Tecavüz, kadınların en çok korktuğu saldırıların başında geliyor. Bu korku, kadınların hayatlarını derinden etkiliyor, kısıtlıyor. Nedense tecavüz, hep "kadınların sorunu" olarak ele alınıyor. Saldırganlarsa "normal dışı", hasta, sapık erkekler, toplumsal normların dışında kalan kişiler olarak görülüyor. Oysa yazar Diana Scully'nin tutuklu tecavüzcüler üzerine yaptığı araştırma, cinsel şiddetin, kökeni erkek egemen kültürde yatan yaygın bir sorun olduğu sonucuna varıyor. Kısacası cinsel şiddetin sona erdirilmesi için kendini değiştirmesi gereken kadınlar değil, erkeklerdir. Tecavüz, erkeklerin sorunudur.
Ne olursa olsun tecavüz normalleştirilmemesi ve asla kanıksama potasına düşmemesi gereken bir eylem. Tecavüz eden kişinin koşulları ve durumu hangi parametreler içerisinde olursa olsun cezalandırılmalı ya da kontrol altına alınmalı. Bu anlamda tecavüz üzerine bir araştırma metnini okumak iyi olacaktır diye düşünmüştüm. Hevesli başlayan okumam bir süre sonra işkenceye dönüştü.
Araştırmacı, araştırmasını istediği kadar sosyolojik temelde yapabilir. İstediği argümanları kullanabilir ve açabilir. Ancak yazarın, psikoseksüel gelişimi reddetmesi, resmen psikolojiyle dalga geçmesi benim kabul edebileceğim bir şey değil. Sosyal bilimlerdeki araştırmalarda bu tarz taraflı tutumlar her daim gözlenmiştir. Bu araştırmalar genellikle bir algı operasyonu yaratma çabasındadır. Burada da psikanalik kuramı tamamen reddederek yazarın ancak böyle bir yere varabileceğini düşündüm. Bu araştırma ne tecavüzü anlamama ne de buna bir çözüm bulmama yardım edebilir. Feminist bir yazarın, çılgın suçlamalarını haklı çıkarır ki yalnız tecavüzü haklı göstermeye çalışan kimse yok, bunu gözden kaçırıyor sanırım Scully. Böyle bir psikiyatrik yaklaşım olabilir mi ayrıca?
Zaten araştırmanın yapıldığı sene, araştırmayı tozlu raflara kaldırmayı gerekli kılacak kadar geçmiş durumda. Tıbbi argümanlar seneler içerisinde daha çok gelişti ve giriftleşti. Bir daha böyle bir araştırma okuyacak olursam bunun tıp ile sırt sırta vermiş olmasına dikkat edeceğim.
öncelikle kitabın yapısı hakkında birkaç şey söyleyeyim: okuduğum en en en iyi araştırma kitabıydı sahiden. daha önce hiç araştırma kitabı okumadığıma ikna oldum. yazar çok cesurca kendi iddialarının tam karşısında duran iddiaları tek tek ele alıyor ve onların neden hatalı olabileceğini açıklıyor. bunun yanı sıra kendi araştırmasında da hatalı olabilecek kısımları söylemekten çekinmiyor. hayran oldum.
bunun yanı sıra bir kadın olarak hapishaneye girip tecavüzcü erkeklerle saatler süren bire bir mülakatlar yapmak nasıl bir psikoloji ve adanmışlık gerektiriyor, bunu düşündükçe de yazarı tebrik ediyor ve saygı duyuyorum. ayrıca yaşadığı süreci ve araştırmanın tüm detaylarını, parametrelerini bu kadar açık ve yalın bir dille açıkladığı için de yazara minnettarım.
içerik hakkında da birkaç şey söylemem gerekirse,
tecavüzün psikopatolojik tarafı olduğu hep bize anlatılır zira tecavüzde erkekler suçlu değildir zira tecavüze uğramayı kadın dilemiştir zira kadınlar tecavüze uğramak için ellerinden geleni yapmışlardır mesela otostop çekmişlerdir. erkekler ise kesinlikle suçlu değildir zira onlar kendilerini tutamazlar, genlerinde vardır, evrimsel olarak buna yatkındırlar vs vs. tüm bunlar aslında zihnimize çokça yerleşmiş tutumlar. okurken kendimdeki algıları fark edince ürktüm.
