Biri Türkiye'nin ilk kadın opera sanatçısı Semiha Berksoy, diğeri değeri çok sonraları anlaşılmış dahi ressam Fikret Muallâ. 1930'larda tanıştılar...
Muallâ'nın, 2. Dünya Savaşı öncesi hiç dönmemecesine Fransa'ya gitmesiyle dostlukları mektuplara taşındı. Berksoy, dahi arkadaşını rakısız, mektupsuz ve habersiz bırakmadı. Ona 1967'de yolladığı son koli yanıtsız geri döndü. Fikret Muallâ ölmüştü. I972'de Paris'te sergi açan Semiha Berksoy dostuna yolladığı mektuplara Muallâ'nın koruyucusu Madam Angles sayesinde kavuştu. Angles, mektupları verirken Muallâ'nın bu mektupları her zaman cebinde taşıdığını ve zaman zaman çıkarıp okuduğunu anlattı. Semiha Berksoy, birbirlerine yazdıkları mektupları, yolladıkları resim ve desenleri; dostuna duyduğu sevgisini de katarak yayına hazırladı. Kızı Zeliha Berksoy'a bıraktığı bu kıymetli miras Boyut Yayın Grubu ve Semiha Berksoy Opera Vakfı tarafından ortaklaşa kitaplaştırıldı.
“Tımarhanelerde yatmaya niyetim yok… Fransa’da kuyruğumu sikmek için kâfi derecede vekil var… Fransa’da da oturmaya cesaretim kalmadı… Misalleri ve geçirdiğim ‘siyasi suikastlerin’ haddi hesabı yoktur. Ne ise, temiz süt helal fikirli olduğumuzdan mıdır, nedir? Elan, fakat büyük korkularla, namuslu namuslu geçinebiliyorum, çok çalışıyorum. Bu lâzım.”(s.72)
Tabii ki güzel bir kitap. O dönemlerde yaşamış insanların hayatlarını okumak ayrı bir zevk. Birinin anlatımından ziyade kendi sözleri ile mektuplarından kişileri tanımak da ayrı bir keyif.
Yalnız kitaba 4 yıldız vermemin sebebi Semiha Berksoy'un Türkçe'sinin neredeyse günümüz Türkçe'si olmasına rağmen malesef Fikret Mualla'nın yazıları çok eski dilde kalmış olması. Tabii ki Fikret Mualla'ya "niye böyle yazdın?" diyecek değilim, ama tabi yayınevinin dipnotlarla veya kitap sonunda bir sözlük bulundurmasını isterdim. Yani bazı mektupları anlamak sıkıyor. Bir elimde telefon internetten kelimelerin anlamını öğrenmeye çalışmak, diğer yandan kitabı okumaya çalışmak, bazen tahminlerde bulunarak anlamaya çalışmak bence çok yorucu. Ben bu dönemlerde yaşamış insanların kesinlikle gençler tarafından okunmasını istiyorum. Fakat eğer bu kitabı okumaya niyetli gençler varsa, eğer kitabın kapağında "Günümüz Türkçesi ile" yazmıyorsa okumakta zorlanabilirler. Bu eleştirim yayınevine. Eğer dilini anlayabilseydik Fikret Mualla'nın kitap 5 değil 6 yıldız da alabilirdi.
Şimdi tüm kitabı buraya yazacak değilim. sadece bir mektuptan kısa bir alıntı: ________ 11 Eylül 1957 Sevgili Semihacığım,
Son kere sahnede gördüğüm Behzat Bey'den (Behzat Butak) müştekiyim. Son kere Leblebici Opereti'nde görmüş idim. Herhalde gönderdiğin paketteki leblebiler, tuzlusu ve tazesi methaldir, paketteki leblebiler, yine ve yine onun dahli ile vuku buldu. Halbuki özüm ve özümdeki diş teşkilatı bir hayli vakit mukaddem zamandan berudur ki, namevcuttur. Bu vaziyette, ne şekilde müteşekkir olabilirim??? Küfür eyleyemem ve şükür de eyleyemem... Özüm gibi bir zat kişiyi, bile bir mevki-i müşkülde bırakmış olmak üstelik ellinci sene-i devriyeyi tesit eylemek, bilmem bir sanatkâr-ı şerife yakışır mı? Hımm... özüm gibi bir eski acemi-yi dil-gîr, eyleyem demeyeyim. Ne ise, tarafımdan gözlerinden ve güzel yanaklarından öpersin Behzat Bey'in. Ve sitemlerimi de arz eylesin münasip vakit ve yavmide.. Leblebi istemireeeeeeeem.. ________
Neyse efendim, eğer Fikret Mualla'yı biraz daha tanımak istiyorsanız Hıfzı Topuz'un ve Abidin Dino'nun da kaleminden okumanızı öneririrm.
Fikret Muallâ’nın girişte Fransa’yı anlattığı yazısı ve birkaç keyifli mektubu kitabı katlanır kılıyor. Kitaba yazdığı önsözde Ferit Edgü’nün de belirttiği gibi, bizdeki sanatçı mektuplaşmaları genel olarak günlük meselelerden oluşuyor, beklenen tadı vermiyor, maalesef. Ama kitap arşivlik, hem Muallâ’nın hem Berksoy’un resimleri renkli halleriyle kitapta yer alıyor.
Sabırla bu kitabın oluşmasına vesile olan mektupların gelmesini bekledim ama büyük bir hayal kırıkliğıydı. Sanki biri, insanlar hem Semiha Berksoy'dan hem de Fikret Mualla' dan soğusun diye yayımlamış bu mektupları.