Renard’ın günlüğünden damıtılmış; yazma işi, yazma eylemi ve yazarlığın güçlükleri üstüne seçmeler. Bir yazarın yazıya, dolayısıyla kendine bakışına ilişkin, nokta atışlarıyla, deneyimlerle, öğütlerle, ıskalamalarla örülmüş incelikli bir toplam. Alaycı bir gülümseme, dimdik bir duruş...
Pierre-Jules Renard or Jules Renard (February 22, 1864- May 22, 1910) was a French author and member of the Académie Goncourt, most famous for the works Poil de Carotte (Carrot hair) (1894) and Les Histoires Naturelles (Natural Histories) (1896). Among his other works are Le Plaisir de rompre (The Pleasure of Breaking) (1898) and Huit jours à la campagne (Eight Days in the Countryside) (1906).
Beklentilerimi kesinlikle karşılamayan, kısa olmasa muhtemelen yarıda bırakacağım, bilgiçlik taslayan, kısaca okumakla hiç vakit kaybetmemenizi tavsiye edeceğim bir kitap.
İlk okuyuşumdan (sanırım 2014 ya da 2015) bugüne aklımda çok yavan ve bol aforizmadan oluşan bir kitap olarak kaldıysa da bugün tekrar okuduğumda öğrencilerim için deneyimin ve duyguların gelgitlerinden söz etmek üzere iyi bir örnek olduğunu görüyorum. Yaratım sürecinin kusursuzluk ve mutlak kusurluluk inançlarının arasında koşturmasını kısa ve öz biçimde anlatıyor (ya da sadece o duyguyu aktarıyor belki)... Yazı üretimi üzerine düşünen ya da aktif olarak sürecin içinde olanlar için hafif ve kafada ampul yakan bir deneyim olabilir...
Yaşamı gitgide daha az anlıyor, gitgide daha çok seviyorum. . Beklenen iyi bir şey olmuyor da beklenmeyen oluyor. . Yazarın işi yazmayı öğrenmektir. . Jules Renard’ı, Havuçkafa kitabıyla tanıdım. Çocukluğu ailesinin zorbalığından ötürü zor geçmiş ve ancak yetişkinliğinde mutlu. bir aileya kavuşabilmiş. Hayatı ve yaşadığı zorluklara mizahla bakabilmesini beğenerek çevrilmiş bu eserine de bir göz atmak istedim. Yazmak Üzerine Notlar aslında ufacık bir kitap ve okuması 1 saat bile sürmüyor. Mutlaka alın okuyun da diyemem doğrusu çünkü yazarın düşünceleri ve hayatı hakkında muazzam bilgiler de edinmiyorsunuz. Sevgiye olan açlığını ve bunu başkalarına sürekli kendini sevdirme çabasından görebiliyorsunuz bir de edebiyatın, yazmanın ne olduğu hakkında düşüncelerini paylaşıyor. Belli bir konu ve temada ilerlemeyip cümle cümle ayrıldığından bütünlük olmaması hoşuma gitmedi doğrusu. Daha doğrusu tamamen aforizmalardan oluşuyor. Ama bu yazardan bir şey daha okumuş olmak güzeldi.
jules renard'ın günlüklerinden kesitlerle oluşturulmuş bir aforizmalar kitabı. yazmak ve yaşamak hakkında kıymetli notlar içermesine karşın kimi alıntılar günlükte anlattığı yerden tırtıklandığı için havada kalmış izlenimi yaratıyor. hoşuma giden iki söz: "bir ölünün ardında bıraktığı anı nasıl da üstün yaşamından! kimse daha değersizleşmiyor." "cenazedeki övgü dolu konuşma. sağken, bunun yarısı yeterdi ona."
Hoca diyor ki size, ‘’Beyefendi bugün ilk dalışınız, o yüzden 5 metreden daha derine inmeyeceğiz, ancak hani baktık ki gerçekten tüpü iyi kullanıyorsunuz ve hevesinizi de vücut hareketlerinizden daha net algılıyoruz o zaman en fazla 10 metreye kadar da inebiliriz.’’ Siz de heyecanla başınızı sallıyorsunuz, zaten suya bir girin de başka bir şey istemiyorsunuz. Ve hooop cumburlop! Sudasınız...turkuaz rengin altına doğru yanınızda dalgıç hocanızla inmeye başlıyorsunuz. İşte Renard’ın kitabı ‘’Yazmak Üzerine Notlar’’ ı okumak böyle bir şey. Önce 5 metreye iniyorsunuz ve içinizden biraz daha mı insem acaba gibi bir his geçiyor, hemen hocaya dönüp baş parmağınızı kaldırıp yukarı doğru sallayarak ‘Biraz daha, biraz daha’ işareti veriyorsunuz. Sonra hoop 10 metre, son bir bakıyorsunuz ki bu da yetmemiş.
İşte ben bu kitabı okumaya başladığımda bir 50 metreye kadar dalmışımdır herhalde. Renard’ın yazarlıkla ilgili fikirleri gittikçe daha derinleşti, ilginçleşti, bilgi verir, açı açar hale geldi.
Renard soruyor, sorguluyor, sorgulatıyor: Bir yazar nasıl yazacak, etkilenimlerini nasıl aktaracak, deneyimlerini nasıl yönlendirecek, kendini nasıl disipline edecek, kendisini nasıl bulacak, düşlerini nasıl aksettirecek, gerçeği nasıl araştıracak, nasıl çalışacak, nasıl yaratacak? Bunları günlük havasında veriyor.
Veya: ‘’Hem uzun, hem de güç olan şey, gereken ruh haline bürünebilmek, yazılacak şeyin ortamını yaratabilmektir.’’ Geçen hafta vermiş olduğum TEDxİELEV konuşmamda ‘Karizmatik İkilem’i anlatırken Büyük İskender’in Bucaphelus isimli kısrak ile olan macerasını aktarırken hem Büyük İskender’in hem de bu görkemli kısrağın ruh haline bürünmeliydim, ne yaptım biliyor musunuz? Bir tane ata binme dersi aldım Maslak Sipahi Kulübü’nde. Bir atı nasıl yürütebileceğimi ve onu hangi sesleri çıkartarak rahatlatabileceğimi bilmeliydim. O bir tane dersin bana ne kadar çok faydası olduğunu tasavvur edemezsiniz. Adeta sahnedeyken atı yanımda hissettim.
Bir de: ‘’Okumalarınızın her biri filizlenen bir tohum bırakır ardında.’’ Ne güzel ifade etmiş. Benliğimizde ne çok sayıda tohum var, değil mi? İçimiz adeta milli bir park gibi.
Ya da, ‘’Çalışırken işin güç yanı beynin küçük lambasını yakabilmektir. Sonrasında, o kendi kendine yanar.’’ Demek ki sürekli çalışmalıyız, ta ki minik lambalar yanana kadar...belki çok çok çalışırsak kendi içimizde bir jeneratör de oluşturabiliriz :))
Farklı bir yazım şekli var, sanırım defterinden alınmış ve derlenmiş parçalardan oluşturulduğu için takip etmesi zor bir düşünceler silsilesi; yine de bazı yerler var ki, işte tam olarak bu diyeceksiniz...