tecavüz bir kadın problemi değildir ve kadınlar tarafından düzeltilmek için uğraşılması çok yetersiz ve belki de anlamsızdır çünkü tecavüz problemi her şeyden önce erkeklerin sorunudur. kendi ego yarıştırmalarının bir sonucu, kendi ataerkil algılarının bir sonucudur. yazar cinsel şiddetin kökeninin sosyokültürel olduğunu söylüyor ve erkeklerin tecavüz etmeyi öğrendiğini iddia ediyor. korkutucu bir gerçek olarak da şunu ekliyor: tecavüzcü erkekler, dışarıdaki herhangi bir erkek kadar normaldir aslında ve herhangi bir psikolojik hastalığı yoktur.
tecavüzü tebrik eden bir kültür içerisinde yaşadığımızı, kendi fanusumuzda yeterince hissedemeyebiliyoruz. kimse yanımızda tecavüz etmeyi büyüklük olarak anlatmıyor, çok şükür. fakat araştırmalarda gözüken o ki bu bir "erkeklik" göstergesi. ve bunları yasa ile güvenceye almak da maalesef ki yeterli değil. yazarın sayfa 183'te anlattıklarını aktararak yazımı sonlandırmak istiyorum:
"ilk iş olarak, tecavüzü önemsizleştiren, yansızlaştıran ve cinsel şiddetin kabul edilip ödüllendirildiği bir kültür ortamında yaşamamıza sebep olan özür ve gerekçeleri kabul etmeyi reddetmeliyiz. kadınların tam insanlar olarak haklarını sınırlayan ve bu haklara uygun olarak hareket etmelerini ve erkeklerle eşit olmalarını önleyen engeller ortadan kaldırılmalıdır. aile içindeki şiddetin köklerinin kadınların yapısal bağımlılıklarında yattığını kabul etmeli ve dolayısıyla bu şiddetin daha büyük toplumsal sorunun sebebi değil, bir belirtisi olduğunu görmeliyiz."
tüm sorularıma yanıt verdi. hem de tam otuz yıl öncesinden. buna yalnızca üzülebilirim.
ilk iki bölümünü okuduktan sonra kitabı eleştirenler hakkında bir şeyler yazmıştım. sonra bunun için acele ettiğimi düşünüp vazgeçtim. keşke öyle yapmasaymışım. az bile yazmışım. sahiden, bu araştırmayı psikopatolojiyi -(onların yaptığı gibi abartıp genişleterek; psikolojiyi, bilimi) çöpe atmakla ve yazarı önyargılı-dışlayıcı-çılgın feminist (buradaki küçümseme insanı çileden çıkarıyor) olmakla suçlamak için tecavüzcü erkeklerle empati kurabiliyor olmanız gerekir. kitaptan yazarın kendi görüşleri çıkarılıp yalnızca tutuklu tecavüzcülerin ifadeleri bırakılsa, onu bir pornografik eser olarak okuyacak ve beş yıldız verecek kişiler -nedense çoğu erkek- yazarı yetersiz, fikirlerini de eskide kalmış buluyor. onlar tecavüzü çok objektif ve çok bilimsel bir biçimde ele alan yazarlar/eserler arayadursun, biz geriye bakıp nasıl da bir arpa boyu yol alınmadığını görmeye devam ediyoruz. hem kitabın sebep olduğu yorgunluktan hem de üzerine yazılanları yeniden okuyunca duyduğum öfkeden allak bullak oldum. cinsel şiddetin anlatılmaya ihtiyaç duyulacak kadar çok ve sık yaşandığını gösteren böyle bir kitabı okuduktan sonra bile nasıl abuk sabuk konuşabildiklerini hiç ama hiç anlamadım. yazdıkça çıldırmamak için burada bırakıyorum.
