Sanatçılar için bitmez tükenmez esin kaynağı olan İlyada ve Odysseia, Homeros destanlarının en ünlüleridir. MÖ 8. yüzyıla ait olan İlyada ve ondan bir süre daha geç olduğu bilinen Odysseia, çağlarının siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatı hakkında önemli bilgileri içerir. Her iki destan da çeşitli halkları derinden etkilemiş, MÖ 5. yüzyıldan başlayarak okullarda ders kitabı olarak okutulmuştur.
Azra Erhat'ın hazırladığı bu kitapta Anadolu'muzda yetişmiş büyük sanatçı Homeros'u, yaşadığı ve anlattığı bölgeleri yakından tanıyacak, yukarıda sözünü ettiğimiz iki büyük destanı İlyada ve Odysseia'yı baştan sona özetle okuyacaksınız.
Kitabın sonunda Azra Erhat'ın Yaşar Kemal'le Homeros üzerine bir söyleşisi de yer alıyor.
4 Haziran 1915’te İstanbul-Şişli’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Belçika’da yaptı. 1939’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni bitirerek Klasik Filoloji Bölümünde asistan olarak göreve başladı. 1946’da doçent oldu. 1948’de aynı fakültedeki öğretim üyeleri Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Adnan Cemgil, Niyazi Berkes’le birlikte üniversiteden uzaklaştırıldı. 1949-1950 arasında Yeni İstanbul ve Vatan gazetelerinde çalışti. Uluslararası Çalışma Örgütünde (ILO) kütüphanecilik yaptı.
İlk çevirileri Tercüme dergisinde çıktı. Sofokles, Aristofanes gibi yazarların eserlerini Türkçeye kazandırdı. Yeni Ufuklar dergisinin yazarlarından biri olan Erhat, bu dergi çevresinde gelişen hümanist anlayışın öncüleri arasında yer aldı. Batı uygarlığının kökenini ve Anadolu’ya dayandıran ve Anadolu kültürlerini bir bütün olarak gören Halikarnas Balıkçısı ile aynı görüşleri paylaştı ve aralarında derin bir yakınlık doğdu. Yine çok yakınındaki Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte çevirdiği Hesiodos’un Theogonia ve "İşler ve Günler" adlı yapıtlarıyla Hesiodos üzerine araştırmaları, 1977’de "Hesiodos, Eserleri ve Kaynakları" adıyla basıldı. Bu üç isim bir arada "Mavi Yolculuk" terimini Türk ve dünya literatürüne kazandırdılar.
Azra Erhat, kansere yakalandı. Londra'da tedavi gördü, ama sonuçsuz kaldı. 6 Eylül 1982'de 67 yaşındayken İstanbul’da vefat etti. İstanbul-Üsküdar Bülbüldere Mezarlığına defnedildi.
Atatürk'ü İlyada kahramanlarindan Hektor'a benzetmesinin bir dönem sebep olduğu tartışmalarla da gündeme gelmiştir.
İlyada ve Odysseia öncesi daha doğrusu mitoloji ile tanışma öncesi rehber gibi bir kitap. Mitolojiye dair okumalar yapmak ve devam edecek motivasyonu bulmak isterseniz mutlaka okuyun.
şu girişin güzelliğine bakar mısınız! yani kurgu olmayan bir kitaba ne kadar aşık olunabilirse o kadar aşık oldum. inanılmaz. azra erhat, hayatı boyunca elde ettiği tüm bilgi birikimini, işine duyduğu saygıyı, bu ülkeye, bu topraklara duyduğu sevgiyi adeta kovayla başımızdan aşağı döküyor ve bu döktüğü her şey sizi gerçek bir tutkunun başında olduğunuzu hissetirecek şekilde heyecanlı bırakıyor. şu an işi gücü her şeyi bırakıp, çanakkale’de bir kulübe tutup ilyada ve odysseia okumak, sonra da yarınlar yokmuş gibi troya başta onlarca antik kent gezmek istiyorum. azra erhat’ın antik çağlarda yaşanan savaşları 1. dünya savaşı’na bağlamasına hayran kaldım. roma’nın, londra’nın kuruluş mantığını epik bir biçimde anlatmasına hayran kaldım. ama en çok, böyle bir eseri çevirecek tutku ve zekaya sahip olmasına hayran kaldım.
