Hani avcı Pamuk Prenses'in kalbi yerine kraliçeye bir ceylanın kalbini çıkarıp götürür ya...İşte bu masal, ormanda kalpsiz kalan ceylanın ve o kalbi geri almak için ceylanla birlikte yola düşen kız cüce Mantıklı'nın masalı.
Ceylan dehşetle göğsündeki yara izine baktı. O an gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Ağlarken bir yandan da başına geleni anlamlandırmaya çalışıyor ve yanıtı zor soruyu soruyordu:
“Kalpsiz bir ceylan nasıl hayatta kalabilir bu ormanda?”
Mine Söğüt (1968, İstanbul), Türk gazeteci, yazar.
Babası bir deniz subayı olan Mine Söğüt, ortaöğrenimini Kadıköy Kız Lisesi’inde tamamladığı 1985 yılında babasını kaybetti. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümünde girdi.
Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş Gazetesi’nde başladı, İnsan Hakları Servisi’nde muhabirlik yaptı. Güneş Gazetesi’nin kapanmasından sonra Tempo Dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesinde çalıştı.
1993 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği yarışmada, Haber dalında mansiyon aldı. 1996-2000 yılları arasında Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı. 1999-2001 yıllarında Öküz dergisinde yazdığı yazılarla tanındı. Profesyonel gazeteciliği bırakan Söğüt, 2001-2005 yılları arasında Cihangir Postası adlı yerel bir gazetenin gönüllü editörlüğünü yaptı.
Mine Söğüt şu zamana kadar çok keyifle okuduğum yazarlardan biri olmasına rağmen bu kitabını çok zorlama buldum. Diyaloglar çok yapaydı. Tamamen politik mesaj verme kaygısıyla yazıldığından okurken edebi bir keyif vermedi. Sürekli çocuğuna nasihat vermeye çalışan yeni nesil ve bilinçli bir ebeveyn taklidi yapan bir anne/babanın sözlerini dinliyormuşum gibi geldi.
Mine Söğüt’ün bir masal kitabı yazıyorum dediğini ilk duyduğumda aklıma gelen kitap buydu. Behrengi tadı veren, Bahadır Baruter’in harika çizimleriyle süslenen, çocuk masalı maskesine saklanmış bir Mine Söğüt kitabı. Özünde bir pamuk prenses anlatısı ama devrimci/değişimci bir kraliçe ile hikayeyi yeniden yoğurmuş. Çoğumuzun kuramadığı bağlantıları, sahte korkularla harekete geçirmediğimiz davranışlarımızı, iyi ve kötünün kesin sınırlarla belli olmadığını bizim yüzümüze çarpan ve bizi düşünmeye götüren güzel bir kitaptı. “Ahlak Belanızı Versin” atölyelerinde de anlattığı aslında bu. İyilerin kaybetmediği bir dünyada yaşama umudunun ve isteğinin artması dileğiyle. Okumanızı tavsiye ederim.
Mine Sogut’u gercekten cok seviyorum. Hem bu hayattaki varligiyla hem de kalemiyle…. Cok enteresan bir zihin yapisi oldugunu da dusunuyorum; zira bu kitap da tam olarak onun kanitlarindan blrl bence. Kadinin dunyaya dair bir meselesi var; evet burada da bunu acikca ortaya koymus. Herkesin bildigi bir masalin obur tarafinin da olabilecegini dusundurtmesi ve hepimize mâlnolmus kotu kraliceyl aklamasini ve bunu yaparken de feminist dokunuslar eklemesini sevdim. Cok umut verici olabillir ama yer yer cok da hayalperest buldum ne yazik kl🤦♀️ Ne yazik ki icinde bulundugumuz sartlarda, benimsediklerinin onda birinin bile olamayacagini bilmek uzuyor insani. Yine de bu karanlik dunyaya birakilmis saf bir aydinlik olmasinda hicbir sorun yok elbette…. Hayatla derdi olan insanlar💜 ben…
This entire review has been hidden because of spoilers.
