'Hayatlarımız bize verilmiş bir durum, kaldığımız bir oteldi…'
Bir insan, adını mutsuzlukla özdeşleştirildiği bir şehre, kısa bir ziyaret için bile olsa, neden döner? Oradan başka bir yere uçunca neden gene aynı şehrin adını taşıyan bir otele yerleşir? Ve bu soruların cevabını aramak yerine neden yıllar önce çevrilmiş iki film ve yaşanmış bir dizi hayatla ilgilenmeye başlar? Glasgow ve Paris, Bertolucci'nin Son Tango'suyla Antonioni'nin Yolcu'su, Maria Schneider, Marlon Brando, Sorbonne'da öğrenim görmüş 'terörist' Angela Davis ve elli iki yaşında Fransa'da ölen siyah romancı Richard Wright. Hotel Glasgow 'hayatın ortasında' oldukları yeri kabullenemeyip başka bir yerde başka bir kimliğe bürünmek isteyenlerin hikâyesi. Şavkar Altınel'den hem daha önceki kitaplarından farklı bir çizgi izleyen, hem de onları tamamlayan yeni bir kitap.
Liseyi Robert Kolej'de (1969-1972) tamamladıktan sonra, Şikago Üniversitesi (1972-1976) ve Glasgow Üniversitesi'nde (1976-1979) İngiliz edebiyatı dalında eğitim aldı. Uzun yıllardır İngiltere'de yaşamaktadır.
2009'da yayımlanan Tepedeki Yabancı adlı kitabıyla deneme dalında Memet Fuat Ödülünü aldı. "Edebiyat değerlerine sürekli bağlılığı ve farklı edebiyatlar arasında köprü oluşu" gerekçesiyle 2011 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülüne layık görüldü.
Toplu şiirlerini Yol Notları adıyla yayımlamıştır. Yalın, hayatla bağları güçlü, anlatımcı bir şiir anlayışının iyi örneklerini verdi. Son yıllarda anlatı tadında yazdığı gezi kitapları çok kendine özgü ve önemli bulunmaktadır.
Yazdığı şeyler daima ilgimi çekmiş olan Şavkar Altınel bu kitabında, Glasgow günlerinden hareketle Paris’e yaptığı 3-4 günlük odaklı bir seyahati anlatıyor. Daha önceki benzer anlatılarından farklı olarak kendisinden üçüncü bir kişiymiş gibi bahsederek. Kitabın ana odakları ise ABD’li siyah yazar Richard Wright, yine aynı kökenli aktivist Angela Davis ile Paris’te Son Tango (Bertolucci) ve Yolcu (Antonioni) filmleri. Ama belki de esas dertler yaratıcılık ve kimlik arayışı. Zaman zaman zorlasa da dikkate değer metinler. Meraklısına diyelim. Kitabın sonlarında yer alan şu alıntıyı da paylaşmadan edemedim:
“Yazı neydi? Bir kaçma girişimi, hayatın yerine kelimelerin güzelliğini koymak, yazarı da olduğu kusurlu ve eksik insandan böyle baştan çıkarıcı güzellikler arasında yaşayan, kavrayışı ve duyarlılığı tam kimseye dönüştürmek için bir çaba. Ama bütün o güzel kelimelerin kaldığımız otelin daracık odalarıyla düş kırıcı koridorlarından başka bize anlatabileceği bir şey yoktu ve yazar da kaçmaya çalıstığı insanı her zaman beraberinde götürüyordu. Böyle olması da gerekirdi.”
Şavkar Altınel ile tanışmam Sezen Ergen Breitegger’le tanışmamdan sonrasına denk gelir. Sezen’in Şavkar Altınel hayranlığına şahit olup önce anlam verememiş ama yine de bu heyecana dâhil olup kendimi Wisconsin,1963‘ü okurken bulmuştum. Sanırım türlerden bağımsız anlatıyla tanışmam da bu kitapla oldu. Öncesinde mesafeli olsam da belki Şavkar Altınel’den okumanın etkisiyle bu tuhaf anlatıları sevmeye başladım.
Altınel’in okuduğum bu iki kitabı da; deneme, anı, otobiyografi, kurgu, hatta roman olarak değerlendirilebilecek kitaplar. Ancak kapaktaki ‘anlatı’ tanımının kapsayıcılığı beni çok etkiliyor. Kendi internet sayfamda da bu tanımı tercih etmemin sebebi kapsayıcılık ve ötekilerden ayrışma arzusu. Altınel, bir röportajında Hotel Glasgow’un roman olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusuna şu cevabı veriyor:
“…Ne var ki roman günümüzde “kurmaca” olduğunu vurgulamaya giderek daha fazla özen gösteren bir tür. Ben ise okumaya değer edebiyatın ancak gerçek hayatla bir hesaplaşmadan kaynaklanabileceğine inanıyorum. Yazdığım kitabın Şavkar adlı gerçek bir insanın gerçek hayatıyla ilgili olması böyle bir hesaplaşmanın yapıldığını ya da başka bir deyişle, Şavkar’ın “başından geçenleri” gerçek anlamda “yaşadığını” garanti etmez elbette. Ama tersi, yani bütün bunların bir roman olarak sunulması anlattıklarıma “yalnızca kurmaca” gözüyle bakılıp gerçeklik arayışının bütünüyle ilgisiz bir çaba düzeyine indirilmesine izin verebilirdi. Editörümün kullanmamızı önerdiği “roman” nitelemesinden bu nedenle kaçındım.”
Şavkar Altınel ne yazsa ilgimi çekmeyi başaran yazarlardan. Hotel Glasgow da yazarın yaptığı yolculuklar üstünden kurgu/gerçek arasındaki çizgiyi belirsizleştiren bir anlatı. İlgimi çeken bölümleri oldu ama bütününden de büyük bir haz aldım diyemem. Yine de sonuna dek okudum. Şavkar Altınel’in çok önemli bir renk olduğunu düşünüyorum.
Yoğun anlatımı ve bunun yanında aslında her detayını anlatıyor olsa da dokunduğu sanat eserlerine ilişkin akıllarda soru işaretleri bırakabilen bir anlatı..