aniden kabaran azra erhat -orhan veli’nin dediği şekliyle l’azros- sevgimle baş etme uğraşım bir tarafa, bu kitabın gerçekten mitolojiye giriş için birebir olduğunu belirtmem gerek. beni bu kitapla tanıştıran arkadaşlarım sinem ve yazgülü’ne sonsuz teşekkür borçluyum bu sebeple. homeros’u okuduğunuzda kafanızda müthiş bir harita oluşuyor ve bütün o destanlar, merak duyup çekindiğiniz “mitoloji”, tek başınıza girişmeniz gereken bir savaş olmaktan çıkıyor adeta. galadriel’in ışığı gibi kitap yazmış l’azrosumuz. canım canım. ruhu şad olsun.
yakın zamanda Çanakkale taraflarında gezmeye çıkmayacaksanız uzak durmanızı tavsiye ederim çünkü kitabı okurken oralarda olmalıyım hissi çok ağır basıyor. ben eylül ortası gezeceğim için bayılarak okudum hehe. öncelikle Azra Erhat'ın İlyada ve Odysseia ile olan ömürlük bağına tanık olmak müthiş. hayatını bir şeye adayan insanlara hayranım. üstelik 14 yıl uğraşıp çeviriyi en iyi haliyle yapmaya çalışmışlar. kitap çok iyi bir İlyada ve Odysseia özeti. tarih yazımına da arada değiniyor ki my fav. aynı zamanda çağlar boyu herkesin aynı hayatı yaşadığını güzelce anlatmış. sonundaki Yaşar Kemal röportajıyla beni kalbimden vurdu, Madame Bovary'yi neden sevmediğimi Yaşar Kemal'den öğrendim, kendisine teşekkür ederim.
Buymuş. Onca gelecek kaygısının, içinde bulunduğumuz kolektif acının, ülkemi çok seviyorum ama o beni pek de sevmiyor galiba anksiyetesinin çözümü bu kadar kolaymış. Burayı benim kadar seven birilerini okumak bana merhem gibi geldi açıkçası.
Azra Erhat(kendisine bundan sonra Azracığım diye hitap edilecektir.) mükemmel biri. Üstelik yalnızca tutkunu olduğu şeyin peşine düşüp bir de bizi sürüklendiği için değil, bize toz pembe olmasa da temelden bir kök aşıladığı ve bunu asla zorlamadan yaptığı için. Burası bizim ülkemiz, burası Homeros'un ve Yaşar Kemal'in ülkesi. Biz kendi şarkılarımızı söylemeye devam edip kendi hikayelerimizi anlattıkça da bizim olacak. Aksini inandırmaya çalışanlara inat bu fikre sıkı sıkı tutunmamız lazım.
İyi ki yazmışsın bu kitabı canim Azracığım, gülün sana kurban olsun. 🥀
Ps: yillardir kactigim mitoloji belasına düşüyorum yavas yavas, bu kitabi okumamı öneren ve beni iştahlandıran herkese teşekkür ederim.
sonunda bitirdim ama bu sonunda ifadesi kitabın okunması zor olmasından değil, bitmesini istemediğimden. mitoloji denince akla ilk sıralarda gelen ve mitolojinin mihenk taşlarından sayılan ilyada ve odysseia için bir "giriş" kitabı gibi okudum. yıllardır elim bu iki büyük metne gidiyordu fakat hiçbir zaman kendimi okumaya hazır hissetmiyordum; ya satır aralarını kaçırırsam, ya dümdüz okuyup geçersem vs. vs. (ne zaman okunursa okunsun bir şeyler mutlaka kaçar gerçi, başka okunuşlara başka mesajlar kalır.) sevdiğim bir konuyu, söyleşi gibi ele alması da ayrıca hoşuma gitti. en kısa sürede sırasıyla bu iki kitabı esaslı bir şekilde okumak istiyorum.
Ah Azra Erhat! 110. doğumgününe 5 gün kala okudum bu kitabını. Homeros'u dilimize sen kazandırmışsın, bin bir emekle ve tutkuyla çevirmişsin. 60 sene olmuş. Ben tam 60 sene sonra okudum Homeros'u ve seni. Tutkuna, bilgine, edebiyat ve memleket sevdana hayran kalarak. Önce Odessa'yı okudum, sonra da bu kitabı. Sırada İlyada var.
Eş zamanlı olarak Şakir Paşa Ailesi izliyorum ve Halikarnas Balıkçısı ile ilgili yazılanları araştırıyorum, orada da hep karşıma çıkıyorsun. Domino taşı gibi önüme dökülmekte tüm yaşanmışlıklarınız; 100 yıllık sevinçleriniz, emekleriniz, meraklarınız ve yalnızlıklarınız.
