son bölüm (Sükut) özellikle kaydadeğer. Kitapta Arap ırkçılığı ve "ganimet-para aşkının" nın Orta Asya ve Türkler başta olmak üzere mevaliyi nasıl ürkütüp İslam'dan soğuttuğuna da temas edilmiş.
Her ne kadar bazıları, Wellhausen'in üslubunu dini unsurların tarihi hadiselerdeki rolünü gözardı etmekle eleştirse ve sosyo-politik ve ekonomik unsurları daima ön plana aldığını ileri sürse de, ilk dönem Arap toplumlarındaki kabilecilik ve insan doğası bu eleştirileri aslında bir ölçüde boşa çıkarıyor.
Ezcümle, ilk dönem Arap tarihi açısından önemli bir başvuru kaynağı olduğu rahatlıkla söylenebilir...
لقد انتهيت لتوي من قراءة الكتاب بعد نصيحة الوالد رحمه الله بقرائته ...يلاحظ القارئ ان الكتاب موضوعي و محايد و ينظر للاحداث بوجهة نظر تاريخية بحتة بعيدا عن العواطف...بعض المعلومات الواردة في الكتاب ليس لها مصدر واضح و معظم المعلومات التاريخية موثقة بكتب ووثائق .اعتمد الكاتب كثيرا على تاريخ الطبري ...في بعض الاحيان يجنح الكاتب الي ايراد معلومات تفصيلية جدا و مملة و في احيان اخرى يجمل احداث جدلية مهمة بسرعة كبيرة كمقتل الحسين ...يجب ان ناخذ بعين الاعتبار ان المؤلف فيلهاوزن يستهدف بهذا الكتاب القارئ الغربي الذي لاتهمه كثيرا بعض التفاصيل العربية و الاسلامية ...انصح بقراءة الكتاب لاخذ فكرة سريعة و موضوعية حيادية عن الاحداث التاريخية منذ الرسالة المحمدية الكريمة حتى سقوط دولة بني أمية التي يعتبرها الكاتب الدولة العربية الاخيرة ...
كنت متحمسا بادئ الامر كون ان هذا الكتاب من المفترض انه يتحدث عن تاريخ صدر الاسلام والدولة الاموية بطريقة محايدة حيث ان معظم كتبنا تطرح الموضوع من ناحية دينية وليست محايدة او علمية وكأن الجميع في ذاك العصر كانوا ملائكة...ولكن تفاجأت بان هذا الكتاب ايضا غير محايد ولكن على النقيض الاخر، فهو فيه الكثير من افتراض سوء النية تجاه العرب والمسلمين وتفسير جميع المواقف بسوء نية رغم انها افتراضات ليست مبنية على دليل بل على تصور مسبق بان "العرب والمسلمين لابد وان يكونوا اشرارا" . عموما هذ ليس مستغرب فهو كاتب الماني
It was an enjoyable and, on occasions, an insightful read. The author sprinkles a few generalizing statements here and there which is a bit irritating. The author also pays very little attention to the credibility of the narrators in terms of their standing as far as classical rijal scholarship is concerned. Instead, Wellhausen tries to construct a narrative using an agreement principle in which multiple narrations paint the same overall picture. A rather interesting aspect of the book is its focus on the economic and governing principles of the Umayyads which are generally ignored in similar historical texts. In general, Wellhausen seems quite sympathetic to Umayyads until Umar bin Abdul Aziz - to whom he has dedicated a complete chapter. The only exception to this is, perhaps, Suleman bin Abdul Malik. it might also be worthwhile mentioning that Wellhausen's name is also associated with the documentary hypothesis which deals with the sources of the Old Testament.