tecavüzün ne olduğu kadar ne olabileceğini de gösteren bir kaynak oldu benim için. "tecavüz: düşük riskli, yüksek ödüllü bir suç" adının verildiği altıncı bölümde, tecavüzün "fazladan bir kazanç" olabileceği anlatılıyor mesela. hırsızlık yapmak için girdikleri evlerde yalnız yaşayan ya da o an yalnız olan kadınları, hiç hesapta yokken, sırf buna fırsat bulabildikleri için kurban olarak seçen tecavüzcülerin varlığından söz ediliyor. ben bunu hiç düşünmemiştim şimdiye kadar. okuduktan sonra nasıl olur da düşünemem diye şaşırdım. bu açıdan kendi bakışımdaki kör noktaları aydınlattığını söyleyebilirim.
yazar, kitabın başında tecavüzü feminist/sosyo-kültürel model çerçevesinde ele alacağını bildiriyor ve bunu yaparken yalnızca kendi bakış açısını kapsamlı bir biçimde (hatta bilal adındaki bir çocuğun bile anlayabileceği gibi) anlatmakla kalmıyor, psikiyatrik modelin atladığı ya da görmezden geldiği noktaları ve bunun nelere mal olduğunu da ortaya çıkarıyor. bu yüzden öfkesi haklılığından gelen kadınlar için iyi bir kaynak olduğunu düşünüyorum.
her güne kadına şiddet haberiyle başladığımız bu yerde, hayatımızdaki erkek kişilerine 8 mart hediyesi olarak bu kitabı verebiliriz diye düşündüm bir an için. sonra vazgeçtim. çünkü sözümona entelektüel olanları böyle görüş bildiriyorsa, kendi dünyasından hiç çıkamamış babalar, ağabeyler, kocalar, arkadaşlar falan çok örselenir... yazık onlara.
eylül ayında almanya'dayken başladığım kitabı bugün sabah bitirdim. diana scully'nin tutuklu tecavüzcüler üzerine yaptığı bir çalışma. tecavüzün (neden) yalnızca(!) kadınların sorunu olmasını, cinsel şiddetin haklı kılınmasındaki veya mazur gösterilmesindeki sebepleri, tecavüzün düşük riskli ama büyük ödüllü hatta bazen bir suçun yanında gelen "neden olmasın?" düşüncesinin varlığını tartışan bir kitap. bizzat tecavüzcülern ifadeleryle ortaya konan, mağdurun tek özelliğinin o an orada olması yani rastlantısallığı ve imkan kolaylığı sonucu, toplumsal yargıların yıkılması açısından önemli çünkü o yargılar tecavüzcünün yegane itkisi değil, bu suçu işlenebilir görmesindeki düşünce yapısını hazırlayan şeyler. asıl o anda, tecavüz etmeye karar verdiği ve kurbanı seçtiği anda kim olduğunuzun, ne yaptığınızın pek de önemli olmadığı belirleniyor. okudukça amerikan toplumunda bahanelerin ve bilimin/siyasetin/toplumun erkekliğindeki benzerliği gördükçe sanırım ataerkinin evrensel bir problem olduğunu kabul etmemek için kasten aptalı oynamak gerekiyor. özellikle sonuç kısmında, "tecavüz karşısında kendini savunmak" başlığı altında tecavüzcülere siz kendinizi nasıl savunurdunuz veya kurbanın tecavüzden kurtulmak için yapabileceği bir şey var mıydı sorularına verdikleri yanıtlar, kadınların direnmeyeceğine ve zaten direnirse öldürüleceğine olan güvenleri, havada asılı kalan çaresizlik ve kendini hayattan geri çekme "zorunluluğu" sadece öfke hissetmeme sebep oluyor. Ama Scully'nin sonsözünde belki de bu çalışmayı aslında neden yaptığını içten içe belirten söyledikleriyle bitirirsek: "Gene de ben, bilginin güç olduğuna inanıyorum. Erkekleri ve suçu anlamanın, kadınlara, bundan yoksun oldukları durumlara göre büyük bir üstünlük sağlayacağını umuyorum."