Kitabının sonunda Yaşar Kemal için Homerosoğlu demişsin, ne güzel bir tabir. Sonra da eklemişsin, bir gün Nobel'i alırsa Anadolu'nun epik öyküleri de duyulacak diye Homeros'tan sonra. Sen öldükten sonra Orhan Pamuk diye bir yazar geldi çattı memlekete. Ben daha yeni doğuyorum o seneler. Adam yazdı da yazdı, hem de ne yazdı, inanamazsın. İstanbul'u anlattı en çok ama içine bolca doğu hikayesi ve mistisizmi ekledi. Beni mest etti. Dünyayı da. Ve Nobel'i aldı. Yaşasaydın okur muydun, sever miydin bilmiyorum (umarım) ama ben senin adına mutlu oldum senin bu isteğini okurken.
İyi ki bu yaşımda, bu bilgi ve duygu katmanımla okudum, tanıdım seni. Homeros'u en iyi anlayabilecek yaştayım sanırım. Sen de benim yaşlarımda çevirmeye başlamışsın zira.
Kitabını okurken, İlyada'dan örnekler veriyordun, "Orion'un takım yıldızındaki en parlak yıldız" diyordu Homeros bir yerde, tam da dün o satırları okurken o yıldız, Sirius gökte parlıyormuş! Hemşehrim Fatih Sultan Mehmet'in Homeros sevdasından ve İstanbul'un fethinden bahsediyordun, aynı anda #istanbulunfethiedirnedenbaşlar diye Edirne'de etkinlikler düzenleniyordu ve tam fetih gününde bitirdim kitabı! 3 bin küsür yıl öncesinden gelen tesadüfe bak! Lafın gelişi diyorum tabi, çünkü tesadüfler yoktur bence, kadersel karşılaşmalar vardır. Homeros da böyle düşünüyordu. Ya da Homeroslar, kimlerse o kutsal ozanlar.
Bak ben de Hades'e gidip senin ruhunla konuşuyormuş gibi yapıyorum şimdi. Beni de Homeros kızı kabul eder misin?
Şair A. Kadir ile beraber edebiyatın başlangıcı kabul edilen İlyada ve Odysseia destanlarını Türkçe'ye kazandıran Azra Erhat bu kitabında özellikle gençlere Anadolu'da yetiştiği sanılan Homeros'u, bu destanların evrenselliği yanında ülkemiz için önemini anlatmak istemiş.
Kitabın tanıtımı oldukça yanlış yönlendiriyor okuru. Öncelikle Homeros hakkında yazılanlar çok kısıtlı. Gerçi Homeros hakkında yazılabilecek pek fazla bir şey yok, çoğu spekülasyon. Destanları baştan sona özetle okuyacaksınız denmiş ama açıklamalar özetin özeti halinde. Yazar destanları ülkemizin tarihine bağlamak istemiş ama bu kısımlar didaktik anlatım tarzıyla sıkıcı geldi bana.
En önemlisi bu kitabın resim, çizim ve haritalar ile güçlendirilmesi gerekli. Troya kenti ve bu doğrultuda İda dağı, Çanakkale ovası gibi yerler anlatılırken verilen betimlemeler görseller ile desteklense daha etkili bir metin ortaya konulmuş olurdu. Sondaki Yaşar Kemal söyleşisi metnin en iyi kısmıydı benim için.
İlyada ve Odysseia destanlarını sürekli okumaya başlayıp yarım bırakan biri olarak kitabın bana epeyce faydası oldu aslında. Birkaç tane daha bu kitaba benzer eser okursam destanları ele almama gerek kalmayacak umarım.
İlyada ve Odysseia’yı okumak isteyenler için nefis bir yoldaş Azra Erhat’ın Homeros’u. Zaten alt başlığında da söylediği gibi (Gül ile Söyleşi) söyleşi şeklinde ilerleyen kolay okunan, akıcı bir metin. Azra Hanım kendi hayat tecrübesi ile çevirmenlik tecrübesini ustalıkla harmanlayıp adeta elimizden tutarak hem o toprakları gezer gibi, hem bu iki destanın her satırının üstüne basa basa okur gibi anlatıyor Homeros’u bize. Sondaki Yaşar Kemal söyleşisi de bonusu oluyor resmen.