mine söğüt çok beğendiğim ve yetenekli bulduğum bir hanımefendi, bu kuşku götürmez. bir masal kitabı yazdığını duyunca da garip bir heyecan duymuştum. acaba büyüklere yönelik bir masal kitabı mıydı? cadı masalı mıydı? yoksa gerçekten çocuklara yönelik miydi bu kitap, bunu da kitabı okuyunca anlıyorsunuz ancak.
kalpsiz bir ceylan hikayesi, pamuk prenses ve yedi cüceler masalından esinlenilmiş/bunlardan parçalar barındıran bir masal desem yersiz olmaz ancak hikaye tamamen bundan ibaret değil. ben sanırım beklentimi farklı tuttuğum için kitapta bir şeyler sürekli "ha geldi ha gelecek" diye ilerledim ama böyle yaklaşmamak gerekiyormuş bunu da bitirince anladım.
dili çocukların da okumasına engel değil, çizimleri bahadır baruter'in eşsiz çizgileriyle hikayeye girmemizi kolaylaştırıyor ve hikayeyi gözümüzde güzelcene canlandırmamıza olanak sağlıyor. kaleminize, emeğinize sağlık. naçizane beğendim.
"O sözünü bitirdiğinde gölden bir balık zıpladı gökyüzüne. Ormandaki bir inanışa göre gölden gökyüzüne zıplayan ve geri düşmeyen balık, onu görenlerin cesaretini artırır, umutsuzluğunu azaltırdı. İkisi de balığa ve gökyüzüne bunu bilmeden baktılar. Ve o an içlerinde bir umut belirdi. Ikisi de buna çok şaşırdı."
Evet, bu bir itiraf sayılabilir: Mine Söğüt’ü okumaya Ormandaki Kalpsiz Ceylan ile başladım. Bu kadar geç kaldığım için içimde bir burukluk var. Bazı yazarları çok istememize rağmen doğru zamanı bekleriz ya, işte benimki de öyle oldu. Kitaplığımda uzun süredir okunmayı bekleyen Deli Kadın Hikâyeleri sessizce sırasını kollarken, 2025’te raflarda beliren Ormandaki Kalpsiz Ceylan, artık bu dünyaya adım atmam gerektiğini fısıldadı bana. Belki de Yasemin Sungur’un önderliğinde başladığımız Kurtlarla Koşan Kadınlar okumaları, beni “masal en çok yetişkinlere gerekir” hakikatine hazırlamıştı. Bugünün sert ve yorgun zamanlarında masalın iyileştirici gücünü hatırlayınca… Bu kitabı bir yerde görüp “çocuklara yazılmış bir masal” deyip geçerseniz, inanın kendinize büyük bir haksızlık etmiş olursunuz.
Söğüt’ün Kalpsiz Ceylanı bana, çocukluğumda tekrar tekrar okunan o masalların aslında hiç de masum olmadığını anımsattı ve içimde saklı bir kapıyı araladı. Peki bu kitapta bizi ne bekliyor? Masalın kahramanı ceylanı aslında hepimiz tanıyoruz ama nereden? Hikâye, neredeyse hepimizin bildiği Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalına geri götürüyor bizi. Hani, güzeller güzeli prensesi kurtarmak uğruna kalbi çalınıp ölüme terk edilen o masum ceylan var ya… Belki siz de benim gibi anımsamakta zorluk çektiniz ceylanın varlığını ama Mine Söğüt onu hiç unutmamış; ceylana duyduğu şefkatle hikâyesini içinde büyütmüş. Bahadır Baruter’in modern çizimleriyle de onu dantel gibi ince ince işlemiş. Kalbimde taht kuran yan karakter: Mantıklı Yedi cüceden biri olan bu karakter öylesine sahici ki… Kitabı okumayanlara fazla ipucu vermek istemem ama şunu söylemeliyim: Bir gün kızım olursa, onun Mantıklı gibi olmasını dilerim.