Kitap, tecavüzün birkaç ''hasta'' adam tarafından yapılan kural dışı bir hareket olduğunu ileri süren psikopatolojik modelin aksine feminist bakış açısına dayanıyor ve tecavüzün kökeninin erkek egemen kültürde yattığı ve erkeklerin tecavüz etmeyi bu toplumsal yapı içerisinde öğrendikleri sonucuna varıyor. 114 tutuklu tecavüzcüyle yapılan görüşmelerde verilen cevaplar bu gerçeği net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu suçu işlerken gayet bilinçli oldukları ve kurbanını tek suçunun o an orada olmak olduğunu söylüyorlar. Birçoğu yaptığının tecavüz olduğunu düşünmüyor. Suçluların tecavüzle ilgili toplumsal kalıp yargıları, tutum ve inançları suçlarına gerekçe olarak nasıl kullandıkları net bir şekilde gösteriliyor. Hiçbiri tecavüz suçuyla hapse gireceğini düşünmemişti, çünkü o kadın o saatte oradaydı, sarhoştu, zaten yollu bir kadındı ve kadınlar tecavüzden zevk alırdı. Ataerkinin ve onun bir sonucu olan tecavüzün kadınların yaşamını nasıl kısıtladıgını biliyoruz. Tecavüz korkusuyla bir çok kadın yaşam şeklini değiştiriyor, şehrin belli semtlerine gitmiyor, geç saatte dışarı çıkmıyor. Bu noktada yazar, kitabın son sözünde, erkekleri ve suçu anlamanın, kadınlara, bunlardan yoksun oldukları durumlara göre büyük bir üstünlük sağlayacağına ve direnmenin önemine değiniyor. Öz savunma haktır ve de şarttır!
toplum nezdinde "tecavüzün erkeklerin sorunu olmaktan çok, kadınların sorunu olması"na parmak basan, birkaç ayda ancak bitirebildiğim kitap. goodreads'te incelemelerin neredeyse hepsinin kadınlara ait olması da scully'nin bu tespitini doğruluyor ne yazık ki. cinsel şiddeti anlamak da kadınlara düşüyor. belki bu bilgi, kadınlara bir nebze "güç verir" diye.
This was a comprehensive, interesting study with great social and feminist theory. My only complaint is that it is dated, especially in conversation with the literature review.
Rahatsız edici bir o kadar da düşündürücü bir çalışma. Okumaya başlamadan önce tek başına değil de kadın ya da erkek başka tanıdıklarınızla birlikte okuyup sonrasında üzerine konuşma ortamı yaratabilirseniz hem farklı açılardan yorumlama fırsatınız olacaktır hem de kitap da gerçek amacına ulaşacaktır.
Başından sonuna gergin bir şekilde okuduğum, konusu itibariyle buz gibi soğuk bir kitaptı. Ancak gerçekten cinsel şiddeti anlamak isteyenlere şiddetle tavsiye edilir.
Öncelikle, bu kitap herkesin okumayı beceremeyeceği, bir kısmın da yüreğinin kaldırmayacağı bir kitap. İstatistikler, yüzdelik dilimlerle tecavüzün erkekler için ne kadar olağan bir olay olduğu, ‘hastalık’ olmadığı ve bilinçli olarak işlendiği yüzünüze tokat gibi çarpıyor. Kitapta tecavüzcülerin yanıtlarından kesintiler vardı ve her okuyuşumda midem kalktı. Bu kadar aşağılık bir suçu bir insan bir başkasına yapmayı bu kadar kolay bir şekilde nasıl düşünebilir, suçtan sonra nasıl hiçbir duygu hissetmeksizin hayatına devam edebilir asla anlayamıyorum.