Azra Erhat’ın bu memlekete, edebiyata ve Homeros’a duyduğu sevgi satırlardan taşıyor resmen. Tatlı bir öğretmenin usul usul bir şeyler anlatması gibi hoş ve sıcak bir kitap. Benim gibi henüz İlyada ve Odysseia okumadıysanız mutlaka okunması gereken bir kitap, hem iki destanı dizelere de yer vererek özetliyor hem de insanın merakını acayip cezbediyor. 1. Dünya Savaşı ve Atatürk’ten bahsettiği bölümleri de çok duygulanarak okudum. Kültür, insanlık mirası gibi meselelere meraklıysanız su gibi akar.
İş Bankası Kültür Yayınları'nın tekrar basmasıyla kitaba tesadüfen rastlayıp onu okumuş oldum... Konu hakkında yazılmış onlarca kitap okumuş olmama rağmen kitap bittikten sonra etkisinden çıkamadım, hala heyecan içerisindeyim.. İlyada'yı anlatmaya başlamadan önce Çanakkale'yi, Atatürk'ü anlayışı ve bu coğrafyadaki insanın sorununun öteden beri aynı oluşuna vurgu yapması.. Sonunda Yaşar Kemal ile olan söyleşide neden Şolohov ile Yaşar Kemal'i bunca sevdiğimi (hatta ortaokuldan beri ikisini bir de Cengiz Aytmotov'u benzettiğimi) görmek... Homeros etrafında onlara rastlamak "Gül" ile söyleşisindeki Gül olmak 🌹 Son zamanlarda okuduğuma bu kadar mutlu olduğum bir metin hatırlamıyorum.
Homeros’u kim yazsa okurum bu ayrı, lakin Azra Erhat’ın kaleminden okumak bir başka ayrıcalık, zira dilimize İlyada çevirisini kazandırmış birinin yazdıkları elbette son derece heyecan verici.. Troya ziyareti öncesi mutlaka okumam gerektiğini biliyordum, tam zamanında ve Homeros özlediğim bir dönemde ilaç gibi geldi... Yaşar Kemal sürpizi ise tam bir ballı kaymaktı.. oh la la.
Azra Erhat'ı okurken mest olmamak elde değil. Çanakkale'den girip dengbejlerden çıktık, Homeros'tan Karacaoğlan'a, oradan Yaşar Kemal'e ulaştık. Keşke İlyada ve Odysseia'yı okumadan önce okusaymışım. Keşke Azra Erhat benim öğretmenim olsaymış. Oturup günlerce dinlerdim. Öyle bir metin ki neresine göz atsan -bazen oldukça naif- hümanizm fışkırıyor. Ders veriyor, öğretiyor fakat sohbet ederek yapıyor bunu.
Azra Erhat, Homeros ve eserleri üzerine okuyucu ile sohbet ediyor. Sadece Homeros'u, İlyada'yı ve Odysseia'ı anlatmakla yetinmiyor elbette. Troya'yı, Çanakkale'yi, burada yapılan savaşları ve kahramanları; Hellespontos'un, Paris'in, Helen'in, İda Dağı'nın, Akhilleus'un, Hektor'un hikayesini "bir gözle görme, bir imgelemde yaşatma çabası" içinde. Üstelik kitabın son bölümünde Yaşar Kemal ile leziz bir söyleşi var ki tadından yenmez. Adeta görkemli bir kültür, edebiyat ve mitoloji şöleni. Mitolojiye ilgi duyan ve Çanakkale sevdalısı olan okurlar için biçilmiş bir kaftan.
homeros'un kimliği, ilyada ve odysseia destanlarının genel yapısı ile tarihsel arka planı ve destanların geçtiği coğrafi bölgeyle ilgi anlatım çok duru, başarılı. son kısmı oluşturan yaşar kemal röportajı da bi o kadar keyifliydi ancak uzun bi yer kaplayan ilyada ve odysseia özetleri ve alıntılar yorucu olmuş.
bu kitapta en hoşuma giden taraf ise azra erhat'ın anlatımında canlı şekilde hissedilen coşkusu, keyfi. destanlara başlamadan önce güzel bi giriş oldu benim adıma.
