Dünyanın çatışma bölgelerinde, cehennemi andıran sokaklarda fotoğraf makinesiyle gerçeğin peşinde koşan bir isim: Coşkun Aral. İmkânsız Coğrafyalar, 1970 başlarında gazeteciliğe adım atan bir gencin, 20. yüzyılın son çeyreğine damga vurmuş savaşlardaki tanıklıklarını anlatıyor. Coşkun Aral Lübnan, Afganistan, İran, Irak, Çad, Kuzey İrlanda gibi çatışmaların eksik olmadığı coğrafyalarda ön saflarda yer alan foto muhabirlerinden biri olarak, dünya basınında adından söz ettirdi. Time ve Newsweek gibi dergilerin kapağına taşınan fotoğrafları, savaş çığırtkanlarının yalanlarını ortaya çıkardı. Savaşın gerçek yüzünü, kendini “uygar” olarak tanımlayan insanın yaratmaya muktedir olduğu vahşeti gözler önüne serdi. Aral, Sipa Press çatısı altında başlayan uluslararası gazetecilik yolculuğunda, modern tarihin dönüm noktalarına tanıklık etti. Bu tanıklık, içsel direnç noktalarını keşfettiği zorlu bir mücadeleyi de beraberinde getirdi. Savaşın içinde, insanın kendi içindeki savaşını belgeledi. Lübnan’ın ağır bombardıman altındaki mahallelerinden, Kamboçya’nın mayınlı arazilerine, Hindikuş Dağları’ndan, Afrika çöllerine uzanan ve yıllar süren yolculuklarında, fotoğraflarıyla sıradan insanların hikayelerini aktardı. Bu kitap yalnızca bir foto muhabirinin anıları değil, aynı zamanda 20. yüzyılın ikinci yarısına dair küresel bellek özelliği taşıyor. Coşkun Aral, fotoğraf makinesini bir yandan savaş meydanlarına, bir yandan da kendi iç dünyasına çeviriyor ve gidilmesi imkânsız yerlere nasıl gittiğini, neler yaşadığını ve neler hissettiğini tüm çıplaklığıyla anlatıyor. İmkânsız Coğrafyalar, haberciliğin cesaret, vicdan ve tanıklıkla birleştiğinde nasıl evrensel bir dil kurduğunu gösteren unutulmaz bir yaşam hikâyesi.
Bundan daha güzel bir başlık olamaz bu kitaba. Tamamında savaşın, ölümün, katliamın olduğu coğrafyalarda geçen elli yılın kısa bir özeti. Beyrut, Filistin, İran, Irak, Afganistan, Kamboçya, Çad, Filipinler....1974 yılında başlayan ve defalarca ölümden döndüğü, yaralanıp sakat kaldığı savaş gazeteciliği hayatını aktarıyor Coşkun Aral. Tabii internetin olmadığı, dijital teknolojinin henüz gelimediği zamanlara özgü zorlukları da okuyoruz olaylarla birlikte. Defalarca tutuklanmalar, sorgular, bindiği uçağı kaçıran korsanlarla diyaloglar, örgüt liderleri ile görüşmeler de var. Belgesellerini çok fazla izlemiş olmama rağmen satırlarda okumanın ayrı bir heyecanı oldu bu maceralı yılları. Bu arada bazı sahneler okurken bile dayanma sınırınızı zorluyor. Çünkü savaş insanların içindeki vahşeti de ortaya çıkarıyor ve bunun satırlarda okunması bile dayanılmaz olabiliyor.
Şavaş muhabirliğinin ne kadar zor ve tutku dolu bir meslek olduğunu anlatan aynı zamanda gerçekten demir gibi bir psikolojiye sahip olunması gerektiğini gösteren bir başyapıt. Kitaptaki bazı olayları gözümde canlandırırken bile kanım çekildi. Özellikle mezarlıktaki üç çocuk olayında. Çoşkun Aral beni gözümde bir üstaddan öte kişiliği örnek alınması gereken bir aydın. Kendisine bu eşsiz kitap için minnetlerimi sunuyorum.