Mesleğim avukatlık ve bu araştırmadan alıntı yapabileceğim bir dosyam var, ne yazık ki. Elimden geldiğinde mağdur kişinin haklarını savunmaya devam edeceğim ve umarım ki aradığı adaleti ona sağlayabileceğim.
tutuklu tecavüzcülerle görüşmeleri 80-82 yılları arasında, kitabı yazması bir on yıl sonra sanırım, yani otuz yılı aşkın bir çalışma her halükarda. okumam aylar sürdü ve her bölümü, her sayfayı o gün karşılaştığım bir cinsel/fiziksel şiddet haberiyle okudum. en son gisèle pelicot vardı aklımda. elliyi aşkın erkek, mazan'da "sıradan" bir hayat süren babalar, dedeler, gençler, işine giden, eve dönen "sıradan" erkekler çoğu, kendinde olmadığı belli olan bir kadına tecavüz edebilmişler pekala. eşi dominique ise psikiyatrik görüşmede sebep olarak karısının eş değiştirme (swinger) yapmak istememesine ek olarak boş zamanının olduğunu söylüyor. bu insanların bunu yapabilmelerini sağlayan şey kültür ve onunla el ele giden hukuk sistemi. eminim gisèle'e tecavüz edenlerin çoğu yakalanacaklarını düşünmediler.
yazarın defaatle belirttiği gibi feminist bakış açısıyla ele alınmış tecavüz olgusu, kültürel kalıpyargıların cinsel şiddete nasıl teşvik edebildiğinin/cinsel şiddetten nasıl caydıramadığının altını çizmiş. psikoseksüel gelişimi reddettiğini nereden anladınız acaba, araştırmanın en temel kategorilerinden biri olan (tecavüz ettiğini) inkar edenlerin arasında mutlaka psikoseksüel gelişimlerini tamamlayamamış olanlar vardır ama bence sizi rahatsız eden şey kültürel olarak baktığımızda her erkeğe mesuliyet yükleniyor olması. scully'nin de belirttiği gibi erkek egemenliğini koruduğu ölçüde, cinsel şiddet, yalnız kadınlara tecavüz eden erkeklerin değil, tüm erkeklerin yararınadır.
bu arada kitabın iki çevirmeninden biri şirin tekeli 2017 yılında vefat etmiş, kitabı okurken merak edip bakmıştım. henüz yaprak zihnioğlu'nun kitabına yazdığı önsöz dışında bir yazısını okumadım ama önemli bir feminist figür olduğunu biliyorum, nur içinde yatsın.
Günümüz Türkiye'sinde hatta ülke parantezine almazsak, günümüzde kadınların- ve hatta erkeklerin de okuması gereken kitaplardan biri diyebilirim. Şiddeti ve cinsel şiddeti anlamak karşılaştığımız herhangi bir durumda olaylara daha sağlıklı bir bakış açısıyla bakıp, değerlendirmemizi sağlayabilecek türde bir araştırma.
ummm, ilk kez araştırma kitabı okuduğum için bayaa zorlandım ama bu kitabın nonfiction okumada ilerleme kaydetmemi sağladığını düşünüyorum ayrıca direkt tecavüzcülerin röportajları olacak sanmıştım ama öyle de olmadı. gerçekten de bilimsel bir kitap okuduğum için tebrik ediyorum kendimi
One of the deepest (and only) study on convicted rapists. Scully's methodology and persistence are admirable and give us a rare look into what rapists were actually thinking without mystifying or pathologizing them.
kitabi bitirdim bitirmesine ama yuregim kaldiramadi resmen. bolum bitirdikce daha cok dehsete dustum daha da midem kalkti. hicbir degerlendirme boyle bir kitaba uygun degil. ne demem veya ne yazmam gerektigini de bilmiyorum, asagiya kitaptan alinti cumleler koyacagim.
(dipnot. kitaba 1 yildiz veren iki kisinin de sapik oldugunu dusunuyorum.)
“Tecavüzcü söz etmediği bir sebeple kendinden tiksiniyordu ve bu sebep bilgilerin geçerliliği kontrol edilirken ortaya çıktı: Kurban büyükannesiydi ve tecavüz sonunda kalp krizi geçirmişti.”
"Kadınlara yönelik cinsel şiddet gündelik Amerikan hayatının olağan bir parçasıdır"
[…] Hemşireye tecavüzün tamamlanmış bir tecavüz olduğunu ileri sürdü ve kurhanıyla ilgili olarak "Biraz karşı koyar gibi yaptı, ama aslında için için özlemini çektiği bir hayalin gerçekleştiğini düşündüğünü sanıyorum," dedi.