Homeros'un eserlerine geçmeden önce Hino ve Yazkizim'ın tavsiyesiyle okudum, sonuçta bu yola #hinoilemitookuyoruz diyerek çıktık 🌝 Giriş niteliğinde önemli bir kitap, hem sizi mitoloji ve Homeros diyarına hazırlıyor hem de üzerinde yaşadığımız bu topraklarla ilgili pek çok ayrıntı anlatıyor Gül ile söyleşirken. Azra Hanımciiim da yine şaşırtmıyor, çünkü Cumhuriyet'in o muazzam ilk neslinden kendisi. Her fırsatta övmek için başka bir sebep 💜
İyi ki bu güzel ülkeden Azra Erhat geçmiş. Homeros’u ve onun eşsiz destanlarını öylesine yalın ve samimi bir dille tanıştırıyor ki okuyucuya, adeta bir davet Troya’ya.
Hayranlıkla okudum, hayran kaldım. Azra Erhat'ın Anadolu sevgisine ve gelenek için gösterdiği çabaya da ayrıca saygı duydum. Yıllardır bir dolu eser okudum, geleneğe dair birçok da ders gördüm. Bir şey hep eksik kalmış. Bir pencere açtı, bir bakış açısı kattı bu kitap bana. Her yıl Çanakkale'deyim. Oturur uzun uzun boğazı izlerim. Sadece bakmış ve sihri görmemişim. Azra Hanım'a büyük aşkla anlattığı bu sihri kalbime yerleştirdiği için teşekkür etmek isterdim. Ege'de geçen yaz okumalarıma çok anlamlı ve keyifli bir nokta koydum bu kitapla.
Azra Erhat'ın hem kendisiyle hem de okuyucusuyla söyleşir gibi sunduğu yazım dili okunması zevkli bir eser sunuyor. Anlatımı boyunca işlediği olan konuya beslediği ilgi ve sevgi hissediliyor, öyle ki okuyucu da meraklanıyor, öğrenmek, daha fazlasını araştırmak istiyor. Şu âna kadar Azra Erhat'tan okuduğum her kitapta onun gezdiği yerleri gezmek, gördüğü yerleri görmek isterken buldum kendimi, bir çiçeğin bile adı geçince neden diye araştırdım. Homeros'un Anadolu'ya ait olduğu vurgusu, Troya'nın Anadolu halkına ait olması, uzun zamandır düşündüğüm, katıldığım ve beğendiğim bir görüş. Onun yazılarındaki açıklamalarla birlikte düşüncelerine daha yakın hissetmeden geçemiyorum. Anlatılarıyla Homeros'u, gerek yaşadığı coğrafya gerekse iç içe olduğu insanlar, gerek bir yazar olarak insanın daha iyi anlamasını, daha rahat görmesini sağlıyor.
Bayıldım! Bu ülkeden iyi ki Azra Erhat geçmiş. Kitabın girişi “Gül’üm sana Homeros’u anlatmak istiyorum.” cümlesiyle başlıyor ve kurgu olmayan bir kitap su gibi akıp gidiyor.
Hele kitabın son bölümü, Yaşar Kemal’le epik üzerine olan söyleşi kısmı beni gerçekten kalbimden vurdu. Şu an koşarak İlyada’ya başlamak istiyorum.
sevmedim. ilyada, odysseia okumadan önce okumuş olsaydım da sevmezdim. çünkü en başta 'sözde' diyaloglar halinde yazması çok rahatsız etti beni. kendi kendine bu kadar samimi(?) şekilde soru sorup cevaplaması masmaalesef ki aşırı cringe bir olay. ayrıca başlarda beklediğim kadar bilgi vermiyor. bu yazdıklarını kitapların önsözünde de bulabiliriz ki zaten onları daha bilgilendirici yazmış. sürekli konu dağılıyor, gereksiz bilgiler araya giriyor vs vs derken ara ara sinir oldum. ilyada ve odysseia özetlerinde de ne yapılmaya çalışıldığını anlamadım. ilyada özeti birkaç cümle açıklama ve direkt destandan alınan 10 sayfa şeklindeydi. eğer okumamış olsaydım yarısını burada okurdum. odysseia açıklamalarında önemli ve ilgi çekici birçok yer atlanmıştı. yaşar kemal ile konuşmalarında da homeros'tan başka her şey konuşuldu. yani o kadar gereksiz bir çalışma gibi geldi ki... ilyada ve odysseia okumamış olsaydım hiçbir yerinden tutamazdım ama okuduğum için de amaçsızlığını çok net gördüm. okumasam da olurmuş, hiçbir şey kaybetmezmişim.
