Yıl 1995 ya da 96'ydı Alsancak İzmir'de bulunan Denizcilik İdaresi'ne gidip yük gemilerinde çalışmak için başvurdum. Kabul edilmedim. İşin doğrusu beni ciddiye aldıklarını bile zannetmiyorum. Yıllar boyunca zaman zaman acaba kabul edilseydim gemilerle çıksaydım nasıl bir hayatım olurdu diye düşündüm kendimi orada gördüğüm de oldu... Sonra yedi roman yazdım onlar aracılığıyla uzaklara yolculuklar yaptım. Zaman geçti 2023 yılının Ekim ayında İsrail Filistin'e girdi ve bütün dünyanın önünde bir katliam başladı. Bir soykırım acımasız bir yok ediş. İki ay boyunca televizyonun önün- de ağladım. Artık delireceğimi hissettiğim bir anda "Kalk Aslı" dedim. "Bunun sonu yok ağlayarak olmayacak bir şey yapman lazım." Benim yapmayı becerebildiğim tek şey var o da yazmak. Bu duygu beni bir yolculuğa çıkardı. Oturdum Batı "mede- niyetinin" ikiyüzlülüğüne ve zaaflarla dolu "insanlık" mef- humuna dair bir küfür olarak da görülebilecek bu kitabı yazdım. Flamingolar Pembedir'deki karakterim Bahriyeli'yi aldım zamanında binemediğim o gemiye koydum ve bir yolculuğa çıkardım. Onu Afrika kıyılarına götürdüm. Okuyacağınız romanda benim tersime yük gemilerinde ça- lışmayı başarabilmiş genç bir kadının Bahriyeli'nin bir yol hikâyesi var: Bahriyeli bir gün bağırtılarla uyanır gemileri- ne Nijeryalı korsanlar çıkmaktadır. Çetenin içinde onun gibi genç bir kadın da vardır... İşte bu iki kişinin karşılaşması ve kurdukları sıradışı arkadaşlıkta bütün umudum dilerim sizin içinize de ümit eker.
Aslı E. Perker 1975'te İzmir'de doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini babasının görevi nedeniyle farklı Anadolu şehirlerinde okuyarak tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Bir reklam ajansında metin yazarı olarak yazım kariyerine başlayan Perker, sırasıyla Aktüel Dergisi, Radikal, Yeni Binyıl ve Sabah gazetelerinde gazeteci-röportör olarak çalıştı. 2001 yılında New York'a taşındıktan sonra profesyonel hayatını çevirmen olarak sürdürürken bir yandan da edebiyat çalışmalarına ağırlık verdi. Ve ilk romanı Başkalarının Kokusu 2005, ikinci romanı Cellat Mezarlığı 2009, üçüncü romanı Sufle 2011 yılında çıktı. Makaleleri halen çeşitli yayınlarda yayımlanmakta olan Perker New York, İstanbul ve Foça'da yaşamaktadır.
Çok lezzetli bir kitap. Felsefi birikimin böyle incelikli ve yoğun şekilde yedirilmesi kısmına bayıldım. Maruz kaldığımız kötülüklere elimizden bir şeyler gelmeyince ne yapacağını bilemez bir hâlde yazıya sarılan birinin yazmış olduğu o kadar belli ki. Okuyucuyu çıkardığı macerada Bahriyeli ve Nala’nın diyalogları üzerinden uzun uzun düşünmeye davet ediyor sık sık. Çok çok sevdim.
uzun zamandır bu kadar güzel ve anlamlı bir kitap okumamıştım. Hikaye Bahriyelinin çocukluktan çıkıp gençliğe geçtiği bir dönemde, çok sevdiği denizde başlıyor. birbirinden çok farklı iki kadının yol arkadaşlığı ve fikir alışverişlerini okumak çok keyifliydi. Yer yer felsefe göndermeleri beni zorlasa da günümüzdeki sömürgecilik ve bunun yüzünden yaşanan acıları kalemiyle çok iyi ifade etmiş Aslı Perker.
Aslı Perker’in Kaybedilen Bütün Savaşlar romanı, iki kadının – biri Türk, biri Nijeryalı – yollarının kesiştiği, görünüşte sıradan ama aslında insanlık tarihinin en ağır yüklerini taşıyan bir hikaye anlatıyor. Farklı coğrafyalardan, farklı acılardan gelen bu iki kadın, tesadüfün ötesinde bir karşılaşmanın içinden geçiyorlar. Roman, bu karşılaşma üzerinden hem bireysel hem de toplumsal bir vicdan muhasebesine dönüşüyor.
Kitabın en etkileyici yanı, felsefi derinliğiyle okuru sadece duygusal değil, düşünsel bir yolculuğa da çıkarması. Aslı Perker, sömürgecilik, yoksulluk, özgürlüğün gasp edilmesi gibi temaları yalnızca dış dünyanın gerçekleri olarak değil, insanın kendi içindeki “tahakküm” alanlarıyla birlikte sorgulatıyor. Okur, sayfalar ilerledikçe yalnızca iki kadının değil, tüm insanlığın kaybettiği savaşların tanığı oluyor.
Bazı felsefi bölümler yorucu olsa da yazarın anlatımı güçlü, derdi açık. Bu da kitabın okuru zorlamaktan çok, derinleştirmesini sağlıyor. Perker, her satırda vicdanı hatırlatıyor. Hem bireysel hem toplumsal anlamda.
Kaybedilen Bütün Savaşlar bana, insanın en büyük zaferinin kendini sorgulayabilmek olduğunu hatırlattı. Çünkü bazen savaşlar cephede değil, insanın kendi iç dünyasında kaybediliyor.