[…] “Araştırdığımızda gördük ki, Kont Drakula araştırmaya gönüllü olarak katılmak istememiş tutuklu bir tecavüzcüydü. Müstehcen ve iğrenç mektuplarında beni kendine eş olarak seçmeye karar verdiğini ve kaçırıp tecavüz etmeyi planladığını yazıyordu. Mektuplar korkutucuydu.”
Tecavüz gerçekten kimin sorunudur? Tecavüz kimler tarafından nasıl haklı ya da meşru kılınmaya çalışılıyor... Tutuklu tecavüzcülerin profili nedir? Eğer tecavüz düşük riskli yüksek ödüllü bir suçsa önüne geçmek mümkün mü? Kadın olarak tecavüz karşısında kendini savunmak ya da öldürülme riskine karşı boyun mu eğmek gerekir? Bu kitap tutuklu tecavüzcülerle yapılan araştırmaların sonuçları ve tartışmalarını anlatıyor.. Cinsel şiddet uygulayan ve cezaevinde kalan tutukluların zihnine giriyorsunuz ve böylece günlük hayatta aslında tecavüze dair mitlerimizle yaşamamayı öğreniyoruz. Tecavüz bir kadının ne giydiğinden ya da nasıl davrandığından çok bağımsız bir cinsel şiddet olayı, neden mi oluyor? Çoğu kez tesadüfen yabancı bir kadının o yoldan geçiyor olması dolayısıyla... Çok çarpıcı bir kitap, Dünyada her 3 kadından 1'inin cinsel şiddet kurtulanı olduğunu bildiğimiz ancak Türkiye'deki gerçek istatistikleri asla tahmin edemediğimiz bir coğrafyada, mutlaka okunması gereken bir kitap.
“Biz, eylemler düzenledik, karşı çıktık, savaştık, danışmanlık yaptık, birlikte ağladık, yürüdük, efsaneleri yıktık, geceleri geri almaya çalıştık, otoriteye meydan okuduk, kendimizi savunmayı öğrendik, acil yardımlaşma hatları oluşturduk, yasaları değiştirdik, para topladık, sığınaklar kurduk ve ciltler dolusu yazdık. Bir tek şeyi yapmadık; o da şiddet eylemlerine girişmekti. Bütün bu çabalara karşın bugün inanıyorum ki, erkekler cinsel şiddetin kendilerinin bir sorunu olduğunu kabul etmedikçe, kökten bir değişiklik olmayacaktır.”
Yazarın taraflı olduğunu savunanlar için bir de unbelievable dizisini izlemelerini tavsiye ederim. Araştırmacı oldukça titiz ve uzmanı olduğu alanla ilintili gayet geniş bir çalışma yapmış. Şu ana kadar yazarın vurguladığı gibi ben de suçluları bu suça iten şeyin psikopatolojik farklılıklardan olduğunu düşünürdüm; ancak kitap bakış açımı tamamen değiştirdi ve çok haklı tezlerle karşıma çıkarak beni şaşırttı. İyi ki okudum dediklerimden oldu bu kitap.
Anlamakta güçlük çektiğim, bazen dümdüz istatistik okuyormuşum gibi hissettiren bir kitaptı. Son bölümleri daha açıklayıcı ve akıcı olduğu için kitabı boşuna okumadığıma ikna etti beni en azından. Eğer benim gibi bir kadınsanız bu kitap size bilmediğiniz bir şeyi söylemeyecek ama erkekseniz tecavüze karşı bakış açınızı değiştirmek/geliştirmek amacıyla okumanız hepimizin yararına olur.