Her okuma sonunda sorduğum en önemli soru: Yalnızca 96 sayfa olan bu kitap bana ne yaptı? Sayfaları çevirdikçe önümde bugünüme ışık tutan dersler belirdi. Yazar, doğaya yabancılaşmamızı öyle yalın ve sert yüzümüze çarpmış ki, bu tokat için teşekkür etmekten başka çarem yok. Onun cümlelerinden daha iyi de ifade edemem: “Kuşlara ve ağaçlara yabancılaşan bir dünyada yaşayan insan, hızla kendisine de yabancılaşır.” Bununla kalmıyor; güzelliğe biçilen hoyrat değer, barış ve adalet gibi günümüzün yaralarına da dokunuyor. Kitabı kapattığınızda yalnızca farkındalığınız değil, bakışınız da değişiyor ve tüm bu sert gerçeklerin arasında, umuda da ince bir yer açıyor. Peki ya siz? En son ne zaman, sadece kendiniz için bir masal okudunuz?
Mine Söğüt okumaya Kırmızı Zaman ile başlamıştım. Deli Kadın Hikayeleri, Beş Sevim Apartmanı, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey, Şahbaz'on Harikulade Yılı 1979... Bu kitapların her biri zihnimde ve kalbimdedir. Sevdiklerime almaktan asla vazgeçmediklerimdir. 🌬 Ve Ormandaki Kalpsiz Ceylan... Benim okuyup sevdiğim Mine Söğüt ile alakası yok bu kitabın. Öncelikle kitap akmıyor, içine çekmiyor, gitmiyor. İlk cümlesinden son cümlesine kadar kendi ahlak anlayışını didaktik bir şekilde sunan cümleler mevcut. Ahlak Belanızı Versin derken kurulan yepyeni bir ahlak sistemi sunuyor aslında Söğüt. Olur elbette, ama bu biçimle olmuyor işte. Öğretmen edası kitaba öylesine hakim ki... 🌸 Kitabı seveni vardır elbet. Benim nezdimde ise olmamış, olamamış bir kitap. Politik doğruculuk kaygısı öyle yüksek ki bildiğimiz Mine Söğüt'ün yazabileceği harikulade bir masalı yerle yeksan etmiş. 🖤 Çizimler yine Bahadır Baruter'e ait. Onun çizimleri de değişmiş hâliyle. Ama yine de güzeller :) 🧱 Ve son olarak dilerim ilk başta yazdığım kitapları yazan Mine Söğüt'ü yeniden okuyabiliriz.
Çok değil birkaç ay önce, tek hakların adil bir şekilde dağıtıldığı, köprü altı sayılabilecek bir yerde, ilanların yapıştırıldığı yarı karanlık, yarı düzenli bir duvarda karşılaştığım ilk olarak bu yayın varlığı ile...
“Kalpsiz bir ceylan bu ormanda nasıl hayatta kalabilir?”
Kitabı hemen alamasam da, bir bakarım diye aklımın bir yerine değil yapmıştım.
Çok değil kısa bir zaman sonra İCAF festivalinde karşıma çıkmaca da satın aldım.
Kitabın evin orta sehpasında, elimdeki diğer kitapların bitmesini bekledi.
Ve ben imtiyazlı ona hazır hücrelerimde alıp aldım. Okumaya başlarken, Mine Söğüt'ün içerdiği bir masalı çocuklar için yeniden yazıldığını tahmin ediyordum.
Sayfaları çevirmeye başladığımda ise hem bir başkasının okuduğu kitaba hevesle bakan 3-4 yaşlarındaki çocuk, hem yeni okumaya başladı İlkokul öğrencisi, hem de okul yıllarını geride bırakmış okumaktan haz alan, yaşsız bir “Ömür” olmuştu.
Mükemmel güzellikte bir masaldı. Savaş olmazsa barış var olur düşüncesi bana çok doğru geliyor. Sadece insanların bencilliği bırakıp çevresiyle biraz daha empati yapması gerekiyor. Üstünde yaşadığımız ülkeyle ilgili bir çok duygu hissettim okurken.
Çok didaktik buldum. Edebi keyif alamadım. Okurun aklına güvenilmeyip her şey tane tane anlatılmış gibi. Çizimleri incelemek metinden daha fazla zevk verdi.