bence bu kitap birçok açıdan iyi bir 101 kitabı. yıllarca (çok eski dönemlerden beri diyebiliriz! lol) tarih dersi alıyoruz ve tanzimat dönemini, meşrutiyet dönemini işliyoruz ve fakat askerler (erkekler) savaşırken, kadınların ne yaptığına dair hiç konuşmuyoruz. halbuki o dönemin çok önemli aktörleri ve birçok yenilik de kadınların hayatları üzerinden yapılıyor, eğitim hayatları, çalışma hayatları, ev hayatları... maalesef ki bunları hiç öğrenmemişiz.
bununla beraber başörtüsü yasağının tam kalkışı 2013, etkileri ise hala sürüyor. hala dememe bakmamak lazım, sadece 12 sene geçmiş, bu kadar büyük ve zor bir yasağın kalkmasından. zaten etkilerinin hala sürdüğünü de kabul ediyor ve deneyimliyoruz. tüm bunları ise, maalesef ki pek konuşamıyoruz. ablalarımız da konuşamıyor, zira "bitmedi bir mağduriyetiniz" cümleleri katiyen sonlanmıyor. ve konuşulmayan acılar, derinleşiyor. hala antidepresan kullanan insanlar biliyoruz o dönemden maalesef ki. 28 şubat'a dair epey kitap okusam da türkiye feminist tarihine epey yabancı olduğumu söylemem gerekiyor. bu kitap o açıdan çok besleyici oldu diyebilirim. inanılmaz güzel akan bir dili var ve birçok yerde hayretler içinde kalıp birilerine ss'ler atmam gerekti diyebilirim.
kitaba dair bir eleştirim olacaksa, o da sanırım Şule Yüksel'e dair derinleşememek olabilir. belki beklentim çok daha yüksek olduğu için olabilir ama biraz yüzeysel kaldığını düşünüyorum. özellikle fikir dünyası ve aşılamak istediklerini daha çok okumak isterdim. bununla beraber Şule Yüksel gibi kimlikleri daha çok tanımamız gerektiğine katılıyor ve çuvaldızı kesinlikle kendime batırıyorum.
şimdi kitaptaki bazı önemli (benim için) kısımları paylaşmak istiyorum.
s.19 - kadının eğitimi osmanlı modernleşmesinin en önemli simgelerinden biridir. s.32- 1909'daki dernekler kanunu ile kadınlara dernek kuma hakkı veriliyor ve 2. meşrutiyet döneminde 40 derneğe ulaşılıyor. kadın problemleri ve haklarına savunuculuk yapmaya başlanıyor. (Fatma aliye, emine semiye, halide edip adıvar...) s.39 - Kadınlar Dünyası Dergisi... buraya dair çok fazla şey olsa da en çok hoşuma giden sanırım Bedr Osman Hanımın işe giriş macerası.
kendisi zengin biri olsa da o dönemde telefon şirketinde çalışma talebinde bulunuyor. "çünkü feminist kadın için iktisadi hayata katılmak bir özgürlüktür." - hükümet bu talebi reddediyor ve bu sefer de dergi bir kampanya başlatıyor. hükümet ise karşı duramıyor ve izin alıyor. böylece ilk kadın-erkek karma bir ortamda bir kadın resmi devlet memuru olarak atanıyor. -wow.
s.62 - cumhuriyet döneminde, kadının erkekle eşit olması ve buna paralel olarak erkekle aynı ortamda bulunması gerekiyor. ancak bunun gerçekleşebilmesi için kadınların erkekleşmesi gerekiyor. kadın kimliğini geriye atması gerekiyor. "erkeksi kadınlar" yani. burada "bacılaştırma" görüyoruz aslında. hem kadınların hem de erkeklerin kendilerini ortak bir zeminde buluşturabilmesi için buna ihtiyaç doğuyor. aslına bakarsanız, kadın kendi fıtratıyla hala iş ortamlarında bulunamıyor. yönetici olmak isteyen bir kadının erilleşmesi bir zorunluluk hala maalesef. tüm yöneticilik/liderlik tanımlamaları erkekler ve erkeklerin ihtiyaçları üzerinden tanımlanıyor. :)
s.76 - ismail kara: "laikliği nasıl anlarsa anlasın, dini kurumlarla devlet arasındaki ilişkileri nasıl düzenlerse düzenlesin Cumhuriyet ideolojisi bazı dönemlerde ve birçok konuda İslam'la çatışmayı göze almış ve İslam'la çatışarak bir kimlik edinmeye çalışmıştır." something to think about.
s.91 - başörtüsü, İslam'ın kamusal yüzünün bir simgesidir. (nilüfer göle'den çıkarımla) - bu aslında çok açık. yolda yürürken biri size selamunaleyküm'ü ya başörtü takarsanız der ya da şalvar giyen bir erkekseniz. ikincisini hiç göremediğimiz için, tüm temsiliyet yükü kadınlara yüklenmiş durumda.
s.92 - "Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez veya peştamal veya buna benzer bir şeylere atarak yüzünü gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını evirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın mana ve medulü nedir? Efendiler! Medeni bir millet anası, millet kızı bu garip şekle, bu vahşi vaziyete girer mi? Bu hal, milleti çok gülünç gösteren bir manzaradır. Derhal tashihi lazımdır.
Seyahatim esnasında, köylerde değil, bilhassa kasabalarda ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok kesif olarak kapattıklarını gördüm. Bilhassa bu sıcak mevsimde bu tarzın kendileri için mutlaka azap ve ıstırabı mucip olduğunu tahmin ediyorum." (İsim vermiyorum:))
s.98 - cevdet sunay: "sokaklardaki kapalı hanımların öncüleri cezalarını görecekler" - şule yüksel'in ceza almasının sebebi...
s.123 - cihan aktaş, ne kadar başarılı olursa olsun müslüman kadının bireysel bir şahıs olarak görülmediğinin altını çizer. aksine ona ısrarla, "siz işte busunuz" denmektedir. aktaş'a göre, başörtülünün söylediği söz bir ağırlık taşımıyor gibidir. o bir yazar, sanatçı, sosyolog, doktor değil; başörtülü bir yazar, başörtülü bir ressam, başörtülü bir doktorudr. buradan yola çıkarak mevcut durumun kamusal alanda müslüman kadını, bir birey olarak var olma çabası içine soktuğu söylenebilir.