şu ana kadar okuduğum en öğretici, doyurucu ve yol gösterici araştırma kitabı kesinlikle buydu! konusundan bağımsız olarak yazar, bir araştırmanın nasıl yapılması gerektiğini, bir kitabın nasıl yazılıp sunulmasının daha iyi olacağını ve araştırma yapmanın sadece kendi çalışmamıza yoğunlaşmak değil; aynı zamanda yapılan çalışmalarla kendi çalışmalarımızın arasındaki farka da değinmek olduğunu çok profesyonel bir şekilde okura sunmuş. zaten bunu yapabilmek için de ciddi bir literatür taraması gerektiğini anlamak çok zor değil. bu sebeple sadece konuya duyduğum ilgi değil, aynı zamanda yazarın çalışma stiline ve başarısına duyduğum hayranlık da kitabı çok beğenmeme yardımcı oldu.
kitap, yazarın mükemmel adanmışlığı ile çok büyük anlamlar kazanmış bence. çünkü bir kadın olarak tutuklu tecavüzcü erkeklerle saatlerce bir odada kalmak ve konuşmak ciddi anlamda ürkütücü olsa gerek. bu nedenle çok büyük bir tebriği hak ettiğini düşünüyorum scully'nin. ayrıca da sadece görüşmelerde söylenenleri yazıya dökmenin yanı sıra araştırmalarının parametrelerini ve sonuçlarını inanılmaz yalın, açıklayıcı ve anlaşılabilir bir şekilde sunduğu için de kendi adıma çok teşekkür ediyorum.
kitabın içeriği için de söylenecek çok söz var: tecavüzün korkunçluğu her toplum kabul eder ancak yine bu toplumlar tecavüzcünün yaptığı şeye sürekli kılıf bulur. psikopatolojik olarak tecavüzcülerin dürtülerini kontrol edememiş, anlık hatalar yapmış ve bu hatalarda daha az suçlu olan ve hatta bazen hiç suçu olmayan insanlar olduğuna inandırılırız. yazar da çok cesur bir şekilde bunun neden gerçek olmadığını kanıtlıyor. yazarın üzerinde sıklıkla durduğu ve hatta büyük bir bölümünü ayırdığı iddiası da şu: tecavüz kadınların problemi değildir. bu iddiasını açıklarken de başvurduğu yöntem tecavüzcülerle yaptığı uzun süren görüşmeler ve bu görüşmelerde sorduğu inanılmaz önemli, çok ince düşünülerek hazırlanmış ve araştırmayı hep bir adım ileriye taşıyan sorular. - bence bu noktada, her sosyal bilimler öğrencisinin sadece soru sormayı öğrenmek için dahi bu kitabı okuması inanılmaz yardımcı ve faydalı olur.-
yazarın, araştırmanın sonucunda ulaştığı cinsel şiddetin sosyokültürel kökenli olduğu savı da bence çok değerli. çünkü özellikle 188. sayfada “...eldeki veriler, tanıdık erkeklerin kadınlar için, en az yabancılar kadar, saldırı ya da tecavüz, ağır yaralama ve cinayet riski yarattıklarını, hatta cinayet riskinin tanıdık erkekler söz konusu olduğunda, yabancı erkeklerin işledikleri tecavüz suçlarından daha yüksek olduğunu göstermektedir.” gerçeğini verilerle desteklemesi de evrimsel olarak tecavüze “yatkınlık” iddiasını hem kuvvetle yıkabiliyor hem de tecavüzün sosyolojik yanına parmak basıyor.
kitapta benim için en vurucu ve etkileyici kısım yazarın tecavüzcüleri “tecavüzcü olduğunu kabul edenler” ve “tecavüzcü olduğunu reddedenler” olarak ikiye ayırması oldu. çünkü bu ayrımdan sonra erkeklerin görüşmelerde söyledikleri sözler direkt olarak aktarılıyordu ve onların düşüncelerini okumak -özellikle de tecavüz ettiğini reddeden erkeklerin- çok etkileyici ve yorucuydu. beni en çok etkileyen tecavüzcü alıntısı da ne yazık ki buydu: "tecavüz mutlak hâkimiyet duygusuydu. Tecavüzden önce her defasında,kendimi güçlü ve öfkeli hissederdim. Kadınları aşağılayarak kendime, dünyada benden değersiz hiç değilse bir kişinin daha bulunduğunu kanıtlamak istiyordum." (s.154)
İlgi çekici bir konu olmasına karşın tatmin edici bir düzeyde bilgi edindiğimi söyleyememenin yanı sıra, yazarın bir inceleme kaleme almasına rağmen cümleler arasında ve bazı bölümlerde hissedilen birtakım öznel ifadelerini yersiz buldum.