Adalet Ağaoğlu, eleştirel gerçekçiliği ve insan ruhunu derinlemesine analiz eden psikolojik çözümlemeleriyle modern Türk Edebiyatının en güçlü kalemlerinden biridir. "Dar Zamanlar" serisinin dördüncü ve son kitabı olarak yayımlanan Dert Dinleme Uzmanı (2014), başkalarının dertlerini dinleyen, dinlerken tükenen bir adamın gözünden bireyin kendi hayatıyla ve çevresiyle yaşadığı çatışmaları incelikle ele alır. Ağaoğlu bu romanda, toplumun farklı kesimlerinden insanların görünmeyen yaralarını, bastırılmış duygularını ve modern hayatın getirdiği yabancılaşmayı gözler önüne serer. Gündelik hayatın sıradan gibi görünen ancak derin acılar taşıyan insan hikayelerine odaklanan bu eser, dert dinlemenin sanata dönüşen hallerini derinlikli bir dille işler.
Adalet Ağaoğlu, a writer born in Nallıhan in 1929, graduated from Ankara University's Faculty of Language and History-Geography, Department of French Language and Literature in 1950. Subsequently, she joined Ankara Radio in 1951, where she worked as a dramaturg, radio theater director, and program specialist following the establishment of TRT. He departed from his post in 1970, having served as the head of the Radio Department. Ağaoğlu's foray into poetry commenced with the publication of her work in the 1948 and 1949 issues of Kaynak magazine. She subsequently made her theatrical debut with the play "Bir Piyes Yazalım" (Let's Write a Play), which was staged in Ankara in 1953 and co-authored with a colleague. The initial work of fiction by Adalet Ağaoğlu was the 1973 novel Ölmeye Yatmak.
Adalet Ağaoğlu’nun Dar Zamanlar üçlemesinden 27 yıl sonra yazdığı Dert Dinleme Uzmanı, ilk üç kitabın çizgisinden epey farklı ama kendi dönemini çok iyi yakalayan bir roman.
İlk üç kitap, Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayıp son darbe dönemine kadar Türkiye’nin toplumsal ve siyasal panoramasını anlatıyordu. Burada ise iki binli yılların havası var: flu, kaypak, sinsi; bir yandan da naif ve savunmasız. İnsanların etrafında olup bitenden habersiz, ilgisiz kalışını çok iyi hissettiriyor.
Romanın kalbi bence son sayfalardaki şu sorgulama: “Eyy benim sabır dolu defterim, şimdi söyle bana: Ben iyi biri miyim, kötü adamın teki mi? Kabir kimin, kimin Kabil? Kibir kimin, kimin takdim?” Bu cümleler kitabın ruhunu özetliyor: kimlik, vicdan, iyilik ve kötülük birbirine karışıyor.
Anlatıcı da sürekli olaylara maruz kalan, pasif, kibirli ama bir o kadar da kullanılan bir karakter. Bir yandan işinin ehli bir yandan kifayetsiz... Bu kırılganlık bana iki binli yılların ruhunu çok düşündürdü.
İlk üç romana benzer bir hava beklerseniz bu kitabı hiç beğenmeyebilirsiniz. Farklı bir kitap, farklı bir tarz… Yine de sonuna geldiğimde neden Dar Zamanlar’a ait olduğunu anlıyorum. Serinin ilk kitabı aynı zamanda Adalet Ağaoğlu'nun da ilk romanıydi. Dar Zamanlar serisini ard arda okuyarak yazarın 41 yıllık evrimine de şahit oldum. Çok da iyi oldu. Bir kez daha Ağaoğlu’nun dönem ruhunu yakalama gücünün karşısında saygıyla eğiliyorum.
Öncelikle kitabı Dar Zamanlar serisinin devamı olarak kabul etmeyenler tarafına dahil olduğumu belirterek başlamak istiyorum. Zaten yayınevi bile bunu kabul etmiyor olacak ki ilk üç kitap için özel bir baskı yapıp son kitabı buna dahil etmiyor. (Dert Dinleme Uzmanı 2014, Üçleme özel baskı 2018)
Romana gelecek olursak, bir yayınevinde editörlük yapan, çevresindekilerin dertlerini dinleyen ve “dert dinleme” meselesini hem bireysel hem toplumsal düzlemde yüklenen bir karakter olması açısından konu olarak Dar Zamanlar üçlemesiyle benzerlik gösteriyor. Hikaye, bu kişinin tuttuğu deftere ve onun etrafında gelişen olaylara dayanıyor. Toplumsal tespitleri, özellikle küçük hayatlar üzerinden büyük toplum çözümlemeleri barındırması bu kitabın da derdi. Ama bunlar Dar Zamanlar serisinin devamı olarak değil Adalet Ağaoğlu’nun meseleleri olarak okunmalı bence. Ben böyle kabul etmek istiyorum.
İlk üç kitaptaki karakterlerden hiçbirine burada rastlamıyoruz. Zaten kurguda hiçbir karakter, mekan, şehir, tarih bilgisi bize verilmiyor. Anlatı zaman zaman iç monolog tarzında, zaman zaman yaşadığı olayları ve diyalogları anlatma tarzında ilerliyor. Takip etmesi oldukça emek gerektiren yerler mevcut. Romandan koptuğum, bırakmak istediğim zamanlar oldu. Özellikle ilk iki kitaptaki sürükleyici anlatım bu romanda maalesef yok.
Tek başına değerlendirdiğimde sevdiğim ama kesinlikle seriye dahil olduğunu düşünmediğim bir kitap. Zorlu bir okumaya hazır olmak gerekiyor.
Başlarda çok iyi dediğim ama okudukça "neden devam ediyorum bu kitaba " dediğim bir kitap oldu Dert Dinleme Uzmanı. Kitaba tutunmak istedim ama kitapla anlaşamadık ben tutmak istedikçe elini o bıraktı o tutmak istedikçe ben kaçtım haliyle toksik bir okuma oldu.
Genelen beğenilmemiş kitap, ancak ben beğendim, Hayır...'dan çok daha fazla beğendim hem de. Hayır...'dan sonra Schrödinger'in Aysel'i diye adlandırdığım Aysel olmasa da (ki zaten olması acayip olurdu, 100 yaşını bulmuş olurdu) Adalet Ağaoğlu bir kez daha fikirleri en çok bana hitap eden yazarlardan biri olduğunu gösterdi yine.
Şu zaman diliminde var olmak, hafızası güçlüler/unutamayanlar için delirtici bir unsur, kitabın kahramanında da bunu görüyorsun, başı sonu olmadan anlatmış da anlatmış, başıboş yazmış diye düşünülebilir ama yorgun, umutsuz, unutmamış, aşamamış birinin günlüğü olarak çok doğru. Satır aralarında anlatılmak istenenler önemli elbette.
Tam bir hayalkırıklığı oldu. İyi başladı, sonra tempo düştü, tekrar toparlar gibi oldu, son bölümlerine ise zor dayandım. İngilizce ifadeyle epey "rambling" yapılan bir roman olmuş. Kaybettiğim zamana acıdım, yine de bir yıldız vermeye razı olamadım.