Troya Savaşı ve Çanakkale Savaşı ile coğrafyada yaşanan mücadelelere vurgu yapar Erhat ve Troya'yı tanıtır bize. Troya ve kazı serüveni ardından Homeros'un İlyada'sına okuru daldırır ve büyük bir keyifle İlyada'nın bölümlerinden parçalar sunar okuyucuya. Homeros'un diğer bir eseri olan Odysseus'a yolcuğa çıkarır, Odyseus'un yolculuğuna yelken açtırır. Ve kitabın sonunda Homerosoğlu olarak tanımladığı Yaşar Kemal ile Homeros'dan yola çıkarak destanın Anadolu'da oluşturduğu geleneğe değinirler.
Azra Erhat'ın Homeros destanlarına duyduğu aşkın itirafı gibi bir eserdir. Yazar, Gül isimli hayali bir gence, yani okurlara, bu destanların nasıl ele alınması gerektiğinden başlayarak coğrafyaya, Çanakkale Savaşı üzerinden bölgenin tekerrür eden tarihinden insanlık mirasının sahiplenilmesindeki felsefeye kadar bir sürü konu hakkındaki fikirlerini anlatıyor.
"Anadoluluk" kavramına da sahip çıkan Azra Erhat, İlion şehrindeki ağıt sahneleriyle yüzyıllar sonra Anadolu'da halen devam eden ölünün ardından dövünme âdeti arasında paralellik kuruyor; böylece kültürün ne derece süreklilik arzettiğini de gösteriyor. Bu sürekliliklerin daha da fazla farkına varmak için yazarın Mavi Anadolu kitabının da okunması gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca, İlyada ve Odysseia destanlarının da bir özetini geçiyor ki okumanızın üstünden çok geçmediyse bu kitabın o destanların özetini verdiği iki bölümü geçebilirsiniz.
Aslında bu kitaba söz konusu destanların başında yer alan ve çok iyi yazılmış önsöz bölümleri de eklense çok iyi olurmuş. Zira orada verilen bazı bilgileri bu kitapta bulamadığımı farkettim. Ayrıca bilim artık şu Odysseia'daki Polyphemos hikayesi ile Dede Korkut Oğuznameleri'ndeki Tepegöz hikayesinin neredeyse aynılığını çözse çok iyi olacak. Bu hikaye transferinin sırrının beni cezbetmediğini söyleyemem.
Azra Erhat'ın dilini çok beğenmeme rağmen bu kitaptaki anlatı biçimi çok daha küçük yaştaki okuyucalara hitap ediyor olmasının yanında özgünlükten de biraz uzaktı. İlk olarak uzun sayfalar boyunca Çanakkale Zafri'nin anlatılması gereksizdi. Sonrasında Homeros'a dair olması beklenen kitabın neredeyse yarısı halihazırda İlyada ve Odyesseia'nın orjinal metninden oluşuyor. Geri kaln kısmda ise yer yer didaktik ve rahatsız edici bir dil hâkim. Zaten orjinal metni okumak isteyen birisi orjinal metni okur ya da Çanakkale Savaşı'nı merak eden birsi bu konuda birkitap alıp okuyabilir. Yarıda bırakmak zorunda kaldım. Sofi'nin Dünyası'ndan çok daha önce yazılmış bir kitap olarak konuyu anlatmaya çalışma biçimini ise güzel buldum.
Gençler ve Homeros dünyasına yeni giriş yapanlar için rehber. İlyada’nın değerli çevirmenlerinden Azra Erhat, Anadolu kültürünü oluşturan tüm geçmişi sahiplenmesi ve geleneğin izlerini eserlerde takibiyle okuru eserlerin edebi önemi yanında kültürel devamlılık üzerinde düşünmeye ve bu evrene girmeye teşvik ediyor.
Buyurun efendim sizlere, işin ehlinden damıtılmış İlyada - Odysseia 101. Sevgili Azra Erhat tane tane, malum kişiye anlatır gibi anlatmış Gül’lerine Homeros’u. Bu kitap, bu tatlı fragman size ortamlarda satılacak kadarını hap gibi sunuyor. Ve dahasını öğrenmeye, bu epik eserlerin kendilerini de okumaya iştah kabartıyor. Çok kalp!
Ne kadar tatlı bir kadınsın ya Azra Erhat. Gözümü korkutan Homeros eserlerine senin rehberliğinde giriş yapmak, o toprakların öyküsünü bir de seninle dinlemek çok keyifliydi. Ayrıca bu eserleri çevirme cesaretin ve tutkun hayran olunası💙