“Sanatın ayıpla ilgisi, bir alıp veremediği yoktur!” Pablo Picasso
Sanat tarihi, yalnızca estetik serüvenlerin değil, aynı zamanda arzunun, yasakların, bedensel hazların ve ölüm düşüncesinin de izini sürer. Courbet’nin “Dünyanın Kökeni”nden Picasso’nun “Avignonlu Kızlar”ına, Degas’nın gizli monotiplerinden Matisse’in mavi çıplaklarına, fahişe portrelerinden odalık sahnelerine uzanan yapıtlar aracılığıyla çıkılan yolculuk resim ile cinselliğin ayrılmaz bağını gözler önüne seriyor.
Nedim Gürsel, Eros’un Renkleri’nde hem ressamların tuvalleri hem de yazarların sayfaları aracılığıyla okuru Paris’in buluşma evlerinden Nice’in ışıklı kıyılarına, Orsay ve Pompidou’nun galerilerinden ressamların atölyelerine götürüyor. Sanatçıların yaşamöykülerindeki kırılma anları ile edebiyatın onlara eşlik eden satırları iç içe geçiyor.
Bu kitap, erotizmin sanatta yalnızca çıplaklıkla değil, aynı zamanda yas, yalnızlık, haz, korku ve özgürlükle nasıl iç içe geçtiğini gösteriyor. Bir resme yalnızca bakmakla yetinmeyip onu görmek ve içselleştirmek isteyenler için davetkâr bir yolculuk.
Bakmakla yetinmeyip görebilmek için biraz daha yaklaşın. Belki de resmin ardında saklı olan, bizzat kendi arzunuzdur.
Nedim Gürsel was born in Gaziantep, Turkey, in 1951. He published his first novellas and essays in Turkish literary magazines in the late 60s. After the coup d’état in 1971, he had to testify in court for one of his articles. This led to his decision to temporarily reside in France. He studied Comparative Literature at the Sorbonne in Paris and completed his dissertation in 1979 on Nâzim Hikmet and Louis Aragon. Gürsel then returned to Turkey, but the military putsch of 1980 sent him back into exile in France. He first wrote articles and travel reports which were published in 'Le Monde', as well as in the Turkish newspapers 'Cumhuriyet' and 'Milliyet'. Today he teaches contemporary Turkish literature at the Sorbonne and directs the Centre National de la Recherche Scientifique.
İcinde ne kadar ilgimi çekebilecek konularla ilgili yazılar varsa da zoraki bitirdim. Yazarın üslubuyla barışamadim. Mesela bir yerde .... "malı meydanda" gibi bitiyor bir cümle.. Böyle çok örnek sayılabilir. Yazıda, edebiyatta ve kurgu dışında da galiba klasikciyim ben..Beatnikleri okurken de bana hitap etmeyen üslupları bu tarzı içeriyordu. Samimi ve içten geliyor olabilir bazılarına ama bana itici geliyor. Üslupla barisamadigim bir eser oldu benim için. Çok merak etmiştim oysaki.